Boykot imalarına rağmen, Körfez himayesi altında düzenlenecek Yemen müzakereleri

Politikacılar: Yemenliler arasındaki müzakereler, çatışmanın sona erdirilmesi, safların birleştirilmesi ve devletin yeniden kurulması için önemli bir fırsatı temsil ediyor

Sanaa caddelerinden birinde trafiği düzenleyen polis memuru (EPA)
Sanaa caddelerinden birinde trafiği düzenleyen polis memuru (EPA)
TT

Boykot imalarına rağmen, Körfez himayesi altında düzenlenecek Yemen müzakereleri

Sanaa caddelerinden birinde trafiği düzenleyen polis memuru (EPA)
Sanaa caddelerinden birinde trafiği düzenleyen polis memuru (EPA)

Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK), Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bulunan KİK Genel Sekreterlik merkezinde Yemen-Yemen müzakerelerine ev sahipliği yapacağını duyurması, bu müzakerelerin, Husi milislerin 2014 sonlarına doğru Yemen Ulusal Uzlaşı Hareketine yönelik darbesinden bu yana 8’inci yılına girecek olan çatışmaya son verecek temelleri belirleyecek sonuçlara ulaşılması ümidiyle, Yemen sokaklarında ve siyasi çevrelerinde büyük bir heyecan uyandırdı.
Husiler, KİK Genel Sekreterliği’nin Riyad’daki merkezinde, tüm Yemenli partilerden yaklaşık 500 kişinin katılımıyla düzenlenmesi beklenen müzakereleri boykot etme imasında bulunuyor. Ancak gözlemciler, müzakereleri durgun suları hareket ettirmek için bir adım olarak görüyorlar ve Yemenlilerin bu müzakereler ile barışa giden yola girebileceklerini, aynı zamanda uluslararası topluma, Körfez’in Yemen dosyasını kapatma ve Husileri bölgedeki İran gündeminden farklı bir yola yönlendirme konularındaki çalışmalarının açık bir göstergesi olacağını düşünüyorlar.

Müzakereler birkaç anlam taşıyor
Yemenli yazar ve gazeteci Ahmed Abbas, bu müzakerelerin öneminin, Yemenli taraflara yapılan davetin, tek bir ülkenin girişimi yerine KİK tarafından gelmesinde yattığını düşünüyor. Abbas Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bunun birçok anlamı var. Bunlardan en önemlisi KİK ülkelerinin bu dosyayı herhangi bir şekilde kapatma niyetinde olmasıdır. Müzakereler, Yemenli oluşumlara anlaşmazlık konularını aşmayı ve Yemen’i içinde bulunduğu durumdan çıkarmayı ve ciddi acılar çeken halkı rahatlatmayı sağlayacak kapsamlı bir siyasi süreci başlatma fırsatı veriyor.”
Abbas, bu müzakerelerin zamanlamasının önemli bir işaret olduğuna inanarak “Zamanlama zekice ve son derece önemli. Dünya büyük çaplı jeopolitik ve ekonomik değişikliklerden geçiyor ve yeni bir, çok kutuplu dünya oluşabilir. KİK ülkeleri, büyük güçler tarafından suiistimal edilen Yemen dosyasını kapatmak için bu değişkenlere yatırım yapmak istiyor” ifadelerini kullandı.
Abbas şu ifadeleri de sözlerine ekledi:
“Husilerin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından yakın zamanda terörist hareket olarak sınıflandırılması, Suudi Arabistan Krallığı ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin üzerine oynadığı uluslararası anlaşmazlıklardan en iyi şekilde yararlandıklarının çok iyi bir kanıtı. Bu müzakereler, Yemenliler için, özellikle de darbeye karşı olanlar için, saflarını birleştirmeleri, ülkelerini geri almaları ve karanlık tünelden çıkmaları için son bir şansı temsil ediyor. Müzakerelerin sonuçlarının Yemen’in kaderini belirleyeceğini ve Yemenlilerin bu fırsatı değerlendirememesi durumunda Yemen’i nasıl bir akıbetin beklediğini kimsenin bilemeyeceğini düşünüyorum.”
Husilerin müzakere davetini reddetme iması ile ilgili olarak Abbas, “Husiler için bu onlara yapılan ilk davet değil, Krallık onlara geçen yıl bir barış girişimi teklif etmiş ve onlar bunu kati bir şekilde reddetmişti. KİK’in çağrısına da cevap vermeyeceklerini düşünüyorum. Zira İran’ın elinde bir araç haline geldiler ve asla var olmayan bağımsız kararlarını kaybettiler” ifadelerini kullandı. Abbas son olarak, müzakerelerin sonuçlarının ‘Yemen’in içinde bulunduğu durumdan çıkması için bir yol haritası’ olmasını umduğunu belirtti.

