Sudan ve Güney Sudan yeniden karşı karşıya mı geliyor?

Hartum ve Cuba hükümetleri, bölünmenin düzgün bir şekilde düzenlenmediğini ortaya koydu

Güney Sudan, bir kriz mirası devraldı (Independent Arabia - Hasan Hamid)
Güney Sudan, bir kriz mirası devraldı (Independent Arabia - Hasan Hamid)
TT

Sudan ve Güney Sudan yeniden karşı karşıya mı geliyor?

Güney Sudan, bir kriz mirası devraldı (Independent Arabia - Hasan Hamid)
Güney Sudan, bir kriz mirası devraldı (Independent Arabia - Hasan Hamid)

Mana Abdulfettah
Ocak 2011’de yaşandığı gibi, ayrılması ve bağımsız bir devlete dönüşmesi öngörülen Güney Sudan’ın durumu hakkında Francis Deng, ‘Cry of the Owl (Baykuşun Çığlığı)’ adlı ünlü romanını yazdı. Kitap, güneydeki Dinka kabilesinin kuzeydeki Misseriya kabilesi ile çatışma mirası ile karışmış, çözülmez bir Siyahi-Arap kimlik kavramını ele alıyor. Deng’in ilk düşüncesi, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi lideri John Garang’ın ‘Kuzey ve Güney arasındaki birlik’ fikriyle kesişiyor. Ancak bu fikir, eşit vatandaşlık, çeşitliliğe saygı, sosyal ve politik adalet ve kalkınmada marjinalleşme olmamasını şart koşuyor. Sudan’ın bağımsızlık öncesinden bu yana altın bir barış dönemi yaşamadığı kanıtlandıktan sonra ülkenin bu bölgesinde ayrılık şaşırtıcı olmadı. Kendi kaderini tayin hakkı talebi yükseltilirken, her barış müzakeresinde güç ve zenginliği paylaşma sorunu ortaya çıktı, kökleşmiş kabile çatışması ve devletin oradaki isyanla mücadele etmek için yürüttüğü savaşın körüklediği şiddet patlak verdi.
Sudan’ın kendine özgü siyasi, coğrafi, dini ve sosyal yapısı göz önüne alındığında Güney Sudan devleti, ortaya çıkan krizlerin mirasını devraldı. Ayrılık en iyi çözüm değildi. İki farklı kimlik arasındaki krizden kurtulduktan sonra güneydeki kabileler arasındaki iç anlaşmazlık, etnik ve siyasi karmaşalar ortaya çıktı. Başbakan Salva Kiir Mayardit, muhalefet lideri Riek Machar ve her iki tarafa sadık kalan kabileler arasında imzalanan anlaşmalar, bu anlaşmazlığı sona erdirmeyi başaramadı.
Güney Sudan, devlet görevlerini yerine getirmesini engelleyen iç çatışmalara ek olarak, Sudan’ın kendi iç meseleleriyle ve bölge ülkelerinin de kendi krizleri ve çatışmalarıyla meşgul olması nedeniyle kendisini bölgesel bir izolasyon içerisinde buldu. Ancak ayrılmayı tebrik eden ve Güney Sudan devletini tanımak için aceleci davran ABD, Rusya, Çin ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri de dahil olmak üzere uluslararası topluma gelince, BM kuruluşlarının çabalarıyla güvenlik ve gıdanın bozulmasını durdurmayı başaramadı. Bu koşullar, atmosfer ‘bir tartışma için’ uygun olmasa bile, iki ülke arasında ortaya çıkan sorunların ara sıra yeniden gündeme gelmesini engellemedi.

