Bilim insanları eşek arılarıyla mücadele ediyor

Bıraktıkları feromon salgıları ile katil eşek arıları ile mücadele edilebiliyor

Katil arı olarak da bilinen Asya dev eşek arısı (Schutterstock)
Katil arı olarak da bilinen Asya dev eşek arısı (Schutterstock)
TT

Bilim insanları eşek arılarıyla mücadele ediyor

Katil arı olarak da bilinen Asya dev eşek arısı (Schutterstock)
Katil arı olarak da bilinen Asya dev eşek arısı (Schutterstock)

Dünyadaki en büyük eşek arısı olan Asya dev eşek arısı, günümüzde ABD tarımını tehdit eden en istilacı türlerden biri. İngiliz gazetesi Daily Mail’e göre, Kaliforniya'daki bilim insanları, katil eşek arısı olarak da bilinen Asya dev eşek arısının nasıl durdurulabileceğini bildiklerini iddia ediyorlar.
Araştırmacılar, ölümcül tür ‘Vespa mandarinia’nın çiftleşmek için yüzeylere feromon adı verilen kimyasallar saldığını söylüyor. Bu feromonlar, böbrek yetmezliği yoluyla insanları öldürebilen acı verici ve zehirli sokmasıyla bilinen böceği yemleme ve tuzağa düşürme çabalarının bir parçası olarak izlenebilir.
Asya dev eşek arısı Japonya'da daha yaygın. Ancak Çin, Tayland, Güney Kore, Vietnam ve diğer Asya ülkelerinde de yaşıyor. Ayrıca, uzmanlar bu türün oraya nasıl ulaştığından emin olamasa da, ‘istilacı’ olarak kabul edildiği Kuzey ABD'de de çok sayıda mevcut.
Bu türün Kuzey ABD'deki arı popülasyonlarını ve milyonlarca dolar olduğu tahmin edilen mahsulleri tehdit ettiği biliniyor. Neyse ki, Avrupa'da mevcut değil. En azından henüz.
Bu yeni çalışma, California San Diego Üniversitesi'nde arı araştırmacısı olan Prof. Dr. James Nieh tarafından yönetildi ve bugün Current Biology dergisinde yayınlandı.
Prof. Nieh, "Bu Asya dev eşek arısı Kuzey Amerika'ya özgü değil ve önemli arı popülasyonlarımız için zararlı, bu yüzden onu yok etmeliyiz" diyor. Korkunç Asya dev eşek arısı oldukça büyük boyutuyla dikkat çekiyor. Kraliçeler 2 inçten (5 cm) uzun olabilirken erkekler ve işçiler daha küçük. (1,3 inç ila 1,5 inç). Bilim insanları, türlerin bir şekilde kasıtsız olarak gönderildikleri düşünülse de, türlerin Kuzey Amerika'ya ilk nasıl geldiği konusunda emin değiller.
Son yıllarda, dev eşek arısı British Columbia ve Washington'da görüldü ve simülasyonlar, böceklerin doğu ABD’de hızla yayılabileceğini gösteriyor.
Asya dev eşek arısı kimyasal imzası hakkında daha fazla bilgi edinmek için, Prof. Dr. Nieh ve meslektaşları, türün ABD’nin batısındaki yuvalarının yakınlarına tuzaklar kurdular ve yalnızca erkek eşek arısı yakalamayı başardılar.
Bilim insanları deneyleri sırasında yaban arılarının sinirsel aktivitelerini test ettiler ve erkeklerin antenlerinin dişiler tarafından salınan feromonlara karşı oldukça hassas olduğunu buldular. Araştırmanın yazarı Nieh, "Erkekler dişilerin kokularından etkileniyor. çünkü genellikle yuvalarının yakınında onlarla çiftleşiyorlar" dedi.



İnsanoğlunun karbonhidrat sevgisi 800 bin yıl öncesine dayanıyormuş

Makarna gibi nişasta içeren gıdaları sindirmeye yarayan genler, 12 bin yıl önce ciddi bir artış göstermiş (Unsplash)
Makarna gibi nişasta içeren gıdaları sindirmeye yarayan genler, 12 bin yıl önce ciddi bir artış göstermiş (Unsplash)
TT

İnsanoğlunun karbonhidrat sevgisi 800 bin yıl öncesine dayanıyormuş

Makarna gibi nişasta içeren gıdaları sindirmeye yarayan genler, 12 bin yıl önce ciddi bir artış göstermiş (Unsplash)
Makarna gibi nişasta içeren gıdaları sindirmeye yarayan genler, 12 bin yıl önce ciddi bir artış göstermiş (Unsplash)

İnsanların karbonhidrat sevgisinin 800 bin yıl önceye dayandığı keşfedildi. Türk bilim insanı, evrimsel antropolog Dr. Ömer Gökçümen'in liderliğindeki araştırma, insanların nişastayı sindirmesini sağlayan genlerin tarihini masaya yatırdı.