Körfez’in farkındalığı
Yemenli akademik ve politik araştırmacı Dr. Faris el-Beyl, ‘Körfez bölgesinin ve Krallığın, Yemen sorununun çözülmesinin öneminin yanı sıra Yemen devletinin ve ulusal uzlaşı devletinin geri getirilmesinin, savaş ve çöküş döngüsünden çıkılmasının, tarih, coğrafya, kültür gereği tarihi bir sorumluluk olduğunun fakında olduğunu’ belirtti.
Beyl Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, düzenlenecek müzakerelerin uluslararası kutuplaşma ve uluslararası çıkmaza çözüm bulmaya yönelik Yemen dosyasının sunulmasından sonra geldiğine inanıyor. Beyl, “Yemen’in sorunları, ülkenin siyasi durumu çöküşle karşı karşıya kalıp, varlığını ve nüfuzunu kaybetmesi ve savaşın uzaması ve siyasi eylemin çökmesi sonucu dallara ayrıldı ve iç içe geçti. Yemen ve milyonlarca insanı açıkta bırakıldı, tüm Yemenliler dağılma aşamasına girdi, küçük projeler ortaya çıktı, sorunlar karmaşıklaştı ve çözüm yolları tıkandı” dedi.
Beyl bu müzakereleri, Husi milislerinin kalıcı uzlaşmazlığının yanı sıra bir yanda Yemen toplumuna zarar vermeleri diğer yandan uluslararası toplumun durgunluğu ve Birleşmiş Milletler'in Yemen soruna gerçek bir çözüm bulma konusundaki yetersizliği ile mücadele olarak görüyor. Aynı zamanda uluslararası durgunluğun Yemen siyasi, ekonomik, kültürel ve sivil toplumunda büyük bir parçalanma durumuna yol açtığını ve umutsuzluğun Husi milisler dışında herkesi etkisi altına aldığını belirtti.
Beyl şu ifadeleri de sözlerine ekledi:
“Yemen sorununun çözümünde çıkarlar ve nüfuz çatışmasına dayalı büyük durgunluk ve uluslararası kutuplaşma göz önüne alındığında, KİK’in bu önemli girişimi, Yemen sorununa yönelik ilerleme kaydetmek, kutuplaşma ve dış manipülasyon olmaksızın topu yine Yemenlilerin sahasına geri vermek ve sorunlarının çözümünde Yemen-Yemen rolünün etkinliğini yeniden sağlamak üzere başlatılıyor.”
Siyasi araştırmacı Beyl, Körfezin bu girişiminin ikinci olduğunu, daha önce 2012 yılında tüm Yemenlileri diyaloğa götürecek bir girişimde bulunulduğunu ancak bunun, Husiler tarafından bozulduğunu hatırlattı. Beyl “Bu girişim, bölgedeki en önemli siyasi ve ekonomik birlik olan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) adına geliyor. KİK makul bir arabulucuyu temsil ediyor zira Yemenlilerin bir an önce barışa ulaşmaları ve devleti yeniden inşa etmeleri konusunda son derece kararlı davranıyor. Aynı zamanda Yemen’in artık yıkıcı bir savaş durumunda devam etmesinin bir yolu yok zira bu durum bölgeyi bir bütün olarak sonsuz krizlere sokuyor” dedi.
Bu müzakerelerden istenen sonuçlar hakkında Beyl “Bu diyaloğun sonuçları ne olursa olsun, hedeflenen olumlu sonuçlardır. Tüm Yemenliler koşulsuz ve belirli gündemler dahil olmaksızın diyaloğa döndüklerinde, Yemenli partilerinin sorunlarını çözmek için değil, vatan sorununu çözmek için bir araya gelecekler. Aynı zamanda bu yeni tarihi bloğun oluşmasını sağlayacak toplantı, bu çerçeveden ayrılan ve Körfez İşbirliği Konseyi’nin tamamını reddedenleri de izole edecek ve onları Yemen devletinden ve ulusundan uzaklaştıracaktır” ifadelerini kullandı.
Beyl, Körfez toplumunun, tarafların gerçek anlaşmalara varmaları ve inşaat sürecini entegre bir şekilde yürütmek de dahil olmak üzere Yemenlilere yıkılan vatanlarını geri verecek etkili vizyonlar ve uzlaşma sağlanmasına destek vereceğini belirtti.
Beyl “Husiler müzakerelere katılmazsa, ulusal projeye dönmek ve İran projesine hizmet etmekten vazgeçmek için büyük fırsatları kaçıracak, parçalanmasından ve zayıflığından beslenmesinden sonra ise kendisini bir araya gelmiş Yemen bloğuyla karşı karşıya bulacak” dedi.
Bu konferansın, Yemen’i kurtarmak ve ulusal rolü harekete geçirmek için yeni bir itici güç olacağına inanan Beyl, “Yemenliler, barışı sağlamak ve dünyanın en büyük insani felaketini yaşayan Yemenlileri kurtarmak için samimi bir vicdan ve samimi niyetle konferansa gelecekler” ifadelerini kullandı. Aynı zamanda “Muhataplar bunu yapmazlarsa Basra Körfezi gibi bir taşıyıcı, garantör ve destekçi bulamayacaklar. Böyle yaparak hem kendilerinin hem de Yemen’in kurtuluş şansını da kaçırmış olacaklar” uyarısında bulundu.

