Türkiye'nin ürettiği İHA’lar uluslararası politikada iki tarafı keskin bıçak haline gelebilir

Söz konusu İHA’lar nedeniyle uluslararası politikaların iki tarafı keskin bıçak haline gelebileceği ne sürülüyor

Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ağustos 2021’de düzenlenen askeri geçit töreninde Türk yapımı Bayraktar TP2 model İHA sergilendi. (Gleb Garanich/Reuters)
Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ağustos 2021’de düzenlenen askeri geçit töreninde Türk yapımı Bayraktar TP2 model İHA sergilendi. (Gleb Garanich/Reuters)
TT

Türkiye'nin ürettiği İHA’lar uluslararası politikada iki tarafı keskin bıçak haline gelebilir

Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ağustos 2021’de düzenlenen askeri geçit töreninde Türk yapımı Bayraktar TP2 model İHA sergilendi. (Gleb Garanich/Reuters)
Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ağustos 2021’de düzenlenen askeri geçit töreninde Türk yapımı Bayraktar TP2 model İHA sergilendi. (Gleb Garanich/Reuters)

Soner Çağaptay & Richard Outzen
Ukrayna ordusu, 14 Nisan'da Rus Karadeniz Filosu’nun amiral gemisi Moskova’yı batırdığında dünyayı hayrete düşürdü. Uluslararası basında geniş yankı uyandıran habere göre Ukraynalılar sahip oldukları gelişmiş savunma sistemlerine rağmen gemiyi yerli yapım Neptün füzeleriyle vurmayı başardılar. Diğer yandan bazıları yeterince bahsetmediyse de bu olağanüstü saldırıda yerli yapım olmayan insansız hava araçları (İHA) kullanıldı. Ukraynalı yetkililere göre saldırı, geminin radarından kaçan ve füzelere hedefleme için doğru koordinatları sağlayan iki adet Türk yapımı Bayraktar TB2 model İHA kullanılarak düzenlendi.
Aslında bu, Türk İHA’larının Ukrayna’nın Rus işgaline karşı direnişi için son derece önemli olduğunu kanıtlayan ilk olay değildi. Rusya’nın Ukrayna işgalinin ilk günlerinden bu yana düşük maliyetli ve ölümcül olan TB2 model uzaktan kumandalı İHA’ların, Rus tanklarını yok etmede ve Rusya'nın ilerlemesini engellemede etkili olduğu defalarca kez kanıtlandı. Aslında bu bir tesadüf değil. Rusya ocak ayında, Ukrayna sınırına çok sayıda asker yığdığında, Kiev sessizce Türkiye ile bir askeri alışverişe geçti ve 16 adet Bayraktar TB2 satın aldı. Böylece Ukrayna, diğer Türk silah sistemleriyle birlikte toplamda yaklaşık 60 milyon dolarlık alım yaptı. Bu rakam, bir önceki yılın aynı döneminde Türkiye'den aldığı savunma teçhizatına harcadığı miktarın otuz katını teşkil ediyor. Bu alımlar, Ukrayna’nın daha önce Türkiye'den satın aldığı yaklaşık 20 adet TB2 model İHA’ya eklendi. ‘Bayrak taşıyıcısı’ anlamına gelen ‘Bayraktar’ adlı İHA’lar Ukrayna direnişi için o kadar önemli ki Ukrayna için bestelenen bir milli marşa ilham verdi. Marş sosyal medyada viral oldu.
Ukrayna'nın kullandığı İHA’lar gündem olsa da tedarikçi ülkenin stratejisine çok daha az dikkat ediliyor. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bağları olan bir Türk şirketi tarafından üretilen TB2 İHA’ları, Ukrayna'daki savaşta kritik bir denge unsuru olmanın ötesine geçiyor. İHA’lar son yıllarda Kafkaslar, Afrika ve Ortadoğu'daki bazı çatışma alanlarında çok önemli bir rol oynadı. Ankara, çoğunlukla düşük ve orta gelirli yaklaşık yirmi ülkede İHA pazarlayarak jeopolitik etkisini genişletmeyi başardı. Aynı zamanda, kendisini büyük bölgesel güçlerin çatışmalarının sonucunu belirleyecek bir konuma getirdi.
Buna karşın Ankara'nın İHA diplomasisinin sınırsız olduğu söylenemez. Türkiye’nin Ortadoğu'da, Libya gibi ülkelerde askeri hamlelerinin artması, Yunanistan ve Mısır gibi muhaliflerini, gücünü kısıtlamaya yönelik geniş çaplı yeni ittifaklar kurmaya itti. Ukrayna'da kullanılan Türk İHA’ları, Türkiye’nin Rusya ile sürdürdüğü ilişkilerdeki hassas dengeyi de baltalamakla tehdit ediyor. ABD Kongresi'ndeki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, son yıllarda Türk yapımı İHA’ların sayısının hızla artmasıyla ilgili endişelerini dile getirdiler. ABD Senatosu Dış İlişkileri Komitesi Kıdemli Üyesi Demokrat Parti'den New Jersey Senatörü Bob Menendez, 2020 yılında Azerbaycan'ın Ermenistan ile arasındaki çatışmada uzaktan kumandalı İHA’ların oynadığı rolden bahsetti. Menendez iddiasında “Türk yapımı İHA’ların satışları tehlikeli, istikrarsızlaştırıcı ve barış ve insan hakları için bir tehdittir” ifadelerini kullandı.
Türk hükümeti, Türkiye'nin bölgeden daha fazla düşman edinmesine neden olan ve ABD ve Avrupa ülkeleri ile kurduğu ittifakları baltalayan yıllardır süregelen tek taraflılığın ardından, uluslararası imajını değiştirmek için Bayraktar modeli ve diğer modellerdeki İHA’lardan yararlanmayı başardı. İHA’lar, Türkiye'nin Ortadoğu’da nispeten sınırlı diplomatik kaynakları kullanarak çıkarlarını savunmasına yardımcı oldu. Ankara'nın Kiev’e olan askeri yardımı,  hükümetinin yurtiçinde tehlikeli bir durumla karşı karşıya olduğu ve ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin birkaç yıldır kriz yaşadığı bir zamanda Erdoğan'ın eline NATO'da yeni bir koz verdi. Eğer Türkiye, İHA programını başarıyla yönetmeye ve bundan yararlanmaya devam edebilirse yeni ve önemli bir nüfuz biçimi elde edebilir ve bunu yaparken İHA savaşına yeni bir anlam kazandırabilir.

Hissettirmeden ve radarlardan kaçarak
Türkiye, İHA programını yabancı tedarikçilere duyduğu kızgınlıkla başlattı. ABD, 1990'ların sonlarında, silahlı İHA’ların (SİHA) önde gelen üreticisiydi. Türkiye, ABD'nin de terör örgütü ilan ettiği PKK’ya karşı savaşmak için ABD teknolojisini edinmeye çalıştı. Daha sonra 2005 yılında ABD’yi bırakıp İsrail'e yöneldi. Ancak benzer şekilde hayal kırıklığı yaratan sonuçlarla karşılaştı. Ankara'nın son yıllarda MQ-9 Reaper'ın silahlı bir versiyonu da dahil olmak üzere ABD yapımı daha gelişmiş İHA’lar satın alma çabaları da sonuçsuz kaldı. Sonunda kendi İHA’larını geliştirmeye karar verdi.
Türkiye’ye ait resmi bir şirket, 2012 yılında bir İHA prototipi geliştirdi ve 2016 yılına kadar etkili bir şekilde keşif görevi yapmasını sağlamayı başardı. Aynı yıllarda Bayraktar TB2 model İHA, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde stajyer mühendis olan ve daha sonra Erdoğan’ın kızıyla evlenen Selçuk Bayraktar tarafından geliştirildi. Bayraktar TB2’nin seri üretimine, 2012 yılında geçildi. Üç yıl içinde hassas vuruşlar yapma becerisini kazanarak, Türkiye'nin cephaneliğinde önemli bir yeni araç haline geldi. ABD yapımı MQ-1 Predator ve MQ-9 Reaper modellerine benzer bir İHA olan TB2, orta irtifa yüksek dayanıklılık (MALE) İHA’sıdır.
ABD İHA’ları, Türk muadilleriyle kıyaslandığında, Türk İHA’ları, menzillerinin ABD yapımı olanlardan on kat daha fazla olduğundan tartışmasız daha ileri düzeyde. Aynı zamanda iki kat daha hızlı ve iki kat daha fazla silah taşıyabilecek kapasitede. Buna karşın ABD yapımı İHA’lar Türk yapımı İHA’lardan üç hatta dört kat daha pahalı. Batı ülkeleri tarafından geliştirilmiş bazı İHA’ların sadece mühimmatının, bir veya iki milyon dolardan daha az maliyetli olduğu tahmin edilen tam donanımlı bir TP2'den daha pahalıya mal olduğunu belirtmekte fayda var.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), 2015 yılından itibaren PKK’ya karşı uzun süredir devam eden mücadelesinde İHA’ları kullanmaya başladı. Önceki üç yıl boyunca, yeni model İHA’lar Türkiye'nin PKK unsurlarının çoğunu Türk topraklarından çıkarmasına ve Irak'taki bazı liderleri de dahil olmak üzere çok sayıda PKK’lıyı etkisiz hale getirmesine olanak sağladı. Ankara, kısa bir süre sonra Suriye'de PKK’nın uzantısı olarak bilinen, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu Halk Savunma Birlikleri (YPG) üyelerine karşı da İHA’ları kullanmaya başladı. Bu strateji, Türkiye'nin güney ve güneydoğu sınırları üzerindeki kontrolünü güçlendirmesine ve sahada büyük askeri güçleri riske atmadan Suriye’nin kuzeyinde ve Irak'ta nüfuzunu artırmasına izin verdi. Ankara onlarca yıl sonra ilk kez PKK ile devam eden uzun mücadelede belirleyici bir avantaj elde edebildi.

