Biden, G7 liderleriyle Rusya'ya yönelik ek yaptırımlar hakkında görüşecek

Joe Biden, Ukrayna'ya yönelik askeri yardıma dikkat çekmek için Alabama'da Javelin tanksavar füzeleri üreten Lockheed Martin’nin silah fabrikasını ziyaret etti. (Reuters)
Joe Biden, Ukrayna'ya yönelik askeri yardıma dikkat çekmek için Alabama'da Javelin tanksavar füzeleri üreten Lockheed Martin’nin silah fabrikasını ziyaret etti. (Reuters)
TT

Biden, G7 liderleriyle Rusya'ya yönelik ek yaptırımlar hakkında görüşecek

Joe Biden, Ukrayna'ya yönelik askeri yardıma dikkat çekmek için Alabama'da Javelin tanksavar füzeleri üreten Lockheed Martin’nin silah fabrikasını ziyaret etti. (Reuters)
Joe Biden, Ukrayna'ya yönelik askeri yardıma dikkat çekmek için Alabama'da Javelin tanksavar füzeleri üreten Lockheed Martin’nin silah fabrikasını ziyaret etti. (Reuters)

ABD Başkanı Joe Biden dün yaptığı açıklamada, bu hafta düzenlenecek G7 Zirvesi'ne katılacak liderlerle Rusya'ya Ukrayna’yı işgal girişimi nedeniyle olası ek yaptırımlar uygulanması hakkında görüşeceğini söyledi. Biden, düzenlediği basın toplantısında, Avrupa Birliği'nin (AB) Rusya'dan petrol ithalatına yasak getirilmesi de dahil olmak üzere Rusya'ya daha katı yaptırımlar önermesinin ardından ABD'nin planlarının ne olduğuna ilişkin bir soruya “Ek yaptırımlara her zaman açığız” yanıtını verdi. Biden, bu hafta G7 Zirvesi'nde diğer liderlerle Ukrayna'yı işgal girişimi nedeniyle Rusya'ya karşı uygulanabilecek ek yaptırımlar hakkında konuşacağını da sözlerine ekledi. ABD Başkanı sözlerini devamında “Bu hafta G7 üyeleriyle ne yapıp ne yapmamamız gerektiği hakkında konuşacağım” ifadesini kullandı.
Ukrayna Savunma Bakanlığı’na göre Rusya, Ukrayna’da binlerce insanın ölümüne, milyonlarcasının da yerinden edilmesine ve şehirlerin yok olmasına neden olan, yaklaşık 10 haftadır devam eden savaşın ardından ülkenin doğusuna yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Rusya, aynı zamanda Batı’nın Ukrayna’ya silah tedarik yollarını yok etmeye çalıştığını belirterek Ukrayna'daki hedeflere yönelik yoğun bombardımanlar düzenliyor.
ABD Hazine Bakanı Janet Yellen dün, ABD’nin ortaklarıyla Rusya'ya karşı ek yaptırımlar konusunda sürekli görüşmelerde bulunduğunu açıkladı. Yellen, Moskova'ya karşı Ukrayna'daki savaşı durdurması için baskı yapmak amacıyla ‘ek önlemler’ alabileceğini söyledi. Wall Street Journal (WSJ) gazetesi tarafından düzenlenen bir etkinlikte konuşan ABD’li Bakan, herhangi bir özel önlem alınmayacağını ancak Rusya Ukrayna'ya karşı bu savaşa devam ettirirse ek önlemlerin yürürlüğe konulabileceğini vurguladı.
Biden, geçtiğimiz salı günü Javelin tanksavar füzeleri üreten Lockheed Martin'in bir tesisini ziyaret etmek için Alabama'ya uçtu. Biden yönetimi, Ukrayna'da oyunun kurallarını değiştiren hamleleri ve Ukrayna ordusuna silah göndermeyi nasıl hızlandırabileceğinin yollarını arıyor. Biden’ın bu ziyareti yapmaktaki amacı, Rusya’nın işgaline karşı Ukrayna'ya askeri yardım konusunda büyük önem taşıyan ABD’nin silah tedarikini vurgulamak ve ABD Kongresi’ne 20 milyar doların üzerindeki askeri yardım paketi dahil olmak üzere Ukrayna'ya yapılması önerilen 33 milyar dolarlık yardımı onaylaması için baskı uygulamaktı.
Ukrayna’ya yardım etmenin önemi konusunda Kongre'de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında bir görüş birliği var. ABD’li temsilciler arasında partizan herhangi bir anlaşmazlık bulunmuyor.  Ancak 20 milyar dolarlık askeri yardım oldukça büyük bir adım. Bu yüzden olası herhangi bir yasama önerisi Washington'daki siyasi kutuplaşmaya kurban gidebilir.
ABD Başkanı, Rusya’nın Ukrayna’da savaş suçları işlediğini doğruladı. Bakan, ülkesinin, diktatörlük karşılığında Avrupa güvenliğinin ve demokratik değerlerin korunmasına katkıda bulunan Kiev'e askeri yardım sağlama taahhüdünü yineledi.
Rusya'nın Ukrayna'da savaş suçları işlediğini vurgulayan Biden, ABD’nin, Kiev yönetimine askeri yardım sağlama ve böylece Ukrayna’nın Avrupa’nın güvenliğinin yanı sıra ‘diktatörlüğe karşı demokratik değerleri savunmasına’ katkıda bulunma taahhüdünü yineledi. ABD’nin envanterinden Ukrayna'ya gönderilen silahları telafi etmek için silah stokları için kapıyı aralayan Biden, Washington’ın Kiev’i desteklemekteki amacını demokrasi ve özgürlüğü koruma değerleriyle ilişkilendirdi. ABD ordusunun dünyanın en güçlü ordusu olmaya devam edeceğini vurgulayan Biden, İkinci Dünya Savaşı’nı hatırlatarak savaşta ölen askerlerin mezarlarına yaptığı ziyareti anlattı. ABD'nin söz konusu dönemde demokrasileri kurtarmak için silah sağladığını, şimdi de Ukrayna'ya aynı amaçla silah tedarik ettiğini belirten ABD Başkanı, bunun ‘otokrasi ile demokrasi arasında dramatik bir şekilde hızlanan ve dünyanın çehresini değiştiren bir savaş’ olduğunun altını çizdi. Biden, Lockheed Martin Şirketi’deki silah üreticilerine hitaben şunları söyledi:
“Ukraynalılara yardım ediyorsunuz. Zırhlı araçlar, savunma sistemleri ve diğer silahları kapsayan bir askeri yardım sağlayarak bu savaşı Rusya için stratejik bir başarısızlık haline getireceksiniz.”
Biden’ın Lockheed Martin tesisine yaptığı ziyaret aynı zamanda savaşın boyutu ve ABD'nin bir yandan Kuzey Kore, İran ya da başka bir ülkeyle olası bir çatışma durumunda ABD'nin ihtiyaç duyacağı yeterli askeri stok bulundururken diğer yandan Ukrayna'ya yaptığı büyük miktardaki silah sevkiyatını aynı hızda sürüp sürdüremeyeceğine dair endişeleri de gündeme getirdi.
Demokrat Senatör Richard Blumenthal, Başkan Biden'ı askeri üretimi hızlandırmak için Savunma Üretim Yasası’nı devreye sokmaya çağırdı. Blumenthal, ABD Senatosu’ndaki bir oturumda, ABD’nin Javelin tanksavar füze stokunun üçte birini Ukrayna’ya gönderdiğini ve Javelin füzelerinin üretiminin artmasının bir yılı bulacağını söyledi. Blumenthal’in verdiği bilgilere göre ABD'nin Javelin tanksavar füze stokunu yenilemesi 32 ay sürecek. Demokrat Parti’li Senatör, Ukrayna'daki savaşı sürmesi ve ABD’nin Ukrayna'ya Javelin tanksavar füzeleri sağlamaya devam etmesine yönelik endişelerini dile getirdi. ABD yakın gelecekte bu füzelerin stokunda büyük bir eksiklikle karşı karşıya kalabileceğine dikkati çeken Senatör Blumenthal,  Savunma Üretim Yasası'nın devreye sokulması çağrısında bulundu.
ABD, 24 Şubat’ta Rusya’nın işgalinin başlamasından bu yana Ukrayna'ya obüsler, Stinger uçaksavar sistemleri, Javelin tanksavar füzeleri, askeri mühimmat ve giyilebilir zırh dahil olmak üzere 3.4 milyar dolar değerinde silah gönderdi. Savaş, Kiev'e doğru dört bir yandan yaklaşırken yüksek talep görmeye devam eden Javelin füzeleri, Rus tanklarının başkente ilerlemesini ve Ukrayna'nın, doğusunda bir topçu savaşına girmesini önlemek için kullanılıyor.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD’nin şimdiye kadar Ukrayna'ya 5 bin 500'den fazla Javelin tanksavar füze sistemi gönderdiğini açıkladı. Ukraynalı yetkililere göre Javelin silahları ile bugüne kadar bin 26 Rus tankı imha edildi. Lockheed Martin'in Başkanı ve CEO'su James D. Taiclet geçtiğimiz cuma günü Washington’daki bulunan Atlantic Council’de düzenlenen bir sempozyumda Ukrayna’nın hedefleri ile ilgili olarak, “Daha fazla netlik gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. Taiclet ayrıca şirketin Alabama’daki ve diğer yerlerdeki tesislerinde üretim kapasitesini artırmaya çalıştığını belirtti. 
Javelin tanksavar füze sistemleri, Rethorn Technologies ve Lockheed Martin ortaklığında üretiliyor. Stinger uçaksavar füze sistemlerinin üretimi ise Raythorn Corporation şirketi tarafından yapılıyor.
Lockheed Martin, Alabama’daki tesisinde 600 kişiye iş imkanı sağladığını ve beş tip füze üretimine katkıda bulunduğunu açıkladı. Javelin tanksavar füze sistemi için yılda 2 bin 100 füze üretebilen tek nihai montaj tesisi, Lockheed Martin’nin Alabama’daki fabrikası. Şirket, artan üretimin tedarik zinciri kesintileriyle engelleyebilmesine dair endişelerini dile getirirken Pentagon, bu silahların ve bileşenlerinin stoklarını günlük olarak takip ettiğini açıkladı.
ABD’nin Delaware eyaletinde bulunan Dover Hava Kuvvetleri Üssü'nden neredeyse her gün Rusya'ya karşı savaşında Ukrayna ordusuna tedarik edilmek üzere Doğu Avrupa'ya gönderilen Javelin ve Stinger sistemleri, obüsler ve diğer silahlarla dolu C17 model uçaklar kalkıyor. Analistler, ABD'nin omuzdan atılan Stinger füze sistemi stokunun yaklaşık dörtte birini Ukrayna'ya gönderdiğini söylüyorlar. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, ABD'li ve Avrupalı askeri silah üreticilerinin karlarını artırmaları için geniş bir alan sağlarken ABD Kongresi üyeleri savunma harcamalarını artırmayı planlıyorlar. Ancak askeri silah üreticileri, başta (sektörün kritik bir bileşeni olan titanyum gibi) önemli hammaddeler olmak üzere tedarik zincirinde yaşanan kıtlığın yanı sıra işgücü yetersizliği gibi sorunlarla karşı karşıyalar.
Raytheon Technologies CEO'su Greg Hayes, şirketin yedek parça sıkıntısı nedeniyle gelecek yıla kadar üretimi artıramayacağını açıkladı. Beyaz Saray’dan bir yetkili, Biden yönetiminin tedarik zincirindeki eksiklikleri ve savunma şirketlerinin karşılaştığı sorunları ele almak ve hem Javelin hem de Stinger füze sistemlerinin üretmi için bazı seçenekleri masaya yatırdığını kaydetti. Pentagon Sözcüsü John Kirby pazartesi günü yaptığı açıklamada, ABD’nin askeri hazırlığının tek bir sisteme bağlı olmadığını, Pentagon’un Ukrayna'ya göndermek için çeşitlendirilmiş bir silah paketi geliştirdiğini söyledi.

