Zehirli kurbağa yavrularının yamyamlık savaşından nasıl galip çıktığı anlaşıldı

Araştırma ekibi, Güney Amerika’ya özgü zehirli ok kurbağalarına odaklandı

Parlak mavi rengiyle öne çıkan zehirli ok kurbağaları, Guyana, Surinam, Brezilya ve Venezuela'nın doğu kısmında yaşıyor (Wikimedia Commons)
Parlak mavi rengiyle öne çıkan zehirli ok kurbağaları, Guyana, Surinam, Brezilya ve Venezuela'nın doğu kısmında yaşıyor (Wikimedia Commons)
TT

Zehirli kurbağa yavrularının yamyamlık savaşından nasıl galip çıktığı anlaşıldı

Parlak mavi rengiyle öne çıkan zehirli ok kurbağaları, Guyana, Surinam, Brezilya ve Venezuela'nın doğu kısmında yaşıyor (Wikimedia Commons)
Parlak mavi rengiyle öne çıkan zehirli ok kurbağaları, Guyana, Surinam, Brezilya ve Venezuela'nın doğu kısmında yaşıyor (Wikimedia Commons)

Finlandiya’daki Jyväskylä Üniversitesi’nden bilim insanları, zehirli bir kurbağa türünün yavruları arasındaki "yamyamlık savaşına" ışık tuttu.
Araştırmacılar, iribaşlar arasında ölümüne savaş diye niteledikleri mücadeleden sağ çıkan yavruların hayatta kalmasını sağlayan faktörleri irdeledi.
Araştırma ekibi, Güney Amerika’ya özgü zehirli ok kurbağalarının Latince adı Dendrobates tinctorius olan bir türüne odaklandı.
Bu kurbağa türü, yavrularını metamorfoz geçirene, yani iribaş durumundan yetişkin kurbağalara dönüşme sürecine girene dek ortak kullanılan ufak su havuzlarına hapsediyor.
Bu türün iribaşları saldırgan yamyamlar diye niteleniyor ve söz konusu küçük su havuzlarındaki kaynaklar çok sınırlı.
Dolayısıyla bireylerin metamorfoza kadar hayatta kalabilmesi için çetin bir rekabete girmesi gerekiyor. Ölümüne savaştan sağ çıkan bir ya da birden fazla birey kurbağaya dönüşebiliyor. Bazen yamyam iribaşların birbirlerinin yaşamasına izin verdiği durumlar da oluyor.
Finlandiyalı araştırmacılar, iribaşlar arasındaki rekabeti ve bunların aldığı kararları hangi faktörlerin şekillendirdiğini görmek istedi.
Bu büyük mücadelede genellikle daha iri olan yavrular daha cılız olanları yiyor. Ancak Behavioral Ecology adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan bulgular, akrabalık ilişkilerinin de iribaşın yenme olasılığını etkilediğini gösterdi.
Gözlemler, iribaşların kardeş olmadığı yabancı iribaşlara, küçük kardeşlerine kıyasla daha saldırgan davrandığını ortaya koydu.
Diğer bir deyişle, yamyam iribaşlar kardeşlerini ayırt edebiliyor ve davranışlarını buna göre uyarlayabiliyordu.
Yeni gözlemler sayesinde bilim insanlarının iribaşları doğal ortamlarında bulması ve gözlemlemesi de kolaylaşacak.
Zira bu durum, ebeveyn kurbağaların yavrularını bırakacakları havuzu nasıl seçtiğine dair de fikir verebilir.
 
Independent Türkçe, Science Daily



"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
TT

"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)

Son derece nadir rastlanan "Asya tek boynuzlu atı" saolanın ilk defa genom haritası çıkarıldı. Yeni çalışma nesli kritik tehlike altındaki türün yaşamasını sağlayabilir. 

İlk kez 1992'de tanımlanan saola (Pseudoryx nghetinhensis), en yakın zamanda keşfedilen büyük memeli türü. Vietnam ve Laos'un dağlık ormanlarında yaşayan bu sığır türü, boynuzlarının yanı sıra çok nadir görülmesi nedeniyle "Asya tek boynuzlu atı" diye biliniyor.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'ne (IUCN) göre nesli kritik tehlike altındaki bu türün 100'den daha az üyesi kaldığı tahmin ediliyor. Üstelik en son 2013'te görülmesi, soyunun çoktan tükenmiş olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor. 

Uluslararası bir araştırma ekibi, avcıların evlerinden toplanan saola kalıntılarından alınan parçaları analiz ederek 26 saolanın tam genomunu çıkardı. Türünün ilk örneği olan bu çalışma, saolanın geçmişini anlama ve geleceğini güvence altına alma yolunda kritik bilgiler sundu. 

Bulguları hakemli dergi Cell'de 5 Mayıs Pazartesi günü yayımlanan çalışmaya göre saolalar 5 bin ila 20 bin yıl önce iki ayrı popülasyona ayrılmış. 

Makalenin başyazarı Genís Garcia Erill "Saolanın önemli genetik farklılıklara sahip iki popülasyona ayrıldığını görmek bizi epey şaşırttı" diyerek ekliyor: 

Bu daha önce hiç bilinmiyordu ve genetik veriler olmadan bilmemizin yolu yoktu. Bu önemli bir sonuç çünkü türün genetik varyasyonunun nasıl dağıldığını etkiliyor.

Bilim insanları ayrıca iki popülasyonun da Son Buzul Çağı'ndan itibaren azaldığını saptadı. Ekip, toplam saola nüfusunun 10 bin yıldır hiçbir zaman 5 binin üstüne çıkmadığını tahmin ediyor.

Bu durum, iki grubun da genetik çeşitliliğini kaybettiği anlamına geliyor. Ancak her biri genetik kodlarının farklı kısımlarını kaybetmiş. Araştırmacılara göre bu, nesillerinin tükenmesini önlemede kritik bir rol oynayabilir. 

Garcia Erill "Bir popülasyonda kaybolan genetik varyasyon diğerini tamamlıyor. Yani eğer bunları karıştırırsak, diğerindeki eksiklik giderilebilir" diye açıklıyor.

Bilim insanları saolaların hayatta kalması için esaret altında çiftleşmelerini sağlayacak bir program geliştirmeye çalışıyor. Yeni çalışmayı yürüten ekibin hesaplamalarına göre böyle bir program, tükenme riski karşısında en etkili çözümü sunuyor. 

Çalışmanın bir diğer yazarı Rasmus Heller şöyle diyor:

Gelecekteki bir popülasyonun temelini oluşturmak için en az bir düzine saolayı (ideal olarak her iki popülasyonun karışımı) bir araya getirebilirsek, modellerimiz türlerin uzun vadede hayatta kalma şansının yüksek olacağını gösteriyor.

En son 2013'te görülen bir türün 12 üyesini bulmak zorlu bir iş. Ancak araştırmacılar, yeni çalışmanın bu sorunu çözebileceğine inanıyor. Saolanın genetik haritasının çıkarılması, daha kapsamlı arama çalışmalarının önünü açabilir. 

Makalenin yazarlarından Minh Duc Le, "Birçok araştırmacı, suda ve hatta aynı habitatta yaşayan kan emiciler olan sülüklerde, saola DNA'sının izlerini bulmayı deneyip başaramadı" diyerek ekliyor:

Bu tekniklerin hepsi küçük DNA parçalarını tespit etmeye dayanıyor ama artık saola genomunun tamamını bildiğimize göre, bu parçaları bulmak için çok daha geniş bir el kitabımız var.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org, Cell