İHA’lar dünyanın dört bir yayına satıldı
Bayraktar'ı Türk hükümetinin güvenlik öncelikleri için bu kadar vazgeçilmez kılan avantajları, kısa sürede yurt dışındaki birçok küçük ve orta ölçekteki güç için eşit derecede faydalı olduğunu kanıtladı. Artık bir ülke nispeten küçük bir yatırımla, çatışmanın dinamiklerini değiştirebilecek ya da isyancılara veya diğer güçlere karşı etkili bir caydırıcılık sağlayabilecek ölümcül bir askeri teknolojiye ulaşabiliyor. Türkiye, TB2 ihracatına 2017 yılında başladı. Beş yıl içinde, Avrupa'da; Arnavutluk, Polonya ve Ukrayna, Orta ve Güney Asya’da; Kırgızistan, Pakistan ve Türkmenistan, Afrika’da Etiyopya, Libya, Fas, Somali ve Tunus, Körfez’de; Katar ve Kafkasya’da; Azerbaycan gibi müttefikleri ve ortakları olmak üzere yaklaşık yirmi ülkeye İHA satışı gerçekleştirdi. Her ne kadar bu silah anlaşmaları ticaret ve jeopolitik bir karışımla yapılsa da her zaman Türkiye'nin stratejik çıkarlarının olduğu ülkelerle ilişkilendirildi.
Türk yapımı İHA’lar, bu anlaşmaların ardından, bazı ihtilafların seyrini değiştirdi. Libya'da, 2020 yılında Trablus'taki Türkiye destekli ve uluslararası kabul görmüş Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Rusya tarafından desteklenen Halife Hafter'in şiddetli saldırısını püskürtmeyi başardı. Aynı İHA’lar onlarca yıl boyunca Ermeni güçlerinin kontrolü altında olan tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan güçlerinin topraklarını geri almalarına yardımcı oldu. İHA’lar, Suriye'nin İdlib ilinde, muhalif güçlerin Şam yönetiminin kendilerini Türkiye'ye itmeyi amaçlayan saldırısını durdurmalarını sağladı. Etiyopya'da Addis Ababa hükümetine sağlanan Türk yapımı İHA’lar, Tigray bölgesindeki isyancılarla hükümet güçleri arasında çıkan iç savaşın gidişatını hükümet güçleri lehine döndürmeye yardımcı oldu. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, Türkiye'nin Etiyopya'ya olan ilgisi sadece ticari değil. Ankara, Addis Ababa ile güçlü ilişkilerini, Türkiye’nin Afrika’daki nüfuzunu öne çıkarmanın ve bölgesel nüfuz için rekabet ettiği Mısır karşısında bir karşı rol oynama aracı olarak görüyor.

Türk yapımı İHA’ların çok taraflı ihtilaflardaki rolü
Türkiye'nin düşük ve orta gelirli ülkelere önde gelen İHA tedarikçisi olarak ortaya çıkması gücüne güç kattı ancak aynı zamanda yeni denklemler de yarattı. Esasen Etiyopya, Somali ve Tunus dahil olmak üzere bazı ülkeler, İHA’ları çalıştırmak için eksiksiz bir teknik sistem paketi edinmeden satın aldı. Sonuç olarak bu ülkeler iyi eğitimli ya da sayı bakımından daha üstün olan bir düşmana karşı kesin sonuçlar elde edemeyebilir ve bazen hata da yapabilirler.
Etiyopya hükümeti, ülkenin kuzeyinde Tigray bölgesindeki çatışmalarda Türk yapımı İHA’ların verdiği zaiyat nedeniyle ağır bir şekilde eleştirildi. Bu ve benzeri durumlar,  ABD'li bazı yetkililerin Türkiye'ye yönelik eleştirilerine katkıda bulundu.
Bunun yanında birbiriyle rekabet eden ülkeler üzerindeki etkisi daha da büyük bir sorun olabilir. Türkiye'nin Libya'daki gibi çatışmalara dahil olması, Mısır, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dahil olmak üzere muhaliflerini alarma geçirdi. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia kaynaklı analiz haberine göre Mayıs 2020'de, Türkiye menşeli İHA’lar Libya'daki iç savaşın gidişatını değiştirirken Mısır, Türkiye’nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerine karşı siyasi koordinasyon, diplomasi ve deniz kuvvetleri aracılığıyla karşı koymak için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Fransa ve Yunanistan ile gayri resmi bir ittifak kurdu. Son olarak ABD, Rusya'ya ve bir ölçüde Türkiye'ye ve bölgedeki artan askeri varlığına karşı bir önlem olarak Yunanistan'a yaptığı askeri yardımları artırdı.

Ukrayna ikilemi
Türkiye'nin insansız hava araçlarıyla diplomasisinin önemi ve belki de en tehlikeli boyutu Ukrayna'da ortaya çıktı. Kiev, 2019 yılında satın aldığı TB2 model İHA’ları ilk olarak 2021 yılında Donbass bölgesindeki Rusya destekli ayrılıkçılara karşı kullandı. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşla birlikte bu silahlar ilk kez doğrudan Rus güçlerine karşı kullanıldığında daha tehlikeli hale geldi. Rusya tanklarına, obüslerine, askeri araçlarına ve hatta ikmal trenlerine 60'tan fazla başarılı TB2 saldırısı gerçekleştirildi. Bildirilmeyenlerle birlikte bu sayının çok daha yüksek olabileceği düşünülüyor. Bayraktar İHA’larının Kiev’in Moskova'ya karşı gücünü artırmasında oynadığı beklenmedik rol, Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde önemli sonuçlar doğurdu. Ankara'nın NATO içindeki konumunu yıllardır görülmemiş bir düzeye yükseltti. Şu an Türkiye’nin Fransa dahil, önde gelen bazı Avrupa hükümetleriyle ilişkilerinde bir gelişme söz konusu.
BAYRAKTAR, RUSYA GEMİSİNİ YIKTI REUTERS.JPG
Bayraktar üretimi bir İHA, Yılan Adası yakınlarında bir Rus gemisinin batırılmasında rol oynadı (Reuters)
Ancak Ukrayna'daki İHA savaşı, Türkiye'nin Rusya ile aktif ilişkilerini sürdürme çabalarına dair yeni ve karmaşık soruları da gündeme getirdi. Aslında Türkiye, Karadeniz'den Suriye ve Azerbaycan'a kadar birden fazla bölgede Rusya ile karşı karşıya geldi, halen de geliyor. Yapılan değerlendirmeler Ankara’nın, Kiev'in stratejik olarak Moskova'nın kontrolüne girmemesi için elinden gelen her şeyi yapacağı yönünde. Bunun nedeni, Putin'in Ukrayna'ya yönelik saldırganlığının, Ankara'da, Türkiye’nin ezeli düşmanı olan Rusya'ya ilişkin bir gerçekçilik duygusunun olmasıdır. Ankara'nın şu an Ukrayna'ya ve Karadeniz'deki diğer ülkelere her zamankinden daha fazla değer verdiğini ve Karadeniz'in kuzeyinde kalan Rusya’ya karşı bir denge bloğu oluşturmada onları vazgeçilmez müttefikler olarak gördüğünü belirtmekte fayda var.
Ancak Putin, Ukrayna'nın bir kısmını işgal etmeyi başarırsa ya da başarısız olur ve bu başarısızlıktan Türkiye'yi sorumlu tutarsa, Türkiye'ye karşı yeni ve önemli bir baskı uygulayabilir. Putin, bu çerçevede örneğin, İdlib'den Türkiye'ye yoğun bir mülteci akışına neden olarak Ankara'nın Suriye'deki çıkarlarını hedef alabilir. Türkiye'de mülteci karşıtı duygular özellikle son zamanlarda iyice arttı. Bunun başlıca nedeni olarak ülkedeki ekonomik kriz gösteriliyor. Bu bağlamda eğer Türkiye’ye büyük bir mülteci akını olursa, Erdoğan’ın muhtemelen büyük bir baskı altına gireceği iddia ediliyor. Putin, Türkiye'nin Rusya'ya yönelik tarım ürünleri ihracatını kısıtlayarak, Rus turistlerin Türkiye'ye gitmesini yasaklayarak ya da Türkiye'ye doğalgaz tedarikini sonlandırarak Türkiye üzerinde ekonomik baskı da oluşturabilir. Bu tür hamleler Türkiye'nin ekonomik toparlanmasını baltalayabilir.