Putin, Ukrayna’nın doğusunda zafer kazanacak mı?
ABD'nin Ukrayna'ya silah sevkiyatı hızlanırken yetkililer, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna'nın doğusunda kazanımlar elde ederek 9 Mayıs'a kadar askeri bir zafer ilan etmeyi umduğunu ve Rus ordusunun Ukrayna işgalinin büyük maliyetini haklı çıkarmak için zaferler aradığını söylediler. 9 Mayıs, 1945 yılında Rusların Nazilere karşı kazandığı zaferin yıl dönümü. Rusya, bu tarihin sembolik ve propaganda değerini Ukrayna'da askeri bir başarının ilan edilmesinde kullanmayı umuyor.
ABD Savunma Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, önümüzdeki haftaların çok önemli olduğunu ve yakın dönem için Avrupa'daki güvenlik koşullarının bu haftalarda belirleyebileceğini söyledi. Ukrayna'daki savaşın, Rusya ordusunun Ukrayna'nın büyük bölümünde kalmasıyla uzun soluklu bir çatışmaya dönüşebileceğini ve bu askerlerin varlığının da ülkede istikrarı bozan bir güce dönüşebileceğini belirterek ABD'nin de bundan kaçınmayı umduğunu söyledi.
ABD'li yetkililer ellerinde, Rusya’nın Ukrayna'nın doğusundaki ayrılıkçı Donetsk ve Lugansk bölgelerini ilhak etmek için mayıs ayı ortalarına kadar bir referandum düzenleyeceğine dair oldukça güvenilir bilgiler olduğuna işaret ettiler.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre ABD'nin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Büyükelçisi Michael Carpenter, Washington'da düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
“Edindiğimiz son bilgilere göre Rusya'nın Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’ni ilhak etmeye çalışacağını düşünüyoruz. Söz konusu bilgiler, Rusya’nın bir demokrasi ya da meşru seçim görüntüsü vermek amacıyla mayıs ayı ortalarına kadar bu yönde aldatıcı bir referandum düzenlemeyi planladığına işaret ediyor. Kremlin, bunu her zaman yapıyor.”
Moskova’nın Ukrana’nın Herson şehri için de benzer bir planı olduğunu öne süren Carpenter, Herson’un Ukrayna’nın Rusya tarafından 2014 yılında ilhak edilen Kırım’a yakın liman kenti olduğunu belirtti. Rusya’nın 3 Mart'ta stratejik öneme sahip bu şehrin kontrolünü ele geçirdiğini söyleyen Carpenter, Moskova’nın şehirde kontrolünü güçlendirmek için internet, iletişim ve elektriği kestiğini kaydetti.

Nükleer bir savaş olasılığı yok
Beyaz Saray, Ukrayna'ya Batı tarafından daha fazla askeri destek sağlanmasının üçüncü bir dünya savaşına yol açabileceği konusunda uyaran Rus yetkililerin tehditlerine yanıt olarak ABD’nin Rusya ile vekaleten bir nükleer savaşa girmeyeceğini bir kez daha vurguladı.
Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki pazartesi akşamı gazetecilere yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bu Rusya ve Ukrayna arasındaki bir savaş. Ne NATO ne de ABD bu savaşa dahil değil. Bu yüzden Kremlin’in bu yöndeki açıklamalarına tekrar tekrar karşı çıkılmasının hepimiz için önemli ve hayati olduğunu düşünüyorum. Rus yetkililerin bizzat kendilerinin, geçtiğimiz yıl da dahil olmak üzere her zaman bir nükleer
savaşın kazanılamayacağını açıkça belirttiklerini söyleyebilirim.”



