Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora: Güçlü bir lider gücünü başkasından kiralamaz

Eski Lübnan Başbakanı, Independent Arabia’ya konuştu: “Anayasa değişiklikleri, çoğunluk sağlanmadan kabul edilemez”

Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)
Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)
TT

Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora: Güçlü bir lider gücünü başkasından kiralamaz

Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)
Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)

Velid Şukayr
Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora, Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçisi Velid el-Buhari ve Kuveyt’in Beyrut Büyükelçisi Abdul Al el-Kaani’nin Beyrut’a geri dönüşünü ‘önemli ve gerekli bir adım’ olarak nitelendirirken, iyiliği temsil eden Ramazan ayının başlamasıyla Körfez ülkelerinin Lübnan’ı kucaklamak üzere geri dönme arzusunun bir göstergesi olduğunu dile getirdi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Sinyora gazeteye verdiği röportajda, Başbakan Necib Mikati’nin Körfez ülkeleri ile ilişkileri olumsuz etkileyen açıklamaları reddetme taahhüdüne ilişkin yaptığı açıklamaya dikkati çekti. Sinyora, bu tavra bağlı kalmanın önemli olduğunu vurguladı. Eski Başbakan ayrıca, tavırlarda Lübnan’a, Arap ülkeleriyle olan çıkarlarına ve Lübnanlıların bu ülkelerdeki çıkarlarına zarar verici bir bozulmaya geri dönmeme gerekliliğine vurgu yaptı.
Fuad Sinyora, “Arapların Lübnan’daki yokluğu nedeniyle Lübnan’a yüklenen yüklerin boyutu ve yeniden kucaklaşmasının önemini hissettiği bir aşamadan geçtik” dedi.
IMF ile bir anlaşmanın gecikmesi, büyük miktarda paranın boşa harcanmasına neden oldu
Eski Başbakan, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılan ilk anlaşmaya dair, “Bu, son derece gerekliydi ve çok daha önce yapılması önemliydi. 6 Ocak 2021’de, yani 15 ay önce IMF ile anlaşarak doğru tedavideki her gecikmenin, Lübnan için günden güne ek acılara ve maliyetlere yol açacağını söylediğimi hatırlıyorum. Olan da buydu. Zorlu bir dönem için kurtarılabilecek büyük miktarda rezerv boşa gitti. Ancak birçok politikacının popülist davranışları bu büyük israfa ve daha fazla acıya yol açtı” ifadelerini kullandı.
Sinyora, “Anlaşma, hükümetin ve parlamentonun kararlarını gerektiriyor ki bu kararların uygulanması, yeniden güven ve yeni iş fırsatları sağlamak için Lübnan’daki ekonomik faaliyet açısından elverişli bir ortam oluşturacak. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılarak ekonomi finansmanında ve kamu maliyesinin iyileştirilmesinde rol oynamak için ve daha iyi beslenmeyi güvence altına almak ve Lübnanlıların yüklerini hafifletmek amacıyla başta elektrik olmak üzere kamu reformunun bir adımı olarak bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasına katkı sağlayacaktır. Anlaşma, ekonomideki bozulmaları ortadan kaldırmak, yönetimin iyileştirilmesine katkıda bulunmak, yolsuzlukla mücadele etmek ve sorumluluklarda verimliliği ve liyakati yeniden sağlamak için döviz kurunu birleştirmeye yönelik bir adımdır. Bu ise IMF’nin teknik yardımı ile yapılabilir” dedi.
Eski Başbakan, Körfez büyükelçilerinin geri dönüşlerinin ve IMF ile yapılan anlaşmanın, son derece önemli gelişmeler olduğunu söylerken, “Ancak geleceğe olan güveni yeniden tesis etmek ve daha iyisi için değişikliklere kapı açmak amacıyla bu iki durumdan faydalanmalıyız” şeklinde konuştu.