Önemli zamanlama
Yemen Enformasyon Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Fayad en-Numan, müzakerelerin zamanlamasının önemine dikkat çekti. Aynı zamanda, KİK’in tüm Yemenli taraflar arasında Yemen krizine siyasi bir çözüm bulmak için gösterdiği büyük çabaya da değindi.
Müsteşar Yardımcısı Fayad en-Numan Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda, “Genel olarak, bu davet başlı başına kardeş ülkelerin ve tüm Yemenli güçlerin bir diyalog masasında oturmasını sağlaması olumlu bir yaklaşım. Müzakereler, devletin yeniden kurulması, darbe milislerinin konferansı yasaklaması durumunda darbenin bitirilmesi ve Husi darbe projesine karşı tüm hizipler ve oluşumlar arasındaki safların birleştirilmesi gibi birçok önemli sorunu çözmek için çalışacak” ifadelerini kullandı.
Fayad en-Numan şu ifadeleri de sözlerine ekledi:
“Konferansın zamanlaması, Birleşmiş Milletler’e ve BM Güvenlik Konseyi’ne barış çabalarını kimin engellediğini ve reddettiğini göstereceği için son derece önemli. Tüm taraflardan Yemenlileri, savaşı durdurmaya ve gerçek barışı sağlamaya çağırmayı amaçlayan konferans bu durumu ortaya çıkaracak.”
Darbe güçlerine bağlı Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bir açıklamada, Husi milislerinin Riyad’a gelmeyi reddettiklerine işaret ederek müzakerelere katılmayacakları imasında bulunuldu. Açıklamada, tarafsız bir yerde, Yemen’deki meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu ülkeleri ile diyalog kurmayı memnuniyetle karşıladıkları iddia edildi.
KİK Genel Sekreteri Dr. Nayef el-Hacraf perşembe günü, KİK’in Riyad’daki Genel Sekreterlik merkezinde 29 Mart-7 Nisan tarihleri ​​arasında Körfez himayesinde Yemen-Yemen müzakerelerine ev sahipliği yapacağını, tüm Yemenli taraflara ve oluşumlara davetiye gönderileceğini belirtti.



Suriye Cumhurbaşkanlığı Müslüman Kardeşler'i tehdit ediyor

Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
TT

Suriye Cumhurbaşkanlığı Müslüman Kardeşler'i tehdit ediyor

Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)

Baha el-Avam

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın Danışmanı Muvaffak Zeydan, Müslüman Kardeşler'in sınırları ve kıtaları aşan uluslararası bir örgüt olarak başarısızlığını ortaya koydu. Ayrıca, Müslüman Kardeşler’in Suriye koluna hitap ederek, üyelerinin yaşlanması ile fikirlerinin güncelliğini yitirdiğini, önerilerinin artık gerçeklikle bağdaşmadığını ve Esed rejiminin devrilmesinden sonraki mevcut aşamaya hizmet etmediğini söyledi.