ABD’li eski yetkili Jon Alterman ve David Makovsky, Şarku’l Avsat’a ‘Gazze’de Hamas ve Netanyahu hükümetinin devrilmesinin ertesi günü’ hakkında konuştu: ‘İsrailliler Gazze’nin belediye başkanı olmak istemiyor’

David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)
David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)
TT

ABD’li eski yetkili Jon Alterman ve David Makovsky, Şarku’l Avsat’a ‘Gazze’de Hamas ve Netanyahu hükümetinin devrilmesinin ertesi günü’ hakkında konuştu: ‘İsrailliler Gazze’nin belediye başkanı olmak istemiyor’

David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)
David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)

Birbirini izleyen ABD yönetimlerinde üst düzey görevlerde bulunan ve Ortadoğu konularında uzman olan iki eski ABD’li yetkili, İsrail’in Hamas’ı ortadan kaldırma hedefine ulaşabileceğinden şüpheli. Ancak Gazze’deki yönetimin de devrilebileceğini belirten iki yetkili, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin beklenen düşüşü ve bunun ABD barış çabaları üzerindeki etkisine ilişkin soruların ortasında, Gazze Şeridi’ni yönetecek çokuluslu bir güç gibi bir uluslararası bileşene ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Şarku’l Avsat, 7 Ekim’de Hamas’ın Gazze çevresindeki İsrail yerleşkelerine yönelik gerçekleştirdiği geniş çaplı saldırıyla başlayan savaşın sonuçlarının araştırılması kapsamında, Washington Enstitüsü’nde Ortadoğu Barış Süreci Projesi Direktörü ve New York’ta Dış İlişkiler Konseyi ve Londra’da Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü üyesi David Makovsky ve Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Birinci Başkan Yardımcısı, aynı zamanda Merkezdeki Küresel Güvenlik ve Strateji ve Ortadoğu Programı’ndan sorumlu Zbigniew Brzezinski Kürsüsü Başkanı John Alterman ile Amerikalıların Gazze’deki ertesi gün algısı hakkında röportaj yaptı. Hamas’ın 7 Ekim saldırısı sonrasında İsrail’in askeri operasyonları ve kara işgali, Gazze Şeridi’nde büyük çoğunluğu çocuk ve kadın olan 15 binden fazla Filistinlinin öldürülmesine yol açtı. İkili, özelde Filistinliler ile İsrailliler arasında barışı sağlamaya, genel olarak da Arap-İsrail ilişkilerini normalleştirmeye yönelik arabuluculuk çabaları da dahil, ABD’deki bazı başkanlık dönemleri sırasında hassas pozisyonlarda edindikleri deneyimlere dayanarak bu savaşın nasıl sonuçlanabileceğine değindi.

Hamas ve DEAŞ arasında

Makovsky, İsrail ile Hamas arasında dört turluk çatışma olduğunu belirtirken, bu turların Hamas’ı kontrol altına alma girişimi ve İsrail’in 2005’te Gazze’den çekilmesinin ardından caydırıcılık gösterme girişimi ve buna ek olarak İslami Cihad’ı içeren iki tur olduğunu ifade etti. Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarını 11 Eylül 2001’de ABD’ye yönelik saldırılara benzeten Makovsky, “Bu bir şoktu. İsrail’in Hamas’ı DEAŞ olarak görmeye başladığına inanıyorum. Dolayısıyla artık birbiriyle bağlantılı iki ana hedef var. Birincisi onu iktidardan uzaklaştırmak, ikincisi ise büyük silah sistemlerini ortadan kaldırmak” şeklinde konuştu. “İsrailliler, bunu başarabilecek mi bilmiyorum” diyen David Makovsky, “Hamas insanların kalplerinden ve akıllarından çıkarılamaz. Bu imkânsız” ifadelerini kullandı.

Alterman da büyük ölçüde aynı fikirde. “Savaştan önce Hamas, Gazze’de pek sevilmiyordu” diyen Alterman, bunun etkisiz ve yozlaşmış olmasından kaynaklandığını belirtti. Ayrıca Gazze Şeridi’nde Filistinlilerin ihtiyaç ve arzularını karşılayan daha etkili bir yönetim yapısının kurulmasına yardımcı olmak için ihtimalin bulunduğuna dikkati çekerek, çoğu Amerikalının ‘İsrail devletini yok etmeyi amaçlayan öldürücü bir ideolojiye sahip olmayacak’ yeni yapıyı desteklediğine vurgu yaptı. Alterman, “Bu bir kazan- kazan durumudur. Gazze halkı için daha iyi bir hükümet ve İsrail halkı için daha iyi bir komşu” dedi.

ABD’deki çeşitli yönetimlerde çalışmış olan Makovsky’e göre ise İsrail’in şu anda yürüttüğü savaş meşru müdafaa amaçlı. Ne yapılması gerektiğiyle ilgili olarak da “Düşmanınız. ‘Dinleyin. Biz iki devlet istemiyoruz. Sizinle uzlaşmak istemiyoruz. Sizin gayri meşru olduğunuza inanıyoruz. Ya siz ya biz’ diyor. Bu çok kötü bir duygu” şeklinde konuştu.

Bazı Arap rolleri

Makovsky, “Önemli olan Hamas sonrası dönemde Gazze için daha iyi bir gelecek bulmaktır” dedi. Küresel Güvenlik ve Jeostrateji alanında Zbigniew Brzezinski Kürsüsü’nü de yürüten ve merkezin Ortadoğu programını yöneten Alterman ise “Hamas yalnızca baskıyla yıkılamaz. Ancak insanların daha iyi olduğunu düşündüğü şeyin yaratılması konusunda da yardım alması gerekiyor. Her ne kadar alternatif yapının sahip olduğu belirli bir düzeyde halk desteği ve meşruiyetin olması gerektiğine inanıyor olsam da bu, mutlaka seçimlerin hızlandırılması yoluyla olmaz” dedi. Bazı uluslararası unsurların olacağını dile getiren John Alterman, “Arap rolü olmadan bunu yapmak çok zor olacak” şeklinde konuştu. Alterman, özellikle Arap hükümetlerinin ‘sanki bir Amerikan tankına biniyormuş gibi görünmelerini sağlayacak’ herhangi bir rol oynama konusundaki isteksizliklerine dikkati çekerken, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi’nin Filistin Yönetimi’nin çökmesi hakkında söylediklerine de atıfla, Filistin Yönetimi’nin kolay bir şekilde gelmeyeceğini söyledi. ABD’li yetkili, “Filistin Yönetimi’nin bağımsız hareket edebilecek bir konumda olacağını hayal edemiyorum” dedi. Ancak Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve belki Katar veya Fas’ın oynayabileceği rollerden de bahseden yetkili, “Çok fazla potansiyel görebiliyorum. Peki bu nasıl görünecek? Onu kim kullanacak? Hangi koşullar altında? Hangi sürede? BM ve diğer otoritelerle bağlantısı var mı? Bildiğiniz gibi Sina’daki çokuluslu güç ve gözlemcilerin BM ile bağlantısı yok” değerlendirmesinde bulundu.

1701 sayılı karar uygulanmıyor

Makovsky, “Sorun, Gazze’de Hamas sonrası dönemde yaşanacak” diyerek, “İsrail her zaman Hamas’ın yeniden inşa edilmeye çalışılacağından korkacak” ifadelerini kullandı. İsraillilerin Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etmeyi planlamadıklarını belirten David Makovsky, “Gazze’yi bataklık gibi görüyorlar. Geri dönmek istemiyorlar, inanın! Bununla birlikte güvenlik açısından bir sorun var. BM’den de korkuyorlar. Çünkü 2006 tarihli 1701 sayılı karar, Lübnan’daki UNIFIL gücünü yeniden düzenlemişti. Anlaşma, Hizbullah’ın Litani Nehri’nin güneyindeki askeri varlığının önlenmesini ve Lübnan’a yasa dışı silah girişinin engellenmesini öngörüyor. Ama bu olmadı. Yani 2006’da Lübnan’da kitabı beğenmediyseniz, filmi 2023’te Gazze’de izlemek istemeyeceksiniz” açıklamasında bulundu. İsraillilerin BM’ye güvenememeleri ve Filistin Otoritesi’ni çok zayıf görmeleri nedeniyle bir ikilem yaşandığına dikkati çeken Makovsky, dolayısıyla Arapların veya başka bir tarafın hukuk dosyasıyla ilgilenmesi şartıyla güvenlik dosyasını devralmasını istediklerini vurguladı. “Bu bir işgale benzeyecektir” diyen ABD’li yetkili, ikilemin, bu iki konu arasında bir arada yaşamak olduğunu söyleyerek, “Geçici bir aşama olarak BM’ye bağlı olmayan, Arap olmayan çok uluslu bir güce ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.

