Özgür Suriye Ordusu Kurucusu Albay Esad, Suriye iç savaşının 11. yılında konuştu: Ne dün pişmandım ne de yarın pişman olacağım

Albay Riyad el Esad, 10 yılı deviren iç savaşı ve Suriye silahlı muhalefetini değerlendi

Riyad el Esad (Fotoğraf: Burak Ütücü - Independent Türkçe)
Riyad el Esad (Fotoğraf: Burak Ütücü - Independent Türkçe)
TT

Özgür Suriye Ordusu Kurucusu Albay Esad, Suriye iç savaşının 11. yılında konuştu: Ne dün pişmandım ne de yarın pişman olacağım

Riyad el Esad (Fotoğraf: Burak Ütücü - Independent Türkçe)
Riyad el Esad (Fotoğraf: Burak Ütücü - Independent Türkçe)

2011 yılında amatör bir kamera kaydıyla çekilen bir video, bütün uluslararası haber ajansları tarafından 'acil' koduyla abonelerine duyuruldu. Kayıtta, daha önce 'uluslararası kamuoyu' tarafından ismi duyulmamış Suriyeli bir albay konuşuyor ve sivil gösterilere katılan halkı korumak için ordudan ayrılan subaylarla askeri bir güç kurduklarını söylüyordu. O albayın ismi Riyad el Esad, kurduğu askeri yapı ise Özgür Suriye Ordusu'ydu. Resmi ordudan ayrılan çok sayıda subay ÖSO'ya katıldı. Savaşın ilk dönemlerinde birçok bölgeyi kontrol altına almışlardı. Ancak ÖSO bir süre sonra sahadaki etkinliğini kaybetti. Kurucusu Esad birçok kez suikast girişimine uğradı. Bu saldırıların birinde sağ bacağı koptu. Oğlu ve yakın akrabaları bu savaşta hayatını kaybetti. Şimdi bir mülteci kampında yaşıyor. O, Suriye'de, hükümet güçlerine karşı etkili bir savaş veren ilk muhalif gücün komutanıydı. Savaş, 11. yılına girerken Independent Türkçe muhabiri Cihat Arpacık onu buldu ve konuştu..

Dünya, Özgür Suriye Ordusu'nun kuruluşunu sizden dinledi, nasıl karar verdiniz?
Suriye'de gösteriler başladıktan sonra, ilk 6 ay boyunca hiçbir silahlı eylem yapılmadı. Sadece sivil gösteriler vardı. Sonra rejim katliamın seviyesini yükseltti. Halkı, sivil gösterilerde katletti. Bizim de ordudaki subaylar olarak önümüzde iki seçenek vardı. Ya katil rejimin ya da masum halkın yanında duracaktık. Bizler halkımızı korumak için orduya girmiştik. Katil olan rejimin başı olsa bile onun yanında duramazdık. Açıklama yaptık ve zalim rejimin değil mazlum halkın yanında olduğumuzu söyledik. Bu açıklamanın ardından askeri istihbarat birimleri beni haziran ayında tutuklayarak cezaevine attı. 1 hafta cezaevinde kaldım. Cezaevinden 3 Temmuz 2011'de çıktım. 4 Temmuz 2011'de ise rejim ordusundan ayrılarak devrime katıldığımı açıkladım. O zamanlar rejimden ayrılan subayların sayısı çok azdı. Onlarla toplandık ve bu katliamları nasıl engelleyebileceğimizi konuştuk. Sivil halk için ne yapabileceğimizi konuştuğumuz o toplantılarda bir askeri oluşum fikrini tartıştık. O askeri kurum ise Özgür Suriye Ordusu'ydu. 29 Temmuz 2011'de ise bu orduyu ilan etti.  

Bu görüşmeleri kimlerle yaptınız?
Siyasetçiler, korunma talep eden halk ve kanaat önderleriyle görüşmeler yapmıştık. Hepsi de insanları korumak için böyle bir askeri yapı kurma fikrine destek verdi. Sonra da kurumsal yapıyı oturtmak için çalışmalara başladık. Herhangi bir oluşum, yerel halkın onayı olmadan başarılı olamaz. Siyasetçilerin de çabaları gerekir. Gösteri yapan halk, hemen bu fikri benimsedi ve 'Biz Özgür Suriye Ordusu'nun yanındayız, bu ordu bizi temsil ediyor' dediler. Artık başlangıç yapılmıştı. Özgür Suriye Ordusu, yerel halkın saygısını da Arap ülkeleri ya da diğer ülkeler tarafından da saygı gördü. Saygının nedeni şuydu: Görevi halkı koruyup rejimi düşürmekti. Başka ülkelerin ideolojileri ya da ajandaları için çalışmadık. Biz, tam olarak resmi bir ordu değildik. Rejimin ordusunu ve istihbaratını zayıflatmak için çalışan bir direniş gücüydük. 