İltica sorunu
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Güney Sudan’daki siyasi şiddet ve çatışma, ülke içinde yerinden edilmenin artmasına neden oldu ve çatışma tarafları, ‘kavrulmuş toprak’ stratejisini kullandığı için bu da güvenlik ve ekonomik açıdan sorunlar yarattı. Tarım arazileri, mahsuller, kaynaklar, otlak alanlarını yok oldu, hatta bazı durumlarda misilleme olarak hayvanlar yakıldı. Bu durum, ekonomik ve manevi kayıplara neden oldu. Bu da komşu ülkelere sığınmaya yol açtı. Sudan, birlik ve ‘birleşik devlet çerçevesinde’ Sudan’a dönmek isteyen güneyliler için tercih edilen yerdi. Öyle ki halk referandumunda lehine oy verdikleri ‘bölünmeden’, modern devletler içindeki diaspora dışında bir kazanç elde edemediler. Güneyin sorunları hala her geçen yıl daha karmaşık hale geliyor ve dünya, buradan yalnızca çatışmalar, kıtlık ve sığınma haberleri duyuyor.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Örgütü (WFP), bu yıl zirveye ulaşan kuraklık konusundaki uyarılarını sürdürdü. Güney Sudan nüfusunun yüzde 70’inden fazlası hayatta kalmak için mücadele edecek. Ülke, çatışmalar, iklim değişimi, koronavirüs ve artan maliyetler nedeniyle benzeri görülmemiş düzeyde gıda güvensizliği ile karşı karşıya.
Güney sınırlarını çevreleyen Sudan şehirleri, sığınma dalgalarına tanık olmaya başladı. Bazıları, Eylül 2021’de Kosti Limanı üzerinden Sudan ile Güney Sudan Devleti arasındaki nehir taşımacılığının yeniden başlamasından yararlanarak başkent Hartum’a ulaştı. Taşımacılık, yaklaşık 8 yıl süreliğine askıya alınmıştı. Burası, Güney Sudan vatandaşları için Dünya Gıda Programı tarafından işletilen bir yardım köprüsü olarak kaldı. Daha sonra ekonomik bir proje ve mal taşımacılığı ve turizmi canlandıran bir arter olduktan sonra, iki ülkeyi birbirine bağlayan nehir hattının ilticanın şiddetlenmesiyle birlikte birçok idari, mali ve güvenlik engelle karşılaşacağı görülüyor.

Sınırın çizilmesi
Geçiş hükümeti, güneydeki taraflar arasındaki barış görüşmelerine katılımını artırdı. Hartum’da Cuba hükümeti ile Birinci Başkan Yardımcısı Riek Machar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin bölünmüş bir grubu arasında görüşmeler yapıldı. Daha önce ise Cuba’da geçiş hükümeti ile silahlı hareketler arasında yapılan görüşmeler, hükümet ile bazı hareketler arasında ‘Darfur, Güney Kordofan ve Mavi Nil’deki savaşı sona erdirmek’ için 3 Ekim 2020’de barış anlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlandı.
İki ülke arasındaki iç uyumsuzluk konusunda ise geçiş hükümetinin ‘bu tartışmalı meseleleri eski rejimden miras almış ve çeşitli nedenlerle çözümüne girmekten kaçınmış olması’ nedeniyle sınır sorunu gündeme geldi. Sudan ve Güney Sudan devletlerini ayıran sınırların karmaşıklığı, bu sınırların uzunluğu kadar. Bu sınırlar, hareket, göç ve çiftçilik nedeniyle iki ülkedeki çatışan kabilelerin nüfuz hatları sayılıyor.
Eski rejimin bu konuyu ele almaktan kaçınması, sınır belirleme komisyonunun çalışmasını engelledi. 2005 yılı Kapsamlı Barış Anlaşması (Naivasha) ve daha sonra Abyei Protokolü de bu sorunu çözemedi. Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalu (Hemedti), Güney Sudan Devlet Başkanı’nın Güvenlik İşlerinden Sorumlu Danışmanı Tut Galwak ile sınır çizme konusunu görüşmesi sonrasında Egemenlik Konseyi, 11 Ocak’ta ‘sınır ticaretini canlandırmak ve Babanusa- Wau şehirlerini birbirine bağlayan demiryolunu onarmak’ için iki ülke arasındaki geçişlerin yeniden açılması ve nehir ve kara taşımacılığı hareketinin etkinleştirilmesi amacıyla bir karar yayınladı. Hartum ve Cuba, ‘iki ülke arasındaki sınır bölgelerinde geçişlerin açılması, ticaret ve vatandaşların dolaşımı üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması ve bu bölgelerdeki sivil çatışmaların çözülmesi için çalışma’ konularında uzlaşı sağladı.