İsrail’de değişim

Gazze’yi yeniden inşa etmenin bir yolu olacağını, daha rasyonel bir hükümet olacağını, onurunu korumanın ve iki devletli çözümü yeniden tesis etmenin bir yolu olacağını umut ettiğini belirten Makovsky, bunu başarmanın zor olacağını kabul ederek, “Koşullar, İsrail’de farklı bir hükümete ihtiyaç duyulacağını söylüyor. Çünkü 7 Ekim saldırılarına hazır olmayan Netanyahu’nun istifasını, halkın yüzde 76’sı istiyor” dedi. David Makovsky, Gazze’nin İsrail’in yeniden işgale mecbur kalmaması için tercihen Arap dünyasından geçici oluşumlara teslim edilmesi gerektiğini belirterek, “Böylece Filistin Yönetimi, başarısızlık riskine girmez. Çünkü İsrail tankıyla Gazze’ye girişi yanlış. Bunun yanı sıra Batı Şeria’nın sorumluluğunu bile üstlenecek kadar güçlü değiller” şeklinde konuştu. Yetkili ayrıca, “Eğer Filistinlilerin gerçekten başarılı olmasını istiyorsanız, bunu Arap dünyasının yeniden yapılanmanın önünü açacağı şekilde yapmalısınız” dedi.

DFRG
Lübnan’ın güneyindeki Akabe kasabasında konvoyun silah sesine maruz kalması sonrasında hasar gören UNIFIL aracı (AP)

Alterman ise, İsraillilerin ne istediğini sorgulayarak, “Bana öyle geliyor ki Arap ülkeleri bu aşamada bir rol oynamayı kabul etmeye yakın değiller” dedi ve “Eğer akıllılarsa, stratejik hedefleri Hamas yönetimini ortadan kaldırmaktır ve bir alternatifin tohumlarını atmaları gerekir. Ben onların bunu yaptıklarını görmüyorum” şeklinde konuştu. Alterman, “Şiddetin azaldığı bir zaman gelecek. Soru şu: Azaldığında kendinizi yararlı görüşmelerde konumlandırmak için şimdi ne yapabilirsiniz? Diplomasi böyle çalışır” ifadelerini kullandı. Alterman, “Ancak şu an ile o zaman arasında ‘İsrail çok sayıda üst düzey Hamas liderini öldürebilir. Veya birçok ülkenin İsrail hakkındaki düşüncesini değiştiren, kitlesel ölümlere yol açan bir saldırı meydana gelir. Ya da kayıplardan duyulan tiksinti nedeniyle İsrail kendisini dünyada derinden yalnız hisseder’ gibi olabilecek çok sayıda şey var. Ayrıca hesaplamaları değiştirecek birçok şey var” ifadelerini kullandı.

Başlangıç ve bitiş

Oslo Anlaşmaları hakkında ‘Mitler, Yanılsamalar ve Barış: Ortadoğu’da Amerika için Yeni Bir Yön Bulmak’ başlıklı bir kitap yazan Makovsky, “Oslo’nun tüm anlayışı, iki ulusal hareket olmak üzere Siyonist ve Filistin’in, Norveç’te toprağın nasıl paylaşılacağını tartışmak üzere bir araya gelmesiydi” dedi. Birçok kişinin bunu Madrid Konferansı’ndan sonra, Körfez Savaşı’ndan sonra ve Soğuk Savaş’tan sonra başlangıç ​​noktası olarak gördüğünü söylerken, “Kudüs, mülteciler, geri dönüş hakkı, yerleşimler, devlet ve sınırlar gibi nihai çözüm konularında ise konunun çok karmaşık ve hiçbir konuda anlaşamayız” şeklinde konuştu. İki tarafın uzlaştığı ilk konunun Gazze olduğunu belirten ABD’li yetkili, 1993’te Beyaz Saray’da Filistin lideri Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı İzak Rabin arasındaki tokalaşma sırasında orada bulunduğunu hatırlattı. Makovsky, ikinci büyük anın 2005 yılında, Ariel Şaron liderliğindeki İsrail’in 8 bin 500 yerleşimciyi Gazze’den çekmesiyle yaşandığına dikkati çekti. Şaron’un yerleşim hareketinin mimarı olduğunu ifade eden Makovsky, üçüncü anın ise Gazze’nin Hamas’ın toprağı haline geldiği, Haziran 2007’de Hamas’ın Fetih’ten iktidarı alması ile yaşandığını vurguladı. Makovsky ayrıca, “Bu, liderlerinin ‘karşılığında hiçbir şey alamadıklarını’ düşündükleri İsrail için şok niteliğinde oldu. Aksine İsrail, Hamas’ın onların ne yaptığınızı umursamadığını anladı ve dışarıda kaldılar. Size füze atacaklar ve siz de karşılık olarak kuşatmayı başlatacaksınız” ifadelerini kullandı.

Savaşın genişlemesi

Savaşın Batı Şeria’ya, Lübnan’a veya belki de ötesine yayılacağına dair artan korkular ortasında Alterman, “Endişeli olmalıyız, çünkü kasıtlı bir gerginlik tırmanışı riski var. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın konuşması, gördüğüm kadarıyla, bana nispeten temkinli geldi. Ama yanlış hesaplamadan dolayı bir gerilim var” şeklinde konuştu. İran destekli gruplar tarafından saldırıya uğrayan Amerikan üslerinin sayısı hakkında Wall Street Journal tarafından yayınlanan bir habere dikkati çeken Alterman, “Beş ABD askeri ölseydi tablo tamamen farklı olacaktı. Şu an ‘Bakın ABD (İran’ın Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı) General Kasım Süleymani’yi öldürdü, hiçbir şey olmadı’ diyenler var. İranlılardan intikam alabilirsiniz ama onlar hiçbir şey yapmayacaklar, çünkü korkuyorlar. Bu argümanı birçok kez duydum. Belki. Ama bu aynı zamanda tehlikeli” açıklamasında bulundu.

SDEF
Filistinliler, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kampında İsrail bombardımanında yıkılan evlerini inceliyor (Reuters)

Makovsky ise derin bir nefes alarak, “Hizbullah’la yaşanan çatışmalara rağmen henüz ikinci bir cephe yok” dedi ve savaşın, kuzeyden daha zor olacak olan Gazze’nin güneyinde kaymasını beklediğini vurguladı.

Yer değiştirmeye hayır

ABD Dışişleri Bakanlığı’nda üst düzey pozisyonlarda çalışan Alterman, Filistinlilerin Mısır veya Ürdün’e transfer edilmesi veya sınır dışı edilmesi fikrine ilişkin sorulara ise “Bunun herhangi bir ABD yönetimi tarafından kabul edilebilir olacağını hayal etmek çok zor” şeklinde yanıt verdi.

