Tarih öncesi dönemde kadınlar avcı, sanatçı ve anneydi

Taş tabletler üzerindeki yazıtlar yeni bulguların ortaya çıkarılmasını sağladı. (Getty Images)
Taş tabletler üzerindeki yazıtlar yeni bulguların ortaya çıkarılmasını sağladı. (Getty Images)
TT

Tarih öncesi dönemde kadınlar avcı, sanatçı ve anneydi

Taş tabletler üzerindeki yazıtlar yeni bulguların ortaya çıkarılmasını sağladı. (Getty Images)
Taş tabletler üzerindeki yazıtlar yeni bulguların ortaya çıkarılmasını sağladı. (Getty Images)

Kadınlarıa erkek avcıları destekleyen bir yan rol belirleyen görüş ve Taş Devri'nin cinsiyet ayrımı, akademik çalışmalardan ve aktris Raquel Welch'in 1966 tarihli A Million Years BC filminde mayolu mağara adamlarını canlandırmasından başlayarak kamu bilincine sağlam bir şekilde yerleşmiş görünüyordu.
İngiliz The Guardian gazetesine göre erkekler mamutuu parçalamakla meşgulken kadınlarise şiddet dünyasından mağaralara sığınıyorlardı.
Eylülde Birleşik Krallık'ta yayınlanacak Fransız yapımı belgesel araştırma kitabı "Lady Sapiens: The Woman in Prehistory" (Kadın Sapienler: Tarih Öncesi Çağda Kadınlar) kitabını hazırlayan tarihçilere ve film yapımcılarının aktardıklarına göre şimdi, mezarların, sanatın ve etnografinin genellikle göz ardı edildiği osteoloji (kemikbilim) çalışmasındaki gelişmeler bu basitleştirilmiş rol dağılımını ortaya çıkarıyor.
Jean Moulin Lyon 3 Üniversitesi'nde tarihöncesi alanda çalışmalar yürüten Profes Sophie de Bonne, kitabın girişindeki yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Uzun bir süre boyunca tarih öncesi zamanlar erkek bakış açısıyla yazıldı ve kadınlar denilince son derece güçlü erkek avcılar tarafından korunan çaresiz, korkak yaratıklar olarak tasvir edildi. Ancak tarih öncesi çağlardaki kadınları farklı bir çerçevede gördük. Okuyucu, kadın ve erkeklerin rollerinin tamamen açık olmadığını ve hayatta kalmalarını sağlayanın cinsiyetleri veya yaşları ne olursa olsun grubun tüm üyelerinin iş birliği içinde olduğunu görünce şaşırabilir."
Kitap, 10 bin ila 40 bin yıl önce Üst Paleolitik döneme odaklanıyor. Almanya'nın Gönnersdorf bölgesinde Yontma Taş Devri yerleşim bölgesindeki bir taş tablet üzerinde yer alan, yiyecek aramasına ve avlanmasına müsaade edecek şekilde sırtında bebek taşıyan bir kadının yer aldığını anlatan döneme ışık tutuyor. Araştırmada, kadınların üst kol kaslarının gücünü ortaya çıkaran iskeletler üzerinde yapılan araştırmalara ve Peru'daki Wilamaya Batjaxa bölgesinde son zamanlarda yapılan keşiflere atıfta bulunuldu.



Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
TT

Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)

Bilim insanları, kuşların kutup bölgelerine en azından 73 milyon yıldır yuva yaptığını keşfetti. 

Günümüzde Arktika'da yuva yapan 200'den fazla kuş türü var. Bilim insanları bu hayvanların ekosistemin önemli üyeleri olduğunu, polenleşme ve tohum dağılımı gibi temel görevlere katkı sağladığını söylüyor.

Daha önce yapılan araştırmalarda bu davranışın yeni olmadığı görülmüştü. Princeton Üniversitesi'nden Lauren Wilson "Kutup bölgelerinde yuva yapmaya dair en eski kanıt, Antarktika'nın Eosen dönemine ait yaklaşık 46,5 milyon yıl önce yaşamış bir penguen kolonisiydi" diyor.

Wilson liderliğindeki ekibin yeni araştırmasıysa bu tarihi yaklaşık 25 milyon yıl daha geriye çekti. 

Bilim insanları Alaska'nın kuzeyindeki Prince Creek formasyonunda yaptıkları kazılarda aralarında embriyo ve yavru kalıntıları da olan 50'den fazla kuş fosili ortaya çıkardı. Çoğunun boyu 2 milimetreden daha kısa olan bu fosiller, kuşların kutup bölgelerinde yuva yaptığına dair en eski kanıtı sunuyor. 

Bulguları hakemli dergi Science'ta yayımlanan çalışmanın ortak yazarı Patrick Druckenmiller, "Bu yeni fosiller, kuşların evrimi hakkındaki bilgilerimizde önemli bir boşluğu dolduruyor" diyerek ekliyor:

Bu çalışmadan önce, birkaç ayak izi dışında Alaska'da kuş fosilleri bulunmamıştı.

Araştırmacılar yaklaşık 73 milyon yıl önce Arktika'da yuva yapan bu kuşların en azından üç ayrı gruptan geldiğini saptadı. Fosillerin bir kısmı martıya benzeyen Ichthyornithes ve dalgıç kuşuna benzeyen Hesperornithes gruplarına aitti. Artık soyu tükenen bu gruplar dişli kuşları içeriyordu.

Ancak kalıntıların çoğu ördeklere benzeyen dişsiz kuşlara aitti. Araştırmacılar dişsizliğin, bugün yaşayan bütün kuşları içeren grubun belirleyici özelliği olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle bulgular, milyonlarca yıl önce Arktika'da yuva yapan kuşların, modern kuşların yakın akrabaları olduğuna işaret ediyor.

Ekip, bölgenin o dönemde bugüne kıyasla daha sıcak olduğunu ve muhtemelen 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığı aldığını söylüyor. Ancak bu durum kuşların dondurucu soğuklara maruz kalmadıkları anlamına gelmiyor.

Druckenmiller "Kışlar bugünkü kadar sert olmasa da yıl boyunca burada yaşayan hayvanlar dondurucu soğuklara, ara sıra yağan kara ve yaklaşık 4 ay süren kış karanlığına katlanmak zorundaydı" diye açıklıyor.

Ancak bölgede o zaman yuva yapan kuşların tek sorunu sıcaklıklar değildi. Araştırmacılar bazılarının uzunluğu 5 metreye ve ağırlığı 2 tona çıkan yaklaşık 12-13 dinozor türüyle beraber yaşadıklarını söylüyor. 

Druckenmiller, Troodon gibi etçil dinozorların, "bu sevimli küçük kuşları akşam yemeğinde seve seve yiyeceğini" söylüyor. 

Edinburgh Üniversitesi'nden paleontolog Steve Brusatte, yer almadığı çalışmanın bulgularını şöyle değerlendiriyor:

Bu fosiller, kuşların onlarca milyon yıl önce bu yüksek enlemlerdeki toplulukların ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bu toplulukların modern zamanlardaki ekolojik bir yenilik değil, Dünya tarihinin uzun vadeli bir normu olduğunu gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, Live Science, Science