Çakışan sorunlar
Yalnızca prosedürel gibi görünen sınır sorunu, ‘hükümetin bir anlaşma çerçevesinde çözemediği petrol zengini Abyei bölgesi sorunu’ gibi daha derin bir sorunla bağlantısı nedeniyle göründüğünden daha karmaşık. Şu an mevcut hükümet, bir yanda Ngok Dinka halkının ve diğer yanda Misseriya halkının ‘iki kabile arasında kalıcı barışı imkânsız hale getiren’ sert tavırlarını sürdürmesi dolayısıyla bir çözüm arıyor. İki kabile, hayvancılığın hâkim olduğu çeşitli ekonomik faaliyetleri paylaşıyordu. Bu durum, kanun gücüyle dayatılan bir ortaklıktı. Ayrılık olmadan önce kuzey-güney ortak yönetimi, hayvancılık sınırlarının aşılmaması esasına itimat ediyordu. Ancak genel olarak çatışmalar meydana geldi. Bu da bu çözümlerin geçici olduğu anlamına gelirken, yerel anlaşmalar da bu sorunu çözemedi. Sorun, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda uluslararası tahkime sunuldu.
Sınır sorunu, güneyin ayrılmasından bu yana çözülmemiş olan milliyet ve vatandaşlık sorunuyla birleşti. Öyle ki anlaşmanın ayrılık sonrası ‘milliyet’ ile ilgili metni muğlak ve net bir tanım içermiyor. Sınır bölgelerinde yalnızca kabile yüzleri veya özellikleriyle ayırt edilebilen çok sayıda vatandaşın olduğu gerçeğinin, bu belirsizliği dayatmış olması muhtemel. Zira bu vatandaşların birçoğu, kuzeyde doğdu ve kimlik belgesi bulunmayanlar var.  Bu konuya ilişkin bakış açıları ve değerlendirmeler ise farklı.

Güvenlik karmaşası
İki ülkenin hükümetleri, kuzey- güney ayrılığının düzgün bir şekilde düzenlenmediğini bildirdi. Hükümetler, siyasi ve ekonomik karmaşalara ek olarak güvenlik boyutu nedeniyle de birçok müzakere oturumundan kaçınıldığını söyledi. Ancak güvenlik konusuyla en ilgili konu silahlanma sorunudur. Eski rejim, kendisine sadık kuzey kabilelerini güneye bağlı kabilelere karşı silahlandırarak bu konuda aktif bir rol oynadı. Bu gerçeğin yinelenmesi ise uzak bir ihtimal değil. Kabilelerin doğası ve kendilerini her yönden ve her şekilde silahlandırma eğilimleri nedeniyle anlaşmazlık, yeniden baş gösterebilir.
Bu konu çerçevesinde güvenlik karmaşasının artması ve yeni çatışmaların patlak vermesi spekülasyonları ortasında bu anlaşmazlığın, yüzeye çıkmasına neden olabilecek üç faktör tanımlanabilir. İlk olarak, iki ülkedeki siyasi istikrarsızlık, Güney Sudan’da silahlı çatışmaların devam etmesi, Sudan’ın Darfur, Nubia Dağları ve Mavi Nil bölgelerindeki devrimci halin ve savaşın devam etmesi. İkinci olarak, iki ülke arasındaki ekonomik sıkıntı petrol sorununun yeniden patlamasına neden olabilir. Sudan, ayrılıktan sonra güneye giden petrolünün yaklaşık yüzde 75’ini kaybetti. Hartum, kalan yüzdeyi yönetemedi. Daha sonra ise güneydeki savaş, bölgedeki üretimi kesintiye uğrattı. Bu çerçevede iki hükümet, bu konuda bir talebe başvurabilir. Nihayetinde de petrolün kuzeyden doğu Sudan’daki Beşair Limanı’na ihracatı için geçiş ücretleri konusunda bazı karışıklıklara neden olabilir. Üçüncü olarak, şu anda iki ülkenin hükümetleri arasındaki uyuma ve hükümet ile muhalifleri arasındaki müzakerelere katılıma rağmen her iki tarafta da muhalif güçlerin iktidara gelmesiyle koşulların değişmesi ihtimali var. Hatta bu olasılık, sert çatışmalara ve barışçıl çözümlere itimat etmemeye yol açabilir.