Zeydan, fikirlerinin köklerinin birçok Arap ülkesinde terör örgütü olarak tasnif edilen ve diğer Batılı ülkelerin de yakında hakkında aynı yolu izlemeye çalıştığı Müslüman Kardeşler'e dayandığını söyleyerek övündü. Ancak, tıpkı aylar önce eski Suriye rejimini devirmek için mücadele eden fraksiyonların yaptığı gibi, Suriye'deki kolunun da kendini feshetmesi gerektiğine inanıyor.

Zeydan’ın satırları arasında, Suriye'deki Müslüman Kardeşler'e yönelik örtülü bir tehdit var gibi görünüyor. Zira Suriye kolunun kendini feshetmeyi reddetmesinin bedelinin sahneden dışlanmak olduğuna dikkat çekti ve “sosyal alanda çalışan bir siyasetçi için zamanı, gelişmeleri ve güncellemeleri takip etmek son derece önemlidir. Aksi takdirde, olayların dışında kalır ve sürüden kopar” dedi.

Zeydan, makalesinde, daha önce “terör faaliyetlerine karıştıklarından şüphelenilen kişiler” listesine dahil edilme korkusuyla inkar ettiği Müslüman Kardeşler üyesi olduğunu kabul etti. Zeydan’ın adı 2015 yılında ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın belgelerinde yer almıştı ve Müslüman Kardeşler ile 11 Eylül 2001 saldırılarını gerçekleştiren el-Kaide'ye üye olmakla suçlanmıştı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Zeydan'ın her iki örgütle ideolojik ve inançsal bağı, yazıları ve sosyal medyadaki pek çok paylaşımından da anlaşılıyor. Çeşitli insan hakları ve uluslararası raporların sahil kentleri ve Suveyda'da aşırılık yanlılarının işlediği suçları eleştirdiği bir dönemde, yeni görevine atandığında, Şara’nın bu seçimi yapmasının amacını sorgulayan sesler yükselmişti.

Birçok kişi, Zeydan'ın yeni Suriye hükümetinde Müslüman Kardeşler'i temsil ettiğini varsayıyordu, ancak yazısı onun Müslüman Kardeşler ile aynı fikirde olmadığını ve hatta ona duyduğu küçümsemeyi ortaya koyuyor: “Tüm dünya, Müslüman Kardeşler'e sanki bir ahtapot, küresel bir imparatorluk ve altı kıtaya yayılmış bir İslam halifeliğiymiş gibi davranıyor; oysa gerçekliği ve hakikati içler acısı. Zavallılar hayali, yanıltıcı, serap benzeri saraylara tutunmuşlar.”

Dolayısıyla Zeydan'a göre, Müslüman Kardeşler’in Suriye'deki kolunun yeni devlete katılmasının tek yolu, bölgenin çeşitli ülkelerinde Müslüman Kardeşler’e bağlı kolları örnek alarak kendini feshetmesi. Ne var ki Zeydan, argümanını desteklemek için verdiği ve kendilerini feshederek “başarılı” siyasi partilere dönüştüğünü söylediği tüm örneklerin, bugün güvenlik ve ekonomik sorunlar yaşadıklarını, popülaritelerinin azalmasından muzdarip olduklarını görmezden geldi.

Zeydan, Müslüman Kardeşler'e, Suriye ve Mısır'ın birlik olduğu sırada Cemal Abdunnasır döneminde yaptıklarını Şara döneminde de yapmaları çağırısında bulundu. Makaleye göre, Abdunnasır'ın o dönemde Müslüman Kardeşler’in Mısır'daki koluna ve liderlerine karşı sert tutumuna rağmen, Suriye kolu, Abdunnasır’ın “Kuzey Bölgesi”nde siyasi parti bulunmaması şartına uyarak kendini feshetmişti.

 Zeydan'ın savunduğu bu yaklaşım, Suriye'de hiç kimsenin Şara veya hükümetine karşı çıkmadığı totaliter bir rejimi desteklediğini açıkça ortaya koyuyor. Şam'daki yeni otoritenin “doğruluğu” tekeline aldığını ve tıpkı herkesin stratejik vizyona sahip bir lider olarak Mısır cumhurbaşkanına boyun eğmesi gibi, ne siyasi ne de dini açıdan kimsenin hükümeti geçmeye çalışmaması gerektiğini iddia ediyor.

