Fransa’nın yeni başbakanını zor bir yaz ve sonbahar bekliyor

Macron’un yol haritasını belirlediği başbakana, sağ ve sol çevreler saldırmaya başladı

Fransa'nın yeni Başbakanı Elisabeth Borne. (AFP)
Fransa'nın yeni Başbakanı Elisabeth Borne. (AFP)
TT

Fransa’nın yeni başbakanını zor bir yaz ve sonbahar bekliyor

Fransa'nın yeni Başbakanı Elisabeth Borne. (AFP)
Fransa'nın yeni Başbakanı Elisabeth Borne. (AFP)

Fransa'nın yeni Başbakanı Elisabeth Borne oldu. Elysee Sarayı’nın kulislerine vakıf kaynaklar, Borne’un 24 Nisan’da ikinci dönem tekrar Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron'un başbakan adayları listesinde alt sıralarda yer aldığı ancak Macron’a en yakın yetkili olan ve birçok salahiyete sahip Elysee Sarayı Genel Sekreteri Alexis Koehler’in desteğini alarak bu pozisyona seçildiğini aktardı. Fransız basınında sıkça yer alan haberlerde, Macron’un başbakan olarak ilk tercihinin, Greater Reims Başkanı Catherine Vautrin olduğu iddia edildi. Jacques Chirac döneminde bakanlık yapmış olan Vautrin, sağcı Cumhuriyetçi Parti’den şubat ayında istifa ederek Macron’un yanında yer almıştı.  
Fransa’nın yeni Başbakanı Elisabeth Borne mevcut süreçle uyumlu birçok özelliğe sahip, bu özelliklerin başında; Sosyalist Parti’den yani solun merkezinden geliyor olması öne çıkıyor. Macron seçim kampanyası boyunca en savunmasız sosyal sınıfların sorunlarına özel ilgi gösterme sözü vermişti. Dolayısıyla bu görev için Elisabeth Borne, rakibi sağcı Catherine Vautrin’e kıyasla daha uygun görünüyor. Ayrıca Borne, Macron’un birinci döneminde olağanüstü bir bakanlık deneyimine ve zengin bir portföye sahiptir. Borne, Macron'un ilk cumhurbaşkanlığı döneminde sırasıyla Ulaştırma Bakanı, Ekoloji Bakanı ve Çalışma Bakanı olarak görev aldı. Borne bakanlık görevlerini başarıyla icra etmişti. Her üç pozisyonda da dosyalara ve sorunlara ne kadar vakıf olduğunu kanıtlamayı başarabildi. Kabinenin aktif bir üyesi olan Borne, geçtiğimiz yıllardaki bakanlık görevlerinde diyaloğa açık olduğunu ve Macron’un istediği reformları kararlı bir şekilde uygulamaya koyma hususunda başarılı olduğunu gösterdi. Ayrıca, siyasi yönünden ziyade teknokrat yönüyle öne çıkan Borne’un bu pozisyona getirilmesi, cumhurbaşkanına sadık kalacağının ve hiçbir alanda onunla rekabet etmeyeceğini de garanti etmektedir. Fransa anayasasına göre bir kişi cumhurbaşkanı görevine en çok iki defa seçilebiliyor, Macron’un son dönemi olduğu için, başbakanlık pozisyonu bir üst basamağa çıkmak için birçok cazibeye sahip. Son olarak Macron, Fransa Cumhuriyeti'ndeki ikinci yönetici pozisyonuna bir kadını atayarak, seçim vaatlerinden birini yerine getirmiş oldu. Böylelikle Fransa’da da Avrupa’daki çoğu ülkede olduğu gibi başbakan koltuğuna bir kadın oturdu.  
Beşinci Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana Borne, başbakanlık pozisyonunu elde eden ikinci kadın olma özelliğine sahip. Fransa'nın ilk kadın başbakanı, sosyalist lider François Mitterand döneminde yaklaşık 11 ay süreliğine Edith Cresson olmuştu. Cresson 1991-1992 görev süresi boyunca şiddetli siyasi ve medya kampanyalarına maruz kaldı. Bazı sağcı siyasetçiler ve medya kuruluşları, işi Cresson’u, XV. Luouis’in metresi ve yöneticisi Madam Pompadour ile kıyaslayarak, Cumhurbaşkanı Mitterand’la aralarında bir ilişki olduğu söylentisini çıkarmaya kadar vardırdı.  

