Nükleer müzakerelerde ufuk karanlıkken, İran’da fiyatlar yükselişe geçti

Hamaney’e yakın bir gazete, Hürmüz Boğazı’nın Güney Kore’ye karşı kapatılmasını istedi

Geçen şubat ayında güney Tahran'daki bir markette çalışan balık satıcısı (EPA)
Geçen şubat ayında güney Tahran'daki bir markette çalışan balık satıcısı (EPA)
TT

Nükleer müzakerelerde ufuk karanlıkken, İran’da fiyatlar yükselişe geçti

Geçen şubat ayında güney Tahran'daki bir markette çalışan balık satıcısı (EPA)
Geçen şubat ayında güney Tahran'daki bir markette çalışan balık satıcısı (EPA)

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin denetim birimlerine ülkedeki fiyat artışının nedenlerini araştırmaları ve hükümetindeki ekonomi ekibine piyasaları düzenlemek ve fiyatları kontrol altına almak için önlemler alması yönünde talimat vermesinden üç gün sonra, enflasyonun kontrolden çıkmasına ilişkin korkular dün İran gazetelerinin ön sayfalarına yansıdı. Tüm bunların ortasında bir süre önce askıya alınan nükleer müzakereler için bekleyiş sürüyor.
Pazartesi günü İran Dışişleri Bakanlığı, ABD yaptırımları uyarınca dondurulan İran varlıklarının bir kısmının yakında serbest bırakılacağına ilişkin iddiaları doğruladı. Ancak bu haberin başta dolar olmak üzere döviz kurundaki dalgalanmalar üzerinde bir etkisi olmadı. İddialar, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade tarafından doğrulandı. Hatipzade bu açıklamasından kısa bir süre önce ise 7 milyar dolarlık dondurulmuş varlıkların serbest bırakılma mekanizması üzerinde son dokunuşları yapmak üzere bölgesel bir yetkilinin Tahran’ı ziyaret ettiğini öne süren İran resmi haber ajansı IRNA’nın haberini yalanlamıştı.
Çarşamba günü İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran’ın, yurtdışındaki bankalardan birinde dondurulan varlıklarının serbest bırakılması hususunda anlaşmaya varıldığını açıklamıştı. Abdullahiyan açıklamasının devamında “Ülkelerden birinden bir heyet, anlaşmayı takip etmek üzere salı günü Tahran'ı ziyaret etti. Dışişleri Bakanlığı, Ekonomi ve Maliye Bakanlığı ve İran Merkez Bankası ile istişarelerde bulundu” ifadelerini kullanmıştı.
İranlı yetkililerin bu iddiaları, piyasalara olumlu mesajlar gönderme girişimlerinin bir parçası olarak yorumlandı. Ancak daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price perşembe günü düzenlediği bir basın toplantısında, İran'ın dondurulmuş varlıkları veya Tahran'da tutuklu bulunan İran asıllı ABD’lilerin serbest bırakılmasıyla ilgili herhangi bir gelişme olmadığını duyurdu.
Güney Kore, İran'ın 7 milyar dolar değerindeki dondurulmuş varlıklarıyla ilgili görüşmeler yapmak amacıyla Tahran'ı ziyaret etme gibi bir planın gündeminde yer almadığını açıklayan ilk taraf oldu.
İran’ın dini liderinin ofisine yakınlığı ile bilinen Kayhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari, hükümetten Hürmüz Boğazı'nı Güney Kore bandıralı ticari gemilere ve petrol tankerlerine kapatmasını istedi.
Şeriatmedari “ABD yasalarına uyan ve İran'a yaptırım uygulayan ülkeler, attıkları çirkin adımların sonuçlarından ve ağır bedelinden paçayı sıyıramamalı. Hürmüz Boğazı'nı Güney Kore bandıralı ticari gemilere, petrol tankerlerine ve Güney Kore'ye giden ve Güney Kore'den mal taşıyan tüm gemilere kapatabiliriz ve kapatmalıyız da. Bize borçlu oldukları 7 milyar doları ödemedikçe Hürmüz Boğazı'ndan geçmelerine izin vermemeliyiz” dedi.