Şara'yı Nasır’a benzetmenin, belki de Zeydan'ın kasıtlı olarak ima ettiği bir boyutu var; o da  Danışmanın Suriye Cumhurbaşkanının bölgede oynamasını hayal ettiği rol. Ama bu arada yaklaşık dokuz ay önce iktidara geldiğinden beri birçok Arap ülkesinin Şara'nın otoritesini ve ülkesinin birliğini korumasına yardımcı olmak için gösterdiği çabaları görmezden geldi.

dfvfd
Suriye'de Müslüman Kardeşler 1945'te kuruldu (sosyal medya)

Zeydan'ın makalesinde gündeme getirdiği diğer sorular arasında şunlar yer alıyor: Yeni devlette kendilerine yer arayan İslamcı akımlar arasında açık veya örtülü anlaşmazlıklar var mı? Şam'daki yeni hükümet, Müslüman Kardeşler'e şu anda tavsiye ettiği gibi, siyasi olarak kendisiyle aynı fikirde olmayanları dışlamayı mı planlıyor? Bundan önce, Şara siyasi çoğulculuğu kabul edecek mi?

Suriye'de dini temele dayalı partilerin kurulması, özellikle de Şara’nın, Halk Meclisi'nin kurulmasını onaylama biçimi göz önüne alındığında, bugün Suriye'de başlı başına bir endişe ve tartışma kaynağı. Halk Meclisi’nin ülkedeki siyasi parti ve akımlarının temsilcilerini içermesi gerekirken, Cumhurbaşkanı milletvekillerinin üçte birini seçmeye, kendi oluşturduğu bir komitenin de bölgelerin geri kalan milletvekillerini seçmesine karar verdi.

İslamcı gruplar konusunda uzman bir araştırmacı olan Mahir Farghali'ye göre, Şara’nın Danışmanı, makalesinde Müslüman Kardeşler'i yasaklayan ve yeni Suriye'de rol oynamasını tercih etmeyecek Arap ülkelerine bir mesaj gönderiyor. Böylece Şam'ın bu konudaki kararlılığını teyit ediyor ve Esed'in devrilmesinden sonra Müslüman Kardeşler’in geri dönme girişimlerine kapıyı kapatıyor.

Öte yandan Farghali, Zeydan'ın Suriye'deki Müslüman Kardeşler'in kendisini feshetmesi talebinin, Arap hükümetlerinin Müslüman Kardeşler hakkındaki tutumlarının doğruluğunu teyit ettiğini belirtiyor. Aynı zamanda Şara'nın Danışmanı, cemaatin dünyanın çeşitli bölgelerinde benimsediği, ismini terk ederek dini, ekonomik, medyatik ve siyasi bir cephe altında faaliyet gösterme eğilimine ikna olmuş durumda.

Zeydan'ın savunduğu yaklaşım, Suriye'de kimsenin Şara veya hükümetine karşı çıkmadığı totaliter bir rejimi desteklediğini açıkça ortaya koyuyor. Şam'daki yeni otoritenin “doğruluğu” tekeline aldığını ve ne siyasi ne de dini açıdan kimsenin hükümeti geçmeye çalışmaması gerektiğini iddia ediyor.

Ürdün Siyaset ve Toplum Enstitüsü'nde akademik danışman Muhammed Ebu Rumman, Zeydan'ın makalesindeki dış mesajlara ilişkin Farghali'nin görüşünü kabul ediyor ve buna bir de Suriyeli bir boyut ekliyor. Bunun öncelikle, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından temsil edilen Selefi akım ile Müslüman Kardeşler arasındaki tarihsel düşmanlık, ikinci olarak da Şara’nın daha önce de belirttiği gibi, bu cemaat hakkındaki kendi tutumuyla bağlantılı olduğunu söylüyor.

HTŞ, geçen Aralık ayında Esed'i devirmek için verilen mücadelede silahlı gruplara liderlik eden Selefi-cihatçı bir örgüt. Şara’nın lideri olduğu ve uluslararası terör örgütleri listesinde yer alan örgüt, Ocak 2025 sonunda kendisini feshederek Şam'daki yeni yetkililer tarafından kurulan Suriye ordusuna katıldı.