Hükümetin kurulması ve seçimler 
61 yaşındaki Borne ülkede oldukça rahatsız edici koşullar hâkim iken bu pozisyona getirildi. Görevlerini yerine getirmeden önce Borne’u iki temel zorluk bekliyor, birincisi; Macron’a sunacağı hükümetin üyelerinin belirlenmesi, ikincisi; 12-19 Haziran tarihinde yapılacak olan parlamento seçimlerinde başarılı olması. Gözlemcilere göre Borne, kabine listesini bir an önce hazırlayıp göreve başlamak istiyor. Dolayısıyla yarına kadar hükümet üyeleri açıklanabilir ve cuma günü ilk toplantı için hazır olabilir. Şu ana kadar kulislerden bakanlık pozisyonlarıyla ilgili isimler sızdırılmış değil. Mevcut bakanların hangilerinin kalıcı hangilerinin gidici olduğu bilinmiyor. Ayrıca Macron’u destekleyen sağcı siyasetçilerden kimlerin yeni hükümette görev alacağı da belirsizliğini koruyor.
Macron hükümeti kurmakla görevlendirdiği Borne’a bir yol haritası çizmekte gecikmedi. Twitter hesabından açıklama yapan Macron, hükümetin önceliklerinin "çevre, sağlık, eğitim, tam istihdam, demokrasiyi canlandırmak, Avrupa ve güvenlik konuları" olduğunu belirtti. Macron ayrıca hükümetle birlikte Fransız halkı için yorulmadan çalışmaya devam edeceklerini taahhüt etti.  
Hükümeti kurmak çok zor olmasa da kolay da olmayacaktır. Borne’un kabinesini oluştururken hassas dengeleri gözetmesi ve Macron’un yukarıda bahsi geçen seçim vaatlerini uygulaması gerekecek. Başbakan Borne, bu göreve gelmesinin ardından Macron’un etrafında toplanan siyasi çevrelerin teknik lideri oldu. Dolayısıyla parlamento seçimlerinde çoğunluğu elde etmenin başlıca sorumluluğu da ona ait. Yeni başbakan ilk kez seçimlere katılıyor, yani daha önce bir seçim tecrübesi bulunmuyor. Konumunu koruyabilmesi için parlamento çoğunluğunu elde edebilmesi zorunluluk arz ediyor. Aksi takdirde teamüllere göre görevini terk etmek zorunda kalacak. Macron’un olağanüstü bir sürpriz olmazsa parlamento çoğunluğunu kolaylıkla elde edeceği değerlendiriliyor. Ancak siyaset sahnesi üç farklı blok tarafından işgal edilmiş durumda, Macron’un etrafında toplanan merkezci blok, aşırı sağda yer alan blok ve aşırı solda yer alan bir blok. Fransa’da aşırı sağcı lider Marine Le Pen, haziran ayında iki turlu yapılacak genel seçimleri partisinin ilk sırada tamamlayacağını iddia etmişti. Macron’a karşı 13 milyondan fazla oy alan Le Pen, yükselen popülaritesinin kendisine mevcut durumunun aksine önemli bir parlamenter blok sağlamasını umuyor. 
Ancak Macron'a yönelik asıl tehdit soldan geliyor, çünkü aşırı solun adayı Jean-Luc Melenchon, sol siyaseti birleştirmeyi başardı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda 7 milyon oy alan Melenchon, parlamento seçimlerinde hedeflediği koltuk sayısına ulaşırsa muhtemel bir koalisyon hükümetinin başbakanlık görevine getirilebileceğini düşünüyor. Ancak şu anki anketler Macron’un parlamentoda çoğunluğu elde edebileceğini gösteriyor.  

