Yaklaşık 5 bin 500 yıldır yanıyor… İşte dünyanın en eski ateşi

Yaklaşık 5 bin 500 yıldır yanıyor… İşte dünyanın en eski ateşi
TT

Yaklaşık 5 bin 500 yıldır yanıyor… İşte dünyanın en eski ateşi

Yaklaşık 5 bin 500 yıldır yanıyor… İşte dünyanın en eski ateşi

İlk insanlar en az bir milyon yıl önce ateşi nasıl kullanacaklarını keşfederek, medeniyet için önemli bir adım attılar. Bugün, günlük hayatımızda kullandığımız ateşin ömrü örneğin mumdaki fitil ya da şöminedeki kütük miktarı kadardır. Ancak dünyanın her yerinde, yüzyıllardır, hatta binlerce yıldır yanmaya devam eden ateşler var. Peki, tüm bunlar arasında şimdiye kadar en uzun süre yanan ateş hangisi?
Bilimsel web sitesi Livescience, bu konuyla ilgili bir haber yaptı. Yangının üç bileşeni vardır. Bunlar yakıt, oksijen ve ısı kaynağı. Ahşaptan bitki örtüsüne ya da benzine kadar yanıcı özelliği olan herşey yakıt görevi görebilir. Doğru miktarda oksijenle bir araya gelen bir ısı kaynağı bu yanıcı malzemeleri ateşleyen bir yanma reaksiyonunu tetikleyebilir.
Avustralya'daki Sidney Üniversitesi'nde yangın ekolojisi doçenti olan Tina Bell, teorik olarak bu üç faktörün de hiç bitmediği takdirde, bir yangının sonsuza kadar sürebileceğini söylüyor.
Bu üç bileşen Doğu Avustralya'da tarih öncesi zamanlardan beri güçlü olmuştur ve dünyada bilinen en uzun yangına yol açmıştır. Bazı jeologlar 500 bin yaşında olabileceğinden şüpheleniyor olsa da Yeni Güney Galler'deki Wingen Dağı'nın altında en az 5 bin 500 yıldır yanan bir ateş var.
New South Wales Ulusal Parklar ve Yaban Hayatı Servisi'ne göre, için için yanan yeraltı ateşinden kükürtlü duman parçaları yükseliyor ve havalandırmalardan yüzeye çıkıyor. Isı, yakındaki toprağın kavrulmasına ve kırmızı renge bürünmesine sebep oldu ve Burning Mountain Doğa Koruma Alanı'nın yaklaşık 53 bin 800 fit kare (0,5 hektar) alandaki bitki örtüsünü soldurdu.



"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
TT

"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)

Son derece nadir rastlanan "Asya tek boynuzlu atı" saolanın ilk defa genom haritası çıkarıldı. Yeni çalışma nesli kritik tehlike altındaki türün yaşamasını sağlayabilir. 

İlk kez 1992'de tanımlanan saola (Pseudoryx nghetinhensis), en yakın zamanda keşfedilen büyük memeli türü. Vietnam ve Laos'un dağlık ormanlarında yaşayan bu sığır türü, boynuzlarının yanı sıra çok nadir görülmesi nedeniyle "Asya tek boynuzlu atı" diye biliniyor.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'ne (IUCN) göre nesli kritik tehlike altındaki bu türün 100'den daha az üyesi kaldığı tahmin ediliyor. Üstelik en son 2013'te görülmesi, soyunun çoktan tükenmiş olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor. 

Uluslararası bir araştırma ekibi, avcıların evlerinden toplanan saola kalıntılarından alınan parçaları analiz ederek 26 saolanın tam genomunu çıkardı. Türünün ilk örneği olan bu çalışma, saolanın geçmişini anlama ve geleceğini güvence altına alma yolunda kritik bilgiler sundu. 

Bulguları hakemli dergi Cell'de 5 Mayıs Pazartesi günü yayımlanan çalışmaya göre saolalar 5 bin ila 20 bin yıl önce iki ayrı popülasyona ayrılmış. 

Makalenin başyazarı Genís Garcia Erill "Saolanın önemli genetik farklılıklara sahip iki popülasyona ayrıldığını görmek bizi epey şaşırttı" diyerek ekliyor: 

Bu daha önce hiç bilinmiyordu ve genetik veriler olmadan bilmemizin yolu yoktu. Bu önemli bir sonuç çünkü türün genetik varyasyonunun nasıl dağıldığını etkiliyor.

Bilim insanları ayrıca iki popülasyonun da Son Buzul Çağı'ndan itibaren azaldığını saptadı. Ekip, toplam saola nüfusunun 10 bin yıldır hiçbir zaman 5 binin üstüne çıkmadığını tahmin ediyor.

Bu durum, iki grubun da genetik çeşitliliğini kaybettiği anlamına geliyor. Ancak her biri genetik kodlarının farklı kısımlarını kaybetmiş. Araştırmacılara göre bu, nesillerinin tükenmesini önlemede kritik bir rol oynayabilir. 

Garcia Erill "Bir popülasyonda kaybolan genetik varyasyon diğerini tamamlıyor. Yani eğer bunları karıştırırsak, diğerindeki eksiklik giderilebilir" diye açıklıyor.

Bilim insanları saolaların hayatta kalması için esaret altında çiftleşmelerini sağlayacak bir program geliştirmeye çalışıyor. Yeni çalışmayı yürüten ekibin hesaplamalarına göre böyle bir program, tükenme riski karşısında en etkili çözümü sunuyor. 

Çalışmanın bir diğer yazarı Rasmus Heller şöyle diyor:

Gelecekteki bir popülasyonun temelini oluşturmak için en az bir düzine saolayı (ideal olarak her iki popülasyonun karışımı) bir araya getirebilirsek, modellerimiz türlerin uzun vadede hayatta kalma şansının yüksek olacağını gösteriyor.

En son 2013'te görülen bir türün 12 üyesini bulmak zorlu bir iş. Ancak araştırmacılar, yeni çalışmanın bu sorunu çözebileceğine inanıyor. Saolanın genetik haritasının çıkarılması, daha kapsamlı arama çalışmalarının önünü açabilir. 

Makalenin yazarlarından Minh Duc Le, "Birçok araştırmacı, suda ve hatta aynı habitatta yaşayan kan emiciler olan sülüklerde, saola DNA'sının izlerini bulmayı deneyip başaramadı" diyerek ekliyor:

Bu tekniklerin hepsi küçük DNA parçalarını tespit etmeye dayanıyor ama artık saola genomunun tamamını bildiğimize göre, bu parçaları bulmak için çok daha geniş bir el kitabımız var.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org, Cell