Dondurulmuş varlıkların serbest bırakılacağına ilişkin iddialar, İran'da gıda ürünlerindeki yeni bir fiyat dalgalanmasının ortasında geldi. Çarşamba günü İran Cumhurbaşkanı fiyat dalgalanmalarını önlemek için denetimin güçlendirilmesi gerektiği çağrısında bulunarak “Bazı insanların fiyatları yükselterek insanları hayal kırıklığına uğratmasına izin vermemeliyiz” demişti.
Eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin grubuna bağlı Sazandegi gazetesi ön sayfasında Reisi’nin fotoğrafına yer vererek ‘pahalılıkla başı belada’ manşetini attı. Gazete “Artan fiyatlar hükümet ve ülke için temel bir soruna dönüşmüşken cumhurbaşkanı neden fiyatları düşüremiyor?” şeklinde bir soru yöneltti. İranlı otomobil şirketlerinden ‘İran Hodro’nun araba fiyatlarını artırma yönündeki beklenmedik kararına işaret eden gazete, Sanayi ve Ticaret Bakan Yardımcısı'nın fiyatların saatler içinde eski haline döndürülmesi için verdiği talimatları alaya aldı.
Öte yandan hükümetin sözcülüğünü yapan ‘İran’ gazetesi ‘enflasyonun kontrol altına alındıktan sonra önümüzdeki aylarda daha da düşeceği’ sözünü verdi. Gazete yaptığı haberde “Para politikasında reforma gidilmesi ve fiyat artışı ile mücadele edilmesi hükümetin gündeminde yer alıyor. Para ve finans ile ilgili son sekiz ayda alınan kararlar, yıllık enflasyonun geçtiğimiz mart ayında yaklaşık yüzde 60'tan 46'ya düşmesini sağladı” ifadelerini kullanarak ‘bir şahıs veya grup için gayri meşru hedefleri sağlama alma amacıyla insanlara ekonomik gerçeklikten uzak fiyatlar dayatmaya çalışan bazı insanların’ olduğuna dair uyarıda bulundu.
Kayhan Gazetesi ise attığı manşette, enflasyonun sekiz ay içinde yüzde 13 oranında düşürüldüğüne dair Reisi’nin yaptığı açıklamalara yer verdi.
Bu, İranlı ‘İktisad’ haber ajansının perşembe günü, İran'ın dondurulmuş varlıklarının serbest bırakılmasına ilişkin haberlerin, günlerce süren kesintisiz artıştan sonra para birimi ve altın piyasasında düşüşe neden olduğunu belirtmesinin ardından geldi. Ajans, tüccarların Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) Natanz Nükleer Tesisi’ne güvenlik kamerası kurulmasına ilişkin duyurusuna ilgi gösterdiğini belirtti. Ancak ajans, İran'ın Viyana Temsilcisi Muhammed Rıza Gaibi’nin, UAEA’nın İran’ın nükleer anlaşma şartlarına tekrar geri dönene kadar kamera kayıtlarına erişemeyeceğine ilişkin duyurusu olmasaydı ‘kamera duyurusunun Viyana’daki müzakerelerde uzlaşmaya varılması için olumlu bir rol oynayabileceğine’ dikkat çekti.
Çarşamba günü bir dolar 27 bin 900 tümenden işlem görürken daha sonra 27 bin 650 tümene düştü. İran piyasalarının perşembe günü kapanmasının ardından dolar 27 bin 950 tümene çıktı. Bir tümen, ülkenin resmi para birimi olan 10 riyale tekabül ediyor. Geçen pazartesi bir dolar 28 bin tümeni aşmıştı.
Dolar geçtiğimiz sonbaharda Reisi döneminde rekor seviyeye ulaşarak 30 bin tümeni geçmişti. Böylece eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin görevi sırasında kaydedilen en yüksek rekora yaklaşılmıştı.



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.