‘Sarı yeleklilerin’ dönüşüne dair endişeler  
Yukarıdaki konularının çözümünde başarılı olması Başbakan Elizabeth Borne için sadece yolun başlangıcı olacaktır. Araştırmalar ve kamuoyu yoklamaları, Fransa'nın, temel gıda maddeleri, elektrik ve enerjideki yüksek fiyatlar, yükselen enflasyon rakamları ve halkın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle, siyasi olarak sıcak bir yaz ve daha sıcak bir sonbahar yaşayacağını öngörüyor. Macron, Borne veya herhangi bir yetkilinin istemediği şey ise, Fransa'nın 2018, 2019 ve 2020'de tanık olduğu ‘sarı yeleklilerin’ yeniden protesto eylemlerini başlatmasıdır.  
Borne, gelecekteki hükümeti için büyük bir zorluk teşkil edecek olan, en savunmasız gruplara yardım etmek için ekonomik ve mali tedbirlerin benimsenmesini bir öncelik haline getirmek zorunda kalacak. Buna, özellikle Fransa bir dizi Avrupalı ortağının gerisinde kalmış gibi göründüğü için, çevre ve ekoloji dosyasına hak ettiği önemi verme yönündeki bir başkanlık arzusunun uygulamaya konulması da eşlik ediyor. 
Ancak Borne'u bekleyen en riskli dosya ‘Emeklilik Yasası'dır. Macron, seçim kampanyası sırasında şu anda 62 olan emeklilik yaşını 65'e çıkarmak istediğini açıklamıştı. Edouard Philippe hükümeti daha önce şu anda yürürlükte olan yasayı değiştirmeye çalışmış, ancak Kovid-19 salgını ve protesto gösterileri Philippe hükümetinin bu konuda başarılı olmasının önünü tıkamıştı. Ülkedeki yedi sendikadan dün yapılan ortak açıklamada, maaşların arttırılması talep edildi ve emeklilik yasasının değiştirilmesine yönelik bir girişimde bulunulmaması uyarısı yapıldı. Ancak birçok gözlemci, yeni başbakanın son beş yılda zorlu reformları uygulama becerisi gösterdiğini, dolayısıyla emeklilik yasası üzerindeki değişiklikleri uygulama noktasında da kararlı bir duruş sergileyeceğini düşünüyor.  
Macron'un partisi ve destekçileri dışında, Borne'un atanmasına özellikle aşırı sağ ve aşırı sol çevreler olumsuz tepki gösterdi. Melenchon, onu bir solcu olarak görmeyi reddettiğini duyurdu ve bakanlığı sırasındaki icraatlarına saldırdı. Borne’un seleflerinden bir farkının olmadığını söyleyen Melenchon, “Toplumsal ve çevresel düzeylerde yeni bir taciz dönemi başlamıştır, Borne’un atanması halkı aldatmaya yönelik bir hamledir” dedi. Le Pen ise, Macron’un bu atamayla "Bir aşağılama politikası, devleti ve toplumu yıkma ve vergi gaspı politikasını sürdürdüğünü” söyledi.  



Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)

Avrupa Birliği'nde (AB) yapılan ankete göre vatandaşların yarısı, ABD Başkanı Donald Trump'ı Avrupa'nın düşmanı olarak görüyor. 

Fransız politika dergisi Le Grand Continent'te yayımlanan ankete Belçika, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Almanya, Portekiz, Hırvatistan ve Polonya'dan yaklaşık 10 bin kişi katıldı. 

Katılımcıların yüzde 48'i Trump'ı kesin düşman gördüğünü belirtti. Bu oran Belçika'da yüzde 62, Fransa'da yüzde 57, Hırvatistan'da yüzde 37, Polonya'daysa yüzde 19 oldu.

Öte yandan Avrupalılar, ABD'yle ilişkileri stratejik açıdan önemli görüyor. AB'nin ABD yönetimine karşı hangi tutumu benimsemesi gerektiği sorulduğunda "uzlaşma" seçeneği yüzde 48'le en popüler tercih oldu. 

AB vatandaşlarının yüzde 51'i gelecek yıllarda Rusya'yla doğrudan savaş riskinin olduğunu düşünüyor. Bunun çok ciddi bir risk olduğunu savunanların oranıysa yüzde 18. 

Ülkelerin Rusya'ya coğrafi yakınlık derecesine göre görüşler büyük farklılık gösterdi. Polonyalı katılımcıların yüzde 77'si savaş riskinin yüksek olduğunu düşünürken, bu oran Fransa'da yüzde 54, Almanya'da yüzde 51, Portekiz'de yüzde 39 ve İtalya'da yüzde 34 oldu. 

Çoğu kişi AB'nin muhtemel savaşa karşı yeterince hazır olmadığını da düşünüyor. Katılımcıların yüzde 69'u ülkelerinin Rusya'ya karşı savunma kapasitesinin "zayıf kaldığını" ya da "hiç olmadığını" söyledi.

