İsrail’den Mescid-i Aksa’dan sonra Kutsal Kabir Kilisesi’ne yasak

İsrail yönetimi Mescid-i Aksa’dan sonra Kutsal Kabir Kilisesi’ndeki gerginliğin ülke içindeki Arap şehirlerine sıçramasından endişeleniyor

İsrail güçleri, Hristiyan cemaatin Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’ne ulaşmasını engellemek için bariyerler kuruyor (WAFA)
İsrail güçleri, Hristiyan cemaatin Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’ne ulaşmasını engellemek için bariyerler kuruyor (WAFA)
TT

İsrail’den Mescid-i Aksa’dan sonra Kutsal Kabir Kilisesi’ne yasak

İsrail güçleri, Hristiyan cemaatin Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’ne ulaşmasını engellemek için bariyerler kuruyor (WAFA)
İsrail güçleri, Hristiyan cemaatin Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’ne ulaşmasını engellemek için bariyerler kuruyor (WAFA)

İsrail yönetimi Kutsal Cumartesi kutlamaları için binlerce Hristiyan’ın Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’ne gelişini kısıtladı. Bu durum, kilisenin çevresindeki kapalı kapıların önünde ve polis kontrol noktalarında itiş kakış, darp, saldırı ve kavgalarla son bulan bir gerginlik yarattı.
Ortodoks Kilisesi’nin Kutsal Kabir Kilisesi’nde Kutsal Cumartesi kutlamaları için herhangi bir sayı sınırlaması belirlemeyi reddetmesine rağmen, İsrail, Yüksek Mahkeme’nin kiliseye girmesine izin verilen kişi sayısını 4 bin kişi ile sınırlayan kararını uyguladı. Yüksek Mahkeme daha önce ibadetçi sayısını yalnızca bin 500 ile sınırlama kararı almış ancak karara itiraz edilmişti. Dün İsrail, sabah saatlerinden itibaren kilise çevresini kışlaya çevirdi, barikatlar kuruldu, kiliseye açılan yeni kapı kapatıldı. İbadetçileri kontrol altına almak için el-Halil ve Bab el-Amud (Şam Kapısı) kapılarından güzergahlar belirlendi, sonrasında belirlenen ibadetçi sayısı dışında binlerce kişinin girişi engellendi.
Kameralar, İsrail güçleri ile ibadetçiler arasındaki yumruk yumruğa kavgayı görüntüledi. Polis tarafından girişi engellenenler arasında bir rahip de bulunuyordu. Daha sonra Knesset yesi Ahmed Tibi bölgeye geldi ve rahibi barikatlardan geçerek kiliseye götürdü.
Kutsal Filistin Toprakları’ndaki Hristiyan Ulusal Birliği Başkanı Dimitri Diliani, “İşgal güçleri Kudüs’ü askeri bir kışlaya dönüştürdü ve Kutsal Cumartesi’yi kutlamak üzere ibadetçilerin Kutsal Kabir Kilisesi’ne ulaşmasını engellemek için kiliseye giden yolları kesti.” açıklamasında bulundu. Diliani “İşgal güçleri, Kudüs’teki Hristiyanların ve Müslümanların ibadet özgürlüklerini sistemli bir şekilde kısıtlıyor. Bu kısıtlamalar, en temel insan haklarını ve yasalarını ihlal ediyor ve Tel Aviv’deki rejimin ırkçı doğasını açığa vuruyor.” ifadelerini kullandı.
Hamas ve İslami Cihad Hareketi de dahil olmak üzere Filistinli gruplar, Hristiyanların Kutsal Kabir Kilisesi’ne erişiminin kısıtlanmasını kınarken, Filistin Yönetimi ABD’ye Kudüs’e, Hristiyanlığın ve İslam’ın kutsal mekanlarına yönelik saldırılara son vermesi ve ibadet edenler için koyduğu kısıtlamaları ve engelleri derhal kaldırması için İsrail işgal makamlarına baskı yapma çağrısında bulundu.
Filistin Dışişleri Bakanlığı dün, İsrail işgal makamlarının Kutsal Kabir Kilisesi ve Kutsal Cumartesi’yi kutlayanlara yönelik vahşi saldırılarını kınadı. Aynı zamanda, işgal makamları tarafından çok sayıda kişinin kilisede ibadet etmelerinin önlenmesi kapsamında getirilen kısıtlamaları, bariyerlerin kurulmasını, saldırı ve silahlarıyla bölgenin kutsallığına saygısızlık edilmesini, Hıristiyan ibadetçilere yönelik açık bir kışkırtma olarak tanımladı ve kınadı.
Hamas, işgal güçlerinin Kutsal Kabir Kilisesi’ne ve Hristiyanlara yönelik işlediği ihlalleri kabul etmediğini açıklayarak uluslararası topluma çifte standart politikasına son verme çağrısında bulundu. Diğer yandan İslami Cihad Hareketi de, işgal altındaki Kudüs’te İslamiyetin ve Hristiyanlığın kutsallarına yönelik ihlalleri kınadı. Halk Cephesi ise, işgalin din adamlarına yönelik saldırısının ve Kutsal Kabir Kilisesi’ndeki Kutsal Cumartesi’yi kutlayan insanların sayısına kısıtlama kararının, Kudüs’e karşı devam eden ve gerilimi artıran uygulamaların bir parçası olarak değerlendirdi.
Hristiyan cemaate yönelik saldırılar, Mescid-i Aksa’da ibadet eden Müslümanlara yönelik, şehirdeki gerilimi yükselten saldırılara tanık olunan uzun bir günün ardından gerçekleştirildi. Şehirdeki gerginlikle birlikte, İsrail polisi kutsal mekanlarda devam eden gerilimin arka planında, Kudüs ve İsrail’deki Arap şehirlerinde olası diğer gerilimlere karşı hazırlık yaptı.
İsrail’de yayın yapan Kanal 12’ye göre, İsrail Emniyet Genel Müdürü Kobi Shabtai “Şiddetin Umm el-Fehm ve Nasıra gibi şehirlere yayılmasına yönelik endişe nedeniyle, yedek sınır polis memurlarının acil çağrı için tetikte olmaları emri verildi.” açıklamasında bulundu. İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN), İsrail İç Güvenlik Bakanı Omer Bar Lev’in, polislere mümkün olduğunca Mescid-i Aksa’nın avlularına girmekten kaçınmaları yönüne tavsiye verdiğini belirtti.
Yafa, Hayfa ve Umm el-Fehm şehirleri cuma günü Mescid-i Aksa’ya yönelik düşmanlığı kınayan yürüyüşlere tanık oldu. İsrail bir gözlatı operasyonu başlatmadan önce Umm el-Fehm’de çatışmalar patlak verdi. Cuma sabahı Mescid-i Aksa’da işgal güçlerinin camiyi basmasının ardından çıkan çatışmalar sırasında, İsrail işgal güçlerinin kurşunlarıyla biri ağır olmak üzere onlarca kişi yaralandı.