Ebu Rumman, Zeydan'ın HTŞ içindeki konumuna ve örgütün dünya ile iletişimindeki rolüne de değindi. Cumhurbaşkanı’nın Danışmanı da makalesinde bu konuya “2015 yılında Nusra Cephesi ile el-Kaide arasındaki bağların koparılması çağrısında bulunduğu” sözleriyle değindi. Müslüman Kardeşler’in Suriye kolunun kendisini feshetmesi çağrısının artık “cemaatin birçok genci tarafından özel toplantılarda fısıldandığını” belirtti.

Ebu Rumman, Şam'ın Müslüman Kardeşler'in Vaad Partisi’nin dahi Suriye içinde faaliyet göstermesini reddettiğini belirtti. Zeydan, partinin üyelerinin bugüne ve geleceğe kıyasla tarihe ve geçmişe daha bağlı kaldıkları için bu partiyi “ölü doğmuş” olarak nitelendirmişti. Danışman’ın bu sözlerinden, Müslüman Kardeşler’in siyaset alanında faaliyet gösteremeyeceği ve kendisine başka alanlar araması gerektiği anlaşılıyor.


UNRWA: İsrail'in Gazze'deki hava saldırıları bir hafta içinde 16 binden  fazla kişiyi yerinden etti

Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)
Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)
TT

UNRWA: İsrail'in Gazze'deki hava saldırıları bir hafta içinde 16 binden  fazla kişiyi yerinden etti

Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)
Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)

Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) tarafından dün yapılan açıklamada, İsrail'in Gazze şehrine yönelik yoğun saldırılarının 12-20 Ağustos tarihleri arasında 16 binden fazla kişinin yerinden edilmesine yol açtığı belirtildi.

UNRWA, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı bir paylaşımda, yerinden edilen ailelerin yaklaşık altı aydır Gazze'ye yeni barınma malzemelerinin girişine izin verilmediği için çadırlarını yanlarında taşımak zorunda kaldıklarını belirtti. Paylaşımda yerinden edilen bu kişilerin, UNRWA'nın barınaklara dönüştürülmüş aşırı kalabalık okullarından birinde kaldıkları kaydedildi.

UNRWA, Gazze şehrine yönelik saldırıların yoğunlaşmasının daha fazla sivilin kaçmasına neden olacağı konusunda uyarıda bulunarak, felakete uğrayan bölgede derhal ateşkes çağrısında bulundu.

İsrail, Gazze şehrinde operasyonlarını tırmandırmaya devam ediyor. İşgal etmeyi onayladığı şehrin çeşitli bölgelerine hava saldırıları ve topçu bombardımanlarını yoğunlaştırıyor. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, şehri Refah ve Beyt Hanun'da olduğu gibi yok etmeye yemin etti.

İsrail’in Gazze Şeridi’ni hedef alan askeri operasyonları, Cibaliye el-Beled ve en-Nazla mahallelerinden Şeyh Rıdvan mahallesindeki Ebu İskender bölgesine kadar şehrin kuzey sınırında yayıldı. Bu bölge, yoğun ve ayrım gözetmeyen bombardımanların ardından büyük bir göç dalgasına sahne oldu. Bu bombardımanlar sırasında yerinden edilmiş kişilere barınak sağlayan Amr ibn el-As Okulu da hedef alındı ve en az 13 Filistinlinin ölümüne, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere onlarca kişinin yaralanmasına neden oldu.

Öte yandan İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz cuma günü yaptığı açıklamada, Hamas silahlarını teslim etmez ve tüm rehineleri serbest bırakmazsa Gazze şehrini yok edeceğini söyledi.

Katz, X hesabından yaptığı paylaşımda, “Yakında, Hamas'ın katilleri ve tecavüzcüleri, İsrail'in savaşı sona erdirmek için koyduğu, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve silahların teslim edilmesi şartlarını kabul edene kadar cehennemin kapıları onlar için açılacak” ifadelerini kullandı. İsrailli Bakan, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki operasyonları sırasında büyük ölçüde yıkıma uğrayan iki şehre atıfla “Eğer bu şartları kabul etmezlerse, Hamas'ın başkenti Gazze şehri, Refah ve Beyt Hanun gibi olacak” dedi.


Avustralya'da Filistinlileri desteklemek için kitlesel gösteriler düzenlendi

Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)
Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)
TT

Avustralya'da Filistinlileri desteklemek için kitlesel gösteriler düzenlendi

Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)
Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)

Merkez sol hükümetin Filistin devletini tanıma niyetini açıklamasının ardından İsrail ile Avustralya arasında gergin ilişkiler yaşanırken, bugün binlerce Avustralyalı Filistinlileri desteklemek için düzenlenen mitinglere katıldı.

