İsrail kamuoyunda aşırı sağ yükselişte

Netanyahu Araplara karşı mücadeleye dayalı bir seçim programı sunuyor. Anketler, İsrail toplumundaki nefretin derinliğini gözler önüne seriyor

Nisan ayında Yafa’da bir sokakta bisiklete binen bir adam ve İsrailli bir güvenlik görevlisi
Nisan ayında Yafa’da bir sokakta bisiklete binen bir adam ve İsrailli bir güvenlik görevlisi
TT

İsrail kamuoyunda aşırı sağ yükselişte

Nisan ayında Yafa’da bir sokakta bisiklete binen bir adam ve İsrailli bir güvenlik görevlisi
Nisan ayında Yafa’da bir sokakta bisiklete binen bir adam ve İsrailli bir güvenlik görevlisi

İsrail’de yapılan bir kamuoyu araştırması, Yahudiler ve İsrail vatandaşı Araplar arasındaki ilişkilerde derin uçurumun boyutunun ve aralarındaki nefretin arttığını gösterdi. Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi’nin anket sonrası Tel Aviv’de, yaklaşan genel seçimlerde İsrail içerisinde yaşayan Filistinlilere karşı ırkçı bir propaganda kampanyası başlatmayı planladığı ortaya çıktı.
Şarku’l Avsat’ın The Times of Israel haber sitesinden aktardığı habere göre böyle bir ırkçı propagandanın ülkede kargaşa ve gerginliğe yol açacak olması ihtimaline rağmen Likud, Netanyahu’yu başbakanlığa geri getirmek için her şeyi yapmaya hazır. Haber sitesi, söz konusu kampanyanın hedefinin, ciddi yolsuzluk suçlamalarıyla yargılanmasına ve Likud’un iktidara dönmesini engelleyen Netanyahu’nun liderlikteki varlığı olmasına rağmen, parti lideri olarak kalıp istifa etmemesi sebebiyle Likud içindeki artan hoşnutsuzluğu bastırmak olduğunu vurguladı.
Likud’un propagandası, özellikle Mescid-i Aksa’da İsrail’in gerilimi arttırmasına karşı Arap kasaba ve şehirlerindeki protestolara odaklanacak. The Times of Israel’e göre, son derece şiddetli olacak kampanyanın amacı, Kudüs’te ve diğer yerlerdeki operasyonlara ve çatışmalara duyulan öfkeyi sandıktaki oylara çevirmek olacak. Likud’un ırkçı propagandası, ‘Sadakat olmadan vatandaşlık olmaz’ sloganıyla başlatılacak. Bu slogan, Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Liberman’ın önceki seçim kampanyalarında kullandığı bir slogan, ancak Likud Partisi sloganı daha agresif bir şekilde kullanacak. Likud’un seçim kampanyası, iktidara geri dönmesi halinde yürürlüğe koymayı planladığı bir dizi yasayı içerecek. Bunlar arasında, İsrail karşıtı operasyonları gerçekleştiren vatandaşların ailelerinin sınır dışı edilmesi, Filistin bayrağı taşıyan ya da asan veya İsrail bayrağını yakan herkesin hapis cezası alması, savaş sırasında göstericilerin vatandaşlık hakkından mahrum edilmesi ve diğer haklarının kaldırılması yer alacak.
Sızdırılan bilgiler, Likud’un Knesset üyeleri Miki Zohar ve Ofir Katz’ın bu kampanyaya odaklanacağını ortaya çıkardı. Zohar, “Araplar devleti ele geçiriyor. Bunu her gün görüyoruz. Yahudilere eziyet ediyorlar ve ne isterlerse onu yapıyorlar. Bu, seçimlerde en çok konuşulan konu olacak ve halk yanımızda olacak” dedi. The Times of Israel, Likud’un aşırı sağdan müttefiklerinin, özellikle Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir liderliğindeki Dini Siyonizm Partisi’nin gücünün artmasından korktuğunu, bu nedenle onlardan daha sert görüntü vermek için çalıştığını belirtti. 
Yahudi Halkı Politika Enstitüsü geçen hafta, yıllık olarak yaptığı ‘çoğulculuk endeksi’ araştırmasını yayınladı. Anket, geçen yıl boyunca, İsrail toplumunun seküler, milliyetçi, dindar, Ortodoks ve Arap gibi çeşitli kesimleri arasındaki bölünmelerin daha da derinleştiğini gösterdi. Sonuçlar, sağcı Yahudilerin, İsrail’in Arap vatandaşları ile ortak bir gelecek olasılıkları konusundaki karamsarlığında belirgin bir artışı gösterirken, liberallerin ise daha iyimser hale geldiğini ortaya çıkardı.
Tel Aviv Üniversitesi’nden Camille Fox tarafından bin 100 Yahudi ve 200 Yahudi olmayan kişinin katılımıyla gerçekleştirilen anketin sonuçlarına göre Arap vatandaşları, Yahudilerin 4 yıl öncesine göre daha radikal hale geldiğine inanıyor. Geçen yılki ankette bu görüşte olanların oranı yüzde 8 olarak kaydedilmişken, bu yıl bu oran yüzde 23’e yükseldi. Yahudiler arasında bu görüşte olanların oranı geçen yıl yüzde 20 iken bu sene yüzde 27 olarak kaydedildi.
Anket sonuçlarına göre, Yahudi olan ve olmayan İsraillilerin yüzde 58’i, Yahudilerin ve Arapların İsrail’de ortak bir geleceği olduğuna şiddetle katıldıklarını’ veya “tamamen katıldıklarını” söylediler. Bu oranın liberal Yahudiler arasında yüzde 70’ten yüzde 80’e yükselmesi, sağcılar arasında ise yüzde 50’den yüzde 28’e düşmesi dikkati çekti.
Ankette, İslamcı çizgideki Birleşik Arap Listesi ve seküler çizgideki Ortak Arap Listesi gibi Arap siyasi partilerinin hükümetin bir parçası olması fikri hakkında da soru soruldu. Laik İsraillilerin yüzde 73’ü, muhafazakarların yüzde 45’i, dini milliyetçilerin yüzde 19’u ve Haredi Yahudililerin yüzde 27’sinin bu fikri desteklediği görüldü.
Anket, solcu İsraillilerin büyük çoğunluğunun (yüzde 70), Yahudiler ve Araplar için tamamen karma yerleşim bölgelerini desteklediğini ortaya koydu. Buna karşılık katılımcıların yüzde 2’si ayrı mahalleleri desteklediklerini belirtti. Sağcı İsraillilerin ise büyük bir çoğunluğu (yüzde 63) ayrı mahalleleri desteklerken, yalnızca yüzde 14’ü karma mahalleleri destekledi.
İsrail vatandaşı Filistinliler arasında şiddetin yayılması konusunda, Yahudi olmayan İsrailliler’in yüzde 40’ı, Arap toplumundaki şiddetin ‘Arap çevresine karşı yıllardır süren ihmal ve ayrımcılığın sonucu’ olduğu konusunda hemfikir. Yüzde 37’si ise bunun sebebini, ‘polisin işini düzgün yapmamasına’ bağladı. Yüzde 9’u ise polisin Araplardan kaynaklanan şiddete karşı harekete geçmesine izin vermemesi sebebiyle Arap toplumunu suçladı. Yüzde 14’ü ise kültürü suçladı. Ankete katılan Yahudilerin yüzde 37’si, şiddetin kültürel bir meselenin sonucu olduğunu söyledi. Yahudilerin yüzde 35’i bunun Arap çevrelerine karşı yıllarca süren ihmal ve ayrımcılığın neticesi olduğunu belirtti. Yahudilerin geri kalanları ise, polisi suçlamak ve Arap toplumunu polisin şiddete karşı etkili önlem almasına izin vermemekle gibi suçlamalar arasında farklı fikirleri savundu.