Türkiye ve Moskova-Kiev hattı
Ankara, Ukraynalıların silahlandırılmasındaki rolünü açıkça küçümsedi. Ukrayna'ya Bayraktar İHA’larını tedarik edenin Türk hükümeti değil, özel bir şirket olduğunu vurguladı. Kiev'e İHA tedarik eden bir ülke olmasına rağmen, diplomasi forumu düzenlemek de dahil olmak üzere Rusya-Ukrayna savaşında arabulucu olmaya çalıştı. Türkiye’nin tatil şehri Antalya’da 10 Mart'ta Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanlarının da katılımıyla Antalya Diplomasi Forumu’nu gerçekleştirdi. Türkiye gerçekten de Rusya’nın zaferinden biraz daha az yenilgisinden korkuyor. Bunun nedeni kısmen Rusya'nın yararlı bir ticaret ortağı olması, kısmen de  (her ne kadar çıkarcı bir yaklaşım olsa da) Türkler ve Rusların Kafkasya, Libya ve Suriye'de yaptıkları uzlaşıların Rusya'nın yenilgisiyle tehlikeye girebilecek olmasıdır. Eğer Putin'in savaştan sonra Ukrayna'yı desteklediği için cezalandırılacak ülkeler listesi varsa, Baltık ülkeleri, Polonya, İngiltere ve ABD'den sonra Türkiye bu listenin ilk sıralarında yer alıyordur. Erdoğan'ın yeniden seçilmesi, Putin tarafından ekonomi ve hatta siber saldırılarla ilişkilendiriliyor.  
Dahası Erdoğan, Türkiye'nin ekonomisini canlandırmasına yardımcı olacak yatırımlar yapmalarını umduğu, yaptırım uygulanan Rus oligarkları Türkiye'ye çekmek istiyor. Bunun yanında Türkiye, Rusya'nın zenginliklerini korumak isteyen orta üstü sınıfı için de bir emlak piyasası haline gelebilir.  Yapılan yorumlar Erdoğan’ın bu yüzden Ukrayna'da, Putin'le diplomatik kanalları açık tutmaya ve Rusya ile olan ekonomik çıkarları korumaya çalışırken bile, Kiev'e sessizce askeri destek sunmaya yönelik bir strateji uyguladığı yönünde. Erdoğan, bu amaç doğrultusunda Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlarını desteklemeyi reddetti. Türkiye, Rusya’dan petrol satın almaya devam ediyor. Türkiye, Batı ülkelerinin aksine hava sahasını Rusya’dan yapılan sivil uçuşlara kapatmadı. Şimdilik bu iki taraflı strateji, Putin için kabul edilebilir olabilir. Eğer Erdoğan özellikle Putin’e ve Putin’i takip eden oligarklara ekonomik bir yaşam çizgisi sağlayabilirse, Rus liderin şu an için Türkiye ile gerilim yaşaması pek olası değil. Ancak Ukrayna'daki savaş uzarsa ve TB2 İHA’ları Rusya’nın amiral gemisi Moskova gibi önemli varlıklarını imha etmeye devam ederse Türkiye’nin, Rusya Donanmasına ait gemilerin Türk boğazlarından geçişini yasaklaması Ankara ve Moskova'nın doğrudan bir gerilime girme olasılığını artırabilir.

Otomatik olarak devreye giren dış ilişkiler
Ukrayna'daki savaş, Erdoğan hükümetine Batı ittifakının güçlü bir parçası olması için giderek daha fazla baskı yapsa da ABD ile ilişkiler özel bir zorluk olmaya devam ediyor. Türkiye’nin askeri teknolojisinin Ukrayna direnişindeki şaşırtıcı rolü, NATO içinde yeni bir alanda saygınlık kazanmasına ve mevcut konumunu güçlendirmesine katkıda bulundu. Rusya’nın Ukrayna işgalinin başlamasından bu yana, Erdoğan ile son dönemde siyasi çatışmalar yaşamasına rağmen Hollanda Başbakanı Mark Rutte da dahil olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin lideri Ankara ile ilişkilerini yeniden kurdu. Ancak Erdoğan'ın uzun süredir iyi ilişkiler içinde olduğu ABD Başkanı Joe Biden tarafından kabul edilmesi gerekiyor.
Biden, 2013-2016 yılları arasında eski ABD Başkanı Barack Obama’nın yardımcısıyken, ABD tarafının Türkiye ile başlıca muhatabı olarak kabul ediliyordu. Ancak Erdoğan'ın Mısır'da 2013 yılındaki darbeden Obama'yı sorumlu tutmasıyla ilişkiler bozuldu. (Türkiye, Arap Baharı'nın ardından Mısır'da iktidara gelen Müslüman Kardeşler hükümetinin önemli bir müttefikiydi.) O dönem Erdoğan, ABD'nin, DEAŞ’ın yenilgiye uğratılmasında başlıca müttefiki olarak gördüğü ve PKK’ya yakınlığıyla bilinen YPG’ye verdiği destek yüzünden de Washington’a karşı öfkeliydi. Biden, desteğinin, ABD’nin bir politikası olarak nitelediği ‘taktiksel, geçici ve geçişli’ olacağına söz vermiş ve bu politikayı ‘el birliği’ gibi bir forma dönüştürmeyi amaçlamıştı. Biden ayrıca Erdoğan'ın ülke içindeki demokratik kurumlarla ilgili uygulamalarında da hayal kırıklığına uğradığını bildirdi. Erdoğan, ABD’nin Ortadoğu'daki stratejik ve siyasi önceliklerine meydan okurken, Obama yönetimine karşı giderek artan doğrudan eleştirilerde bulundu. Bu yüzden Biden, Erdoğan'ın son eleştirilerinden etkilenmedi. Rusya’nın Ukrayna işgalinin başlamasının üzerinden tam bir ay geçtikten sonra, mart ayı sonlarında Brüksel'deki NATO zirvesinde Biden, Erdoğan ile bir araya gelmedi.
Türkiye'nin Ukrayna'nın Rus saldırılarına karşı direnişine sunduğu katkı, dış politikasını Batı'ya daha yakın bir şekilde yeniden düzenlemiş olsa da yapılan değerlendirmeler Biden ve bazı Avrupalı liderlerin Erdoğan karşıtlığının, Ankara ile herhangi bir yakınlaşmayı 2023 seçimlerine kadar erteleyebileceği yönünde. Bu aynı zamanda Erdoğan için bir tehlike arz ediyor. Erdoğan'ın hisseleri, İHA bağlantılı diplomasisi ve Ukrayna'ya verdiği kritik destek sonucunda şimdilik yükselmiş görünüyor. Fakat 2023 yılındaki seçimlere rağmen önümüzdeki yıl Türkiye ekonomisi toparlanıp çift haneli bir büyüme oranı kaydetmedikçe, Erdoğan’ın yeniden seçilme ihtimaline ilişkin şüpheler mevcut. İHA’lar Türkiye'ye uluslararası politikada yeteneklerinin ötesine geçme imkânı verirken, Putin’le karşı karşıya gelmesi nedeniyle ekonomisi daha da çökerse piyasalar ülkeden çekinebilir. Bu nedenle kaznılan nüfuz da heba edilebilir.