İyi hal belgesi
Parlamento seçimlerinden önce gerekli adımların uygulanması olasılığı konusunda ise Sinyora, reformların yıllar önce tamamlanmış olması gerektiğini vurguladı.
Fuad Sinyora, “Bunu Maliye Bakanı, sonra Başbakan, sonra da 9 yıl boyunca milletvekili olduğum yıllarda söyledim. Bu reformların, doksanlarda, iki binli yılların ilk on yılında ve ardından ikinci on yılında gerçekleşmesi gerekiyordu. Ancak ister enflasyonunun sınırlandırılması açısından, isterse de mali ve ekonomik reformlar açısından olsun, reform yapma konusundaki kronik yetersizlik bunu engelliyordu” dedi.
Eski Başbakan, “Okuyucular için bu düşüşe nasıl geldiğimizi anlatan iki kitap yayınladım. Kaçınmayı sağlayabilecek koşullar, Hizbullah ve ona bağlı mezhep ve milis partilerinin devlete dayattıkları ve kararına el koydukları büyük hegemonya nedeniyle ve zorlu uygulamalarla yok oldu. Artık durumun düzgün bir şekilde yönetilebileceğine dair bir güven yok. Hizbullah, bu binanın kontrolünü tamamen ele geçirdi ve tarafların bu binadan bir daire almalarını sağlayarak, kazanımlar, faydalar ve imtiyazlar elde etti. Ama Hizbullah, kontrol edemeyeceği hiçbir karar alınmasın diye bu binaya el koydu. Fırsatları kaçırdık ve reformlar yapmadık. Objektiflik açısından milletvekillerinin, alınması gereken kararları vermeye hazır olduklarından şüpheliyim” dedi.
Başbakan Mikati’nin ‘IMF ile yapılan anlaşmanın, bağışçı ülkelerin Lübnan’a yardım etmesi için bir vize olduğu’ yönündeki açıklamasına dair ise Sinyora, “Lübnan’ı ziyaret eden, ancak size kendi kendinize yardım etmeniz gerektiğini söyleyen bir arkadaş ya da kardeş yoktu. Kardeş ve arkadaşların niyetleri sonradan ortaya çıktı. Lübnan, bu ciddi adımlara başladığında birçok taraf, IMF ile yapılan anlaşmaya dayanarak ülkeye yardım etme niyeti ve arzusunu ortaya koyacak. Bu, finansal durumu iyileştirme olasılığı hakkında bir iyi hal belgesidir ve kardeş ve diğerlerinin Lübnan’a yardıma katkıda bulunması yolunda bir başlangıç olacaktır” ifadelerini kullandı.

İran ve Hizbullah, Yemen’e müdahale ettiğini itiraf etti
Yemen’deki savaşta dikkat çekici bir gelişme yaşandı. Suudi Arabistan’ın Yemen İstişareleri Konferansı’na sponsor olması sonrasında Yemen Devlet Başkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi, yetkilerini Husilerle müzakere etmekle görevli bir başkanlık konseyine devretti. Hizbullah ve İran’ın bu savaşa müdahale etmekle suçlandığı göz önüne alındığında bunun, Lübnan’a yansımaları nelerdir ve bu Suudi Arabistan- İran temaslarındaki ilerlemenin bir sonucu mudur?
Sinyora, soruya yanıt verirken, “Onlar suçlanmıyor. Aksine müdahaleyi ikisi de kabul etti. Askeri teknolojilerin Husiler tarafından üretilmediği hiç kimse için bir sır değil. Bunlar, İran ve Hizbullah tarafından tedarik edilmiştir ve bu tarafların üretimidir. Yangınları söndürmek için gösterilen her türlü çaba takdire şayandır. Ayrıca Yemen savaşının sonuçlarını ele almak ve tüm Yemenlileri kucaklamak da takdire şayandır. Özellikle de Suudi Arabistan’ın Yemen’e ilerlemesi için finansal olanaklar sağlama konusundaki arzusu göz önüne alındında Suudi Arabistan’ın Riyad Konferansı’na katılanlarla işbirliği içinde attığı adımın iyi olduğu kanaatindeyim. Bu, savaşın ve müdahalelerin devam etmesi nedeniyle yaşanan büyük kayıplara son verme gerekliliğinin gerçek anlamda kavrandığı ileri görüşlü bir adımdır” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak bu adım, İran’dan bir yanıt alacak mı? Bu çerçevede eski Başbakan, “Tahran, bu girişimden faydalanmak isterken büyük bir çıkara sahip. Zira aksi taktirde Yemen bataklığına daha da batacak ve içinde bulunduğu bataklıklardan çıkamayacak. Bununla birlikte müzakerelerin ulaştığı noktanın detaylarına sahip değilim. Arap dünyası ile İran arasındaki bitmeyen, coğrafi bir gerçek olan bu ateşi söndürmek için cesarete sahip olmalıyız. Bunun için bir çözüm bulmalıyız, ama aşk tek taraflı olamaz. Bu durum, hem Arap grubunun hem de İran’ın egemenliğine ve bağımsızlığına tam saygıya dayanmalıdır” şeklinde konuştu.
Fuad Sinyora ayrıca, “İran kesinlikle ateşi tutuşturmaya ve Arap dünyasına ve Irak, Suriye ve Yemen’e müdahale etmeye devam edemez. Geçen günlerin de kanıtladığı gibi İran ve Arap taraflarının bunu yapmasına ihtiyaç var. Biz komşuyuz. Bu nedenle birçok şeyi paylaşıyoruz, ama iyi bir tek taraflı ilişki tarzında değil. Emeklerin, paraların ve enerjilerin yakılmasına ve sadece savaşa tanık olan nesillerin değil, kin ve düşmanlığın öğretildiği gelecek nesillerin de yok olmasına yol açan bu alevden bölgeyi kurtarmak için iki tarafın da doğru bir ilişki kurması gerekmektedir” açıklamasında bulundu.

