İran: Viyana'daki tek engel ABD’nin siyasi karar almaması

Robert Malley, DMO’ya uygulanan yaptırımların devam ettiğini doğrularken Kemal Harazi, DMO’yu ‘milli ordu’ olarak tanımladı

Kemal Harazi ve Robert Malley, dün Doha Forumu'nda düzenlenen farklı oturumlara katıldılar (EPA)
Kemal Harazi ve Robert Malley, dün Doha Forumu'nda düzenlenen farklı oturumlara katıldılar (EPA)
TT

İran: Viyana'daki tek engel ABD’nin siyasi karar almaması

Kemal Harazi ve Robert Malley, dün Doha Forumu'nda düzenlenen farklı oturumlara katıldılar (EPA)
Kemal Harazi ve Robert Malley, dün Doha Forumu'nda düzenlenen farklı oturumlara katıldılar (EPA)

İran, Avusturya'nın başkenti Viyana’daki müzakerelerin Avrupa koordinatörü olan Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Siyasi Direktörü Enrique Mora’ya Washington'ın siyasi karar almamasının, bir anlaşmaya varmanın önündeki ‘son engel’ olduğunu belirterek ABD'ye ‘gerçekçi olması’ çağrısında bulundu. Öte yandan ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, Viyana’da bir anlaşmaya varılabileceğine ilişkin şüphelerini dile getirdi. Malley, anlaşmanın İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) terör örgütleri listesinden çıkarılmasıyla ilgili olmadığını ve DMO'ya yaptırımların devam edeceğini vurguladı.
Viyana’daki müzakerelerin Avrupa koordinatörü Enrique Mora, dün Tahran'da, İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani ile yaptığı görüşmeden sonra İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile bir araya geldi.
DMO’ya yakın İran'ın yarı resmi haber ajansı Fars’a göre Abdullahiyan, Mora ile gerçekleştirdiği kısa bir görüşmede, şu an Viyana’daki müzakerelerde bir sonuca ulaşılmasının önündeki tek engelin ABD’nin siyasi bir karar almaması olduğunu söyledi. Abdullahiyan, “Başta ABD yönetimi olmak üzere diğer taraflar, geriye kalan sorunları çözmek için gerçekçi bir yaklaşım izlemeli” dedi.
Mora-Bakıri Kani görüşmesinde ise nükleer anlaşmayı canlandırmaya yönelik müzakerelerdeki son gelişmeler ve özellikle öne çıkan konular ele alındı. İran'ın yarı resmi haber ajansı ISNA, Mora'nın Bakıri Kani’ye diğer taraflarla yapılan son istişareler hakkında bilgi verdiğini aktardı. ISNA’nın haberine göre Bakıri Kani, Avrupalı ​​konuğuna Tahran'ın Viyana'da bir anlaşmaya varma konusundaki ‘kararlılığını’ bildirirken ancak ABD’nin gerçekçi bir vizyona sahip olması halinde bir anlaşmaya varılabileceğini söyledi.
Mora, Tahran’a ziyareti öncesinde Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Kapsamlı Ortak Eylem Planı (nükleer anlaşmanın resmi adı/KOEP) ile ilgili Viyana’da yapılan müzakerelerde geriye kalan boşlukları doldurmak için çalışıyoruz. Müzakereleri artık bitirmek zorundayız. Tehlikede olan çok fazla şey var” yazdı.
Mora'nın Tahran'a gelişinden önce, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Komisyon Başkan Yardımcısı Josep Borrell, Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen Doha Forumu'ndaki konuşmasında, İran ve dünya güçlerinin yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer programını sona erdirmeyi amaçlayan bir anlaşma imzalamaya ‘çok yakın’ olduklarını açıkladı. Borrell, “Ne zaman ve nasıl olacağını söyleyemem, ama bir anlaşmaya varılması sadece birkaç gün meselesi” dedi.
İran ve halen 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya taraf olan Fransa, İngiltere, Rusya, Çin ve Almanya (P4+1 grubu), Viyana'da yaklaşık bir yıldır müzakereler gerçekleştiriyorlar. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018 yılında, anlaşmanın ‘İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) bölgesel faaliyetlerini ve Tahran’ın balistik füze programını ele almadığı ve eksiklikleri olduğu eleştirilerinin ardından anlaşmadan çekilen ABD ise müzakerelere dolaylı olarak katılıyor.
AB, ABD’nin anlaşmadan geri çekildikten sonra İran’a yeniden uyguladığı yaptırımları kaldırıp yeniden anlaşmaya taraf olmasını, İran’ın ise ABD’nin bu adımına karşı ihlal ettiği nükleer anlaşmadaki taahhütlerine yeniden uymasını sağlayarak nükleer anlaşmayı canlandırmayı hedefleyen müzakerelerde koordinatör rolünü üstleniyor.