İsrail ordusu kara harekâtı kapsamında Gazze şehrinin merkezine doğru ilerliyor

TT

İsrail ordusu kara harekâtı kapsamında Gazze şehrinin merkezine doğru ilerliyor

İsrail ordusu kara harekâtı kapsamında Gazze şehrinin merkezine doğru ilerliyor

İsrail ordusu Gazze'de genişletilmiş operasyonun başladığını duyurdu ve şehir sakinlerini güneye gitmeye çağırdı.

Bir İsrail askeri yetkilisi bugün, ordunun Gazze şehrini kontrol altına almak için başlattığı operasyonda ‘ana’ harekâta başladığını belirterek, kara kuvvetlerinin şehrin derinliklerine ve merkezine doğru ilerlediğini kaydetti.

Ordunun Hamas'ı yenmek için gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu ifade eden yetkili, Hamas mensuplarının sayısının ‘2 bin ila 3 bin arasında’ olduğunun tahmin edildiğini belirtti.

Yetkili, “Ordu, Gazze şehrinde hızlı ama güvenli bir şekilde operasyonlar yürütmeyi planlıyor ve rehinelerin ve sivillerin güvenliğini öncelikli tutuyor... İsrail, nüfusun yaklaşık yüzde 40'ının şimdiden Gazze Şeridi'nin güneyine göç ettiği şehirdeki güçlerini kademeli olarak artıracak ve insani yardım çabalarını genişletecek” ifadelerini kullandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bu sabah X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, kuzey Gazze'yi hedef alan ve en az 20 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan şiddetli hava saldırılarının ardından İsrail operasyonunun genişletileceğini duyurdu.

İsrail, Gazze'de askeri operasyon hazırlıkları kapsamında geçtiğimiz ay Gazze şehri sakinlerine tahliye çağrısı yapmıştı. Ancak birçok kişi Gazze'nin güneyindeki aşırı kalabalık ve yüksek ulaşım maliyetleri nedeniyle şehirden ayrılamadıklarını söyledi.

Adraee’nin X platformundaki paylaşımında şu ifadeler yer aldı: “Gazze sakinleri… İsrail Savunma Kuvvetleri Gazze şehrindeki Hamas altyapısını yok etmeye başladı. Gazze şehri tehlikeli bir savaş bölgesi ve bu bölgede kalmak sizi tehlikeye atıyor. Er-Reşid Caddesi üzerinden Gazze Vadisi'nin güneyindeki bölgelere araçla veya yürüyerek mümkün olan en kısa sürede gidin. Güvenliğinizi ve sevdiklerinizin güvenliğini sağlamak için, şehri terk eden bölge sakinlerinin yüzde 40'ından fazlasına katılın.”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün Gazze şehrinde ‘yoğun bir operasyonun’ başladığını duyurdu. Şehri kontrol altına almak için kara harekâtı başlattığını açıklayan İsrail ordusu, şehir sakinlerine ve Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki sakinlere ‘mümkün olduğunca çabuk’ güneye gitmeleri konusunda uyarıda bulundu.

İsrailli bir askeri yetkili kara operasyonunun ana aşamasının başladığını bildirirken, İsrail medyası ordudan aldığı bilgiye dayanarak 162. ve 98. tümenlerin Gazze şehrinin batı kesiminde operasyon yürüttüğünü bildirdi.

İki İsrailli yetkili daha önce CNN'e yaptıkları açıklamada, ordunun Gazze şehrine kara harekâtı başlattığını doğrulamıştı. CNN, yetkililerden birinin Gazze şehrindeki kara operasyonunun başlangıçta ‘kademeli’ olacağını söylediğini aktardı.

‘Gazze yanıyor’

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Filistin topraklarına yönelik yoğun hava saldırılarının ardından bugün yaptığı açıklamada, Gazze'nin ‘yandığını’ söyledi ve ülkesinin ‘geri adım atmayacağını’ bildirdi.

Katz, İsrail ordusunun ‘terörün altyapısını demir yumrukla vurduğunu ve askerlerin rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas'ın yenilgisi için gerekli koşulları yaratmak amacıyla cesurca savaştığını’ belirtti. Katz, “Misyonumuzu tamamlayana kadar durmayacağız ve geri adım atmayacağız” dedi.