2 milyon İsrailli Arap var
Ülke nüfusunun 9 milyona ulaştığı İsrail’de nüfusun yaklaşık 2 milyonu "İsrailli Araplar" olarak tanımlanan İsrail vatandaşı Filistinlilerden oluşuyor.
İsrail vatandaşı Filistinliler ülke nüfusunun yüzde 20'sine tekabül ediyor. Tel Aviv rejiminin "İsrailli Araplar" olarak tanımladığı vatandaşlar, 1948'deki savaş ve sonrasında yaşanan işgale rağmen yurtlarında kalarak İsrail vatandaşı olan Filistinlilerden oluşuyor. Bu nüfusun dışında kalan ve İsrail vatandaşı olmayan Filistinliler ise Gazze ve Batı Şeria’da yaşıyor.
İsrail ve Filistin’de Hristiyanlar
İsrail içerisinde nüfusun yüzde 2’sini teşkil eden Hristiyanlar oluşturuyor. Ülkede 135 bin Hristiyan Arap, 22 bin Filipinli, 7 bin İtalyan Katolik, 5 bin Ermeni Ortodoks, 3 bin 500 Yunan Ortodoks, 3 bin İspanyol Katolik, bin 100 Asuri ikamet ediyor. Batı Şeria’da ise 50 bin Hristiyan Arap yaşıyor.
940 bin kişinin yaşadığı Kudüs’ün nüfusunun yüzde 62’si Yahudilerden yüzde 38’i Filistinlilerden oluşurken kentte en az 100 bin Hristiyan yaşıyor.



Fransız yargısı Lübnanlı George Abdullah'ın serbest bırakılması için yapılan yeni talebi değerlendiriyor

George İbrahim Abdullah (Arşiv)
George İbrahim Abdullah (Arşiv)
TT

Fransız yargısı Lübnanlı George Abdullah'ın serbest bırakılması için yapılan yeni talebi değerlendiriyor

George İbrahim Abdullah (Arşiv)
George İbrahim Abdullah (Arşiv)

Fransız yargısı pazartesi günü, bir Amerikalı ve bir İsrailli diplomatın öldürülmesinde suç ortaklığı yapmaktan hüküm giydikten sonra 40 yıldır cezaevinde bulunan Lübnanlı George İbrahim Abdullah için yeni bir şartlı tahliye talebini değerlendirecek. Abdullah’ın 25 yıldır yasal olarak serbest bırakılma hakkına sahip olduğu biliniyor.