Lübnan’ın pusulasını düzeltmek için
Riyad konferansının ‘Yemenlilere 3 milyar dolar yardımda bulunarak’ olanak sağladığı duruma benzer şekilde Lübnan’ın Arap yardımı elde etmek amacıyla siyasi bir çözüm için ulusal bir konferansa ihtiyacı olup olmadığı sorulduğunda ise Sinyora, şu ifadelerle yanıt verdi: “Lübnan’ın kendisini doğru yola sokmak, pusulasını ve Arap ülkeleriyle ilişkisini düzeltmek, Arap pusulasını düzeltmek ve güçlü bir cumhurbaşkanının teorisinde etkisiz olduğu kanıtlanan uygulamalar nedeniyle sarsılan ve bozulan iç mekânın onarılması için bir konferansa ihtiyacı yok. Çünkü Cumhurbaşkanı kaslarıyla değil, aklıyla, kararlılığıyla ve herkesi kucaklamasıyla güçlüdür. Kendi mezhebinde güçlü değil, aksine tüm Lübnan bileşenlerinde güçlüdür. Bu da onu, tüm anayasal kurumların üzerinde, herkes tarafından kabul edilebilir ve herkesi kucaklayabilir kılıyor”.
İç ve dış dengelerde bozulmaya yol açan kötü deneyimlerden dersler çıkarma çağrısı yapan Sinyora, eldeki tüm fırsatların çarçur edildiğini ve Lübnanlıların yoksulluğa sürüklendiğini vurguladı.
Fuad Sinyora, “Lübnan, anayasasına, yargının bağımsızlığına, kabiliyetine, liyakatine ve Lübnanlıların devletlerle ilişkilerindeki çıkarlarına saygı duymaya geri dönmeli ve kaçırılan Lübnan devletini geri kazanmalıdır” dedi.

Kaçırılan fırsatlara tekrar ulaşamama
Eski Başbakan, Lübnan’ın son 30 yılda 1996’da Lübnan’ın Dostları Konferansı’nda, ardından Paris 1- 2- 3 konferanslarında, Stockholm, Viyana ve CEDRE (Sedir) konferanslarında Arap kardeşlerinden ve arkadaşlarından yaklaşık aldığı 33 milyar dolar değerindeki mali yardım taahhütlerine dikkati çekerken, “Ancak fırsatlar kaçtı ve yalnızca küçük bir kısmından yararlanıldı. Çünkü kronik bir reform yetersizliği var” dedi.

Tüm pozisyonlara geldim ve aday olmayı düşünmedim
24 Şubat’ta Sinyora, Sünni Lübnanlılara aday göstererek, oy kullanarak ve listelerin oluşturulmasına katkıda bulunarak seçimlere katılma çağrısı yaptı. Peki özellikle Sünni toplum ve Müstakbel Hareketi kitleleri arasında ‘seçimlere katılma isteksizliğinden’ sonra çağrısı ne ölçüde karşılık buldu?
Bu çerçevede Sinyora, yaptığı açıklamada “Seçim yasasının kötü olduğuna, toplumda ve siyasi sistemde daha fazla bozulmaya yol açtığına olan inancımla birlikte Lübnanlıların seçimlere katılmaktan uzak durmasının doğru olmadığına inanıyorum. Bu, Lübnanlıların bir görevidir. Böylece iradeleri, palavracılar tarafından tahrif edilmeyecek veya itibarları zedelenmeyecektir” dedi.
Sinyora, “Aday olmak aklıma bir an bile gelmedi. Ama ben kimseye bedava hediye verecek biri değilim. Durumu takip ediyorum. Son güne kadar, yasaların izin verdiği şekilde bunu yapacağım. İsteseydim aday olurdum ama bu benim istediğim bir şey değil. Yaptıklarım, çok zor koşullardan geçen bir ülkeye borçlu olduğum şeylerin sadece küçük bir kısmı. Bu hakların bir kısmını ancak, halkı ve Sünnileri bu seçimlere yoğun bir şekilde katılmaya davet ederek kullanabilirim. Böylece vatandaşların iradeleri tahrif edilmez ve başkalarının yağmalamaya çalıştığı gevşek bir ülke haline gelmezler” ifadelerini kullandı.
Lübnanlıları ‘geri çekilmemeye ve kayıtsız kalmamaya’ teşvik etmeye çalışan Fuad Sinyora, İmru’l-Kays’ın ‘Ya kral olmaya çalışırız ya da ölürüz’ sözünü hatırlattı. Eski Başbakan, İman Ali’nin de ‘Bir şeyden korkarsanız, içine girin, çünkü korumanızın şiddeti, korktuğunuzdan daha büyüktür’ sözünü dile getirdi.

