Japonya’daki imparatorluk sistemi yok olma tehdidi altında mı?

Japon kamuoyunda politikacıların kadınların yeniden tahta geçmesine izin vermekten kaçınamayacağı yaklaşımı hakim

Japonya İmparatoru Naruhito, Tokyo'daki taç giyme töreni sırasında (Reuters)
Japonya İmparatoru Naruhito, Tokyo'daki taç giyme töreni sırasında (Reuters)
TT

Japonya’daki imparatorluk sistemi yok olma tehdidi altında mı?

Japonya İmparatoru Naruhito, Tokyo'daki taç giyme töreni sırasında (Reuters)
Japonya İmparatoru Naruhito, Tokyo'daki taç giyme töreni sırasında (Reuters)

Japonya'daki imparatorluk sistemi, imparatorluk ailesinden yalnızca erkek evlatların tahta geçebildiği taht verasetine dayanıyor. Verasette hakkı bulunmayan kadınlar ise halktan biriyle evlenmeyi seçtikleri taktirde imparatorluk ailesini terk etmeleri gerekiyor.
Birçoğu, imparatora kan bağı olan bir akrabanın seçimine dayanmak şartıyla Japon politikacıların kadınların yeniden tahta geçmesine izin vermekten kaçınamayacağı düşüncesinde.
62 yaşındaki İmparator Naruhito’nun yerini kızı Prenses Aiko'nun değil yeğeni Hisahito’nun alması bekleniyor. Ancak 16 yaşındaki Hisahito'nun çocuğu olmadığı taktirde, en az 2 bin 600 yıllık kadım imparatorluk ailesi bir ikilem ile karşı karşıya kalacak. Anketler, Japonların 1947'den beri siyasi bir rolü olmayan bu sembolik konumu üstlenen kadınlara açık olduğu görüşünde.

İmparatorluk veraseti
Doğum gününden iki gün önce 21 Şubat'ta düzenlenen basın toplantısında imparatorluk verasetiyle ilgili bir soruyu yanıtlayan İmparator Naruhito, 14. yüzyıldan kalma bir imparatorun o zamanki genç varisini erdemli davranmanın önemi konusunda uyardığı bilgisinin yer aldığı bir yazıya değinmişti.
Basın toplantısında gazeteciler, İmparator’un eşiyle birlikte ABD’de yaşayan yeğeni Mako Komuro’nun evliliği ve imparatorluk veraseti gibi çeşitli konulara dair sorular yöneltmişti. Prenses Mako 2021’de imparatorluktaki unvanından vazgeçerek dünya evine girmişti.  
Gazetecilerden biri Naruhito’ya şu soruyu yöneltmişti:
“Hükümetin atadığı uzmanlar grubunun konuyla ilgili raporunda İmparatorluk Evi'nde yeterli üyenin bulunmasını sağlama yönünde iki öneri bulunuyor: İmparatorluk evinde doğan kadınların evlenmeleri ardından dahi burada kalmalarına izin verilmesi ya da imparatorluk ailesinin eski üyeleri arasından erkek çocukların kabul edilmesi. İmparatorluk tarihinde geçmişte bu tür vakaların yaşandığı ve aşıldığı görülüyor. Önceki imparatorların tarihini incelerken, imparatorluk tahtının kesintisiz olarak işgal edilmesini sağlayan bu uzun tarihi nasıl görüyorsunuz?”
İmparator Naruhito ise soruya verdiği yanıtta şöyle söylemişti:
“İmparatorluk verasetinde birçok karmaşık bölüm mevcut: İmparator Tenji’nin 672’deki vefatı ardından oğlu ve küçük kardeşi arasında kaydedilen Jinshin Savaşı ya da kuzeyde hakim aile ile güneydekinin çatışmaya düştüğü 1333 ve 1392 yılları arası Nanboku-chō dönemi. Ancak bu konuda hatırladığım, babam eski İmparator Akihito'nun bana şu söylediği: ‘Geleneksel açıdan imparatorlar, insanların acıları ve sevinçlerine ortak oldukları manevi bir tutum takınır’. Bence bu düşünce tüm imparatorlar için ortaktı. Geçmişteki imparatorlar; hava koşulları, sel veya diğerleri, gıda eksikliği veya salgın hastalıklar dolayısıyla insanların çektiği acılara tanık oldukları için kendilerini kopyalamaları ardından Budist öğretilerine daldı. Ülke barışı ve insanların huzuru için sürekli dua etme isteklerini, vatandaşların ve toplumun meselelerine gösterdikleri ihtimamı bir kez daha anladım.”
İmparatorların tarihine göz attığı sırada çalışmaya savaştan daha fazla değer verdiklerini anlamanın öneminin farkına vardığını belirten Naruhito, Kamakura dönemi (1333-1185) sonunda İmparator Hanazono'yu ünlü eden Kaitaichi no shō (veliaht prense bir uyarı şeklinde çevrilebilir) adlı yazıdan alıntıda bulundu. Hanazono, bu yazıyı 1330 yılında yeğeni Kazuhito'ya yazmıştı.