Patatesten makarnaya herhangi bir nişastalı yiyecek ağza atıldığı anda, tükürükteki amilaz enzimiyle parçalanmaya başlıyor. 

İnsanların tarih boyunca değişen besin kaynaklarına adapte olmasını sağlayan bu enzimi üreten genlerin kritik önem taşıdığı uzun zamandır biliniyor.

ABD'deki Buffalo Üniversitesi'nden Dr. Gökçümen, "Ne kadar çok amilaz genine sahipseniz, o kadar çok amilaz üretebilir ve o kadar çok nişastayı etkin bir şekilde sindirebilirsiniz" diye açıklıyor.

Bilim insanları bu genin insanlarda ne zaman çoğalmaya başladığını anlamak için AMY1 adlı bu geni inceledi. 

Aralarında 45 bin yıl önceye dayanan örneklerin de yer aldığı 68 eski insan genomunu analiz eden ekip, şaşırtıcı bulgular edindi. 

Saygın hakemli dergi Science'ta dün (17 Ekim) yayımlanan çalışmada, avcı-toplayıcılarda AMY1 geninin ortalama 5 kopyası olduğu sonucuna varıldı. Yani Avrasya'daki ilk insanlar, tarım yaparak buğday gibi bitkileri yetiştirmeye ve nişasta alımını artırmaya başlamadan çok önce çeşit çeşit AMY1 kopyalarına sahipmiş.

Araştırmacılar ayrıca bu genin Neandertaller ve Denisova insanlarında da kopyalandığını kaydetti.

Jackson Genomik Tıp Laboratuvarı'ndan Kwondo Kim, ortak yazarı olduğu çalışmayı şöyle değerlendiriyor:

Bu, AMY1 geninin ilk olarak 800 bin yıldan daha uzun bir süre önce, insanlar Neandertallerden ayrılmadan çok önce ve sanılandan çok daha eski bir zamanda kopyalanmış olabileceğini gösteriyor.

Yeni araştırma ayrıca 12 bin yıl önce başlayan tarımın AMY1 geninin daha fazla çeşitlenmesine yol açtığını gösteriyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da geçen ay yayımlanan başka bir araştırmada da Avrupa'daki insanların son 12 bin yılda ortalama AMY1 kopya sayısını 4'ten 7'ye çıkardığı saptanmıştı.

İki çalışmada da avcı-toplayıcıların fazladan amilaz genlerine sahip olmasının evrimsel bir avantaj kazandırdığına dair kanıt bulamadı. Ancak bu durumun tarımın ortaya çıkmasıyla değiştiği düşünülüyor.

Bilim insanları hem Avrupa'da hem de Asya'nın bazı bölgelerinde AMY1'in doğal seçilim tarafından tercih edildiğine işaret eden kanıtlar saptadı.

Dr. Gökçümen, "AMY1 kopya sayısı daha yüksek bireyler muhtemelen nişastayı daha verimli bir şekilde sindiriyor ve daha fazla yavruya sahip oluyordu" diyerek ekliyor: 

Nihayetinde soyları, uzun bir evrimsel zaman dilimi boyunca daha düşük kopya sayısına sahip olanlardan daha iyi duruma gelerek AMY1 kopya sayısının çoğalmasına yol açtı.

Bilim insanları bu genin genellikle nişastayı sindirmeye yaradığını düşünüyor. Ancak Dr. Gökçümen, belki de vücuda yiyecek girdiğinin sinyalini veriyor olabileceğini öne sürüyor.

Bu durumda amilaz, daha fazla insülin üretimine ve nişastadaki şekerin daha fazla emilmesine yol açabilir. 

Dr. Gökçümen, bu özelliğin özellikle kıtlık zamanlarında avantaj sağlayacağına değiniyor. "Etrafta çok fazla ekmek varsa, sorun yok" diyen evrimsel antropolog ekliyor: 

Ama eğer zar zor hayatta kalıyorsanız, o zaman bunun bir ölüm kalım meselesi olacağını düşünüyorum.

Diğer yandan Pensilvanya Eyalet Üniversitesi'nden genetik antropoloji uzmanı Dr. George Perry, doğal seçilimde amilaz geninin baskın çıkmasının, başka yerlerden bölgeye giden gruplarla da açıklanabileceğini düşünüyor:

Bu iki makale de beni gerçekten heyecanlandırdı ancak kesin bir kanıt sunduklarını söyleyemem.

Independent Türkçe, Popular Science, New York Times, Science, Nature