Hariri ile aynı teşhisi koyuyorum
Sinyora, eski Başbakan Saad Hariri’nin ‘emekliye ayrılma’ kararına rağmen kendisi ile Müstakbel Hareketi liderliği arasında ‘listelerin oluşturulmasına’ ilişkin bir tutarsızlık yaşandığı söylentilerine de değindi. Bu çerçevede Sinyora, “Bayrağını taşıdığım için gurur duymama ve Başbakan Refik Hariri döneminden beri partiye bağlı kalmama rağmen Müstakbel’in hiçbir zaman üyesi olmadım. Benim yaptığım ve Saad Hariri’nin dile getirdiği şey, yani Lübnan’ın yeniden canlanmasındaki rolünü oynamasını engelleyen bu müdahaleye ilişkin ortaya koyduğu tavır, kendisine acı verenlere karşı durmaktır. O ve ben, Lübnan devletinin kaçırılması sorunuyla ilgili aynı teşhisi koyduk. Bu nedenle Başbakan Hariri, siyasi faaliyetlere katılımını askıya almaya karar verdi. Bahsettiği gibi inzivaya çekilmesine neden olan koşulları, İran ve Hizbullah’tan kaynaklanan sebepleri anlıyorum. Ama siyasi ve ulusal eylemde bulunanların doldurması için arenayı boş bırakamayız. Ben, devam ediyorum ve Başbakan Hariri, tüm deneyimlerden yararlanarak Lübnan’a dönmeye ve siyasi çalışmalara katılmaya karar verdiğinde, onun yanında olacağım” değerlendirmesinde bulundu.
Seçim sürecine katılma hedefiyle çelişen ve Hizbullah’ın Hariri’nin Sünni arenaya uzanma konusundaki isteksizliğinden yararlanacağını gösteren tahminler hususunda ise Siyora, bunun ‘bozgun çıkarıcı bir çağrı’ olduğunu vurguladı. Fuad Sinyora, “Umutsuzluğun ve umudun insanın vicdanında doğduğuna inanıyorum. Umut ve eylemden başka bir şeyimiz yok. Yenilgiyi ve teslim olmayı nasıl kabul edebiliriz? Bu benim sözlüğümde yok ve Lübnanlıların sözlüğünde de yok” dedi.

Uzlaşı demokrasisi ve Hizbullah’ın kontrol reçetesi
Halkın, Lübnan Kuvvetleri Partisi ile olan ilişkisini memnuniyetle karşılaması hususunda ise Sinyora, “Lübnan’daki her bölgenin kendi koşulları vardır” dedi.
Lübnan’ın siyasette kuralsız bir halde olmadığını ifade eden eski Başbakan, temel uyuşmazlıklar ve alt uyuşmazlıklar arasında ayrım yapma çağrısında bulundu. Sinyora, “Çünkü meşgul olmak, alt uyuşmazlıklara dalmak ve temel uyuşmazlıkları görmekten kaçınmak, kötü bir iştir, yenilgi ve kayba doğru hızlı bir reçetedir. Bizler, Arap, bağımsız ve egemen Lübnan’a inananlar, her konuda net bir duruşa sahip olmalı, ittifaklarımızı bu ilkeler temelinde inşa etmeli ve neyin gerekli neyin ikincil olduğunu ayırt etmeliyiz. İkinci uyuşmazlıklarla dikkati dağıtmak ve birincil uyuşmazlıklara dikkat etmemek bir oyalamadır, çaba kaybıdır ve genel bir kayba yol açar. Temsilciler Meclisi’nde Lübnan’ın Arap kimliğini, bağımsızlığını, devletinin restorasyonunu, demokratik sistemini, serbest ekonomisini ve bireysel inisiyatifi savunan egemen bir ekip oluşturulmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Sinyora, bir sonraki parlamentonun çoğunluk değil, dağınık bloklar içereceği beklentisini ‘uzlaşı demokrasisi hakkında bu kötü teorilere yol açan kötü seçim yasasına’ bağlarken, bunun Lübnan’ı kontrol etmek için Hizbullah tarafından benimsenen bir reçete olarak nitelendirdi.
Fuad Sinyora, “Hizbullah’ın ve ona bağlı partilerin mecliste üçte iki çoğunluğu veya çoğunluğu elde etmesini engellemenin neden önemini anlamalıyız. Bu durum, tüm egemenler tarafların büyük çabalarını ve bu çabaları tüm Lübnanlıların yararına birleştirmelerini gerektiriyor” dedi.