Füzeler ve İHA’lar çağında iki tehlikeli oyuncu: İsrail ve İran

İsrail ordu sözcüsü ve bazı askerler İran balistik füzesinin yanında (AFP)
İsrail ordu sözcüsü ve bazı askerler İran balistik füzesinin yanında (AFP)
TT

Füzeler ve İHA’lar çağında iki tehlikeli oyuncu: İsrail ve İran

İsrail ordu sözcüsü ve bazı askerler İran balistik füzesinin yanında (AFP)
İsrail ordu sözcüsü ve bazı askerler İran balistik füzesinin yanında (AFP)

Refik Huri

Ortadoğu'da hiç kimse başarısız olduğunu, kaybettiğini veya yanlış değerlendirmede bulunduğunu kabul etmez. Herkes muhteşem ve mahirdir, muzafferdir ve herkesin kendi zafer yorumu vardır. Ancak gerçekler doğrudan ölçüdür ve zaman nihai yargıçtır. Dolayısıyla İran'ın İsrail'e saldırısı yalnızca İsrail'in İran toprağı olan Şam'daki konsolosluğunu vurmasına, Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü’nün bir grup lider ve kurmayının öldürülmesine yanıt verme hakkının kullanılması değildir. Aynı şekilde alışılagelmiş abartılı söylemlere göre başlı başına yeni Ortadoğu'ya giden yolda bir durak da değildir.

Bu, kesinlikle Tahran'ın "stratejik sabır" aşamasından "caydırıcılık" aşamasına geçiş anlamına geldiğini kendisine telkin ettiği stratejik bir değişimdir. Buna yanıt da bir “bölgesel savunma sistemi”nin ortaya çıkışına odaklanan ve bir tür bölgesel-uluslararası ittifaka atıfta bulunan stratejik bir değişim oldu. Çünkü İran, Romalılar döneminde kullanılan ve geri dönülemez kararı simgeleyen bir deyim haline gelen “Rubicon Nehri'ni geçti.” İsrail ile doğrudan çatışmaya girme konusunda ihtiyatlı olup, vekiller aracılığıyla çatışmak ile yetinmekten vazgeçti.

Netanyahu, İran’ın kendi topraklarından İbrani devletine misillemede bulunmasını sağlayıp, ABD'nin dahil olacağı ve böylece İsrail'in de rahatlayacağı geniş çaplı bir savaşa yol açmayı umarak, Mollalar Cumhuriyetini kışkırtma ve kendisine meydan okumada çok ileri gitti. Ancak Biden yönetimi onun sıcak başına soğuk su döktü.

Buna rağmen ve İsrail’in tehlikeli bir açığının ortaya çıkmasına karşılık Netanyahu üç kazanım elde etti. Birincisi, Gazze savaşındaki vahşeti nedeniyle destek kaybeden İsrail'e yönelik Batılı ve uluslararası sempatiyi geri kazandı. İkincisi, ABD, İngiltere ve Fransa İran saldırısını püskürtmek için hemen harekete geçtiler ve böylece İsrail'i ortadan kaldırmayı düşünen herhangi bir kuvvet için gökte bir "kırmızı çizgi" çizdiler. Üçüncüsü, İsrail geniş çaplı bir füze ve İHA saldırısı dalgasına aynı anda karşı koymaya hazır olduğunu gösterdi. Buna karşılık ödenen yüksek bedel ise İsrail'in kendisini koruyacak birine ihtiyaç duyduğunun ortaya çıkmasıdır.

İran’a gelince, İsrail'e doğrudan saldırmak konusunda tedbirli olma eşiğini aştı. Ayrıca füze ve İHA’larını sahada test etti. Bunun karşılığında ödediği bede ise İsrail'in bir füze saldırısına maruz kalma korkusunun sona ermesi, İran’ın Dini Lider'in bir emri ile İsrail'i dakikalar içinde ortadan kaldırma gücü ile ilgili söylem ve abartıların sonunun gelmesi.

Ancak Ortadoğu kimsenin istemediği geniş çaplı bir savaşın eşiğine geldi. Misilleme ve karşı misillemelerin sonsuz tekrarıyla bu savaşın içine kaymasını durdurmak kolay değil. Buradaki iki tehlikeli oyuncu: İsrail ve İran'dır. Tahran benzeri görülmemiş bir şey yaptı; Devrim Muhafızları'na bağlı, misyonu İran Cumhuriyetini korumak ve Yemen, Irak, Suriye, Lübnan ile diğer ülkelerdeki bölgesel projesinin başarısı için çalışmak olan ideolojik milis gruplar kurdu. Misyonun başlığı da İsrail'e karşı “direniş ekseni” idi. Bunun ardından savaşa doğrudan katılım geldi.

İran'ın füze ve İHA operasyonunun sadece meşru müdafaa olduğunu, başka hiçbir şeyin “gündemde” olmadığını ifade eden söylemini kabul etmek zor. Zira kibirli aşırılık yanlıları tarafından yönetilen tehlikeli bir Siyonist oluşumla oynanan bu tür tehlikeli oyunların sonu yoktur.

Bundan daha önemlisi, füze ve İHA çağının stratejik dengelerde ve hesaplamalarda köklü bir değişimi beraberinde getirmesidir. Bugün kimsenin yerinden kıpırdamadan, sadece tuşlara basarak yürütebileceği savaşların içindeyiz. Yemen'deki Husi milislerinin bile Amerikan ve Avrupalı filoların varlığına rağmen, Kızıldeniz'deki uluslararası seyrüseferi aksatmasına, Iraklı milislerin Amerikan üslerini hedef almasına olanak tanıyan da budur.

Bu İran'ın, bazıları 2 bin kilometre menzilli füze ve İHA’lardan oluşan bir cephanelik inşa etmek için çok fazla para ve çaba harcadığı bir dönem. Ondan önce, daha önceki bir dönemde doğan İsrail, savaşlarla bölgeye hâkim olmuştu ama bugün yeni bir çağda, yeni bir oyuncuyla karşı karşıya. Bu nedenle artık ABD’nin korumasına ihtiyaç duyuyor. Aynı İsrail geçmişte, hareket özgürlüğünü kaybetmemek ve istediği zaman savaş ilan etmek için ABD ile savunma anlaşması yapmayı reddediyordu.

Olaylar gelişiyor ve hızla ilerliyor. İsrail hava saldırısına yanıt olan İran saldırısının sadece ilk okuması üzerinde durmak bir hatadır. Hızlı kararlarda birden fazla okuma yapmak gerekir.


İran, Washington'a İsrail ile gerilimi artırmak istemediği konusunda güvence verdi

 İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan (Reuters)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan (Reuters)
TT

İran, Washington'a İsrail ile gerilimi artırmak istemediği konusunda güvence verdi

 İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan (Reuters)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan (Reuters)

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan bugün (perşembe) yaptığı açıklamada ABD'ye, İran'ın İsrail ile Ortadoğu'da gerilimi artırmak istemediğini yineleyen birkaç mesaj gönderdiğini söyledi.

Abdullahiyan dün (çarşamba) Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi toplantısına katılmak üzere New York'a vardığında yaptığı açıklamada, “Bölgede gerilimi arttırabilecek olan şey Siyonist rejimin davranışlarıdır” dedi.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre İsrail dün yaptığı açıklamada, cumartesi gecesi İran'ın insansız hava araçları (İHA) ve füzelerle gerçekleştirdiği saldırının ardından İran'a karşı kendini koruma hakkını saklı tuttuğunu söyledi.

Abdullahiyan, özellikle Tahran'daki İsviçre Büyükelçiliği (ABD ile İran arasında diplomatik ilişkiler bulunmadığından İran'daki ABD çıkarlarını İsviçre temsil ediyor.) aracılığıyla ABD'ye operasyondan önce ve sonra mesajlar gönderildiğini vurguladı.

Abdullahiyan, “İsrail'in 1 Nisan'da Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği saldırının ardından İsrail rejimine karşılık verme kararının nihai olduğunu ABD’lilere açıkça bildirdik. Bu mesajlarda ABD'ye bölgedeki gerilimi arttırmak istemediğimizi açıkça belirtmeye çalıştık” ifadelerini kullandı.