İsraillileri sömürgeci olarak nitelendirmeyi reddeden Makovsky, onlar ve Filistinlileri eşit tutarak ‘iki yerli halk’ nitelendirmesi yaptı. Ayrıca her iki tarafın da iki bağımsız devletin onurunun tadını çıkaracağı toprak paylaşımı yapması çağrısında bulundu. Makovsky, İsrail’in Filistinlileri Gazze’den çıkarmaya çalışmadığını söyleyerek, Biden’ın barış sürecini canlandırmaya çalışacağına inandığını dile getirdi. Makovsky ayrıca, “Bu, biraz zaman alır. İsrailliler Gazze’nin belediye başkanı olmak istemiyorlar. Ve orada olmak da istemiyorlar” dedi. David Makovsky, “İsrail Filistinlileri el-Ariş’e, Akabe’ye veya İrbid’e itmeyecek. Biliyorsunuz bu gerçek değil” şeklinde konuştu.


Pekin, İsrail ve Hamas'a "derhal sürdürülebilir insani ateşkes" çağrısında bulunuyor

Hamas ile İsrail arasındaki geçici ateşkesin altıncı gününde sahilde yıkılan binaların yakınında duran Filistinli bir adam (AP)
Hamas ile İsrail arasındaki geçici ateşkesin altıncı gününde sahilde yıkılan binaların yakınında duran Filistinli bir adam (AP)
TT

Pekin, İsrail ve Hamas'a "derhal sürdürülebilir insani ateşkes" çağrısında bulunuyor

Hamas ile İsrail arasındaki geçici ateşkesin altıncı gününde sahilde yıkılan binaların yakınında duran Filistinli bir adam (AP)
Hamas ile İsrail arasındaki geçici ateşkesin altıncı gününde sahilde yıkılan binaların yakınında duran Filistinli bir adam (AP)

Çin Dışişleri Bakanlığı, İsrail ile Hamas arasında derhal "sürdürülebilir insani ateşkes" sağlanması çağrısında bulundu.

Bakanlık yaptığı yazılı açıklamada "çatışmanın taraflarının derhal kalıcı ve sürdürülebilir bir insani ateşkes kurması gerektiğini bildirerek, kapsamlı ateşkes ve çatışmaların sona ermesi” çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın basın açıklamasından aktardığına göre Bakanlık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) "Filistinli sivil nüfusun zorla yer değiştirmesini" reddettiğini teyit eden açık bir mesaj göndermesi ve ayrıca "gözaltındaki tüm sivillerin ve rehinelerin serbest bırakılması" çağrısında bulunmasını istedi.

Bakanlık ayrıca BMGK'ye "çatışmanın taraflarından çatışmanın yayılmasını önlemek ve Orta Doğu'da barış ve istikrarı desteklemek için itidal yapmalarını talep etmesi" çağrısında bulundu.

Geçtiğimiz hafta Çin, İsrail ile Hamas arasında cuma sabahından başlayarak 4 gün süreyle onaylanan ve perşembe sabahına kadar iki gün daha uzatılan geçici ateşkesi memnuniyetle karşıladığını ifade etti.

Çin, tarihsel olarak Filistin meselesine sempatiyle yaklaşmış ve İsrail-Filistin ihtilafının iki devletli çözüm temelinde çözülmesini desteklemişti.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, bu anlaşmazlığın çözümü için "uluslararası barış konferansı" çağrısında bulunmuştu.


Eski İsrail Başbakanı'ndan "Gazze'ye NATO güçleri getirilsin" önerisi

İsrail ordusunun Gazze'ye düzenlediği operasyonlarda şu ana kadar en az 15 bin kişi hayatını kaybetti (AFP)
İsrail ordusunun Gazze'ye düzenlediği operasyonlarda şu ana kadar en az 15 bin kişi hayatını kaybetti (AFP)
TT

Eski İsrail Başbakanı'ndan "Gazze'ye NATO güçleri getirilsin" önerisi

İsrail ordusunun Gazze'ye düzenlediği operasyonlarda şu ana kadar en az 15 bin kişi hayatını kaybetti (AFP)
İsrail ordusunun Gazze'ye düzenlediği operasyonlarda şu ana kadar en az 15 bin kişi hayatını kaybetti (AFP)

Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Haaretz gazetesi için kaleme aldığı köşe yazısında savaş sonrasında Gazze'ye NATO güçlerinin girmesi gerektiğini yazdı.

Olmert yazısında, "İsrail, Gazze'de kalamaz ve kalmamalı. Ancak İsrail'in müttefikleri 'Sırada ne var?' diye sorduğunda, Netanyahu ve onun hükümetinin kana susamış kavgacı haydutlarının verecek bir cevabı yok. Benim planımsa NATO müdahale gücünü ve iki devletli çözüm müzakerelerini yeniden başlatmayı içeriyor" ifadelerini kullandı.

Gazze'de yürütülen operasyonun ne kadar süreceğini kestirmenin kolay olmadığını belirten Olmert buna karşın savaşın Batı ülkeleri ve halklarının tolore edebileceğinden daha fazla sürmesinin muhtemel olduğuna dikkat çekti.

Olmert bu nedenden ötürü, İsrail'in şimdiden savaş sonrası için senaryosunu hazırlaması gerektiğini savundu.

İsrail'in Gazze'de kalmak gibi bir "niyeti ve yeteneği olmadığını" vurgulayan Olmert, Gazze'de NATO güçlerinin konuşlanması için ABD'yle anlaşmaya varılması gerektiğini belirtti.

Eski İsrail lideri, Filistin Yönetimi'ne bağlı askeri bir gücün İsrail ordusunun yardımıyla bölgeye girmesinin ihtimal dışı olduğunu belirterek, bölgeye NATO güçlerini göndermekten başka bir seçenek olmadığını savundu.

İsrail'in eş zamanlı olarak Filistin Yönetimi'yle "iki halk için iki devletli çözüm" için görüşmelere başlaması gerektiğini belirten Olmert, İsrail'le Filistin arasında istikrar ve işbirliğini geliştirmenin tek yolunun bu olduğunu öne sürdü.

Netanyahu hükümetinin böyle bir adım atmaya gönülsüz olacağını aktaran Ehud Olmert yazısına şöyle devam etti:

Netanyahu'nun başbakanlığı, geçen yılın çoğunu meydanlarda onu protesto ederek geçiren yüzbinlerce kişinin beklediği gibi utançla bitecek. Onun hükümeti ve radikal, kavgacı siyasi ortakları, İsrail'in geleceğini Batı Şeria'yı ilhak etmekte ve orada yaşayanları kovmakta görüyor. Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını tanımayan ve eşit haklar vermek istemeyen bir hükümet kurulmasını istiyorlar. Hükümeti ele geçiren bu haydutlar çetesi topyekün savaş istiyor. Onlar için Gazze'deki savaş Batı Şeria ve kuzeyde patlak verecek bir savaşın başlangıcı.

İsraillilerin, yeni kurulacak bir devletle birlikte barış ve huzur içinde yaşayabileceğini ve yaşamak istediğini söyleyen Olmert, "Netanyahu'nun kana susamış hükümetini göndermekten başka seçenek yok. İlk adım, Gazze'deki askeri harekatın sonuçlanmasından hemen sonra atılmalı. Belki de daha erken" ifadelerini kullandı.

İsrail’de 7 Ekim’deki saldırılarda 310'dan fazlası asker olmak üzere 1200 İsraillinin öldüğü, 5 bin 132 kişinin yaralandığı duyuruldu. İsrail ordusuna göre, 7 Ekim’den bu yana Gazze'deki çatışmalarda 70, Lübnan sınırında da 6 İsrail askeri öldürüldü.

Gazze’deki hükümete göre, 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 6 bin 150'den fazlası çocuk ve 4 binden fazlası kadın olmak üzere 15 bini aştı.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te de 7 Ekim'den bu yana İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 246 Filistinli hayatını kaybetti.