Pandora’nın kutusunu açmak yerine, anayasayı uygulamak zorundayız
Yeni parlamentonun görevinin yeni cumhurbaşkanını seçmek olduğunu söyleyenler gibi, görevinin ise Lübnanlılar arasında yeni bir siyasi anlaşma sağlamak olduğunu düşünenler de var. Bu çerçevede Sinyora, parlamentonun görevinin, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın seçilmesinden sonra yaşanan korkunç deneyimlerden yararlanarak yeni bir cumhurbaşkanı seçmek olduğunu vurguladı. Fuad Sinyora, “Cumhurbaşkanı, bilgeliği ve anayasaya ilişkin ön görüsü ile güçlüdür, başkalarından kiralayıp kendi kasları olduğunu iddia ettiği şeylerle değil. Cumhurbaşkanının seçilmesi, Lübnan için yeni bir başlangıç ​​olması yolunda yeni parlamentonun ana rolüdür. Lübnanlılar arasında yeni bir anlaşma üzerinde çalışmaya gelince halk, acı çekti ve kaçışı olmayan yeni bir Pandora’nın kutusunu açmak istemiyor” dedi.
Eski Başbakan, “Lübnan’ın ihtiyacı olan şey, anayasanın hızla uygulanmasıdır. Ruhlar sakinleştikten sonra, zorunlu olması muhtemel değişiklikleri aramak mümkündür. Ama bu, şu an hakimiyet altında yapılamaz. Anayasa değişikliğine yönelik diyaloglar, bu hâkimiyet ortasında gerçekleşemez. Geçtiğimiz yıllarda, kararları doğrulanmayan birçok diyalog oturumu gerçekleştirdik ve ortaya koyduğumuz maddelerin hiçbiri uygulanmadı. Dolayısıyla yeni diyaloglara değil, anayasanın uygulanmasına geri dönülmesine ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasının tamamlanması taahhüdüne ihtiyacımız var. Diğer her şey zaman kaybıdır ve cehennemin kapılarını tekrar aralamaktır” şeklinde konuştu.
Fuad Sinyora’ya göre Hizbullah, muhaliflerinin sloganlarını ve hegemonyasını, ABD’nin İsrail ile normalleşme planının arkasındaki etken olarak görüyor. Bu çerçevede Sinyora, “Lübnanlılar açısından İsrail bir düşmandır. İşleri karıştırmaktan ve Lübnanlıları vatansever ve hain olarak sınıflandırmaktan vazgeçsinler. Kan testi bitti. Ben bu açıklamayı 17 yıl önce yaptım. Kimse, Lübnan halkının geri kalanından daha vatansever olduğunu iddia edemez. Lübnanlıların dayanışmasını yeniden sağlamamız lazım. Lübnan’ın Filistinliler haklarını aldıktan sonra İsrail ile imza atan son ülke olacağını söylemiştim. İnsanlara akıl vermeyi ve Lübnan’ın pozisyonunu çarpıtmayı bırakalım. Şimdiye kadar insanların emeklerini boşa harcamış, yeteneklerini ve başarılarını heder etmiş olmak yeterli. Lübnan, Arap Barış Girişimi’ne bağlı” dedi.

Viyana Anlaşması
ABD’nin yaptırımlara ilişkin müsamahası hakkında rapor edilenler ortasında Viyana Anlaşması’nın İran’ın nüfuzu lehine ve Lübnan’ın zararına olacağına dair korkular mevcut. Bu korkular karşısında Sinyora, “Unutmamak gerekiyor ki İran’a, Arap işlerine müdahalesini sürdürme ve kontrol ettiğini söylediği Arap ülkelerinde, yani Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’a müdahalesine onay verilmedi” dedi.
Fuad Sinyora ayrıca, Lübnan cumhurbaşkanlığının gelecek Haziran ayında gerçekleşeceğini duyurduğu Papa Francis’in Lübnan ziyaretinin ‘Lübnan halkı için bir umut mesajı’ taşıdığını söylerken, bu ziyaretin her zaman memnuniyetle karşılandığını dile getirdi.