Filistin Eylem Grubu, Avustralya genelinde 40'tan fazla eylem düzenlendiğini ve Sidney, Brisbane ve Melbourne gibi eyalet başkentlerindeki yürüyüşlere büyük kalabalıkların katıldığını belirtti.

Söz konusu gösteriler, bu ayın başlarında Sidney Liman Köprüsü’nde on binlerce kişinin katıldığı yürüyüşün ardından gerçekleşti. Bu yürüyüş, Kanberra'nın Gazze Şeridi'ndeki savaşa ilişkin tutumunda bir dönüm noktası olarak görüldü.

fdve
Sidney'deki göstericiler (Reuters)

Filistin Eylem Grubu, Brisbane'de yaklaşık 50 bin kişi olmak üzere, toplam 350 bin kişinin yürüyüşlere katıldığını duyurdu, ancak polis buradaki sayının yaklaşık 10 bin olduğunu bildirdi. Polis, Sidney ve Melbourne'daki kalabalığın sayısına ilişkin tahminlerde bulunmadı.

ı8o9p0
Avustralya genelinde 40'tan fazla gösteri düzenlendi ve Sidney, Brisbane ve Melbourne gibi eyalet başkentlerindeki yürüyüşlere büyük kalabalıklar katıldı. (Reuters)

Sidney'de yürüyüşü düzenleyen Josh Lees, Avustralyalıların ‘Gazze Şeridi'ndeki soykırıma son verilmesini ve hükümetin İsrail'e yaptırım uygulamasını talep etmek için’ şehrin meydanlarına akın ettiğini söyledi. ‘Özgür Filistin’ sloganları atan katılımcıların birçoğu Filistin bayrakları taşıdı.

yuı8
Sidney'de düzenlenen yürüyüşte Filistin bayrağı taşıyan bir kız (EPA)

Öte yandan, ülkenin Yahudi topluluğunun çatı örgütü olan Avustralya Yahudileri Yürütme Konseyi Eş Başkanı Alex Ryvchin, Sky News'e verdiği demeçte, yürüyüşlerin ‘güvenli olmayan bir ortam yarattığını ve yapılmaması gerektiğini’ ifade etti.

 

o90p
Sidney'de Gazze'ye destek yürüyüşü sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu aleyhine açılan bir poster (AFP)

Protestolar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun geçen hafta, Avustralya hükümetinin bu ay Filistin devletini tanıma niyetini açıklaması üzerine Avustralyalı mevkidaşı Anthony Albanese'ye yönelik sert söylemlerinin şiddetini artırmasının ardından patlak verdi.

dcfgthy
Yaklaşık 350 bin kişi yürüyüşlere katıldı, bunlardan 50 bini Brisbane'deydi. (AFP)

Avustralya ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler, İşçi Partisi liderliğindeki Albanese hükümetinin Fransa, Birleşik Krallık ve Kanada'nın benzer adımlarının ardından Filistin devletini tanıyacağını açıklaması sonrası gerginleşti.

dfgthy
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları 60 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. (AFP)

Avustralya, bu tanıma kararının Filistin Yönetimi'nden aldığı taahhütlere bağlı olduğunu, bu taahhütler arasında Hamas'ın gelecekteki herhangi bir devlette yer almayacağına dair taahhüdün de bulunduğunu belirtti.

fo90p
Gazze Şeridi'ndeki savaş sırasında öldürülen gazetecilerin posterleri, Sidney'de düzenlenen bir yürüyüşte (AFP)

Avustralya bu kararı 11 Ağustos'ta, on binlerce kişinin Sidney Liman Köprüsü’nde Gazze Şeridi'ne yardım ve barış çağrısında bulunduğu yürüyüşün ardından açıkladı. İsrail, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerine düzenlediği saldırının ardından yaklaşık iki yıldır Gazze Şeridi’ne yönelik askerî harekât yürütüyor.

Filistinli yetkililer, İsrail saldırıları sonucunda Gazze Şeridi'nde 60 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini belirtiyor ve insani yardım kuruluşları gıda kıtlığı nedeniyle yaygın açlık tehlikesi olduğu konusunda uyarıda bulunuyor.