Independent Türkçe


Birkaç hafta önce affedilen Katalan liderden İspanyol hükümetini devirme tehdidi

2017'deki bağımsızlık referandumunu düzenleyen isimlerden olan Puigdemont, hakkında açılan davaların ardından İspanya'yı terk etmişti (Reuters)
2017'deki bağımsızlık referandumunu düzenleyen isimlerden olan Puigdemont, hakkında açılan davaların ardından İspanya'yı terk etmişti (Reuters)
TT

Birkaç hafta önce affedilen Katalan liderden İspanyol hükümetini devirme tehdidi

2017'deki bağımsızlık referandumunu düzenleyen isimlerden olan Puigdemont, hakkında açılan davaların ardından İspanya'yı terk etmişti (Reuters)
2017'deki bağımsızlık referandumunu düzenleyen isimlerden olan Puigdemont, hakkında açılan davaların ardından İspanya'yı terk etmişti (Reuters)

İspanya'da bağımsızlık yanlısı Katalan partisi Junts'un lideri Carles Puigdemont, Katalonya'nın bağımsızlığına yönelik müzakerelerde yeterli ilerleme kaydedilemezse Başbakan Pedro Sanchez'e verdikleri desteği çekebileceklerini belirtti.

Junts partisinden 7 milletvekili, henüz birkaç hafta önce, 2017'deki bağımsızlık referandumunu düzenleyen ayrılıkçı Katalanlara af çıkarılması karşılığında Sanchez'e destek vererek hükümetin kurulmasında kilit rol oynamıştı.

Politico'ya konuşan Puigdemont, ara seçimlerde Sanchez'in iktidarını sonlandırmak için muhafazakar Halk Partisi'yle (PP) işbirliği yapmaya açık olduğunu söyledi.

PP'yle Sanchez'in yerine geçecek bağımsız bir başbakan konusunda anlaşabilirlerse, Sanchez hakkında bir güvensizlik oylamasını değerlendireceklerini belirten Puigdemont, "Fakat bunun için PP bize doğru bir adım atmalı. Bana teröristmişim gibi davranmaya devam edemezler" ifadelerini kullandı.

PP, İspanya'da temmuzda yapılan seçimlerde en yüksek oyu almayı başarmış ancak hükümet kuramamıştı.

Sanchez'in içlerinde Puigdemont'un da olduğu Katalan ayrılıkçılara hükümete destek karşılığında af çıkarması başta PP olmak üzere tüm sağ ve muhafazakar partilerin tepkisini çekmişti.

PP lideri Alberto Núñez Feijóo, Puigdemont'un yorumlarının sorulması üzerine, "Junts'un koşullarını kabul edemem çünkü onlar yasadışı. Anayasaya ve İspanyolların eşitliğine aykırı hareket ediyorlar. Pozisyonumu değiştirmedim. Sanchez'in kabul ettiklerini ben edemem" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe


İsrail'in Gazze'nin geleceği için iki planı var

İsrail'in açıkladığı rakamlara göre Aksa Tufanı operasyonuyla başlayan savaştan önce Gazze'de yaklaşık 30 bin Hamas üyesi vardı (Reuters)
İsrail'in açıkladığı rakamlara göre Aksa Tufanı operasyonuyla başlayan savaştan önce Gazze'de yaklaşık 30 bin Hamas üyesi vardı (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin geleceği için iki planı var

İsrail'in açıkladığı rakamlara göre Aksa Tufanı operasyonuyla başlayan savaştan önce Gazze'de yaklaşık 30 bin Hamas üyesi vardı (Reuters)
İsrail'in açıkladığı rakamlara göre Aksa Tufanı operasyonuyla başlayan savaştan önce Gazze'de yaklaşık 30 bin Hamas üyesi vardı (Reuters)

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ), İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas'ın kontrolünü sonlandırmak için farklı planlar hazırladığını yazdı. 

Haberde, İsrail yönetiminin ABD'li yetkililerle görüşmeleri çerçevesinde, Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları'ndaki alt düzey militanları Gazze'den sürerek, savaşın süresini kısaltmayı düşündüğü belirtildi.

Söz konusu planda, Hamas üyelerine bölgeden bir çıkış stratejisi sunulması, örgütün silahlı kolunun ileride tekrar örgütlenmesinin önlenmesi, böylelikle Gazze'nin savaş sonrası yeniden inşasına yönelik sürecin hızlandırılması amaçlanıyor. 

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen İsrailli bir yetkili, Hamas üyelerinin böyle bir teklifi kabul edip etmeyeceğinden emin olmadığını belirtti.

Yetkili, bununla ilgili herhangi bir resmi görüşme başlatılmadığını ifade ederken, Hamas'ın Gazze'deki lideri Yahya Sinvar ve İzzeddin Kassam Tugayları'nın komutanı Muhammed Deyf'in bölgeyi terk etmesine yönelik bir plan olmadığını da söyledi. İsrail yönetimi, Sinvar ve Deyf'i 7 Ekim'de başlatılan Aksa Tufanı operasyonunun mimarları olarak görüyor.

Öte yandan WSJ, böyle bir planın, "Hamas liderlerinin bağlantılara sahip olduğu Türkiye, Katar, İran, Rusya ve Lübnan gibi ülkeler tarafından da kabul edilmesi gerekeceğine" dikkat çekti.

Ayrıca Hamas üyelerinin, Gazze Şeridi'ni terk ederken ailelerini götürmesine izin verilip verilmeyeceğinin de önemli bir husus olduğuna işaret edildi. 

ABD merkezli düşünce kuruluşu Ortadoğu Enstitüsü'nden Randa Slim, plana dair şu değerlendirmeyi yaptı: 

Savaştaki durum göz önüne alındığında bunun şimdilik gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Ancak gelecekte bazı şeyler değişebilir.

WSJ, buna ek olarak İsrail ordusunun da Gazze Şeridi'nde "Hamas'tan kurtarılmış güvenli bölgeler" oluşturmayı planladığını aktardı. Söz konusu bölgelerin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin destek vereceği yeni bir Gazze yönetimi tarafından kontrol edilmesinin öngörüldüğü bildirildi. 

Böyle bir senaryonun, ABD'nin savaş sonrası Gazze'nin yönetimine dair planlarıyla tezat oluşturduğuna da dikkat çekildi. Washington yönetimi savaş sonrası dönemde bölgenin, işgal atlındaki Batı Şeria'yı yöneten Filistin Ulusal Yönetimi'nin kontrolüne devredilmesini istiyor. Tel Aviv ise plana karşı çıkıyor.

Gazze Şeridi, 1996-2006'da Filistin Ulusal Yönetimi'ne bağlıydı. Ancak Hamas, 2006'da yapılan seçimlerde, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın partisi Fetih'i geçerek 132 sandalyeli mecliste 74 koltuk kazanmış, Fetih ise 45 sandalyede kalmıştı. Daha sonra taraflar arasında yaşanan anlaşmazlık nedeniyle 2007'de Gazze'de patlak veren çatışmalarda, Hamas bölgenin kontrolünü ele geçirmişti.

Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, Gazze'deki savaş tamamlandıktan sonra Batı Şeria'yı da kapsayan bir anlaşma yapılmadan Gazze'nin yönetimini devralmayacaklarını söylemişti. Iştiyye, 29 Ekim'deki açıklamasında "iki devletli çözüm çerçevesinde Gazze'nin Batı Şeria'ya bağlanabileceğini" belirtmişti. 

WSJ, İsrail ordusunun ya da Hamas yetkililerinin yorum talebine yanıt vermediğini aktardı.


Papa Francis kendisini eleştiren kardinali evinden kovuyor

Kardinal Burke, yaklaşık 10 yıldır Papa Francis'i açıktan eleştiren isimlerden biri (Reuters)
Kardinal Burke, yaklaşık 10 yıldır Papa Francis'i açıktan eleştiren isimlerden biri (Reuters)
TT

Papa Francis kendisini eleştiren kardinali evinden kovuyor

Kardinal Burke, yaklaşık 10 yıldır Papa Francis'i açıktan eleştiren isimlerden biri (Reuters)
Kardinal Burke, yaklaşık 10 yıldır Papa Francis'i açıktan eleştiren isimlerden biri (Reuters)

Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis'in kendisine muhalif olan Kardinal Raymond Burke'yi Vatikan'daki evinden kovmayı ve maaşını askıya almayı planladığı bildirildi.