Uydu görüntüleri, Sudan'ın el-Faşir kentinde ‘toplu mezarlar’ olduğunu ortaya koydu

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
TT

Uydu görüntüleri, Sudan'ın el-Faşir kentinde ‘toplu mezarlar’ olduğunu ortaya koydu

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Yale Üniversitesi’nin Halk Sağlığı Fakültesi’ne bağlı İnsani Araştırmalar Laboratuvarı’na göre, uydu görüntüleri, Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) kontrolünü ele geçirdiği Sudan'ın batısındaki Darfur eyaletinin kuzeyinde bulunan el-Faşir şehrinde ‘toplu mezarlar’ ve ‘ceset imha faaliyetlerinin’ izlerini ortaya çıkardı.

Sudan ordusunun Darfur'daki son büyük kalesi olan el-Faşir'in HDK tarafından ele geçirilmesinin ardından Birleşmiş Milletler (BM), katliamlar, tecavüzler, yağmalamalar ve halkın toplu olarak yerinden edildiğini bildirdi.

HDK'nin sosyal medyada yayınladığı videolarla desteklenen çok sayıda tanık ifadesi, iletişimden tamamen kopuk olan şehirde yaşanan zulmü gözler önüne serdi.

s
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Dün yayınlanan İnsani Araştırmalar Laboratuvarı raporunda, el-Faşir'deki eski bir hastane ve caminin yakınında ‘toplu mezar olduğu düşünülen en az iki bölgede toprak bozulmaları’ olduğu belirtildi.

Raporda, ‘şu anda HDK tarafından gözaltı merkezi olarak kullanılan’ bir doğum hastanesinin dışında daha önce tespit edilen hendeklerin ve nesne yığınlarının ortadan kaybolduğu ifade edildi.

Raporda ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 450 hasta ve personelin öldürüldüğünü bildirdiği Suudi hastanesine yakın bir caminin yakınında ‘yaklaşık 7 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde bir hendekten’ bahsedildi.

İnsani Araştırmalar Laboratuvarı raporunda, HDK'nin bir yıldan fazla süren kuşatma sırasında inşa ettiği toprak bariyerin yakınında toplu infazlara dair kanıtlar olduğu kaydedildi.

yu
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) pazartesi günü, ‘el-Faşir'de işlenen zulümlerin kanıtlanması halinde, Roma Statüsü uyarınca savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil edebileceği’ uyarısında bulundu.

HDK şehri ele geçirdikten sonra on binlerce kişi şehirden kaçtı. AFP'ye konuşan tanıklar, bu güçlerin kaçmaya çalışan yüzlerce sivili gözaltına aldığını, ayrıca onlara şiddet uyguladığını ve öldürdüğünü söyledi.

BM bugün, saldırıda hayatını kaybedenlerin sayısının yüzlerce olabileceğini bildirdi. Ordu destekli hükümet ise HDK’yi 2 bin sivili öldürmekle suçluyor.

BM'ye göre, Nisan 2023'te Sudan'da patlak veren çatışma on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine neden olarak dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizine yol açtı.


Gazze'deki Uluslararası Güç: Kimler katılacak ve kimler kontrol edecek?

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
TT

Gazze'deki Uluslararası Güç: Kimler katılacak ve kimler kontrol edecek?

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)

İnci Mecdi

ABD, BM Güvenlik Konseyi'nden Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir istikrar gücü konuşlandırma yetkisi talep ediyor. Uluslararası istikrar gücü, ABD Başkanı Donald Trump'ın eylül ayı sonunda sunduğu ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı uzun vadede sona erdirmeyi amaçlayan 20 maddelik planının temel unsurlarından biri.

Amerikan medya kuruluşlarının incelediği taslak karara göre, uluslararası güç, silahlı örgütlerin “kalıcı olarak silahsızlandırılması” da dahil olmak üzere Gazze'deki silahsızlandırma sürecini temin etmek için İsrail ve Mısır ile iş birliği içinde çalışacak. Ayrıca Filistinli polis memurlarına eğitim ve destek sağlayacak, sivilleri koruyacak ve insani yardım koridorlarının güvenliğini sağlayacak. ABD’li yetkililere göre taslak, 15 üyeli konsey ve diğer uluslararası ortaklar arasında kapsamlı müzakerelerden geçmesi beklenen bir ön taslak. Nitekim şu anda tartışılıyor ve bu istişareler doğrultusunda revize ediliyor.