"ABD, kendi askeri gruplarını kurdu"
Özgür Suriye Ordusu'nun kuruluşunda başka ülkelerin etkisi oldu mu?

ÖSO, tamamen Suriye içinde alınmış bir kararla doğdu. Hiçbir dış güçle irtibatımız yoktur. Hatta, kurulurken ve kurulduktan sonra dış güçlerle irtibat kanalları nasıl oluşacağını bile bilmiyorduk. ÖSO kurulduktan ve sahada başarı kazandıktan sonra ABD'nin talimatıyla engellendi. Kurmadan önce hiçbir dış güçle irtibatımız yoktu ama kurduktan sonra birçok ülkeyle irtibata geçtik. Bundaki amacımız da rejimin katliamlarını, gösteri yapan sivil halkı öldürdüğünün dünyaya anlatmaktı. ÖSO, dış irtibattan tamamen uzaktır. Ama içeride ABD tarafından kurulan bazı askeri gruplar vardı. MOG operasyon odası tarafından kurulan gruplar var. Biz onları Özgür Suriye Ordusu olarak kabul etmiyoruz. Onlar da zaten kendilerini Özgür Suriye Ordusu olarak görmüyor. Kendilerine 'muhalif' diyorlar. 2012'de Antalya'da yapılan Suriye gündemli uluslararası konferansta Suriyeli muhaliflerin Genelkurmayı kuruldu. O zaman da Özgür Suriye Ordusu ismi zikredilmedi. 'Muhalif Güçler Genelkurmayı' denildi. Onlar gerçekte ÖSO'yu temsil etmiyordu. Zaten çalışmalarını da bu isimle yapmadılar. Özgür Suriye Ordusu kurucusu ve komutanı olmama rağmen beni Antalya Konferansı'na davet etmediler.

"Muhalif komutanlar karşı devrimci" 
Şimdi kurumsal olarak ÖSO yok, sahadaki silahlı muhalifler hakkındaki izlenimleriniz neler?

Suriye halkı hala Özgür Suriye Ordusu'nu hatırlıyor. Suriye Milli Ordusu kurulmuş olmasına rağmen halk hala o günleri arıyor. Üzerine leke sürülmek istendi ama Özgür Suriye Ordusu şu andaki silahlı muhaliflerden çok farklıydı. Şu anda sahadaki güçler hiçbir şekilde ÖSO'yu temsil etmiyor. Eskiden halk kendi eliyle bizim sembollerimizi duvarlara çizerdi. Suriye halkının, çocukların, kadınların… Bütün Suriye'nin özgürlük sembolü olmuştu. Her devrimin bir karşı devrimi vardır. Şimdiki muhalif komutanların göreve getirilmesindeki amaç, ÖSO'nun devrimine bir karşı devrim faaliyetidir. Bir süre önce Katar'ın eski Dışişleri Bakanı da benzer bir açıklamayla Suriye devrimi içine sızmalar olduğu tespiti yaptı. 

Bahsettiğiniz bu 'sızmalar' nasıl oldu?
Suriye devrimini söndürmek için belirli kişiler grupların başına geldi. Birçok grup komutanı silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı gibi yasadışı faaliyetler yapıyor. Bunlar devrimi tamamen ortadan kaldırmak için yapılıyor. Bir 'komutan' kavramı vardır. Suriye'de bu kavram yerli yerinde kullanılmıyor. Bir çiftliği idare eden birine 'çiftlik komutanı' diyemeyiz. Komutanın sahada kendine özgü bir karizması vardır. Politikası olmalıdır. Kendisini, askerlerini ve halkı koruyacak bir stratejisi olmalıdır. Kaçakçılık ya da gasp yapan birine 'komutan' diyemeyiz. Ona 'komutan' dersek sahada olan gerçek komutanlara haksızlık yapmış oluruz.