AFP'ye konuşan görgü tanıklarına göre, Gazze şehri bu sabah erken saatlerde İsrail'in yoğun bombardımanına maruz kaldı. Bu olay, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Yahudi devletine ABD'nin ‘sarsılmaz’ desteğini ifade etmek için İsrail'i ziyaret etmesinden bir gün sonra meydana geldi.

The Jerusalem Post'a göre, Gazze şehrine yönelik hava saldırılarının haftalarca sürmesi ve çok katlı yüksek binaların yıkılmasıyla birlikte, İsrail ordusu daha geniş çaplı bir kara harekâtı için dönüm noktasına ulaşmış görünüyor.

Dün erken saatlerde tahmini 300 bin Gazze sakini Gazze şehrinden güneye kaçmak zorunda kaldı, ancak yaklaşık 700 bin kişi şehirde kaldı.

İsrail ordusu, Refah'ta olduğu gibi, İsrail kara kuvvetleri şehre ilerlemeye başladığında Gazze'deki sivillerin çoğunun kaçacağını umuyordu.


İsrail ordusu Gazze şehrine kara harekâtı başlattı ve bölge sakinlerine güneye doğru gitme talimatı verdi

Gazze şehrinde bugün meydana gelen patlamanın ardından yükselen dumanlar (Reuters)
Gazze şehrinde bugün meydana gelen patlamanın ardından yükselen dumanlar (Reuters)
TT

İsrail ordusu Gazze şehrine kara harekâtı başlattı ve bölge sakinlerine güneye doğru gitme talimatı verdi

Gazze şehrinde bugün meydana gelen patlamanın ardından yükselen dumanlar (Reuters)
Gazze şehrinde bugün meydana gelen patlamanın ardından yükselen dumanlar (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün Gazze şehrinde ‘yoğun bir operasyonun’ başladığını duyurdu. Şehri kontrol altına almak için kara harekâtı başlattığını açıklayan İsrail ordusu, şehir sakinlerine ve Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki sakinlere ‘mümkün olduğunca çabuk’ güneye gitmeleri konusunda uyarıda bulundu.

İsrailli bir askeri yetkili kara operasyonunun ana aşamasının başladığını bildirirken, İsrail medyası ordudan aldığı bilgiye dayanarak 162. ve 98. tümenlerin Gazze şehrinin batı kesiminde operasyon yürüttüğünü bildirdi.

İki İsrailli yetkili daha önce CNN'e yaptıkları açıklamada, ordunun Gazze şehrine kara harekâtı başlattığını doğrulamıştı. CNN, yetkililerden birinin Gazze şehrindeki kara operasyonunun başlangıçta ‘kademeli’ olacağını söylediğini aktardı.

AFP'ye konuşan görgü tanıklarına göre, Gazze şehri bu sabah erken saatlerde İsrail'in yoğun bombardımanına maruz kaldı. Bu olay, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Yahudi devletine ABD'nin ‘sarsılmaz’ desteğini ifade etmek için İsrail'i ziyaret etmesinden bir gün sonra meydana geldi.

Filistin devlet televizyonu, şafak vakti itibarıyla İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 38 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi.

fvgt
Gazze Şeridi'nin kuzeyinde İsrail'in kara ve hava operasyonları sırasında yıkılan binaların üzerinden uçan İsrail füzeleri (AP)

Filistinli kaynaklar, İsrail ordusuna ait tankların yaklaşık iki yıldır Gazze'nin kuzeyinde görülmemiş bir savaş sahnesinde şehrin merkezine girdiğini bildirdi.

The Jerusalem Post'a göre, Gazze şehrine yönelik hava saldırılarının haftalarca sürmesi ve çok katlı yüksek binaların yıkılmasıyla birlikte, İsrail ordusu daha geniş çaplı bir kara harekâtı için dönüm noktasına ulaşmış görünüyor.

dffr
Sahil yolunu takip ederek Gazze'nin kuzeyinden güneye doğru ilerleyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AP)

Dün erken saatlerde tahmini 300 bin Gazze sakini Gazze şehrinden güneye kaçmak zorunda kaldı, ancak yaklaşık 700 bin kişi şehirde kaldı.