Abdullahiyan’ın New York'ta BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve diğer dışişleri bakanlarıyla BM Güvenlik Konseyi toplantısı çerçevesinde bir araya gelerek Filistin Yönetimi'nin BM’ye tam üyelik talebini görüşmesi bekleniyor.


Axios: Abbas, Filistin'in BM'ye tam üyeliği için yapılacak oylamadan geri adım atmayı reddediyor

BM Güvenlik Konseyi'nin bugün Filistin'e BM'de tam üyelik hakkı tanıyacak bir karar tasarısını oylaması bekleniyor. (Reuters)
BM Güvenlik Konseyi'nin bugün Filistin'e BM'de tam üyelik hakkı tanıyacak bir karar tasarısını oylaması bekleniyor. (Reuters)
TT

Axios: Abbas, Filistin'in BM'ye tam üyeliği için yapılacak oylamadan geri adım atmayı reddediyor

BM Güvenlik Konseyi'nin bugün Filistin'e BM'de tam üyelik hakkı tanıyacak bir karar tasarısını oylaması bekleniyor. (Reuters)
BM Güvenlik Konseyi'nin bugün Filistin'e BM'de tam üyelik hakkı tanıyacak bir karar tasarısını oylaması bekleniyor. (Reuters)

Axios haber sitesinin Filistinli, Amerikalı ve İsrailli yetkililere dayandırdığı haberine göre Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Filistin'e Birleşmiş Milletler'de (BM) tam üyelik verilmesine ilişkin BM Güvenlik Konseyi oylamasına gidilmemesi yönündeki talebini reddetti.

Site, Biden yönetiminin Filistin’in BM Güvenlik Konseyi'nde tam üyelik kararını geçirmek için yeterli oyu almasını engellemeye çalıştığını ve böylece veto etmek zorunda kalmamak istediğini bildirdi.

BM Güvenlik Konseyi'nin bugün (Perşembe) ilerleyen saatlerde Filistin'e BM'deki mevcut gözlemci statüsü yerine tam üyelik hakkı tanıyacak bir karar tasarısını oylaması bekleniyor.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığı habere göre Filistin Yönetimi ile ABD arasında son üç yıldır gerilim giderek artıyor. Abbas, ABD yönetiminin Filistin-İsrail çatışmasında iki devletli bir çözüm için bastırmadığına inanıyor.

İsmi açıklanmayan İsrailli bir yetkiliye atıfta bulunan Axios, Filistin’in aralarında Rusya, Çin ve Cezayir'in de bulunduğu sekiz BM Güvenlik Konseyi üyesinin desteğine sahip olduğunu ve kararı geçirmek için dokuz oya ihtiyaç duyduğunu belirtti.

İsrailli yetkili, İngiltere'nin Filistin'in BM üyeliğini öngören karar tasarısına çekimser oy vermesini beklerken, ABD ve İsrail'in Fransa, İsviçre, Japonya, Güney Kore ve Ekvador'a Filistinlileri yeterli çoğunluktan mahrum bırakmak için karar tasarısına karşı oy kullanmaları ya da çekimser kalmaları yönünde baskı yaptığını da sözlerine ekledi.

BM'deki Arap Grubu dün (çarşamba), BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelere Filistin'in tam üyelik başvurusunu engellememeleri çağrısında bulunarak konseyin ‘uluslararası toplumun çağrısına kulak vermesini’ ve gecikmeksizin söz konusu kararı onaylamasını istedi.

Arap Grubu yaptığı açıklamada, BM Güvenlik Konseyi'nin Filistin'in üyeliğini kabul etmemesi halinde, BM tüzüğü ve uluslararası hukuk ilkelerini uygulama sorumluluğundan kaçmış olacağını vurguladı.


İsrail Gazze’deki tüp bebek merkezini vurdu: 5 bin embriyo yok oldu

Çocuk sahibi olmak için tedavi masraflarını mücevherlerini ve mallarını satarak ödeyen çiftler vardı (Reuters)
Çocuk sahibi olmak için tedavi masraflarını mücevherlerini ve mallarını satarak ödeyen çiftler vardı (Reuters)
TT

İsrail Gazze’deki tüp bebek merkezini vurdu: 5 bin embriyo yok oldu

Çocuk sahibi olmak için tedavi masraflarını mücevherlerini ve mallarını satarak ödeyen çiftler vardı (Reuters)
Çocuk sahibi olmak için tedavi masraflarını mücevherlerini ve mallarını satarak ödeyen çiftler vardı (Reuters)

Kapakları açık haldeki sıvı nitrojen tanklarından birinin dibinde, yok edilen embriyoların olduğu küçük ve renkli cam tüplerle dolu bir sepet vardı.

İsrail, 2023 aralığında Gazze Şeridi’nin en büyük embriyo merkezi olan Al Basma IVF isimli doğum merkezini vurduğunda, şiddetli patlama sonucu embriyo ünitesinin bir köşesinde bulunan ve sıvı nitrojen içeren beş tankın kapakları yerinden söküldü.

Nitrojenin buharlaşmasıyla dolapların içindeki sıcaklık arttı ve 4 binden fazla embriyo ile henüz döllenmemiş bin sperm ve yumurta örneği yok oldu.

Tek seferlik bir patlamaydı, ancak çok büyük bir tahribata yok açtı. İsrail'in yaklaşık 2,3 milyon insanın yaşadığı Gazze Şeridi'ne yönelik altı ayı aşkın bir süredir devam eden askeri operasyonunun görünmeyen bedellerinden sadece biriydi.

5 bin can

Nitrojen tanklarındaki bu embriyolar, çocuk sahibi olmakta sorun yaşayan yüzlerce Filistinli çiftin son umuduydu.

Cambridge mezunu jinekolog ve kadın doğum uzmanı Bahaddin Galayini (73), Al Basma Tüp Bebek Merkezi’ni 1997 yılında kurmuştu. Dr. Galayini, kurucusu olduğu Al Basma Tüp Bebek Merkezi’ni vurulmasıyla ilgili olarak “Bu 5 bin canın ne anlama geldiğini ve ebeveynleri için geçmişte ve gelecekte ne demek olduklarını çok iyi biliyoruz” ifadelerini kullandı.

5th5y
Tek seferlik bir patlamaydı, ancak çok büyük bir tahribata yok açtı ve savaşın görünmeyen bedellerinden sadece biriydi (Reuters)

Merkeze başvuran çiftlerin en az yarısının, artık döllenebilir sperm ya da yumurta üretmeyecek durumda olmalarından dolayı çocuk sahibi olmak için başka bir şansları olmayacağını vurgulayan Dr. Galayini, “Kalbim milyonlarca parçaya bölündü” dedi.

İsrail ordusunun basın ofisi dün Reuters'ın olayla ilgili sorusu üzerine haberlerin araştırıldığı yanıtını verdi.

Tel Aviv, Gazze’de sivil altyapıyı kasıtlı olarak hedef aldığı iddialarını reddederken Gazze’deki tıbbi tesislerde Hamas üyelerini faaliyet gösterdiğini iddia ediyor.

Dayanılmaz

Saba Caferavi için üç yıl süren tüp bebek tedavisi aynı zamanda zorlu bir psikolojik sınavdı. Yumurtalıklarından örnek alma süreci acı vericiydi ve hormon iğnelerinin güçlü yan etkileri olmuştu. İki kez tekrarlanan başarısız gebe kalma girişiminin neden olduğu keder ise dayanılmazdı.

Saba (32) ve eşi, doğal yollardan çocuk sahibi olamadıkları için Gazze Şeridi'nde yaygın olarak başvurulan tüp bebek tedavisini denemeye karar verdiler.

Filistin Merkezi İstatistik Bürosu'nun (PCBS) verilerine göre Gazze'de genellikle büyük aileler bulunuyor ve nüfusun neredeyse yarısını 18 yaşın altındakiler oluşturuyor. Aynı veriler, Gazze’deki doğurganlık oranının kadın başına 3,38 gibi yüksek bir seviyede olduğunu gösterirken, İngiltere'de bu oran 1,63’tür.

Gazze Şeridi'ndeki yoksulluğa ve tüm imkansızlıklara rağmen gebe kalmakta zorlanan çiftlerin tüp bebek tedavisine başvurduklarını söyleyen Dr. Galayini, çiftlerin çocuk sahibi olabilmek için televizyon gibi ev eşyalarını ya da mücevherlerini satarak tedavi masraflarını karşıladıklarını belirtti.