"Halkı koruyan muhalifler şimdi kaçak noktalarını tutmaya çalıyor"
İlk dönem ÖSO ve diğer muhalifler savaşta başarı elde etti ancak sonra bu başarılarını koruyamadılar. Bunun başlıca nedeni ne? Sadece DEAŞ ve Rusya mı? Muhaliflerin bir hatası yok mu?

Suriye devriminin bu hale gelmesinde Rusya ve DEAŞ'ın rolü var ama en büyük rol muhalif güçlerin komutanlarını seçenlerin. Olmadık şahısları olmadık makamlara getiriler. Muhalifler zalimin karşısına geçmek yerine kendileri zalim olmaya başladılar. Halkı koruyacak askeri yapılar olmak yerine dışarıdan gelen emirleri uygulayan kuruluşlar haline geldiler. Devrimin gerilemesinin başlıca nedenlerinden biri budur. Muhalifler halkı korumak yerine dış emirleri uygulamaya başladılar ve kendi aralarında da savaşmaya başladılar. Sahadaki iç savaşlar sadece etnik, mezhebi ya da ideolojik savaşlar değil aynı zamanda çıkar savaşlarıdır. Ribat noktalarında birlikte savaşan savaşçıların amacı gümrük kapılarını ele geçirmeye, kaçak noktalarında nüfuz sahibi olmaya dönüştü. Hakikat budur. Devrimin sönme noktasına gelmesinin nedenlerinden biri de devrimin görünür yüzleri olan siyasetçiler ve onları bu konumlara getirenler. Bazı kişiler medya üzerinden parlatılmak isteniyor. Onları 'süper güç' yapmaya çalışıyorlar. İçeriye ve dışarıya böyle fotoğraflar veriyorlar. Şimdi onlar uluslararası görüşmeler katılıyorlar. Bu görüşmelerin ana amacı rejimi düşürmek değil, yeni bir anayasa yapmak. Esad rejimi artık tartışılmıyor bile. Sahadaki güçler kendi otoriterini ve menfaatlerini korumak için destek aldığı dış güçlerin tüm emirlerini uyguluyorlar. Devrimin zayıflamasının bir nedeni de budur. Ayrıca bu grupların içinde dürüstçe çalışan, rejimi devirmek için savaşa katılanlar da komutanlarının bu durumlarını gördükten sonra savaşmaya istekleri kalmadı. Onların sahadan çekilmesi de devrimi zayıflattı.

ÖSO kurucusu Riyad el Esad (Fotoğraf: Burak Ütücü- Independent Türkçe)

"Muhaliflerin başka ülkelerde savaşması devrime zarar verdi, onlar artık devrimci değil, paralı asker"
Çok sayıda Suriyeli muhalif, Suriye dışındaki bazı ülkelerdeki savaşlara katılıyor? İlk muhalif askeri grubu kuran biri olarak bu duruma bakışınız nedir?

Suriyelilerin başka ülkelere giderek oralarda savaşmaları Suriye devrimini negatif olarak etkiledi. Bu gruplar kime karşı savaşacaklar? Rusya'ya karşı mı? Suriye'de de Ruslar var, burada savaşabilirler. Rejime karşı mı savaş veriyorlar? Suriye rejimi duruyor. Askeri güçlerin başka ülkelere giderek savaşmaları sonrası halk onlara 'paralı asker' demeye başladı. Artık devrimci değiller. Onlar paralı asker. Kim paralarını verirse giderler. Ben hiçbir Suriyelinin başka bir ülkede savaşmasına karşı değilim. Gitmek istiyorsa sadece paralı asker olarak gitsin ama 'Muhalif Suriye Gücü' olarak gitmesin. Senin zaten bir düşmanın var. Onu yenmeden, ülkeni kurtarmadan dışarıya gitmemen gerekir. Şam'ı ele geçirseydik, rejimi düşürseydik, yabancı üsleri elimize alsaydık, özgürlüğü bütün dünyaya yayma hakkımız olabilirdi. Rejim, katliamlarına devam ederken dışarıya gitmem. Diğer ülkeler bize muhtaç değil.  ABD, NATO Ukrayna'ya asker gönderebilir. Bu güçlerine rağmen sadece ekonomik ambargo uyguluyor. Türkiye tarafsız durdu. Bizim askerimiz neden gitsin? 