Boşlukların doldurulması
Öte yandan dün Doha Forumu’nun ikinci ve son gününde, nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmayı amaçlayan müzakerelerde geriye kalan engeller konusunda ABD ile İran arasında büyük bir görüş ayrılığı olduğu ortaya çıktı. ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, Doha Forumu'nda yaptığı konuşmada, “Nükleer anlaşmaya varmaya yakın olduğumuza emin değilim. Birkaç ay önce biz de buna çok yakın olduğumuzu düşünüyorduk. Herhangi bir müzakere sürecinde, konuların uzun süre masada kalması, aradaki boşluğu kapatmanın ne kadar zor olduğunun işaretidir” ifadelerini kullandı.
Bu arada Malley, bu açıklamasından bir gün önce Doha Forumu'nun oturum aralarında Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan bin Abdullah Al Suud ile istişarede bulundu. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, ABD'nin İran Özel Temsilcisi’nin Washington’ın Körfez’deki ortaklarıyla yakın istişarelerde bulunduğu belirtildi.
Ancak Malley’in aksine İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'in Danışmanı ve İran Stratejik Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Kemal Harazi, yakında bir anlaşma yapılabileceğini söyledi.
İran adına Doha Forumu'nda konuşan Harazi, şunları söyledi:
“Evet, (bir anlaşmaya varmak) an meselesi. Bu mesele ABD’nin siyasi iradesine bağlı. (Nükleer) anlaşmanın canlandırılması için ABD’nin DMO'yu yabancı terör örgütleri listesinden çıkarması önemli. DMO İran’ın milli ordusudur. Bir milli ordunun terör örgütü olarak sınıflandırılması kabul edilemez.”
Robert Malley, ABD merkezli haber ağı CNN'e verdiği röportajda, DMO’nun terör örgütü olarak sınıflandırılmasında bir değişiklik yapılıp yapılmayacağına dair bir soruya, “DMO meselesinin sonucunun dışında, bu konuya girmeyeceğim. ABD yasalarına göre DMO'ya yaptırımların devam edeceğini, görüşlerimizin ve düşüncelerimizin DMO’ya yönelik politikamızı değiştirmeyeceğini söyleyebilirim” yanıtını verdi.
Güvenlik çerçevesi
Katar Başbakan Yardımcısı ve Savunma İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Halid Bin Muhammed el-Atiyye, dün ülkesinin bir süredir İran’ın nükleer programı dosyasında ‘mutlu sonu beklediğini’ söyledi.
 20. Doha Forumu'nun etkinlikleri sırasında konuşan Katarlı Bakan, “Nükleer anlaşma meyve verir ve olumlu bir sonuca ulaşırsa ikinci aşamaya geçmeliyiz. Katar'da bölgedeki ortaklarımızı bölgesel oyuncular arasında bir güvenlik çerçevesi formüle etmemiz gerektiği konusunda teşvik ediyoruz” ifadelerini kullandı.
İran’ın nükleer programı dosyasındaki herhangi bir gelişmenin bölgeyle ilgili diğer konulara da ‘olumlu’ yansımaları olacağını umduklarını ifade eden Atiyye, “Bunu uzun zamandır bekliyoruz. Neticede bölgedeki ülkeleri birbirinden ayıramayız. Birbirimizle bir arada yaşamak zorundayız. Bunun da en iyi yolu bu ülkeler arasında bir güvenlik çerçevesi anlaşmasının yapılmasıdır” şeklinde konuştu.

Ana engel
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018 yılında nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi, Tahran’ın bundan bir yıl sonra nükleer anlaşmadaki taahhütlerini kademeli olarak ihlal etmeye başlamasına neden oldu. Nükleer anlaşmayı canlandırmak için zaman zaman ara verilen müzakerelere başlandı. Viyana’daki müzakereler son olarak bu ayın başlarında Rusya’nın anlaşmanın taraflarından biri olarak İran’la iş yapabileceğine dair yazılı garanti talep etmesi üzerine bozuldu.
DMO, 1979 İran Devrimi’nden sonra kurulan İran ordusuna paralel bir ideolojik oluşumdur.  Şah rejimine karşı silaha sarılan bir milis ittifakının çekirdeğini oluşturur. Devrimden 40 yıl sonra, DMO'nun İran Güvenlik Bakanlığı'na bağlı bir yapı olmasından ötürü rolü sadece orduya paralel bir yapı olmakla sınırlı değil. Devletin ekonomik faaliyetlerine paralel olarak bir imparatorluk oluşturan, petrol ve sanayi alanından baraj ve yol yapımına ve ilaç üretimine kadar faaliyet gösteren büyük şirketler grubuna sahiptir.  Bu şirketlerin çoğu şeffaf bir finansal sisteme tabi olmamakla birlikte devlete vergi de ödemiyor.
DMO'nun yurtdışı kolu olan Kudüs Gücü, 2007 yılında terör örgütü olarak sınıflandırılmıştı. Trump yönetimi, 2017 yılında ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırım uygulanan DMO’yu Nisan 2019'da yabancı terör örgütleri listesine ekledi. Kudüs Gücü ise Ortadoğu'da çok uluslu milislere para ve silah desteği veriyor.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.