Erdem ve çalışma
Naruhito, açıklamalarında “Yazısında erdemin önemini açıklayan İmparator Hanazono, bu amaçla kişinin ahlak ve edep üzerine durması gerektiğini açıkça belirtiyor. Bu düşünceden çok etkilendim. Geçmiş imparatorların yaptıklarını göz önünde bulundurarak, çalışmalarımı ciddiyetle sürdürerek, insanları daima hesaba katıp onlara yakın olarak, bana emanet edilen bu sembolik görevi yerine getirme yönünde çabalarımı yoğunlaştırma niyetindeyim” ifadelerine başvurdu.
Japonya tarihinde sekiz kadın imparator olduğu biliniyor. Sonuncusu ise 250 yıl önce hüküm sürmüş İmparatoriçe Go-Sakuramachi idi.
Peki Hisahito erkek çocuk doğurmazsa Japonlar nasıl bir yol izler? Prenses Aiko'nun tahtı devralması kabul edilir mi?



Uluslararası sistem: Zenginlik, güç ve akıllı liderliğin yokluğu

Amerikan ve Çin bayrakları (AP)
Amerikan ve Çin bayrakları (AP)
TT

Uluslararası sistem: Zenginlik, güç ve akıllı liderliğin yokluğu

Amerikan ve Çin bayrakları (AP)
Amerikan ve Çin bayrakları (AP)

Nebil Fehmi

Çağdaş uluslararası sistemin biçimi ve kutuplar hakkında çeşitli soru işaretleri bulunuyor; Amerikan ve Rus iki kutupluluğu geri mi dönecek, Rusya'nın yerini Çin mi alacak, ya da dünyada üç kutup var olmaya devam mı edecek? Yahut sadece ABD veya Çin’in tek kutup olduğu bir sistem tarafından mı yönetileceğiz? Hiçbir tarafın tek taraflı karar alma yetkisine sahip olmadığı dengeli, çok taraflı bir sistemin kurulma olasılığı nedir? Yoksa güçlü, çatışan tarafların çoğaldığı çok kutuplu bir sistemin eşiğinde miyiz? Bunlar çalkantılı, hassas ve tehlikeli bir geçiş döneminde sorulan çeşitli ve farklı sorular.

Dikkatler her zaman en zengin ve en güçlü tarafların üzerindedir ve onlar, savaş ve barış, inşa etme ve yıkma, ekonomi ve finans, sanayi ve ticaret gibi alanların birbirinden farklı olmasına ve hatta bazen birbiriyle çelişmesine rağmen, belli alanlarda en başarılı ve seçkin olanlar olarak kabul edilirler.

Zenginlik ve güce dair değerlendirme, buna dahil edilen çeşitli yaklaşımlar ve kriterlerle birlikte şartlara ve durumlara göre değişir. Bir ülkede zenginliği belirlemede kişi başına düşen milli gelir doğru ölçüt olursa, dünyanın en zengin ülkesinin Lüksemburg olduğunu, onu Singapur ve Çin'in Makao bölgesinin izlediğini görürüz. Bu sıralamada dünyanın en büyük ekonomisi ABD 10. sırada yer alırken, dünyanın beşinci büyük ekonomisi Hindistan ise 124. sırada yer alacaktır. Zenginlik için doğru ölçüt, kişi başına düşen milli gelire paralel olarak satın alma gücü olursa, ülkelerin şu şekilde sıralandığını göreceğiz: Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, Almanya, Endonezya, Brezilya, Fransa ve İngiltere.

Askeri harcamaların 2,46 trilyon dolara ulaştığı ve en fazla harcama yapan ülke olan ABD'nin bunun 824 milyar dolardan fazlasını üstlendiği bir dünyada gücün değerlendirilmesi için ölçütler belirlemeye çalışırsak, bunlara askeri ve siyasi kabiliyetleri eklemeli, dahası buna öncelik vermeliyiz. Buna ilave olarak, bildiğimiz gibi güç mutlak değildir. Her durum ve her arenanın coğrafi yapısına bağlı olarak karada, denizde ve havada uzun ve kısa vadeli askeri yaklaşımlar, genel bir bakış açısıyla, bölgesel veya uluslararası düzeydeki siyasi hedefler ve iddialar vardır.

Batı-ABD-Avrupa'nın hırs ve emellerinin rekabet ettiği, ancak Rusya ve hatta Çin'in Avrasya perspektifinden farklılaştığı herkesçe biliniyor. Bunların hepsi ise Latin Amerika, Afrika ve Asya'nın büyük bölümündeki ülkelerin siyasi perspektifleri ve hedefleri ile ayrışıyorlar. Birinin uluslararası iddia ve emelleri, diğerinin ise sadece ulusal veya bölgesel iddia ve emelleri olduğu için doğrudan askeri çatışmaya girmeleri imkânsız olan ülkelerin askeri kabiliyetlerini karşılaştırmanın anlamı nedir? Okyanuslara ve denizlere hâkim geniş ülkeler ile denize kıyısı olmayan küçük ülkeler arasında, denizde ve karada kimin daha üstün kabiliyetlere sahip olduğunun önemi nedir?