İsrail ordusu, Refah'ta olduğu gibi, İsrail kara kuvvetleri şehre ilerlemeye başladığında Gazze'deki sivillerin çoğunun kaçacağını umuyordu.

Güvenlik muhalefeti

Şarku’l Avsat’ın The Jerusalem Post’tan aktardığına göre, Gazze şehrinin işgali, İsrail savunma kurumları içinde de tartışma yaratıyor. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir de dahil olmak üzere çoğu güvenlik yetkilisi bu harekete karşı çıkıyor.

vfd
Gazze sınırının İsrail tarafında bulunan tanklar (Reuters)

Ancak Zamir, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun işgale devam etme emrini vermesinin ardından istifa etmeyi reddetti. Gazeteye göre Zamir bu kararını, saldırının şiddetini ve İsrailli rehineler, İsrailli askerler ve Filistinli siviller üzerindeki etkisini hafifletme kabiliyetiyle gerekçelendirdi.

Netanyahu, Gazze şehrinin işgalinin Hamas'a son iki yılda uğradığı ağır yenilgilerden daha büyük bir yenilgi yaşatacağını belirtti.

Ağır bombardıman

Şehrin sakinlerinden Ahmed Gazal, AFP'ye yaptığı açıklamada, “Gazze şehrine yönelik yoğun ve sürekli bombardıman var ve tehlike artıyor… Bu sabah erken saatlerde yeri sarsan korkunç bir patlama duyduk. İsrail ordusu, birçok ailenin evlerinin bulunduğu bir binayı hedef aldı. Yıkılan evlerin çoğunda insanlar yaşıyordu. Çok sayıda vatandaş enkaz altında kaldı” ifadelerini kullandı.

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal ise Gazze şehrine yönelik yoğun bombardımanın devam ettiğini; ölü ve yaralı sayısının arttığını bildirdi. Bugün şafak vakti İsrail uçaklarının eş-Şeva Meydanı yakınlarındaki bir yerleşim bölgesini hedef alması sonucu enkaz altında ölü, yaralı ve kayıplar olduğunu ifade eden Basal, saldırıyı ‘büyük bir katliam’ olarak nitelendirdi.

‘Gazze yanıyor’

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Filistin topraklarına yönelik yoğun hava saldırılarının ardından bugün yaptığı açıklamada, Gazze'nin ‘yandığını’ söyledi ve ülkesinin ‘geri adım atmayacağını’ bildirdi.

Katz, İsrail ordusunun ‘terörün altyapısını demir yumrukla vurduğunu ve askerlerin rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas'ın yenilgisi için gerekli koşulları yaratmak amacıyla cesurca savaştığını’ belirtti. Katz, “Misyonumuzu tamamlayana kadar durmayacağız ve geri adım atmayacağız” dedi.

vfd
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Tel Aviv'den ayrılırken basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (AFP)

Bu gerginlik, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun İsrail'i ziyaretinden bir gün sonra ortaya çıktı. Bakan, ziyaretinde, Amerika'nın İsrail'in Gazze'deki hedeflerine ulaşması için sarsılmaz desteğini sürdüreceğini taahhüt ederek, Hamas'ın ortadan kaldırılması çağrısında bulundu.

Rubio, İsrail'in saldırısının ardından Washington'un Doha'ya desteğini göstermek için bugün Katar'ı ziyaret edecek.

Geçtiğimiz hafta İsrail, Katar'daki Hamas liderlerinin kaldığı binaya hava saldırısı düzenleyerek Ortadoğu'nun çeşitli bölgelerine yayılan askeri operasyonlarını genişletti. 9 Eylül'de Doha'ya düzenlenen saldırıda, Hamas liderlerinden Halil el-Hayye'nin oğlu ve Katarlı bir güvenlik yetkilisi dahil altı kişi yaşamını yitirdi.

dfv
Gazze Şeridi sınırında ilerleyen İsrail zırhlı personel taşıyıcısı, 16 Eylül 2025 (Reuters)

Trump rehinelerin serbest bırakılmasını istiyor... Aileler Netanyahu'yu sorumlu tutuyor

ABD Başkanı Donald Trump da Truth Social platformu üzerinden yaptığı bir paylaşımda, rehinelerin karşı karşıya olduğu tehlikeyi kabul etti.