Suriye savaşının üzerinden 11 yıl geçti, ordudan ayrılarak muhalif saflara geçen ilk askerler şimdi ne yapıyor? Hala savaşıyorlar mı?
İlk savaşçıların birçoğu ekonomik nedenlerle ve sahipsiz kalmalarından dolayı Avrupa'ya gitti. Bazıları Türkiye'de. Bir kısmı da hala Suriye'de. 

"En çok faydayı PKK görür"
Ukrayna'daki savaşın Suriyeli muhaliflere olumlu yansımaları olacağı iddiaları var. Bu iddialar hakkındaki düşünceleriniz neler?

Suriye savaşı, uluslararası bir nitelik kazandı. Türkiye'nin, Rusya'nın ABD'nin rolü var. Rusya rejimi destekliyor. Son günlerde daha önce vurulmayan bölgeler de Rusya tarafından vurulmaya başlandı. Siyasi muhalif güçlerin hiçbir gücü yok. Askeri gücümüz de sahada çok zayıf. Suriye'deki savaştan en çok çıkar elde eden güç PKK oldu. Ukrayna'daki krizden de en çok faydayı onlar kazanabilir. Çünkü Amerika'dan direkt destek alıyorlar. Rusya'nın 'solcu gücü' olarak da biliniyorlar. Tabii ki temennimiz Rusya'ya, rejime, İran'a, PKK'ya karşı büyük bir hareketlilik olması. Ama yakın bir zaman içinde böyle bir hareketliliğin yaşanacağını düşünmüyorum. 

"Oğlumu, yeğenlerimi, bacağımı kaybettim, ne dün pişman oldum ne de yarın pişman olacağım"
Aradan geçen bunca zamanda yüzbinlerce Suriyeli öldü, milyonlarcası yaralandı ya da mülteci oldu. Hiç, 'Keşke ÖSO'yu kurmasaydım' dediğiniz oldu mu? 

Biz Özgür Suriye Ordusu'nu kurmadan, hatta devrim başlamadan önce 'bir şeyler yapmalıyız' diyorduk zaten. Onlar ülkenin madenlerini, petrolünü, ekonomisini, devletin bütün kaynaklarını sadece destekçileri için kullanılıyordu. Halk galeyan içindeydi. Bu durum varken Suriye halkı Tunus'ta, Libya'da, Yemen'de olanları gıpta ile izliyordu. Psikolojik olarak devrime hazırdı. Suriye'de devrim hareketi başladıktan sonra halkı koruma görevini yerine getirmek için Özgür Suriye Ordusu'nu kurduk. Rejimi düşürmek, zulme son vermek için hiç pişman olmadım. Şimdi de pişman değilim. Gelecekte de pişman olmayacağım. Suriye'de birkaç defa suikasta uğradım. Bacağımı kaybettim, oğlumu kaybettim, amcaoğlumu kaybettim, yeğenlerimi kaybettim. Ama yine de pişman değilim. Çalışmaya devam edeceğim. 

Riyad el Esad, ÖSO'nun kuruluşunu bir video kaydıyla ilan etmişti

"Halk beni davet etti, yeniden başlamak istiyorlar"
Muhaliflerin hala kazanma şansı var mı?

Suriyeliler bu savaşı hala kazanabilir. İçerideki halk, hataları ortadan kaldırmak için beni birkaç defa davet etti. Hataları temizleyip yeniden rejime karşı savaşalım istiyorlar. Bunun için 2 aşamalı bir süreç gerekiyor. Önce muhalifler içinde bir temizlik yapılması sonra da rejime karşı yeni bir mücadele dönemi başlaması lazım. Halkın tek isteği eskisi gibi bir askeri oluşum kurulması. Devrimin ilk günlerindeki gibi bir askeri yapı istiyorlar. Bu hala mümkün ama imkanlar açılması gerekiyor. Devrim sürecinde beni en çok sevindiren olaylardan biri, ilk günlerde bir askeri bir akademiyi zayıf imkanlarımızla, basit silahlarımızla, hiçbir mermi atmadan ele geçirmemizdi. Esirler de almış sonra o esirleri salıvermiştik. Şimdiki imkanlar o zaman olsaydı çok büyük başarılar elde ederdik. 2013'ten sonra dış ülkeler kendi özel gruplarını kurarak onları desteklemeye başladı. O zaman devrim için bir yol haritası ortaya koymamız gerektiğini, devrimin yolundan saptığını söyledim. Askeri güçler dışa bağımlı olmaya başlamışlardı. Devrimin yolundan saptığını o zaman gördüm. Rejim bitecek, halklar kazanacak. Dünya haritası yeniden dizayn oluyor. Bazı yeni ülkelerin doğuşunu göreceğiz. Bu devrime yanlış yapan hesap verecek. Suriye devrimi dünyaya, özgürlük sembolü oldu. Halkımız çadırlardan evlerine dönecek. Kesinlikle döneceğiz. Biz yeniden kazanacağız. Suriye içindeki ve dışındaki özgür Suriye halkına, devrimin yanında duran şahıs, kurum ve halklara teşekkür ediyoruz. Suriye devrimi kazanacak. Ve bu devrim özgürlük ve onur sembolü olmaya devam edecek.