2 milyon İsrailli Arap var
Ülke nüfusunun 9 milyona ulaştığı İsrail’de nüfusun yaklaşık 2 milyonunun "İsrailli Araplar" olarak tanımlanan İsrail vatandaşı Filistinlilerden oluştuğu belirtiliyor.
İsrail vatandaşı Filistinliler ülke nüfusunun yüzde 20'sine tekabül ediyor. Tel Aviv rejiminin "İsrailli Araplar" olarak tanımladığı vatandaşlar, 1948'deki savaş ve sonrasında yaşanan işgale rağmen yurtlarında kalarak İsrail vatandaşı olan Filistinlilerden ve çocuklarından oluşuyor. Bu nüfusun dışında kalan ve İsrail vatandaşı olmayan Filistinliler ise Gazze ve Batı Şeria’da yaşıyor.
İsrail'de 8 partinin bir araya gelerek Haziran 2021'de oluşturduğu koalisyonda, ülke tarihinde bir ilk olarak İsrail vatandaşı Filistinlilerin temsilcisi partilerden Birleşik Arap Listesi Ra'am, 4 milletvekiliyle yer aldı. Bunun karşısında ise Ortak Arap Listesi muhalefette konumlanıyor.
İsrail'de sağ siyasetçi Naftali Bennett'in başbakanlık koltuğunda oturduğu hükümette yer alan Ra'am Partisi, işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinliler ve İsrail vatandaşı Filistinliler tarafından koalisyonda rol aldığı için bazı durumlarda Filistin kamuoyunda eleştirilerin hedefi oldu.
İsrail güçleri 15 Nisan cuma gününün ardından Mescid-i Aksa'ya baskın düzenleyerek Filistinlileri zorla dışarı çıkarmış ve Aksa’nın kapılarını Filistinlilere kapatmıştı.



Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
TT

Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)

Çin, 600 yıl aradan sonra deniz gücüne yeniden açılıyor. Coğrafi konumu gereği hem kara hem deniz ülkesi olarak sınıflandırılan Çin’in kara sınırları 14 ülke ile 22 bin 117 kilometre, deniz sınırları ise 18 bin kilometre uzunluğunda.

15. yüzyılda Çin, yaklaşık 300 savaş gemisinden oluşan en büyük donanmaya sahipti (günümüzde bu sayı 370). O dönemde Çin’in denizlerdeki hâkimiyeti tartışmasızdı; hem Pasifik hem de Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olarak öne çıkıyordu. İlginç olan, o dönemin deniz komutanı Zheng He’nin Han etnisitesinden olmamasıydı. Müslüman ve Moğol kökenli olan Zheng He, o dönemde Hac görevini de yerine getirmişti. Zheng He’nin okyanus seferlerinin amacı halkları boyunduruk altına almak değildi. Seferler daha çok vergi toplamak ve kültürel alışverişi sağlamak üzerine kuruluydu; gemilerinde askerlerin yanı sıra tercümanlar ve doktorlar da bulunuyordu.

O dönemde okyanuslar, sömürgeciliği kolaylaştıran bir araç değil; uygarlıkları birbirine bağlayan bir köprü işlevi görüyordu. Ancak bu, gücün kullanılmadığı anlamına gelmiyordu; güç, ‘yumuşak güçle’ birlikte var oluyordu. Zheng He, son seferinde hayatını kaybetti ve cenazesi denize bırakıldı. Onun ardından Ming Hanedanı, denizlerdeki etkinliğini azaltma kararı alarak kuzeyden gelebilecek Moğol tehlikesine odaklandı.

dfrgt
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)

Dünya değişti ve Çin birçok krizden geçti; özellikle Batı’nın ve komşusu Japonya’nın yol açtığı ‘Aşağılanma Yüzyılı’ bu dönemin en çarpıcı örneklerindendi. Bu süreçten sonra Napolyon’un sözleri gündeme geldi: “Çin uyuyor, bırakın uyusun; çünkü uyandığında dünyayı sarsacak.”

Çin, zamanla kıyı savunması veya ‘önleme yoluyla caydırma stratejisi’ (Green Navy-Denial) anlayışından uzaklaşarak, uzak mesafelerde operasyon yapması öngörülen ‘mavi su donanması’ (Blue Navy) stratejisine geçti.

Stratejik etki

Çin’in güçlü bir deniz gözüne sahip olması mantıklı görünüyor. Çünkü deniz güvenliği ve deniz geçiş noktalarının (Choke Points) kontrolü hâlâ büyük ölçüde Amerikan donanmasının insafına bağlı. Bu durum özellikle Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı için geçerli. Çin, enerji ihtiyacının yüzde 80’ini bu boğaz üzerinden karşılıyor ve toplam ticaretinin yüzde 66’sı da buradan geçiyor. Bazı strateji uzmanlarına göre Çin, bu sıkışmış durumdan iki yolla çıkmaya çalışıyor: Birincisi, ABD ile deniz rekabeti; ikincisi ise Kuşak ve Yol Girişimi’ne dayalı strateji. Söz konusu girişim, Çin’i Amerikan deniz hâkimiyetinden kurtarırken, aynı zamanda ülkeyi en önemli rakibi Rusya’nın insafına bırakıyor. Peki Çin, ulusal güvenliğini bir rakibinin eline bırakmayı kabul edecek mi?