Gazze Şeridi'nde en az dokuz klinikte, tüp bebek (IVF) tedavisi uygulanıyor. Kadından alınan yumurtalar ve erkekten alınan spermler bu merkezlerde döllendirilerek kadınların doğuma uygun hale gelecekleri zamana kadar donduruluyorlar. Gazze'deki dondurulmuş embriyoların çoğu Al Basma Tip Bebek Merkezi'nde saklanıyordu.

Sevincim kursağımda kaldı

Geçtiğimiz yıl eylül ayında ilk başarılı tüp bebek denemesinde gebeliği başlayan Saba, “7 Ekim saldırısında duyduğum haberlere inanamadım” dedi.

Hamas, Saba’nın ilk ultrasonundan iki gün önce İsrail’e karşı Aksa Tufanı Operasyonu’nu gerçekleştirdi ve İsrail istatistiklerine göre saldırı sonucunda bin 200 kişi öldü, 253 kişi rehin alındı.

Hamas'ı yok etmeye ant içen İsrail'in Gazze'ye başlattığı geniş çaplı saldırıda ise Gazze'deki sağlık yetkililerine göre 33 binden fazla Filistinli öldürüldü.

Saba endişeliydi ve hamileliğine ve bebeğine bir şey olmasından korkuyordu.

sdergth
İsrail ordusunun basın ofisi olayla ilgili soruya haberlerin araştırıldığı yanıtını verdi (Reuters)

Saba, ultrasona giremezken Dr. Galayini, Saba için beş embriyonun daha saklandığı kliniğini kapatmak zorunda kaldı.

İsrail saldırıları yoğunlaştıkça, merkezdeki uzmanlardan Muhammed Acur, bu beş embriyonun saklandığı tanktaki sıvı nitrojen seviyeleri konusunda endişelenmeye başladı. Her bir tanktaki sıcaklığı eksi 180 santigrat derecenin altında tutmak için tankların her ay yeniden nitrojenle doldurulması gerekiyor. Bununla birlikte tanklar elektriksiz çalışıyor.

Dinlenmesi gerekiyordu, ama..

Fakat savaşın patlak vermesinin ardından Acur, sadece bir parti sıvı nitrojen satın alabildi. Çünkü İsrail, Gazze'ye sağlanan elektriği ve giren yakıtı kesti. Tedarikçilerin çoğu iflas etti.

İsrail tankları geçtiğimiz ekim ayı sonlarında Gazze'ye girdiğinde, askerler tüp bebek merkezinin çevresindeki sokakları kapattı. Bu yüzden Acur, embriyoların saklandığı tankları incelemeye gitmesi tehlikeli bir hal aldı.

fergth
Çocuk sahibi olmakta zorlanan çiftler, Gazze’deki yoksulluğa ve imkansızlıklara rağmen tüp bebek tedavisine başvuruyorlar (Reuters)

Saba son derece hassas olan gebeliğini koruyabilmek için dinlenmesi gerektiğini biliyordu ama güvenli hiçbir yer yoktu. Bir binanın altıncı katında olan evine çıkmak için merdivenleri kullanması gerekiyordu, çünkü elektrik kesintisi nedeniyle asansör çalışmıyordu. Yandaki binayı yerle bir eden bir bombanın patlaması sonucu dairesinin camlarını kırılan Saba, yiyecek ve su bulmakta da zorlanıyordu.

Saba’nın dinlenmesi gerekiyordu, ama o kadar endişeli ve korkmuş hissediyordu ki bebeğini kaybedeceğine dair belirtiler görülmeye başladı.

Eşiyle birlikte evlerini terk edip güneye, Han Yunus’a gitmek zorunda kalan Saba'nın küçük bir kanama geçirdi, fakat korkulan olmadı.

Şarapnelin içinde

Ardından eşiyle birlikte 12 Kasım'da Mısır'a geçen Saba, başkent Kahire'deki bir tıp merkezinde ultrasona girdi. Çift burada ikiz bebekleri olacağını öğrendi. Ancak birkaç gün sonra Saba, sancılandı. Ardından kanaması olan Saba, karnında ani bir kayma hissiyle hastaneye gitti. Ne yazık ki düşük çoktan başlamıştı. Saba, “Şu an bile hastanedeki çığlıklarımın ve ağlamalarımın sesi kulaklarımda. Bebeklerimin acısı dinmedi” ifadelerini kullandı.

Saba, savaşın tüm hızıyla devam ettiği Gazze’ye dönmek, dondurulmuş embriyolarını almak ve tekrar tüp bebek tedavisini denemek istiyordu, ama artık çok geçti.

Bir İsrail füzesinin hedef aldığı merkezin zemin kattaki embriyo laboratuvarının havaya uçtuğunu söyleyen Dr. Galayini, laboratuvarın kasıtlı olarak hedef alınıp alınmadığı bilinmediğini, ancak merkezdeki tüm embriyoların kaybedildiğini belirterek “Tek bir füzeyle 5 bin cana kıyıldı” dedi.

Bölgeden haber yapan bir Reuters muhabiri, tüp bebek merkezinin halen enkaz halinde ve İsrail saldırısı sonucu tahrip olmuş laboratuvar malzemeleriyle dolu olduğunu, molozlar arasında kapakları açık halde sıvı nitrojen tankları gördüğünü aktardı. Muhabir, tanklardan birinin dibinde, yok edilen embriyoların olduğu küçük ve renkli cam tüplerle dolu bir sepetin olduğunu da sözlerine ekledi.


Estonya Başbakanı İsrail'e yardım konusunda şu soruyu sordu: Batı Ukrayna'yı neden desteklemedi?

Estonya Başbakanı Kaja Kallas (EPA)
Estonya Başbakanı Kaja Kallas (EPA)
TT

Estonya Başbakanı İsrail'e yardım konusunda şu soruyu sordu: Batı Ukrayna'yı neden desteklemedi?

Estonya Başbakanı Kaja Kallas (EPA)
Estonya Başbakanı Kaja Kallas (EPA)

Estonya Başbakanı Kaja Kallas dün (Çarşamba) Avrupa Birliği (AB) liderlerinin katıldığı bir toplantıda, Batılı güçlerin İran'ın insansız hava araçları (İHA) ve füzelerle gerçekleştirdiği saldırıyı püskürtmek için İsrail'e yardım ederken Ukrayna'ya neden yardım etmediklerini sordu.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre Brüksel'de düzenlenen Avrupalı liderler zirvesinin açılışından önce gazetecilere konuşan Kallas, Ortadoğu'da geçen hafta sonu yaşanan gelişmelerle AB'nin yanı başındaki iki yıllık çatışma arasında bir paralellik kurdu.

Kiev'in savaş çabalarına Avrupa'nın desteğini arttırmak için bir kampanyaya öncülük eden ve Kremlin'in açık sözlü bir eleştirmeni olan Kallas, “İran'ın İsrail'e saldırısını püskürtmek için farklı ülkeler arasındaki iş birliğine baktığımızda, bu daha fazlasını yapabileceğimizi gösteriyor” dedi.

Kallas, “Saldırıları önleyebilmesi için Ukrayna'ya benzer şekilde hava savunması sağlayabiliriz” ifadesini kullandı.

Tahran, 1 Nisan'da Şam'daki konsolosluğuna yapılan saldırıya karşılık olarak İsrail’e 300'den fazla İHA ve füze fırlattı.

İran saldırısı, ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün güçleri tarafından desteklenen İsrail hava savunma sistemleri tarafından engellenmesinin ardından çok sınırlı hasar ve kayıpla sonuçlandı.

Saldırının ardından Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy müttefiklerine İsrail için gösterdikleri ‘birlikteliği’ Ukrayna için de göstermeleri çağrısında bulundu. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ise Kiev'in hava saldırılarına karşı aynı korumadan yararlanmasını önerdi.

Rus güçlerinin Ukrayna'ya karşı kullandığı İran yapımı Şahid İHA’lara atıfta bulunan Kallas, “İsrail’e fırlatılan İHA’lar, gece gündüz Ukrayna'ya saldıran İHA’ların aynısı. Eğer aynı müttefikler onları İsrail’de yok edebiliyorsa, Ukrayna'da da yok edebilir. Bu, iş birliği yapabileceğimizi ve bunu başarabileceğimizi gösteriyor” ifadelerini kullandı.