Bazı hatalardan bahsettiğiniz. Hiç, bir şeyler yapmayı düşündünüz mü?
Bu hataları engellemek ve bir yol haritası çıkarmak için birkaç görüşme yaptım. O görüşmelerde ‘devrim yolundan sapıyor, çözmezsek kötüye gidecek, devrim kapanacak' dedim. Onlar bu sözüme itibar etmediler. Onlardan birini yakın zamanda gördüm. ‘O zaman seni dinleseydik şu an devrim tam güç ilerliyordu' dedi.  Bu hatalar ani yapılmış hatalar değildir. Bütün bunlar birikerek geldi. Ben bir dönem devrimi geçici durdurarak bir konsey kurmayı önerdim Bu konseyin, hataları inceleyerek yeni bir strateji geliştirmesini ve devrime yeni bir güç katmasını istedim. Ama maalesef kimse dinlemedi. 

Başka ülkelerin Suriye ajandalarında ne var?
Suriye'de faaliyet gösteren başka ülkelerin Suriye ajandaları birbirinden farklı. Kimi bu devrimin kendisine sıçramaması için devrimi söndürmek istedi. Kimisi Suriye'nin zenginliklerini ele geçirmek istedi ve bunun için kötü niyetlileri karar mekanizmalarına getirdiler. Heyetlerde görevlendirdiler. Şimdi bunlar diplomatik görüşmelere katılıyorlar.  Her yerde onları uyardım. Bu şahısların doğru kişiler olmadığını söyledim. Başkaları için çalışan, para karşılığı savaşan askerler olduklarını söyledim. Şimdi uluslararası basında Suriyeli muhalifler illegal işlerle anılıyor. Kötülüğün sembolü haline getiriliyorlar. Böyle bir imaj oluşturmaya çalıştılar. Hataların bir örneği Kobani'de yaşandı. Orada bir terör örgütünü diğer bir terör örgütüne karşı desteklediler. Bu da PKK'nın uluslararası alanda tanınmasının önünü açtı. ABD baskısıyla Türkiye üzerinden onlara yardım edildi. Bizim insanlarımız destek olmak için oraya gitti, Türkiye topraklarını açtı. PKK'yı Suriye devriminin bir parçası olarak gösterdiler. Sonuçta maçı tek kazanan PKK oldu.



İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

TT

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

ABD’nin Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir güç konuşlandırması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) bazı üyeleriyle sunduğu karar taslağı, geniş çaplı tepkilere yol açtı. Hem Filistin Yönetimi hem de İsrail, önerideki kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşündükleri bazı maddeler hakkında çekincelerini dile getirdi.

ABD merkezli haber sitesi Axios'un ulaştığı, hassas ancak gizli olmayan bir belge olan taslak karar, ABD ve uluslararası güce katılan diğer ülkelere 2027 yılı sonlarına kadar Gazze'yi yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu yetkilerin uzatılması da mümkün olacak.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli kaynaklar, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nde uluslararası bir güç kurulmasına ilişkin ABD tarafından sunulan öneriyi Arap ülkeleri ile görüşeceğini ve karar metninde değişiklik talep etmeyi amaçladığını bildirdi.