Halkların ihtiyaçlarını karşılamak ve ülkelerin çıkarlarını korumak için maddi ve askeri imkânlara ihtiyaç duyulur, ancak zenginlik ve güce aşırı vurgu yapılıyor. Zenginliğin veya gücün kalıcı olduğunu, baskın zenginliğin zararlı, kaba kuvvetin ise adaletsiz olduğunu varsaymanın yanlış olduğunu düşünüyorum.

Zaman içinde yaşanan siyasal ve küresel gelişmeler devletler düzeyinde geniş çaplı değişimlere yol açtı. Bunlar arasında şunlar sayılabilir; eski Avrupa sömürgeciliğinin aşınmasına ve çöküşüne eşlik eden gelişmeler, Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki Soğuk Savaş’ın dönemsel olarak sona ermesi. Enerji şirketlerinin, dünyanın en büyük ve en zengin şirketleri listesindeki kontrolünün telekomünikasyon, programlama, dijitalleşme, teknoloji şirketleri lehine kaybolması, bunların daha önce hayal bile edilemeyen seviyelerdeki zenginlik merdivenlerini hızla tırmanması. Bu gelişmeler uluslararası sistemin biçimini ve niteliğini, güç tanımını, savaşların niteliğini değiştirdi, savaşlar daha ölümcül hale geldi ve artık daha uzak mesafelerden yönetilmeye başlandı.

Güç ve servet açısından baskın oyuncular genellikle orta veya uzun vadede pozisyonlarını korurlar ve liderlik kademeli olarak aktarılır. Bunlar, denklemleri ve rekabeti değiştiren önemli anların ortaya çıkmasıyla hızlanabilir. Bu anlar şunlarla bağlantılıdır; dünya savaşları gibi siyasi olaylar, kurtuluş hareketleri gibi yeni politik eğilimler veya geçen yüzyılın sanayi devrimi veya son 50 yıldaki teknolojik ve iletişim devrimi gibi teknolojik atılımlardan kaynaklanan ekonomik ve sosyal gelişmeler. Bunun nedeni dünyanın zenginlik oranlarının ve güç dengelerinin değiştiği sürekli bir değişim halinde olmasıdır.

Ancak liderlik tamamen farklı bir konudur. Zenginlik ve gücü aşar ve başkalarını etkileme, başkalarının uzun süreler boyunca örnek almak istediği pozisyonları, politikaları ve deneyimleri benimseme yeteneği gibi birkaç başka hususu da kapsar. Bunların sahiplerinden haklara saygı duymaları, yanlış ve hataları reddetmeleri, genel yararı göz önünde bulundurmaları, başkalarının umduğu ve arzuladığı bir örnek ve deneyim olmaları beklenir. Sovyetlerin geçen yüzyılda öncülük ettiği sosyalist felsefe ve yakın on yıllara kadar ABD'nin öncülük ettiği Batılı liberal sistem bunlara örnektir. Bunlardan biri başarısız olup dağıldı, diğerinin içeride ve dışarıda çifte standart uyguladığı ifşa oldu ve bu da ona parlaklığını ve güvenilirliğini kaybettirdi. Bağlantısızlar Hareketi, dünyanın vicdanı ve dengesi için başka bir alternatif sunmak amacıyla hızla yükseldi. Ancak, üyeleri istikrarlı bir uluslararası düzene en çok ihtiyaç duyan orta gelirli ülkeler olmasına rağmen, üyeleri günlük sorunlara ve kısa vadeli hırslara daldıkça parlaklığını ve itibarını kaybetti.

Bugün dünya zenginlik ve güçle dolup taşıyor, ancak sağlam, bilge ve dengeli bir liderlikten yoksun. Sistemlerimiz ve kurumlarımız şu anda çalkantılı bir aşamadan geçiyor ve hangi ülkelerin veya kuruluşların uluslararası düzeyde gelecekte liderlik rolünü hak ettiği ve üstleneceği henüz belli değil. Bu, meseleleri kontrol altına almak ve büyümelerini önlemek için acilen bazı proaktif, geçici adımlar atmamızı gerektiriyor. Kriz yönetimi kavramına benzer şekilde, uluslararası sistemin tamamen çökmesini ve dağılmasını önleyecek, aynı zamanda mevcut uluslararası sistemi küresel siyasal gerçeklikle daha uyumlu, işler tekrar kontrolden çıkmadan önce gelecekteki zorluklarla başa çıkabilecek hale getirecek reform yollarını bulmaya yönelik araştırmaları ve ciddi çabaları yoğunlaştırmayı amaçlamalıyız.