İslam İşbirliği Teşkilatı: Mescid-i Aksa Müslümanların kırmızı çizgisidir

İİT’nin dün Cidde’deki olağanüstü toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)
İİT’nin dün Cidde’deki olağanüstü toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)
TT

İslam İşbirliği Teşkilatı: Mescid-i Aksa Müslümanların kırmızı çizgisidir

İİT’nin dün Cidde’deki olağanüstü toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)
İİT’nin dün Cidde’deki olağanüstü toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde düzenlenen olağanüstü toplantısında, işgalci İsrail’in Kudüs şehrinin tarihi ve yasal statüsünü değiştirme girişimleri reddetti.  Toplantıda, İsrail’in Kudüs şehrinin statüsünü değiştirmeye yönelik açıklamaları, tutumları ve kararları kınandı. Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın Müslümanların kırmızı çizgisi olduğu vurgulandı.
Dün İİT Genel Sekreterliği’nde Endonezya Cumhuriyeti'nin talebi üzerine ve Suudi Arabistan’ın başkanlığında, daimi delegeler düzeyinde İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılarını görüşmek üzere yapılan olağanüstü toplantının sonunda yapılan açıklamada, Kudüs'ün işgalden kurtarılıp Filistin halkına ve Müslümanlara iade edilmeden güvenlik ve istikrara kavuşamayacağı uyarısında bulunuldu.
İsrail’in ‘yasadışı işgalci güç’ olarak tanımlandığı açıklamada, İsrail'in aldığı tüm önlem ve tedbirlerin reddedildiği, Kudüs şehrine yönelik yasa ve idari prosedürlerinin yasa dışı olduğu, bu yüzden de hükümsüz ve yasal bağlayıcılığı olmadığı vurgulandı. Tüm ülke, kurum, kuruluş ve şirketlere bu prosedürleri tanımamaları ya da hiçbir şekilde uymamaları çağrısı yapıldı.
Etkin uluslararası taraflara hitap eden İİT, işgalci İsrail’in Mescid-i Aksa’ya zamansal ve mekansal bölünmeyi dayatmayı reddettiğini ve kınadığını ifade etti. Uluslararası toplumdan İsrail'in kutsal mekanlara yönelik ihlallerine son vermesi için acilen hareketi geçmesini istedi. Suudi Arabistan ise İsrail’in tekrarlanan saldırılarını ve provokatif ihlallerini kınarken uluslararası toplumu etkin bir şekilde harekete geçmeye çağırdı.
İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, “İİT, Filistin devletinin başkenti olan Doğu Kudüs şehri de dahil olmak üzere Filistin halkının işgal altındaki topraklar üzerindeki egemenlik hakkına ve tüm dünyada Müslümanların ebedi dini ve manevi merkeziliğini mutlak bir şekilde destekleyeceğini taahhüt etmektedir” ifadelerini kullandı. Taha, herkesi Kudüs şehrini ve kutsal mekanlarını korumaya, Kudüslülerin İsrail'in Kudüs’ü Yahudileştirme planları karşısındaki kararlılığını desteklemeye ve burada yaşayan Filistinlilerin vazgeçilmez haklarını savunmaya davet etti. İİT Genel Sekreteri, etkin uluslararası tarafları sorumluluklarını yerine getirme, İsrail işgalini bitirecek ve uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler’in (BM) ilgili kararlarına ve Arap Barış Girişimi'ne dayalı, 1967 sınırları içerisinde bağımsız Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak siyasi sürece arabuluculuk etme çağrısında bulundu.
Suudi Arabistan’ın İİT nezdindeki daimi temsilcisi Dr. Salih es-Suhaybani, toplantıdaki konuşmasında şunları söyledi:
“Hadimu’l Harameyn Kral Selman bin Abdulaziz, o zamanlar Kudüs Zirvesi olarak adlandırılan ve Dahran’da düzenlenen 29. Arap Birliği Zirvesi’nin başkanlığı sırasında Filistin'in bizim birinci davamız olduğunu, Filistin ve Filistinlilerin Arapların ve Müslümanların kalbinde olduklarını vurguladı. Aynı zamanda, kardeş Filistin halkı, başta bağımsız devletlerinin kurulması olmak üzere tüm meşru haklarına kavuşana kadar da Filistin’in birinci davamız olarak kalacağının altını çizerek Filistin davasının İİT’nin çalışmalarının ana sütununu oluşturduğunu ve kardeş Filistin halkının uluslararası meşru kararlar ve Arap Barış Girişimi uyarınca kendilerine garanti edilen tüm meşru haklarını alması için hepimizin odak noktası olduğunu belirtti. Suudi Arabistan, mübarek Mescid-i Aksa'da namaz kılanlara ve itikafa girenlere karşı İsrail'in gerçekleştirdiği saldırıları ve kışkırtıcı ihlalleri şiddetle kınıyor. Aynı zamanda, uluslararası toplumu, işgalci İsrail güçlerini işledikleri bu suçlardan ve ihlallerinden ve tüm bunların barış sürecini yeniden canlandırma şansı üzerindeki olumsuz sonuçlarından tamamen sorumlu tutmak için etkin bir şekilde harekete geçmesi gerektiği çağrısında bulunuyor. Çünkü bu kışkırtıcı eylemler bölgede bir çatışmanın patlak vermesi riski oluşturuyor.”
İİT açıklamasında İsrail'in başta Kudüs olmak üzere işgal altındaki topraklarda Filistin halkına yönelik ‘vahşi’ saldırıları kınandı. İsrail'in Kudüs’e karşı sömürgeci bir kontrol yöntemini dayatmayı amaçlayan tüm yasa dışı tedbirlerinin yanı sıra tarihi ve yasal statüsünü, demografisini ve dini karakterini değiştirme çabalarının reddedildiği açıklamada, işgalci İsrail ordusu ve fanatik Yahudilerin namaz kılanlara ve Mescid-i Aksa'da itikafa girenlere yönelik devam eden saldırılarının ve baskınlarının kınandığı vurgulandı. Açıklamada, Ramazan ayında artan saldırılar sırasında Mescid-i Aksa’da ibadet eden savunmasız Müslümanlardan yüzlercesinin yaralandığı, yüzlercesinin de tutuklandığı belirtildi. Filistin Devleti'nin Doğu Kudüs dahil olmak üzere 1967 yılında işgal edilen tüm toprakları ve komşu ülkelerle sınırları üzerindeki egemenliğinin yeniden teyit edildiği açıklamada, kardeş Filistin halkının kararlılığının yanı sıra başta özgürlük hakkı olmak üzere tüm meşru haklarının ve iki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen bir devlet kurma hakkının desteklendiği kaydedildi.
Ürdün Kralı 2. Abdullah bin el-Hüseyin tarafından yürütülen Kudüs'teki İslam ve Hristiyan kutsal mekanlar üzerindeki Haşimi vesayetine dikkat çekilen açıklamada, Ürdün'e bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresi’nin, Mescid-i Aksa'nın işlerini yönetme ve tesislerini koruma konusundaki çalışmalarını kısıtlayan tüm engellerin kaldırılması gerektiği vurgulandı. Açıklamada, aynı zamanda Fas Krallığı Kralı 6. Muhammed'in başkanlığındaki Kudüs Komitesi'nin işgalci İsrail makamları tarafından alınan tehlikeli önlemlere karşı mücadeledeki merkezi rolü teyit edildi.
Açıklamada, uluslararası toplum, İsrail’in 1967 yılında işgal ettiği Filistin toprakları üzerindeki yasadışı işgaline son vermesi için yapılan baskıyı artırmak amacıyla BM Sözleşmesi, BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları, Mescid-i Aksa'nın Müslümanlıkla bağlantısını teyit eden Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) kararları dahil olmak üzere Kudüs'le ilgili tüm uluslararası meşru kararlara saygı duymaya çağrıldı. UNESCO, Mescid-i Aksa’nın Müslümanların ibadetlerine adanmış İslami bir yer ve Dünya Mirası Listesi’nin ayrılmaz bir parçası olduğunu teyit etmiş, İsrail'in tarihi statüsüne saygı duyması ve 2000 yılı öncesindeki haline dönmesi gerektiğini açıklamıştı. UNESCO, 144 dönümlük alana sahip olan Harem-i Şerif’in tamamen Müslümanlara ait bir ibadet yeri olduğunu, gayrimüslimlerin buraya yapacakları ziyaretlerin, Harem-i Şerif’in tüm işlerini yöneten ve girişleri düzenleyen tek yetkili yasal otorite sıfatıyla Kudüs İslami Vakıflar İdaresi tarafından düzenlendiğini de teyit etmişti.



Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?
TT

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Hizbullah'a yönelik çağrı cihazı saldırısıyla ilgili en büyük soru: Neden şimdi?

Colin P. Clarke

Lübnan ve Suriye’nin bazı bölgelerinde salı günü gerçekleştirilen eş zamanlı bir saldırıda, Lübnan’daki Hizbullah Hareketi tarafından kullanılan yüzlerce çağrı cihazı peş peşe patladı. Saldırıda en az 10 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı.

Birçok kişi saldırının neden şimdi düzenlendiğini ve saldırının zamanlamasının daha geniş bir anlamı olup olmadığını merak ediyor.

İsrail, ABD'nin daha geniş çaplı bir operasyonun, bölgede topyekûn bir savaşa yol açabileceği yönündeki uyarılarına rağmen, Hizbullah’ın saldırılarını önlemenin savaştaki hedeflerinden biri olduğunu açıkladı. Çağrı cihazı saldırısı İsrail'in Lübnan'da Hizbullah'a karşı yürüteceği uzun vadeli bir askeri harekatın başlangıcı olabileceği gibi, İsrail ile İran'ın vekilleri arasında uzun süredir devam eden gölge savaşının son gizli operasyonu da olabilir. İsrail, saldırıyı fark edilmeden gerçekleştirilebileceği zaman aralığı sınırlı olduğu için de böyle bir saldırı düzenlemiş olabilir.

İsrail'in istihbarat servisi Mossad için bu saldırı, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısında yaşanan başarısızlıklar nedeniyle ciddi şekilde zedelenen itibarını iyileştirme yolunda atılan sağlam bir adım olabilir. Saldırı aynı zamanda bir casus romanından fırlamış gibi görünüyor. Mossad'ın böylesine büyük ve dramatik bir operasyonu nasıl gerçekleştirebildiğine dair çok sayıda hipotez ortaya atıldı. Patlayıcıların çağrı cihazlarına üretim aşamasında mı yoksa tedarik süreci sırasında mı yerleştirilmiş olabileceğini henüz bilmiyoruz.

Hizbullah, İsrail'in siber saldırılarına karşı önlem amacıyla çağrı cihazları gibi eski iletişim araçlarını kullanıyordu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın alternatif iletişim araçları kullanmaya çağırdığı Hizbullah üyeleri 7 Ekim saldırısının ardından cep telefonu kullanmaktan büyük ölçüde kaçındılar.

Bazı kişiler cihazlara sızan kötü amaçlı yazılımın pillerin aşırı ısınmasına ve sonunda patlamasına neden olduğunu düşünüyor. Oysa saldırı titiz bir planlama ve ayrıntılara gösterilen özenle dikkatlice organize edildi. Saldırının anlık etkisi ne olursa olsun, ortaya çıkan tablo Hizbullah'ın paranoyasını arttıracak ve Mossad'ın gelecekte yapabileceklerine karşı daha fazla temkinli olmasına yol açacak. Hizbullah'ın bu saldırının ardından iç güvenlik aygıtında bir revizyona gidebilir, operasyonel güvenliğindeki boşlukları gözden geçirebilir ve üyelerinin yeteneklerini arttırmaya çalışabilir. Tüm bunlar aynı zamanda Hizbullah içinde kan dökülmesine yol açabilir ve içeride bir casus avı başlayabilir. Bu da İsrail istihbaratı için bir başka kazanç olacaktır.

Saldırı, titiz bir planlama ve ayrıntılara gösterilen özenle dikkatlice organize edildi.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’ye geçtiğimiz temmuz ayı sonlarında Tahran'da düzenlenen suikastta olduğu gibi çağrı cihazı saldırısının arkasındaki nedenlerden biri de Mossad'ın prestijini yeniden kazanma konusundaki kararlılığıydı. İsrail istihbaratı 7 Ekim 2023 saldırısından önce her şeye gücünün yetebileceği yönünde güçlü bir imaja sahipti. Mossad efsaneleri, Steven Spielberg yönettiği Münih ve Netflix yapımı Kaos gibi popüler casusluk filmleriyle ekranlara taşınmıştı.

İsrail'in hedef odaklı suikastlarında, geçtiğimiz ocak ayında Beyrut'ta Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Yardımcı Salih el-Aruri, temmuz ayı sonlarında yine Beyrut'ta Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükür ve Şükür’den kısa bir süre sonra da İsmail Heniyye öldürüldü.

dfv fdev
Patlayan çağrı cihazlarından birinden geri kalanlar Beyrut'ta sergilendi, 18 Eylül (AFP)

İsrail'in gizli operasyonlarının Mossad'ın imajını iyileştirmenin yanı sıra daha pratik bir etkisi de var. Saldırı büyük olasılıkla Hizbullah'ın komuta ve kontrol merkezini yok etti. Bu da öngörülebilir gelecekte Hizbullah için büyük iletişim sorunlarına yol açacak. Dahası, salı günü gerçekleşen saldırıda yüzlerce Hizbullah üyesi yaralandı. Bazılarının parmaklarının ya da ellerinin koptuğu ya da geçici de olsa sahadan uzaklaşmalarına neden olan başka yaralanmalar gibi fiziksel bozukluklara sebep olduğu şüphesiz.

Yemen'deki Husiler, Irak ve Suriye'deki milisler ve İran'ın diğer vekilleri daha fazla önlem almaya başlayacaktır. Bu durum söz konusu grupların birbirleriyle iletişim kurma şekillerinde değişikliklere yol açarak koordinasyon düzeylerini doğrudan etkileyebilir ve saldırı düzenleme kabiliyetlerini engelleyebilir.