Silahsızlandırma sürecini temin etmenin yanı sıra, bir barış gücü değil, güvenliği sağlamaktan sorumlu bir yürütme organı olacak olan bu gücün, Gazze Şeridi'nin hem İsrail hem de Mısır ile olan sınırlarını güvence altına alması, sivilleri ve insani koridorları koruması ve yeni bir Filistin polis gücü yetiştirmesi öngörülüyor. Taslak, katılımcı ülkelere, Gazze Şeridi’nin geçici yönetimini üstlenmesi beklenen ve henüz kurulmamış olan “Barış Konseyi” ile iş birliği içinde, 2027 yılı sonuna kadar Gazze'de güvenliği sağlama konusunda geniş bir yetki veriyor. Yine taslak, bu gücün Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve koordinasyon içinde olmasını da öngörüyor.

İsrail'in itirazı

Taslakta, önerilen uluslararası güce hangi ülkelerin katılacağı veya ne kadar askerle katkıda bulunacağı belirtilmedi. Ancak, istikrar gücüne katılmakla ilgilenen birçok Arap ve Arap olmayan devlet, BM'nin plana verdiği desteğin katılımları için ön koşul olduğunu ifade etti. ABD'nin BM misyonu, Independent Arabia'nın sorularına yanıt vermedi, ancak kaynaklar, ABD'nin talebi üzerine Gazze'de istikrarı sağlamak için uluslararası güce birkaç ülkenin katılmayı düşündüğünü belirtiyor.

Arap Amerikalılar Barış Komitesi Başkanı ve Gazze'de arabuluculuk yapan Bişara Bahbah, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze'deki uluslararası istikrar gücüne hem Türkiye hem de Katar'ın katılmasına karşı çıktığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, gücün misyonunun “İsrail'in kendini rahat hissettiği tarafları veya İsrail'in rahatlıkla iş yapabileceği ülkeleri içermesi gerektiği” yönündeki açıklamaları da bunu teyit ediyor. Ancak Rubio belirli bir ülke adı vermedi veya olası bir vetodan bahsetmedi.

Azerbaycan merkezli ANewsZ kanalının haberine göre, ABD, çatışmalar sona erdiğinde Gazze'nin güvenliğini sağlamayı ve insani yardımların ulaştırılması faaliyetlerini genişletmeyi amaçlayan bir misyona katılımı için Azerbaycan ile iletişime geçti. Bakü, hem İsrail hem de Filistin Ulusal Otoritesi ile diplomatik ilişkilere sahip. Kasım 2022'de Azerbaycan Meclisi, Tel Aviv'de bulunması şartıyla İsrail’de bir büyükelçiliğin açılmasını onaylamıştı.

Büyükelçilik, diplomatik temsilcilik ve Bakü'den bir büyükelçinin atanmasıyla Mart 2023'te resmen açıldı. Aynı zamanda Azerbaycan, 2022'nin sonlarında Batı Şeria'daki Ramallah'ta bir “temsilcilik ofisi” kurdu. Bu ofis, Azerbaycan'ın İsrail ile yakın ortaklık ile Filistinlilerle dayanışmayı sürdürmeye yönelik diplomatik stratejisini yansıtıyor.

İsrailli muhalif milletvekili ve Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyesi Moşe Tur-Paz, “Diğer ordulara böylesine önemli bir rol vermek soru işaretleri yaratıyor ve bu İsrail'in çıkarına olmayabilir.” dedi. “Hamas'ın Gazze'deki yönetimine son verme çabalarına diğer ülkelerin katılımının iyi bir şey olduğu doğru, ancak aynı zamanda İsrail için bir tehdit de oluşturabilir,” diye ekledi ve Türkiye gibi bir ülkenin Hamas ile yakın bağları olduğunu belirtti.

İsrail'in böyle bir güce hangi ülkelerin katılacağını ne ölçüde belirleyebileceği ise henüz belirsizliğini koruyor. Ancak, Kudüs merkezli bir düşünce kuruluşu olan Yahudi Halkı Politika Enstitüsü'nden Yaakov Katz, basına yaptığı açıklamada, “İsrail'in bakış açısından sorun, artık istediği gibi hareket edememesi ve bunun sonuçları olacak” yorumunu yaptı.

Mısır bir temel taş

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Washington'da bulunan Demokrasileri Savunma Vakfı'ndan Heysem Hasaneyn yaptığı açıklamada, Mısır'ın Gazze'deki herhangi bir uluslararası gücün temel taşı olma ihtimalinin yüksek olduğunu ve Endonezya veya Azerbaycan gibi Arap olmayan Müslüman ülkelerin yanı sıra BAE, Ürdün ve Fas'ın da potansiyel katkıları olabileceğini belirtti.