BBC'ye konuşan bir Vatikan kaynağı, Papa Francis'in aldığı kararların kişisel cezalandırma amacı taşımadığını ancak kardinalliğin ayrıcalıklarını kullanan bir kişinin kilisenin başındaki Papa'yı eleştirmemesi gerektiğine inanıldığını söyledi.

Amerikalı kardinalin kovulacağı haberi ilk olarak Burke'ye yakın, muhafazakar İtalyan gazetesi La Nuova Bussola Quotidiana yayımlandı. 

National Catholic Reporter için yazılar yazan Vatikan gözlemcisi Christopher White, böyle bir hamlenin Francis döneminde hiç görülmediğine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:

Genellikle, emekli kardinaller görevlerinden ayrıldıktan sonra Roma'da yaşamaya devam eder ve papalık ayinleriyle, seremonik görevlerini sürdürürler. Birilerini Vatikan'daki dairesinde atmak yeni bir emsal belirliyor.

Kardinal Burke, Papa Francis'in Katolik Kilisesi'ndeki reform planlarına uzun süredir karşı çıkan Amerikan muhafazakarlarından biri.

Bu noktaya dikkat çeken White, Francis'in kararının ters tepebileceğini ve Vatikan'la ABD Kilisesi arasındaki bölünmeyi derinleştirebileceğini söyledi.

BBC'nin haberinde Papa'nın Kardinal Burke'ye yönelik planını geçen hafta Vatikan yöneticileriyle gerçekleştirdiği toplantıda açıkladığı belirtildi.

Papa Francis birkaç hafta önce de, Teksas Piskoposu Joseph Strickland'ı kovma kararı almıştı. Strickland, Papa'nın kürtaj, trans hakları ve eşcinsel evlilik gibi konularda Katolik Kilisesi'ni daha liberal bir pozisyona taşıma çabalarını eleştiren isimlerden biriydi.

Independent Türkçe


Blinken: İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes meyvelerini veriyor ve bunun devam etmesini umuyoruz

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken Tel Aviv'deki toplantıda el sıkışıyor (AP)
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken Tel Aviv'deki toplantıda el sıkışıyor (AP)
TT

Blinken: İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes meyvelerini veriyor ve bunun devam etmesini umuyoruz

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken Tel Aviv'deki toplantıda el sıkışıyor (AP)
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken Tel Aviv'deki toplantıda el sıkışıyor (AP)

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, İsrail ile Hamas arasındaki geçici ateşkesin meyvelerini verdiğini ve ABD'nin bunun devam etmesini umduğunu söyledi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile yaptığı görüşmede Blinken, Washington’un, İsrail'in Hamas'ın bin 200 kişiyi öldürdüğünü ve 240 kişiyi kaçırdığını söylediği 7 Ekim saldırısı sırasında Gazze'ye alınan rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamaya odaklandığını ifade etti. Herzog ise 150 rehinenin Gazze’de kaldığını aktardı.

Blinken, “Geçtiğimiz hafta rehinelerin evlerine dönüşü ve ailelerine kavuşması konusunda çok olumlu bir gelişmeye tanık olduk. Bu bugün de devam etmeli. Bu ateşkes aynı zamanda Gazze'de acil ihtiyaç duyan masum sivillere ulaşan insani yardımın artırılmasını da mümkün kıldı” dedi.

ABD’li bakan, bu sürecin meyvelerini verdiğini bunun da devam edeceğini umduklarını söyledi.

Buna karşılık İsrail polisi, Blinken ve Herzog'un bu sabah Tel Aviv'de görüşmesi sırasında iki Filistinli saldırganın, Kudüs'ün girişlerinden birinde trafiğin yoğun olduğu saatlerde bir otobüs durağına ateş açarak en az 3 kişiyi öldürdüğünü, 8 kişiyi de yaraladığını açıkladı.

İsrail ve Hamas, müzakerecilerin kıyı şeridinde tutulan rehinelerin Filistinli mahkumlarla değişimine yönelik anlaşmalar üzerinde çalışmaya devam etmesine izin vermek amacıyla Gazze'deki altı günlük ateşkesi bir gün daha uzatma konusunda anlaştı.

7 Ekim saldırısına tepki olarak İsrail’in bölgeyi ağır bombardımana tutmasının ardından başlayan ateşkes, Gazze'de 7 hafta aradan sonra ilk kez sükunet sağladı.

İsrail'in misilleme amaçlı askeri saldırısı sonucunda yaklaşık 2,3 milyon insana ev sahipliği yapan kıyı bölgesinin büyük bir kısmı çorak araziye dönüştü. Ateşkes sonrası ihtiyaç duyulan insani yardımın Gazze'ye girmesine de izin verildi.

Filistinli bir yetkili, 7 Ekim'den bu yana bölgeye üçüncü ziyaretini gerçekleştiren Blinken'in Batı Şeria'yı da ziyaret etmesini ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile de görüşmesinin beklendiğini söyledi.

ABD Dışişleri Bakanı'nın İsrail'in güney Gazze'ye yönelik saldırısını da görüşmesi bekleniyor. Üst düzey ABD’li yetkililer, ABD'nin İsrail'den Filistinli sivilleri korumak ve güneye yapılacak herhangi bir saldırıda altyapıya verilen zararı sınırlamak için daha dikkatli davranmasını istediğini söyledi.

İsrail, Gazze Şeridi'ni yöneten Hamas'ı ortadan kaldırma sözü verdi. Gazze'deki sağlık yetkilileri, İsrail'in küçük ve yoğun nüfuslu bölgeyi bombalamasının şu ana kadar 15 binden fazla insanı öldürdüğünü söylüyor.


İngiltere'de 1300'den fazla sanatçıdan, kültür kurumlarının "Filistinlilerin sesini bastırmasına" tepki

(AA)
(AA)
TT

İngiltere'de 1300'den fazla sanatçıdan, kültür kurumlarının "Filistinlilerin sesini bastırmasına" tepki

(AA)
(AA)

Aralarında Olivia Coleman, Amiee Lou Wood ve Siobhan McSweeney gibi oyuncu, tiyatrocu, şair, yazar, tasarımcı ve yönetmenlerin bulunduğu 1300'ün üzerinde sanatçı ve kültür-sanat sektörü çalışanı yayımladıkları mektupta, Batı ülkelerindeki kültür kurumlarının "Filistinlilerin sesini bastırdığını" belirterek, tepki gösterdi.

İngiltere merkezli Artists for Palestine platformunda "Kültür ve sanat sektörüne" hitaben yayımlanan mektupta, "Gazze'deki şiddet, kolektif dikkat ve eylem gerektiriyor." denildi.

"İsrail'in aşırı sağcı hükümeti açıkça etnik temizlik çağrısı yapıyor." ifadesinin yer aldığı mektupta, açlığın silah olarak kullanıldığı, Gazze'ye giden su ve elektriğin kesilmesinin ise "tarif edilemeyecek boyutta acımasızca" olduğu belirtildi.

"Filistinlilere karşı toplu cezalandırma" politikası sonucu 14 binden fazla kişinin öldürüldüğü, hastane, okul, cami, kilise gibi sivil yapıların vurulduğu da anımsatılan mektupta, "Birleşmiş Milletler ve yüzlerce hukukçu bu soykırımı önleme çağrısı yaptı. Sanatçılar olarak uluslararası insancıl hukukun bu kadar vahim ihlalleri karşısında sessiz kalamayız." ifadeleri kullanıldı.