Pazartesi günü duruşmada müvekkilinin yanında oturacak olan avukatı Jean-Louis Chalancet AFP'ye yaptığı açıklamada, “George İbrahim Abdullah, Ortadoğu çatışmasıyla bağlantılı dünyadaki en eski mahkumdur” dedi. “Onu serbest bırakmanın zamanı geldi” diyen Chalancet, Abdullah'ın Fransa'da kalması halinde güvenliğinden endişe ettiği için serbest bırakılması ve Lübnan'a sınır dışı edilmesi çağrısında bulundu.

Kararın en az 15 gün süreyle verilmeyeceğini tahmin eden Chalancet, şartlı tahliye talebinin reddedilmesi halinde temyize başvuracağını açıkladı.

73 yaşındaki Abdullah, 24 Ekim 1984'te kendisini takip eden İsrail dış istihbarat servisi Mossad ajanları olduğunu düşündüğü kişilerden korunmak için Lyon kentinde bir polis karakoluna girdiğinde 33 yaşındaydı.

Fransa İç İstihbarat Servisi Bölgesel Gözetim Müdürlüğü'nün eski başkanı Louis Caprioli Le Monde'a yaptığı açıklamada, Abdullah’ın aslında Fransız ajanlar tarafından takip edildiğini, çünkü o sırada İtalya'da altı kilogram patlayıcı ile yakalanan birinin adına kayıtlı dairede yaşadığını söyledi.

George İbrahim Abdullah’ın avukatı Jean-Louis Chalancet (Arşiv - AFP)George İbrahim Abdullah’ın avukatı Jean-Louis Chalancet (Arşiv - AFP)

Müdürlük kısa süre sonra Cezayir pasaportu taşıyan ve Fransızca konuşan bu adamın bir turist değil, Lübnan Silahlı Devrimci Fraksiyonu’nun kurucularından biri olduğunu fark etti. Suriye yanlısı ve İsrail karşıtı Marksist bir grup olan bu örgüt, 1981 ve 1982 yıllarında Fransa'da dördü ölümle sonuçlanan beş saldırının sorumluluğunu üstlendi.

Abdullah, 1982 yılında Paris'te Amerikalı diplomat Charles Ray ve İsrailli diplomat Yaakov Parsimantov'un öldürülmesi ve 1984 yılında Strazburg'da Amerikan Başkonsolosu Robert Ohm'a suikast girişiminde bulunulması olaylarına karışmaktan suçlu bulunarak 24 Ekim 1984 tarihinde Lyon'da tutuklandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Kırk yıl sonra Abdullah, avukatına göre on birincisi olan ve bir yıldan uzun bir süre önce yaptığı şartlı tahliye başvurusu hakkında hakimlerin vereceği kararı bekliyor.

Fransız yasalarına göre 1999 gibi erken bir tarihte serbest bırakılabilirdi, ancak şartlı tahliye başvuruları reddedildi.

Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre 2013 yılında yargı, Fransa İçişleri Bakanlığı'nın hiçbir zaman verilmeyen sınır dışı etme emrine tabi olması koşuluyla serbest bırakılma talebini onayladı. Ancak bir işlem yapılmadı.

2020 yılında İçişleri Bakanı Gerald Darmanin ile tekrar görüşmeyi denedi, ancak mektupları cevapsız kaldı.

Avukatları ve destekçileri, serbest bırakılmamasında ABD hükümetinin parmağı olduğuna inanıyor ve 1987'deki davasında davacılardan biri olan Washington'un serbest bırakılma taleplerine sistematik olarak karşı çıktığını hatırlatıyor.

Abdullah'ın serbest bırakılması için kampanya yürüten Lübnanlı aktivist Rita, “Bu, mücadele etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Çünkü reddedenin adalet olmadığına inanıyoruz. Yeterli siyasi baskı olduğunda Fransız devleti onu serbest bırakmak zorunda kalacak” ifadelerini kullandı.

Mayıs 2023'te sol görüşlü 28 Fransız milletvekili Abdullah'ın şartlı tahliye talebini destekleyen bir bildiri yazdı. Bundan bir yıl sonra, protestocular halen Abdullah'ın tutulduğu Güneybatı Fransa'daki Lannemezan Hapishanesi’nin önünde toplanarak desteklerini gösteriyorlar.

Chalancet, “Serbest bırakılmasına karşı çıkıldığı ve hapishanede ölmesinin istendiği açık ki bu da tüm Avrupa anlaşmalarına aykırı” dedi.