Kaynaklar şunları söyledi:

“BMGK aracılığıyla bu gücün oluşturulmasını memnuniyetle karşılıyoruz, ancak bunun BM Şartı'nın VI. ve VII. bölümü kapsamında yapılmasını istiyoruz. Gücün çalışma şekli, görev süresi ve otoritenin rolü konusunda bir takım çekincelerimiz var. Filistin devletinin güçlendirilmesine olanak tanıyan daha net bir rol istiyoruz. Tüm bu hususlar ve diğer gözlemler Arap ülkeleriyle görüşülecek.”

gtyh
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta Gazze konusunda Arap ve Müslüman ülkelerin liderleri ve bakanlarıyla bir araya geldi (Reuters)

Axios'a konuşan ABD’li bir yetkiliye göre karar taslağı ocak ayına kadar Gazze'ye ilk askerlerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BMGK üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak. Yetkili, uluslararası gücün barış gücü değil, yaptırım gücü olacağını vurguladı. Söz konusu uluslararası güç katılımcı ülkelerden gelen askerlerden ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığını üstleneceğini açıkladığı Gazze Barış Konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak. Karar taslağı ayrıca Gazze Barış Konseyi'nin en az 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Karar taslağı ayrıca, ‘geçiş dönemi yönetim otoritesi’ olarak Gazze Barış Konseyi’ne, “Filistin Yönetimi'nin reform programını başarıyla tamamlayana kadar, Gazze Barış Konseyi'nin onayıyla’ Gazze'nin yeniden inşası için öncelikleri belirleme ve fon sağlama yetkisi verilmesini talep ediyor.

İsrail’in karar taslağında talep ettiği değişiklikler

İsrail basını, isimsiz İsrailli kaynaklara dayanarak, ‘önerilen karar tasarısı taleplerine yakın olsa da bazı çekinceler olduğunu’ bildirdi.

İsrail, bu gücün BMGK tarafından kurulmasını istemiyordu, ancak VII.  Bölüm kapsamında kurulmaması kabul edilebilir bir durumdu.

BM Şartı'nın VII. Bölümü, barışa yönelik tehditler, barışın ihlali ve saldırı eylemleri durumunda alınacak önlemlerle ilgili. Bu bölümün bazı maddeleri, BMGK belirli durumlarda uluslararası barış ve güvenliği korumak veya yeniden tesis etmek için hava, deniz veya kara kuvvetleri ile gerekli önlemleri alma yetkisi veriyor.

İsrailli kaynaklar ayrıca, Gazze Şeridi'nde silahsızlanma sürecine ordunun katılımına ilişkin metni kabul ettiklerini ifade ettiler. Bu konu önemli bir mesele olup, Filistinliler tarafından yaygın bir şekilde reddedilmesi bekleniyor.

İsrail, Filistin Yönetimi'nin varlığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) konuşlandırılması olasılığını reddediyor, ancak Filistin polis gücünün varlığını kabul edebilir.

Kaynaklar Yedioth Ahronoth'a, İsrail'in Filistin polis gücünün kurulmasına karşı olduğunu, ancak bunun bir Arap talebi olduğunu anladığını ve kabul edebileceğini söyledi.

Yetkililer, İsrail'in yorumlarını doğrudan ABD’ye ilettiğini belirtti. Bu öneri henüz bir taslak karar ve Avrupa ile Arap ülkelerinden de yorumlar bekleniyor.

İsrail, TSK’nın Gazze Şeridi’ndeki varlığını reddettiğini Washington'a yineleyecek.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a konuşan diplomatik kaynaklar şunları söyledi:

“Türkler barış gücü içinde yer almayacak ve Gazze'ye asker göndermeyecek. Ancak İsrail, yatırımlar ve fon akışı açısından Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılımlarına itiraz edemeyecek gibi görünüyor.”

Hangi ülkelerin bu güce katılacağı henüz belirlenmedi. Arap ülkeleri katılımlarını gücün Gazze'deki görevinin niteliğiyle bağdaştırdı.

Ülkelerin Hamas ile çatışma ilkesine karşı çıkmalarının, amaçlarının ‘barışı dayatmak’ değil, ‘barışı korumak’ olması gerektiği şeklindeki bir önceliğe dayandığına inanılıyor.

İsrail'in tahminlerine göre bu güce Endonezya, Pakistan ve Azerbaycan katılacak.

İsrail parlamentosu Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyeleri geçtiğimiz hafta kapalı bir toplantıda, uluslararası istikrar gücünün Endonezya, Azerbaycan, Pakistan ve henüz belirlenmemiş diğer ülkelerden askerlerden oluşacağı konusunda bilgilendirildi.


Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv
TT

Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv

Mahmud Ebubekir

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.

Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.

Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

İç durumdan kaçış

Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.

Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”

Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.

Müzakereler ne hakkında?

Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.

Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.

hy
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)

Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”

Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.

Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.

Vekalet savaşları

Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.

Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.

2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.

Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.

Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.


Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.