Kudüs Gücü Komutanı Kaani, İsrail’in hızla ortadan kaldırılacağına söz verdi

Fuad Hüseyin’den Reisi’ye: Irak, İran'ın güvenliğine yönelik saldırıların çıkış merkezi olmayacak.

Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, Tahran’da konuşma yaptı. (Reuters)
Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, Tahran’da konuşma yaptı. (Reuters)
TT

Kudüs Gücü Komutanı Kaani, İsrail’in hızla ortadan kaldırılacağına söz verdi

Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, Tahran’da konuşma yaptı. (Reuters)
Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, Tahran’da konuşma yaptı. (Reuters)

İran Devrim Muhafızları’nın dış operasyonlarını yürüten Kudüs Gücü’nün komutanı İsmail Kaani, uzun bir yokluğun ardından yeniden ortaya çıktı ve İsrail'i ‘ortadan kaldırma’ tehdidini yineledi. Kaani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’e düzenlenen balistik füze saldırısını savundu. Bu açıklamalar, İran’ın, Viyana’daki nükleer görüşmelerde ‘askıda olan sorunları’ aşmak için bölgesel gerilimi azaltması yönündeki ABD’nin koşullar öne sürdüğü bir süreçte yapıldı.  
Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, İran’ın ‘küresel hegemonyaya ve Siyonizme karşı mücadelenin ön saflarında yer aldığını’ vurguladı ve ‘Siyonist varlığın ortadan kaldırılmasını hızlandırma sözü vererek İsrail’in yıkımının hız kazandığını’ belirtti. Kaani, Irak-İran Savaşı’nda maruz kaldığı ‘kimyasal bir yaralanmanın’ nüksetmesi sonucu bir yıl önce ölen ‘Kudüs Gücü Generali’ni’ anma töreninde konuştu. Devrim Muhafızları’na yakın kaynaklar, General Muhammed Hicazi’nin başka bir nedenle ölmüş olabileceğini iddia etmişti.  
Kaani, konuşmasında, güçlerinin İsrail, Yemen, Lübnan, Irak ve Suriye’deki faaliyetlerinden üstü kapalı bir şekilde övünerek bahsetti. İsrail’de son haftalarda 14 kişinin ölümüne neden olan saldırıları desteklediğini ifade etti. Reuters haber ajansına göre Kaani bu bağlamda şunları syledi:
"Dünyada Siyonist varlıkla mücadele eden ve ona karşı çıkan her grubu destekliyoruz. Bu desteği sürdüreceğiz. İsrail kameralarla donatılmış, sürekli gözetilen bir askeri kışladır, İsrail Siyonist polis devleti herkesin her adımını izlemektedir.”  
Elleri kolları bağlı oturmadıklarını vurgulayan Kaani sözleirni şöyle sürdürdü:
“Gerektiğinde inisiyatifi ele alacağız. Son zamanlarda Siyonist oluşum bize karşı harekete geçmek istedi. İslam rejimi, dünyanın herhangi bir yerinde çıkarlarımızı tehdit ederlerse, onları bulduğumuz yerde cevap vereceğimizi söyledi. Tabii biz nerede olduğunuzu gayet iyi biliyoruz. Örneğin Erbil’de. Irak’takilerin çoğu Mossad’ın Erbil’de bir üssü olduğunun farkında değil ancak İslam rejimi, düşmanını iyi takip ediyor ve onunla nasıl başa çıkması gerektiğini biliyor.”  
İran Devrim Muhafızları 13 Mart’ta Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’e, 10’un üzerinde kısa menzilli balistik füze fırlatmıştı. İran bu bölgedeki ‘İsrail üssünü’ hedef aldığını açıkladı, IKBY yönetimi ise söz konusu bölgenin yerleşim alanı olduğunu bildirdi. Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami 23 Mart’ta yaptığı açıklamada, unsurlarına yönelik herhangi bir saldırıya tereddütsüz misilleme yapacaklarını vurguladı. Selami “Bu gerçek ve ciddi bir mesajdır. Bize zarar verirseniz saldırılarımıza şahit olursunuz ve füze darbelerimizin acısını tadarsınız” dedi.
Uzmanlar, Erbil saldırısının gerekçesi hakkında ihtilafa düştü. Bazıları saldırının, İsrail’in Suriye’de DMO mevzilerine gerçekleştirdiği hava saldırılarına misilleme olarak yapıldığını iddia ederken Devrim Muhafızları’na yakın kaynaklar ise Erbil saldırısının, Kirmanşah eyaleti yakınlarındaki bir insansız hava aracı üssüne düzenlenen saldırının intikamı olduğunu ileri sürdü. Daha sonra İsrail basınında, İHA üssüne düzenlenen İsrail operasyonunun ayrıntılarına yer verildi.  
Tahran’a resmi ziyarette bulunan Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in gündeminde de Erbil saldırısı vardı. Ziyaretinin ikinci gününde, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi tarafından kabul edilen Fuad Hüseyin şunları söyledi:
"Irak, İran veya herhangi başka bir ülkenin güvenliğine yönelik tehdit ve saldırıların çıkış merkezi olmayacaktır. İran’ın güvenlik başta olmak üzere çıkarlarının tehdit edilmesini engellemek için kapsamlı bir iş birliğine hazırız.”  
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de şu açıklamada bulundu:
“Tahran ve Bağdat'ın güvenlik çıkarları iç içedir, düşmanlar bunamüdahale edemez. Tahran komşu ülkelerden, özellikle Irak’tan, İran İslam Cumhuriyeti’ni hedef alan yabancılara izin vermemesini bekliyor. Bu hem federal hükümetin kontrolü altındaki alanlar hem de Kürdistan bölgesinin kontrolündeki bölgeler için geçerli. Komşu ülkelerin, düşmanların entrikalarından haberdar olmasını bekliyoruz.”  
Reisi’nin İran Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde yer alan konuşmasında şu ifadelere yer verildi:
“Bölgesel yönetimin bir ihmali söz konusu. Ancak İslam Cumhuriyeti, Siyonist rejimin hareketlerini yakından takip ediyor. Bu rejimle yapılan iş birliği gizlenemez. Irak da dahil olmak üzere herhangi bir ülke üzerinden bölgenin güvenliğini tehlikeye atmalarına izin vermeyeceğiz.”  
Tahran'ı ziyaret eden Irak heyetinde Ulusal Güvenlik Müsteşarı Kasım el-Araci de bulunuyordu.
Fuad Hüseyin, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile düzenlediği ortak basın toplantısında, iki ülke arasındaki güvenlik sorunlarının diplomatik yollar ve diyalogla çözülmesi gerektiğine vurgu yapmıştı.  
İsrail, İran ile küresel güçler arasında yapılan ‘2015 nükleer anlaşmasının’ yeniden canlandırılmasına karşı çıkıyor. Tel Aviv yönetimi, Washington'ın Devrim Muhafızları’nı ABD terör örgütleri listesinden çıkarma eğiliminden duyduğu endişeyi dile getirmişti. Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleştirilen nükleer müzakerelerde sona yaklaşılmışken, Rusya kendisine uygulanan yaptırımların İran ile ticari ilişkilerine etki etmeyeceği yönünde garanti talep etti. Rus engelinin aşılmasının ardından, Tahran’ın Devrim Muhafızları Ordusu’nun ‘terör listesinden’ çıkarılmasında ısrarcı olması, müzakereleri durma noktasına getirdi. Çeşitli kaynaklara göre ABD, ‘Devrim Muhafızları’nın bölgesel faaliyetlerini azaltması’ karşılığında Devrim Muhafızları’nı ‘terör listesinden’ çıkarmayı teklif etti ancak Tahran bu teklifi kabul etmedi. İddialara göre ABD’nin koşullarından biri de Kasım Süleymani suikastının intikamına dair herhangi bir girişimde bulunulmamasıydı. Reuters haber ajansına geçen hafta açıklamada bulunan İranlı bir diplomat, ABD’nin Kudüs Gücü’nü listede tutmaya devam ederek Devrim Muhafızları’nı ‘terör listesinden’ kaldırmayı teklif ettiğini ancak İran’ın bunu kabul etmediğini aktardı.
Diğer yandan Washington Post’a değerlendirmelerde bulunan üst düzey bir ABD’li yetkili, Joe Biden yönetiminin Devrim Muhafızları’nı terör listesinden kaldırmayı düşünmediğini bildirdi.   
ABD ile uzlaşılamamasının ardından Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı önceki gün “Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin karşılığı Tüm Amerikalıları öldürmek değildir. Biz intikamımızı onun izinden giderek farklı yöntemlerle almalıyız” dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, ABD yönetiminin bu açıklamalara ilişkin tutumuna ilişkin bir soruya yanıt olarak, "Vatandaşlarımızı koruyacağımızı defalarca ifade ettik. Buna ABD’ye halen hizmet edenler ve daha önce hizmet etmiş olanlar da dahildir” dedi.   
 
Cumhuriyetçilerden mesaj
ABD Kongresi'ndeki bir grup Cumhuriyetçi temsilci, önümüzdeki kasım ayında yapılacak ara seçimlerde çoğunluğu elde etmeleri durumunda nükleer anlaşmanın canlandırılmasını engelleyecekleri açıklamasında bulundu. Cumhuriyetçi Araştırma Komisyonu’nun Twitter hesabından Farsça olarak şu açıklama yapıldı:
“Cumhuriyetçiler olarak, İranlı milletvekillerine, Temsilciler Meclisi’nde kontrolü ele geçirdiğimizde nükleer anlaşmanın yeniden canlanmasını engellemek ve maksimum baskı politikasına dönmek için elimizden geleni yapacağımızı garanti ederiz.”  



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.