Yeni bir Filistin polis gücünün eğitilmesi konusuna gelince, Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, ülkesinin Filistin güvenlik güçlerini eğitmeye başladığını açıkladı. Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada Medbuli, Mısır'ın “Gazze'ye uluslararası desteğin, sahada görev yapacak bir misyonu da kapsamasını memnuniyetle karşıladığını” belirtti. Bu misyonun yetkilerinin “Gazze ile Batı Şeria'da (Doğu Kudüs de dahil) bir Filistin devletinin kurulmasına giden süreci temsil eden tek bir siyasi paket kapsamında uluslararası güçlerin konuşlandırılması yoluyla, Güvenlik Konseyi tarafından belirlenmesinin” şart olduğunu da ifade etti.

Net bir çerçeve ve siyasi bir plan

Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nden gözlemciler, Gazze'nin geleceğinin yalnızca Kudüs'te veya Gazze Şeridi'nde değil, aynı zamanda Riyad, Abu Dabi, Ankara ve Doha'da da belirleneceğine inanırken, Körfez ülkelerinin Gazze'ye doğrudan müdahale konusunda çok istekli olmadıklarını belirtiyorlar. Nitekim savaş sırasında diplomatik çerçevelere verdikleri destek, sahada fiili bir katılımdan ziyade, İsrail’e çatışmayı sona erdirmesi ve siyasi süreci yeniden başlatması için baskı yapmayı amaçlıyordu.

Benzer şekilde, Hasaneyn de, Gazze'nin Hamas sonrası geleceği için net, ABD öncülüğünde bir çerçeve ve güvenilir bir siyasi plan olmadığı sürece Körfez ülkelerinin katılımının uzak bir ihtimal olduğunu belirtti ve “hiçbir Arap hükümeti Gazze'yi İsrail adına yönetiyormuş gibi görünmek istemiyor” dedi.

Hamas'ın silahsızlandırılması, Trump'ın ateşkes ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için hazırladığı 20 maddelik planın temel meselelerinden biri olmaya devam ediyor; ancak Hamas bu adımı henüz tam olarak kabul etmedi. Hamas liderleri, tüm silahları bırakmanın teslim olmak anlamına geldiğini ve İsrail'e karşı silahlı mücadelenin hareketin ideolojisinin temel bir parçası olduğunu defalarca dile getirdiğinden, uluslararası gücün Gazze'de silahsızlanmayı nasıl gerçekleştireceği belirsizliğini koruyor.

İsrail Savunma Kuvvetleri ile Hamas unsurları arasında bir tampon bölge oluşturmak için “Sarı Hat” adıyla bilinen hat boyunca çokuluslu bir güç konuşlandırılması planlanıyor. ABD tampon bölgenin haritasını çıkarırken, İsrail önemli stratejik noktaların kontrolünü elinde tutacak. Bu arada, AP'ye göre, Ürdün, BAE ve Fas'ın yardımıyla Gazze'nin güneyinde ve kuzeyinde insani yardım bölgeleri kuruluyor.

İngiltere Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bakanı Hamish Falconer, Trump’ın planının ikinci aşamasıyla ilgili birçok soru işareti olduğunu ve ilk aşamanın uygulanmasının henüz tamamlanmadığını söyledi. Falconer, Gazze'deki herhangi bir istikrar gücünün “BM Güvenlik Konseyi yetkisiyle desteklenmesinin” önemli olduğunu da vurguladı.


İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz bugün (Cuma), ordunun Gazze Şeridi'ndeki tüm Hamas tünellerini “son tünele kadar” imha etmesini ve ortadan kaldırması talimatını verdiğini açıkladı.

Katz, X hesabındaki mesajında şu ifadeleri kullandı:  “Tüneller olmazsa Hamas da olmaz.” Geçen ay Katz, Gazze'yi silahsızlandırma sürecinin sadece grupları silahsızlandırmakla sınırlı olmadığını, aynı zamanda Hamas'ın tünel ağının tamamen yok edilmesini de içerdiğini belirtmişti. Alman Haber Ajansı  DPA'ya göre, ordu İsrail kontrolündeki sarı bölgede tünellerin yıkımını  öncelik hale getirdi.

Görsel kaldırıldı.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

İsrail ordusı  İsrail'in kontrolündeki Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü temsil eden sarı hattın doğu tarafında, Hamas unsurlarının tünellerde hala saklandığını tahmin ettiklerini belirtti.