Rusya'dan gelebilecek tehditler arasında teknoloji ve dijital güvenliği etkileyecek saldırılar yüzde 28'le en üst sırada yer aldı. Askeri güvenlikse bunun ardından yüzde 25 oranındaydı.

Katılımcıların yüzde 69'u muhtemel savaş durumunda AB'nin birliğini pekiştirerek koruyucu bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

9 ülkedeki katılımcıların büyük çoğunluğu AB üyeliğini destekledi, vatandaşların yüzde 74'ü ülkelerinin blokta kalmasını istediğini belirtti. 

Bu oran yüzde 90'la Portekiz ve yüzde 89'la İspanya'da en yüksek seviyedeyken, yüzde 68'le Polonya'da ve yüzde 61'le Fransa'da en düşük orandaydı.

Anketi düzenleyen Cluster 17 şirketinin kurucusu Jean-Yves Dormagen, AB'de "Trumpçılığın düşmanca bir güç olarak görüldüğünü" belirterek şöyle devam ediyor: 

Avrupa sadece artan risklerle karşı karşıya değil, aynı zamanda kendi tarihsel, jeopolitik ve siyasi yapısında da dönüşüm geçiriyor. Ankette çıkan genel tablo, endişeli, kendi kırılganlıklarının çok iyi farkında olan ve olumlu bir geleceği düşünebilmek için mücadele eden bir Avrupa'yı gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, La Voce di New York


Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
TT

Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yla ABD Başkanı Donald Trump'ın telefon görüşmesinin detayları ortaya çıktı. 

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla Telegraph'a konuşan kaynaklar, Maduro'nun iktidarı bırakmak için belirli şartlar sunduğunu ancak Trump'ın bunları kabul etmediğini savunuyor.

Buna göre Maduro, 200 milyon dolarlık servetini korumayı, kendisine yakın yaklaşık 100 kişi hakkında hiçbir işlem yapılmamasını ve dost bir ülkeye sığınmasının sağlanmasını istemiş.

Kaynaklar, Washington'ın özellikle üst düzey yetkililer hakkında herhangi bir işlem yapılmaması talebine yanaşmadığını belirtiyor. 

15 dakikalık telefon konuşmasında iki liderin, Venezuela'da olası bir geçiş hükümetinin nasıl kurulacağına veya Maduro'nun nereye gönderileceğine dair de anlaşmaya varamadığı ifade ediliyor. 

Trump'ın, Maduro'nun gidebileceği ülkeler arasında Rusya ve Çin'i gösterdiği öne sürülüyor. Ayrıca Katar'ın da bir seçenek olarak değerlendirildiği iddia ediliyor. 

Washington Post'un 27 Kasım'daki haberinde, Venezuela liderinin Türkiye'ye kaçabileceği de ileri sürülmüştü. 

Telegraph'ın haberinde, Maduro'nun kendisine yakın isimlerin geçiş hükümetinde rol oynamasını istediği ancak Beyaz Saray'ın bunu kabul etmediği yazılıyor.

Kaynaklardan biri, Venezuela liderinin "iki arada bir derede" kaldığını söylüyor. İktidardaki müttefikleri hakkında işlem yapılmasını kabul etmesi halinde Maduro'nun Venezuela'daki üst düzey isimler tarafından "hedef alınabileceği" belirtiliyor. 

ABD Dışişleri Bakanlığı, uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu tuttuğu Güneşler Karteli'ni (Cartel de los Soles) terör örgütü ilan etmiş, liderinin Maduro olduğunu öne sürmüştü.

Haberde, Maduro'nun af istediği üst düzey askeri ve siyasi isimlerin, ABD tarafından hedef alınan bu örgüte üye olduğu savunuluyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi, böyle bir örgütün varlığını defalarca reddetmişti. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ABD'nin Güneşler Karteli'yle ilgili açıklamasının "asılsız ve gerçek dışı" olduğu savunulmuştu. 

Beyaz Saray'ın örgütün en üst isimlerinden biri olduğunu öne sürdüğü Venezuela İçişleri, Adalet ve Barış Bakanı Diosdado Cabello da karteli "uydurma" diye nitelemişti.

Maduro, Trump'la telefon görüşmesi hakkunda dün yaptığı açıklamada, "Görüşmenin saygı çerçevesinde tamamlandığını ifade etmek isterim" demişti. Trump ise Maduro'yla konuşmasına ilişkin "Görüşmenin iyi ya da kötü geçtiğine dair bir şey söyleyemem" ifadelerini kullanmıştı. 