İki ayrı başarısızlığa verilen aynı ad “el-Vaat es-Sadık”

İran'ın İsrail'e saldırısını kutlarken bir elinde İran bayrağı diğer elinde maket bir füze tutan bir İranlı (AFP)
İran'ın İsrail'e saldırısını kutlarken bir elinde İran bayrağı diğer elinde maket bir füze tutan bir İranlı (AFP)
TT

İki ayrı başarısızlığa verilen aynı ad “el-Vaat es-Sadık”

İran'ın İsrail'e saldırısını kutlarken bir elinde İran bayrağı diğer elinde maket bir füze tutan bir İranlı (AFP)
İran'ın İsrail'e saldırısını kutlarken bir elinde İran bayrağı diğer elinde maket bir füze tutan bir İranlı (AFP)

Emced İskender

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK), Hizbullah üyelerinin Lübnan'ın güneyindeki Litani Nehri'nin diğer tarafında kalmalarını öngören 1701 sayılı kararıyla sona eren 2006 yılındaki Hizbullah kaynaklı Temmuz Savaşı da ‘el-Vaat es-Sadık’ olarak adlandırılmıştı.

İran tarafından finanse edilen ya da İran rejimine yakınlığıyla bilinen haber ajansları, İsrail basınından seçilmiş yüzlerce makaleyle dolu. Fakat amaç, ufuk açmak ve öğretici olmaktan ziyade, ‘direniş ekseninin’ argümanlarını güçlendirmek ve İsrail'in özellikle askeri, toplumsal ve ekonomik alanlardaki bocalamalarını ve zayıflıklarını ve genel olarak siyasi yapısının kırılganlığını vurgulamaktır. Bu, İncil’de geçen “Ey kötü köle, seni kendi ağzından çıkan sözle yargılayacağım” pasajında gelen bir ‘propaganda’dır.

Ancak bu aynı zamanda direniş eksenine yakın medya kuruluşlarının çoğunun sergilediği bu sistematik tutum, hitap ettikleri kitlelerin zihinlerine saygı duymadıklarının bir göstergesidir. İsrail'de birçok taraf ve bunların kullandıkları dil var. ‘Düşmanı ifşa eden’ bir makalenin alındığı aynı gazetede, o hikayenin ya da olayın diğer tarafını anlatan makaleler ve bilgiler de bulunur. Direniş eksenine yakın haber ajanslarının sayfalarını baştan sona tarasa bile İran'ın 1979 devriminden bu yana kusursuz bir şekilde yürüttüğü ‘muzaffer savaşa’ dair en ufak bir özeleştirinin olduğu tek bir makale dahi bulamayacak olan İsrail basınında yaşanan kriz hafife alınmamalı.

Öte yandan, geçtiğimiz cumartesiyi pazara bağlayan gece İran'ın İsrail’e insansız hava araçları (İHA) ve balistik füzelerle gerçekleştirdiği saldırı sonrası medya manipülasyonunda alan daralmış olsa da direniş ekseni asla ödün vermiyor. Direniş eksenine yakın medya kuruluşları, İsrail'deki yüzlerce analiz arasında Yedioth Ahronoth'tan seçerek aktardığı haberde “İran'ın İsrail ordusunun hava savunma ve istihbarat alanlarındaki yeteneklerine stratejik olarak zarar vermeyi amaçlayan saldırısı, İran'ın İsrail'in askeri ve sivil olarak zayıflatıldığına ve doğrudan çatışmaya girebilecek kadar askeri olarak güçlendirildiğine ikna olduğunu gösteriyor” ifadeleri yer alıyordu.

Sorun şu ki, direniş ekseninin beyni yıkanmış takipçileri bu İHA’ların ve balistik füzelerin yörüngesini ve akıbetini kendi gözleriyle takip etti. İHA’lar ve füzeler, Necef’te Arap bedevilerinden küçük bir kız çocuğunun ağır yaralanması ve Nevatim Hava Üssü’de küçük çaplı hasara yol açtı. Canlı yayınlanan bu sahne, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ‘el-Vaat es-Sadık Operasyonu’ olarak adlandırılan saldırıyla İran’ın İsrail'i Gazze'de yaptıkları için cezalandırmada ‘başarılı’ olduğunu vurgulamasını engelleyemedi.

BMGK’nın, Hizbullah üyelerinin Lübnan'ın güneyindeki Litani Nehri'nin diğer tarafında kalmalarını öngören 1701 sayılı kararıyla sona eren 2006 yılındaki Hizbullah kaynaklı Temmuz Savaşı da ‘el-Vaat es-Sadık’ olarak adlandırılmıştı. İran’ın bölgedeki vekillerinden biri olan Hizbullah'ın 18 yıl önce kullandığı el-Vaat es-Sadık başlığının tekrarlanmasının sebebi, İranlıların isim bulmakta zorlanmasından değil, İran karşıtlarının iki olayı da yorumlamakta ve bunları birer ‘zafer’ olduğu görüşünü çürütmekte gecikmeyecekleri mesajının verilmesinden kaynaklanıyor.

Ortaya ne kadar çok teori atılırsa atılsın, isimleri benzeyen iki operasyonun başarısızlık konusunda da birbirine benzedikleri gizlenemez. Uluslararası toplum Lübnan cephesinde Hizbullah'ın 2006 yılında İsrail karşısındaki yenilgisinin somut bir sonucu olan 1701 sayılı BMGK kararının uygulanması için baskı yapıyor. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Temmuz Savaşı'ndan sonra İsrail'in beş askerinin öldürülmesine bu kadar şiddetli bir tepki vermesini beklemediklerini itiraf etmişti. 2006 yılındaki sürprize, bugün İsrail'in tehditleri ve Hizbullah'ın hiçbir sonuç doğurmayan çatışmaları sürdürmede ısrar etmesi halinde ortaya çıkacak yıkıcı sonuçlarıyla ilgili uluslararası uyarılar eşlik ediyor. Eğer İsrail, tehditlerini hayat geçirirse Lübnan cephesinde üçüncü bir ‘el-Vaat es-Sadık’ başlığı mı kullanılacak yoksa yenilgi için yeni bir başlık mı bulunacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Endonezya'daki Ruang Yanardağı'nın patlaması nedeniyle bölgeden binlerce kişi tahliye edilecek

Kuzey Sulawesi'deki Citaro'dan görülen Ruang Dağı sıcak lav ve duman püskürtüyor (AFP)
Kuzey Sulawesi'deki Citaro'dan görülen Ruang Dağı sıcak lav ve duman püskürtüyor (AFP)
TT

Endonezya'daki Ruang Yanardağı'nın patlaması nedeniyle bölgeden binlerce kişi tahliye edilecek

Kuzey Sulawesi'deki Citaro'dan görülen Ruang Dağı sıcak lav ve duman püskürtüyor (AFP)
Kuzey Sulawesi'deki Citaro'dan görülen Ruang Dağı sıcak lav ve duman püskürtüyor (AFP)

Endonezya'nın kuzeyinde bulunan Ruang Yanardağı'ndaki volkanik patlama nedeniyle bölgede yaşayan 11 binden fazla kişinin tahliye edilmesi kararlaştırıldı.

Bernama haber ajansına göre, ülkenin kuzeyindeki Ruang Yanardağı'nda volkanik patlama meydana geldi.

Endonezya Ulusal Afet Merkezi (BPBD) Sözcüsü Abdul Muhari, yaptığı açıklamada, patlama nedeniyle bölgeden 11 binden fazla kişinin tahliyesine karar verildiğini, ayrıca 29 Nisan'a kadar "acil durum" ilan edildiğini bildirdi.

Muhari, patlamanın ardından yayılan küllerin çevrede iletişim ağlarının zarar görmesine sebep olduğunu kaydetti.

Endonezya Volkanoloji ve Jeolojik Afet Merkezi, son 24 saatte en az 5 büyük patlama meydana geldiğini belirtti.

Endonezyalı yetkililer, volkan uyarısını da en yüksek seviye olan 5'e çıkardı.

Tsunami uyarısı yapan yetkililer, bölge sakinlerine ve turistlere dikkatli olmaları, yanardağın çevresindeki 6 kilometrelik alana girmekten kaçınmaları tavsiyesinde bulundu.


