BM raportörü insan hakları durumu ile ilgili İran'ı ziyaret edecek

Raportör insan hakları konusunda bilgi toplayacak.

Tek Taraflı Zorlayıcı Tedbirlerin İnsan Hakları Üzerindeki Olumsuz Etkilerine İlişkin BM Özel Raportörü Alena Douhan (AFP)
Tek Taraflı Zorlayıcı Tedbirlerin İnsan Hakları Üzerindeki Olumsuz Etkilerine İlişkin BM Özel Raportörü Alena Douhan (AFP)
TT

BM raportörü insan hakları durumu ile ilgili İran'ı ziyaret edecek

Tek Taraflı Zorlayıcı Tedbirlerin İnsan Hakları Üzerindeki Olumsuz Etkilerine İlişkin BM Özel Raportörü Alena Douhan (AFP)
Tek Taraflı Zorlayıcı Tedbirlerin İnsan Hakları Üzerindeki Olumsuz Etkilerine İlişkin BM Özel Raportörü Alena Douhan (AFP)

İnsan hakları örgütleri geçtiğimiz cuma günü yaptığı açıklamada, Tahran yönetiminin insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulmaktan kaçınmak için İran'a düzenlenmesi planlanan Birleşmiş Milletler (BM) ziyaretinden yararlanmaya çalışabileceği konusunda uyardı. Tek Taraflı Zorlayıcı Tedbirlerin İnsan Hakları Üzerindeki Olumsuz Etkilerine İlişkin BM Özel Raportörü Alena Douhan’ın insan hakları durumunu görüşmek üzere 7-18 Mayıs tarihleri arasında İran’a bir ziyaret gerçekleştirmesi bekleniyor. Bu, bir BM raportörünün 2005'ten bu yana İran'a ilk ziyareti olacak. Ayrıca 2014 yılında BM İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin olumsuz etkilerine ilişkin bir raportörün ilk ziyareti olması bekleniyor.
Douhan, BM adına yaptığı açıklamada şu açıklamada bulundu:
 “Hükümet ve hükümet dışı, yerel ve uluslararası meslektaşlarımla diyalog, iş birliği ve tarafsızlık ruhu içinde, ülkedeki tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin insan haklarının tam olarak uygulanması üzerindeki etkisi hakkında ilk elden bilgi toplamak için çalışmayı dört gözle bekliyorum.”
BM raportörü, ziyaretinin ‘yaşamın tüm yönlerini ve bu önlemlerden etkilenen sektörleri kapsamayı’ hedeflediğini söyledi.
Douhan da şu açıklamada bulundu:
“Özellikle mevcut koronavirüs (Kovid-19) salgını bağlamında, yaptırımların toplumdaki en savunmasız gruplar üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat edeceğim. Bunları hafifletmeye veya uyum sağlamaya yönelik girişimleri ve politikaların yanı sıra iyi uygulamaları araştıracağım.”
Raportörün ziyareti, büyük güçlerin nükleer programı konusunda Tahran ile 2015 yılında imzalanan uluslararası anlaşmayı canlandırmaya çalıştığı bir zamanda geldi. ABD, 2018 yılında anlaşmadan tek taraflı olarak çekilerek Tahran'a yeniden sert yaptırımlar uyguladı. Bu da Tahran'ı yaklaşık bir yıl sonra anlaşma kapsamındaki temel yükümlülüklerinin çoğunu kademeli olarak geri çekmeye başlamasına neden oldu. Hükümlerine bağlılığa dönüşü, diğer tarafların, özellikle de Washington'ın uygulalarııyla bağlantılı gösteriliyor.
11 İnsan Hakları Örgütü’nden oluşan bir grup dün yaptığı açıklamada, İran hükümetinin ‘ziyareti, dikkatleri iyi belgelenmiş insan hakları ihlallerinden başka yöne çekmek için kullanmaya çalışacağı’ konusunda uyardı.
Açıklamada ziyaretin ‘ülkeyi ziyaret etmek isteyen 14 BM insan hakları gözlemcisinden hiçbirinin ziyaret etmesine izin verilmeyen 17 yıllık bir süreden sonra’ gerçekleştirileceği belirtildi.
United for Iran, Article 19 ve Iran Human Rights Documentation Center gibi gruplar tarafından imzalanan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
 “İranlı yetkililer, ülkedeki hak ihlallerine ilişkin üçüncü şahısların sorumluluğunu incelemekle görevli tek uzmanı davet ederek  bu ziyareti BM insan hakları sistemiyle iş birliği yapmama kayıtlarına ilişkin, yapmacık bir inceleme yapmak için kasıtlı bir girişimde kullanıyorlar.”
İnsan hakları örgütleri İran'ın uzun bir insan hakları ihlalleri geçmişine sahip olduğu görüşünde. Açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“Yaptırımların etkisiyle ilgili herhangi bir meşru endişe, İranlı yetkililerin sağlık hizmetlerine, işe, eğitime, internete ve İran'daki herkes için yeterli yaşam standartlarına erişimi sağlayamama sorumluluğunu gölgede bırakamaz ve gölgelememelidir. Uluslararası toplum aldatılmamalı ve hesap verebilirlikten kaçınmaya çalıştığı için İran ödüllendirilmemelidir.” 



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.