Trump dün Truth Social platformu üzerinden yaptığı paylaşımda şöyle dedi: “Hamas'ın rehineleri İsrail'in kara saldırısına karşı canlı kalkan olarak kullanmak için bölgeden uzaklaştırdığına dair bir haber okudum. Umarım Hamas liderleri böyle bir şey yaparlarsa neyle karşı karşıya kalacaklarını anlarlar. Bu, daha önce çok az kişinin tanık olduğu bir insani zulüm. Bunun olmasına izin vermeyin, yoksa her şey biter. Tüm rehineleri hemen serbest bırakın!”

(Truth Social gönderisi)

Öte yandan Rehine ve Kayıp Aileleri Forumu, dün gece geç saatlerde yayınladığı açıklamada, Gazze şehrinde askeri operasyonların yoğunlaştırılması kararını eleştirdi.

Açıklamada, “Teröristler tarafından 710 gece esaret altında tutulan rehineler için bu gece son gece olabilir… Onların cesetlerini bulup onurlu bir şekilde defnetmek için son şansımız olabilir” denildi.

vfdb
İsrailli rehine Matan Zangauker'in annesi Einav Zangauker, İsrail Başbakanı’nın konutunun önünde rehinelerin derhal serbest bırakılmasını talep eden bir protesto eyleminde diğer rehinelerin aileleriyle birlikte oturuyor. (Reuters)

Açıklamanın devamında, “Başbakan Binyamin Netanyahu, rehinelerin kaderinden kişisel olarak sorumlu. Bu çok açık” ifadeleri yer aldı.

Forum ayrıca, Einav Zangauker, Ophir Braslavsky ve Anat Angrist dahil olmak üzere rehinelerin ailelerinin Kudüs'teki Başbakanlık Konutu’na gittiğini bildirdi.


BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
TT

BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in geçtiğimiz hafta Katar'daki Hamas liderlerine yönelik saldırısının bölgesel barış ve istikrarı tehdit ettiğini belirterek, ‘yargısız infazların sorumlularının hesap vermesi’ gerektiğini vurguladı.

Volker Türk, BM İnsan Hakları Konseyi'nde saldırıyla ilgili oturumun açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İsrail'in 9 Eylül'de Doha'daki müzakerecilere yönelik saldırısı, uluslararası hukukun şok edici bir ihlali, bölgesel barış ve istikrara yönelik bir saldırı ve dünya çapındaki arabuluculuk ve müzakere süreçlerinin bütünlüğüne yönelik bir darbedir.”

Katar, BM İnsan Hakları Konseyi'nden Doha'ya yönelik bombardıman için İsrail'i sorumlu tutmak üzere adımlar atmasını istedi.

Diğer yandan dün düzenlenen Doha Zirvesi’nde liderler, Katar devletine, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının emniyetine koşulsuz desteklerini yinelediler. İsrail'in, Katar'ın egemenliğine açık bir ihlal, uluslararası hukuka bariz bir aykırılık ve bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit olarak gördükleri acımasız saldırısını kınayarak, Katar ile birlik içinde olduklarını ifade ettiler.

Doha'da düzenlenen olağanüstü Arap Birliği - İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi, tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı eylemi olan İsrail'in hain saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı vurguladı. Ayrıca Katar'ın, BM Şartı hükümlerine uygun olarak, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının emniyetini sağlamak için bu saldırganlığa yanıt vermek üzere atacağı tüm adım ve önlemlerde yanında olunacağı taahhüt edildi.

Nihai bildiride, Gazze Şeridi'nde ateşkesi sağlamak, savaşı sona erdirmek ve rehineleri serbest bırakmak için kilit arabulucu rolünü üstlenen Katar'ı hedef almanın, tehlikeli bir adım ve barışı yeniden tesis etmek için yapılan diplomatik çabalara yönelik bir saldırı olduğu belirtildi. Bildiride, “tarafsız bir arabuluculuk merkezine yönelik bu tür bir saldırganlık, Katar devletinin egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama çabalarını da baltalamaktadır ve bunun tüm sorumluluğu İsrail'e aittir” vurgusu yapıldı.