ABD'nin Karayipler'deki askeri yığınağı

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını bu ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 21 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 83 kişiyi öldürdü. 

Independent Türkçe, Telegraph, BBC


Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
TT

Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin görüşmesi özellikle ABD tarafından yakından takip ediliyor.

Rus lider bugün Yeni Delhi'ye vardı, Modi'yle birebir görüşmeninse yarın düzenlenmesi planlanıyor. 

New York Times'ın (NYT) haberinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın Rus petrolünü almaması için Modi'ye baskı yaptığı hatırlatılıyor. 

Yeni Delhi yönetimi, Washington'ın taleplerine bir süre direnmiş ancak ABD'nin geçen ay Rus petrol devlerine uyguladığı yaptırımların ardından satın alımları büyük ölçüde durdurmak zorunda kalmıştı. 

BBC'nin analizinde, 2022'de patlak veren Ukrayna savaşından beri ilk kez Hindistan'ı ziyaret edecek Putin'in petrol satın alımlarının tekrar artırılması için Modi'ye baskı yapabileceğine dikkat çekiliyor. 

İkili zirvede, Hindistan ve Rusya'nın Sovyet döneminden beri süren ilişkilerine bağlı oldukları mesajı verilecek. 

NYT'nin haberinde, aynı zamanda görüşmenin Putin için "küresel öneme sahip bir ortağı olduğunu dünyaya gösterme fırsatı" sunacağı ifade ediliyor.

Toplantıda Modi yönetiminin Rus menşeli gübre ürünlerine yatırımını artırması ve Hindistan'da Rusya işbirliğiyle inşa edilecek nükleer santrallerle ilgili konuların ele alınacağı aktarılıyor. 

Ayrıca iş sektöründe ortaklığın da artırılması öngörülüyor. Ukrayna savaşı nedeniyle eleman kıtlığı yaşayan Rus şirketlerin Hindistanlı işçileri kadrolarına katmak istediği belirtiliyor. 

Bu, Putin'in 2021'den beri Hindistan'a yaptığı ilk ziyaret olacak. Diğer yandan iki lider eylülde Çin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında bir araya gelmiş, geçen yıl da Moskova'da görüşmüştü. 

"Denge politikası sınanıyor"

Diğer yandan görüşmenin, Modi'nin hem Rusya hem de Batı'yla ilişkilerini dengede tutmakta zorlandığı bir dönemde yapıldığına işaret ediliyor. Yeni Delhi merkezli düşünce kuruluşu Global Trade Research Initiative'in (GTRI) görüşme hakkındaki analizinde şu ifadelere yer veriliyor: 

Hindistan için zor olan mesele stratejik dengeyi korumaktır. Washington'dan gelen baskı ve Moskova'ya bağımlılığı yönetirken özerkliği de koruyabilmektir.

CNN'in analizinde de Hindistan'ın denge politikasının son dönemde sınandığı belirtiliyor. Yeni Delhi yönetiminin, Soğuk Savaş'ta kurulan dostluk, askeri işbirliği ve ucuz petrol fırsatı nedeniyle Kremlin'e bağımlı olduğu, diğer yandan da teknoloji, ticaret ve yatırım konusunda Amerika'yla işbirliğinden vazgeçmek istemediği yazılıyor. 

"Yeni S-400 anlaşması gelebilir"

İki ülke arasında savunma sektöründe de kuvvetli bağlar var. Hindistan yönetimi, Çin ve Pakistan'la sınırlarını korumak için askeri ekipmana on milyarlarca dolar harcıyor. 

Hindistan ordusunun elindeki hava savunma sistemleri, savaş uçakları, tüfekler ve füzelerin çoğu da ülkenin en büyük silah tedarikçisi Rusya tarafından üretiliyor.  

Hindistan medyasında yer alan haberlere göre, Modi yönetimi Rus menşeli S-400 hava savunma sistemi için yeni bir anlaşma yapabilir.

S-400 ve Rusya-Hindistan ortak üretimi uzun menzilli BrahMos füzeleri, Hindistan'la Pakistan arasında mayısta patlak veren 4 günlük çatışmalarda önemli rol oynamıştı.

Independent Türkçe, CNN, BBC, New York Times