İnsani bir felaket yaşanırken İngiliz sanat kurumlarında bu duruma karşı sessizlik olduğunun altı çizilen mektupta, "(Kurumlar) Baskılara maruz kalan diğer halklara rahatça sunulan dayanışma mesajlarının Filistinlilere sunulmamasını rahatsız edici buluyor, bunu açık bir çifte standardın göstergesi olarak kabul ediyoruz. Böylesine bir tutarsızlık, ağır insan hakları suçları karşısında taraf tutma sorusunu gündeme getiriyor." değerlendirmesi yapıldı.

"Filistinlilerin sesinin kesilmeye çalışıldığı" vurgulanan mektupta, şunlar kaydedildi:

Batı ülkelerindeki kültür kurumları, şiddetin durdurulması çağrılarımıza katılmamaları bir yana Filistinlilerin seslerini ve bakış açılarını sistematik olarak bastırıyor, susturuyor ve damgalıyor. Bunlara, Filistinlilerle dayanışma gösteren sanatçıların geçim kaynaklarını hedef almak ya da onlarla tehdit etmek, gösterilerini, sergilerini ve kitap tanıtımlarını engellemek de dahil. Bu baskılara rağmen binlerce sanatçı vicdanının sesini dinlemeye ve sesini yükseltmeye devam ediyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi demokrasiler için olmazsa olmaz yaratıcı yaşamlarımızın omurgasını oluşturur ve (İngiltere) İnsan Hakları Yasası ifade özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Kültür kurumlarına ve onlara fon sağlayanlara ifade özgürlüğü hakkını koruma ve ayrımcılık karşıtı taahhütlerini sürdürme sorumluluklarını hatırlatıyoruz.

Filistin'e destek veren sanatçıların sergileri iptal edildi, film kadrolarından çıkarıldılar

Mektupta sanatçılar ve kültür-sanat sektörü çalışanlarının tehdit ve baskı altındaki meslektaşlarıyla dayanışma içinde oldukları belirtilirken, sektöre "Eylemlerin adalet ve kapsayıcılıkla uyumlu hale getirilmesi." çağrısı yapıldı.

Sektörün ateşkes çağrılarına katılması, Filistinli sanatçı, yazar ve düşünürler ile Filistinlilerle dayanışma gösteren sanatçılara destek verilmesi, insan hakları ihlallerini, yaptığı işbirlikleriyle destekleyen kurumlarla bağlantıların koparılması çağrısı da mektupta yer aldı.

İnsani kriz ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmanın ahlaki sorumlulukları yürürlükten kaldırmak anlamına geldiğine de işaret edilen mektupta, "Bu sorumluluğu yerine getiren ilkeli sanatçıları susturmaya çalışmak ifade özgürlüğü ve ayrımcılık yasağına ilişkin yasal yükümlülüklerin yerine getirilmemesidir ve pek çok sanatçı bu yükümlülükleri yerine getirmeyen kurumlarla çalışmaya karşı çıkıyor." ifadeleri kullanıldı.

Mektupta sanatçıların Müslüman karşıtlığı (İslamofobi), antisemitizm ve her türlü ırkçılığı karşı çıktığı belirtilerek, tüm kültür ve sanat kurumlarına ilkeli bir duruş çağrısı yapıldı.

Kültür ve sanat kurumları ile sektöre yapılan çağrı mektubuna, The Crown ve Fleabag dizisiyle tanınan Oscar ödüllü Olivia Coleman, BAFTA ödüllü Aimee Lou Wood, Siobhan McSweeney, Enola Holmes dizisiyle tanınan Susan Wokoma, Bridgerton dizisi oyuncusu Nicola Coughlan ile İngiltere'nin en prestijli tiyatro ödülü olan Olivier ödülü sahibi Harriet Walter ve Juliet Stevenson'ın da aralarında bulunduğu 1300'ün üzerinde oyuncu, yazar, yönetmen, şair ve kültür sanat sektörü çalışanı imza attı.

Artists for Palestine grubunun konuya ilişkin açıklamasında, Filistin'e destekleri nedeniyle sanatçı Ai Weiwei'in İngiltere Lisson Gallery'deki sergisinin ertelendiği, küratör Anais Duplan ile Candida Brietz'in Almanya'daki sergilerinin iptal edildiği, oyuncu Melissa Barrera'nın Hollywood yapımı Çığlık 7 filmini kadrosundan çıkarıldığı, İngiltere'nin Bristol kentindeki Uluslararası Çağdaş Sanatlar Merkezi'nin Bristol Filistin Filmleri Festivali'ne ev sahipliği yapmaktan vazgeçtiği, Filistinli bir aktörün hayatını anlatan tiyatro oyununun da Paris'teki gösteriminin iptal edildiği belirtildi.


İsrail, İspanya Başbakanı Sanchez'in açıklamaları üzerine Madrid'deki büyükelçisini geri çağırıyor

(AA)
(AA)
TT

İsrail, İspanya Başbakanı Sanchez'in açıklamaları üzerine Madrid'deki büyükelçisini geri çağırıyor

(AA)
(AA)

Bakan Cohen, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, İspanya Başbakanı Sanchez'e yüklendi.

Ülkesinin "uluslararası hukuka göre davrandığını" iddia eden Cohen, İsrail'in Madrid Büyükelçisi'ni istişarelerde bulunmak üzere geri çağırma kararı aldığını belirtti.

Cohen, "Hamas'ı ortadan kaldırıp İsrailli esirlerin tamamı serbest bırakılıncaya kadar" Gazze'ye yönelik saldırılara devam edeceklerini kaydetti.

Netanyahu'dan İspanyol büyükelçinin Dışişleri Bakanlığına çağrılması talimatı

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da, Sanchez'in sözleri nedeniyle İspanya'nın Tel Aviv Büyükelçisi'nin Batı Kudüs'teki Dışişleri Bakanlığına çağrılması talimatı verdi.

Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu'nun Sanchez'in açıklamalarına tepki olarak İspanyol büyükelçinin Bakanlığa çağırılmasını istediği belirtildi.

İspanya Başbakanı Sanchez, devlet televizyonu RTVE'ye verdiği demeçte, "İsrail'in sistematik bir şekilde Filistin'in topraklarını, Batı Şeria'yı işgal ettiğini gördük. Şimdi de Gazze'de olanları görüyoruz." ifadelerini kullanmıştı.

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına atıfta bulunan Sanchez, "İzlediğimiz görüntüler ve özellikle kız, erkek çocukların ölümleri, İsrail tarafından uluslararası insan haklarının yerine getirilmesinde açıkçası bende şüphe uyandırıyor." demişti.


Fransa İçişleri Bakanı, "aşırı sağcılardan" aldığı ölüm tehditleriyle ilgili şikayetçi olacak

Gerald Darmanin (AA)
Gerald Darmanin (AA)
TT

Fransa İçişleri Bakanı, "aşırı sağcılardan" aldığı ölüm tehditleriyle ilgili şikayetçi olacak

Gerald Darmanin (AA)
Gerald Darmanin (AA)

Kamu yayıncısı Franceinfo'nun haberine göre, Darmanin'in yakın çevresi, İçişleri Bakanlığının internet sitesinin iletişim formu aracılığıyla Bakan'a ölüm tehditleri içeren mesajlar gönderildiğini ifade etti.

Tehditte bulunanlardan biri, Darmanin'e yönelik "Sizi etkisiz hale getireceğimiz konusunda uyarıyorum. Siz bayrağımızı savunmuyorsunuz. Etrafınızda polisler olabilir ancak bir kurşunu durduramazsınız. Ömrünüz her geçen saniye kısalıyor." yazılı mesaj gönderdi.

Bakan'ın yakınları, tehditlerin arkasında "aşırı sağcıların" olduğuna kesin gözüyle bakarken Darmanin, gelen ölüm tehditleriyle ilgili adli makamlara şikayette bulunacak.

Darmanin, 16 yaşındaki Thomas'ın ölümünün ardından Drome bölgesinde şiddet olaylarını organize eden, "Division Martel" isimli örgütün de aralarında olduğu üç aşırı sağcı grubun feshedilmesi için harekete geçeceğini açıklamıştı.