Lübnan: İsrail ordusu Hizbullah hedeflerini bombalayarak iki kişiyi öldürdü

Güney Lübnan'dan atılan bir roket sonucu İsrail sınırındaki bir kasabadan dumanlar yükseliyor. (EPA)
Güney Lübnan'dan atılan bir roket sonucu İsrail sınırındaki bir kasabadan dumanlar yükseliyor. (EPA)
TT

Lübnan: İsrail ordusu Hizbullah hedeflerini bombalayarak iki kişiyi öldürdü

Güney Lübnan'dan atılan bir roket sonucu İsrail sınırındaki bir kasabadan dumanlar yükseliyor. (EPA)
Güney Lübnan'dan atılan bir roket sonucu İsrail sınırındaki bir kasabadan dumanlar yükseliyor. (EPA)

İsrail ordusu bugün (Perşembe) savaş uçaklarının Lübnan'ın güneyindeki Hiyam bölgesinde Hizbullah'ın altyapısı olduğunu söylediği iki askeri binayı bombaladığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre İsrail ordusu Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, bölgedeki askerlerin ‘yakın tehdit’ olarak tanımladığı durumu ortadan kaldırmak için ateş açtığını söyledi.

Açıklamada ayrıca, Kafr Kila bölgesi yakınlarında iki Hizbullah savaşçısının öldürüldüğü de ifade edildi.

İsrail keşif uçuşları gece boyunca ve sabahın erken saatlerinde Sur bölgesindeki köyler, deniz kıyısı ve batı kesimlerdeki köyler üzerinde yoğunlaştı. İsrail ordusu Mavi Hat yakınındaki sınır köyleri üzerinde işaret fişekleri kullandı.

Bugün şafak vakti, ed-Dahira, el-Bustan ve Ayta eş-Şaab köylerinin dış mahalleleri Mavi Hat'a bitişik mevzilerden ateş altına alındı.

Lübnan Ulusal Haber Ajansı'na (NNA) göre, gece yarısından sonra Hiyam bölgesi İsrail savaş uçaklarının yoğun saldırılarına maruz kaldı ve buna yoğun fosfor mermisi bombardımanı da eşlik etti.

Diğer yandan Hizbullah yaptığı açıklamada, dün Metula bölgesinde hedef alınan askeri aracı geri çekmeye çalışan bir İsrail düşman gücünü uygun silahlarla hedef aldığını ve doğrulanan yaralanmalara neden olduğunu duyurdu.


ABD Senatosu, İç Güvenlik Bakanı Mayorkas aleyhindeki azil maddelerini reddetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD Senatosu, İç Güvenlik Bakanı Mayorkas aleyhindeki azil maddelerini reddetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Demokratların çoğunlukta olduğu ABD Senatosu, "ülkenin güney sınırında güvenliği sağlayamadığı" suçlamasıyla azli istenen İç Güvenlik Bakanı Alejandro Mayorkas aleyhindeki iki azil maddesini reddetti.

ABD Senatosu Genel Kurulunda yapılan iki ayrı oylamada Demokratlar, Mayorkas'ın azlini öngören maddelerin "yargılama duruşmasına geçilmeden" reddedilmesini sağladı.

Temsilciler Meclisinin daha önce kabul ederek gönderdiği ve Mayorkas'ın görevinden azlini talep eden maddeleri ele almak üzere yemin ederek toplanan Genel Kurul, Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında tartışmalara sahne oldu.

"ABD-Meksika sınırında güvenliği sağlayamadığı" iddiasıyla Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisindeki azil oylamasında iki farklı başlıkta suçlanan Mayorkas'ın azlini talep eden maddeler Senato'da okundu.

Genel Kurulda ayrı ayrı oylanan iki azil maddesinin ilkine ilişkin oylamada, Cumhuriyetçilerin 48 evet oyuna karşılık Demokratların 51 hayır oyu ile Mayorkas hakkındaki ilk madde reddedildi.

Daha sonra ikinci azil maddesiyle ilgili yapılan oylamada ise 49 evet oyuna karşılık 51 hayır oyu ile ikinci madde de reddedilmiş oldu.

- Demokratlar ve Cumhuriyetçiler birbirini suçladı

Demokrat Çoğunluk Lideri Chuck Schumer, oturumların başında yaptığı konuşmalarda, Mayorkas aleyhindeki azil maddelerinin reddedilmesi için çağrıda bulundu ve kapsamlı duruşmaya geçilmesine gerek olmadığını savundu.

Schumer, azil konusunun siyasi bir araç olarak kullanılmaması gerektiğini belirterek, bu konuda Cumhuriyetçileri suçladı. Mayorkas'ın ağır bir suç veya kabahat işlemediğini savunan Schumer, maddelerin en hızlı şekilde oylanması gerektiğini ifade etti.

Schumer'in bu çağrısına itiraz eden Cumhuriyetçi senatörler ise kapsamlı yargılamanın yapılacağı duruşmalara geçilmesi gerektiğini savundu.

ABD Temsilciler Meclisi, şubat ayında kabul edilen ve İç Güvenlik Bakanı Mayorkas'ın "ülkenin güney sınırında güvenliği sağlayamadığı" iddiasıyla görevinden azlini öngören azil maddelerini dün resmen Senato'ya göndermişti.

Senato'da Mayorkas'ın yargılama sonucunda suçlu bulunup görevinden alınabilmesi için en az 3'te 2 çoğunluğun "evet" oyu kullanması gerekiyordu.

Eski ABD Başkanı Donald Trump, biri 2019 yılında Ukrayna ile ilişkiler konusunda, diğeri 2021 yılında Kongre baskını konusunda iki kez Temsilciler Meclisi'nde azil istemiyle suçlanmış, her iki konuda da Senato'daki yargılamalarda aklanmıştı.


AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisi açıklandı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisi açıklandı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Avrupa Birliği (AB) Türkiye'yle işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki geliştirilmesinde stratejik çıkarı bulunduğunu belirterek, bu kapsamda Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına "büyük önem atfettiğini" bildirdi.

Brüksel'de süren AB zirvesinin sonuç bildirisinin Türkiye ile ilişkilerle ilgili bölümü açıklandı.

Bildiride, "AB'nin, Doğu Akdeniz'de istikrarlı ve güvenli bir ortam ile Türkiye'yle işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki geliştirilmesinde stratejik çıkarı vardır." denildi.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in AB Komisyonu'yla Kasım 2023'te sunduğu ortak raporda yer verilen önerilerle ilgili çalışmaların ilerletilmesinin talep edildiğinin duyurulduğu bildiride, bunların "aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir" şekilde ve gerektiğinde AB Konseyi'nin ek rehberliğine tabi olarak ilerletilmesi için AB Daimi Temsilciler Komitesi'ne (COREPER) talimat verildiği ifade edildi.

Bildiride, "Türkiye'nin kendi yapıcı katılımı, raporda belirlenen çeşitli işbirliği alanlarının ilerletilmesinde faydalı olacaktır." değerlendirmesi yapıldı.

- "Kıbrıs" vurgusu

Bildiride, ayrıca "AB-Türkiye işbirliğini de geliştirebilecek olan Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına ve ilerlemesine büyük önem vermektedir." denildi.

AB'nin konunun çözüme kavuşturulması için Birleşmiş Milletler (BM) himayesindeki sürece bağlı olduğunun vurgulandığı bildiride "AB, elindeki tüm uygun araçlarla, BM liderliğindeki sürecin tüm aşamalarını desteklemede aktif rol oynamaya hazırdır." ifadesi kullanıldı.

Zirvenin dış ilişkiler oturumunda Türkiye ile ilgili kısımda Borrell'in AB Komisyonu ile hazırladığı ve Kasım 2023'te sunduğu rapordaki öneriler görüşüldü.

Raporda, "Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'deki tüm yasa dışı sondaj faaliyetlerinden, egemenlik ve egemenlik haklarına saygı göstermeyen diğer tüm eylemlerden kaçınmaya devam etmesi koşuluyla, 2019'da askıya alınan AB-Türkiye Ekonomi, Enerji ve Ulaştırma Yüksek Düzeyli Diyalogları'nın yeniden etkinleştirilmesi, aynı mantıkla, Ortaklık Konseyi ve Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog toplantılarının bakanlar düzeyinde yeniden başlatılması, iklim, sağlık, göç ve güvenlik, tarım ile araştırma ve yenilik konularında sektörel Üst Düzey diyalogların sayısının artırılması" gibi öneriler yer almıştı.