b
Mayıs 2024'te gizli bir yerde yapılan denemeler sırasında Çin’in üçüncü uçak gemisi Fujian'ı gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

ABD’nin Büyük Okyanus’taki stratejisi, Çin’i coğrafi olarak kuşatma üzerine kurulu. Bu strateji, güney Japonya’dan Tayvan üzerinden Malezya’ya uzanan Birinci Ada Zinciri (First Island Chain) ve temel ağırlık merkezi olarak Guam Deniz Üssü’ne dayanan İkinci Ada Zinciri’ne dayanıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’ı ana topraklara katmayı 2027 yılı için öngörüyorsa, Çin donanmasının buna uygun araçlara sahip olması gerekiyor; bu araçların başında uçak gemileri geliyor.

Fujian uçak gemisi

Çin’in üçüncü uçak gemisi, diğerlerinden farklı olarak tamamen Çin yapımı ve üstün teknolojiye sahip. Gemide, uçakları fırlatmak için elektromanyetik (Electromagnetic) katapult sistemi kullanılıyor. ABD’nin çoğu uçak gemisinin aksine nükleer enerjiyle çalışmıyor, ancak katapult sistemi bakımından USS Gerald R. Ford ile benzerlik gösteriyor. Gemide 50’den fazla uçak barındırılabiliyor; bunlar arasında hayalet uçaklar, erken uyarı uçakları (örneğin KJ-600) ve çok sayıda insansız hava aracı (İHA) da bulunuyor. Uçak gemisi, yakıt ikmali yapmadan denizde 45 gün boyunca görev yapabiliyor.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Japonya Başbakanı Sanae Takaichi, 28 Ekim 2025 tarihinde Tokyo'da düzenlenen ABD-Japonya ticaret anlaşmasının imza töreninde (Reuters)

Zayıflıklar ve sınırlamalar

Askeri uzmanlar, Çin’in bu başarısını son derece önemli buluyor; çünkü uçak gemisine sahip olmak, bir ülkenin küresel düzeydeki konumunu ve gücünü yansıtıyor. 21. yüzyıldaki savaşlarda bunun tersinin kanıtlanması mümkün olsa da, uçak gemisi Çin’e sahillerden uzak denizlerde ileri düzeyde varlık gösterme imkânı sağlıyor. Üzerindeki uçaklar sayesinde hızlı bir askeri müdahale olanağı da sunuyor. Bu uçak gemisi, diğer iki gemiyle birlikte Tayvan çevresinde görev yaptığında, ABD’nin deniz planlarını ve bölgedeki diğer ülkelerin stratejilerini zorlayabilir. Ancak gemi tek başına çalışamıyor; bunun için deniz üslerine ihtiyaç var ve Çin’in çevresindeki birçok ülke ile deniz sınırı sorunları bulunduğundan bu üsler mevcut değil. Buna ek olarak, deniz savaşları konusundaki deneyim ve birikim de kritik bir faktör. 1775’te kurulan ABD donanması, özellikle 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde yaklaşık 249 yıl boyunca tecrübe kazandı. ABD’nin 11 uçak gemisi bulunuyor; hepsi nükleer enerjiyle çalışıyor ve özellikle toplu operasyonlar, hızlı konuşlanma ve uygulama gibi kabiliyetlere sahip. 21. yüzyılda ise teknoloji hızla ilerlediği için, uçak gemisinin korunması büyük önem taşıyor; zira gemiler büyük ve hareketleri nispeten yavaş.

Güvenlik ikilemi

Güvenlik ikilemi şu prensibe dayanıyor: Güvenliğini artırdıkça, başkasının güvenliğini tehdit edersin. Bu nedenle, yeni bir tehdide uyum sağlamak için kendi güvenliğini geliştirmek gerekir. Kendi güvenliğini artırdığında ise diğerinin güvenliği tehlikeye girer ve o da güvenliğini yeniden güçlendirmek zorunda kalır; süreç böyle devam eder. Çin’in uçak gemisi Fujian da bu prensipten muaf değil; gemi, özellikle Tayvan çevresinde Doğu Asya’daki stratejik dinamikleri hareketlendirdi.

thy
Güney Kore'nin Busan kentindeki bir deniz üssünde bulunan USS George Washington uçak gemisi (Arşiv – EPA)

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’ye, Çin’in Tayvan’a saldırması hâlinde nasıl bir tutum izleneceği sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Bu, varoluşu tehdit eden bir durumdur.” Japonya’nın 2015 Güvenlik Yasası’na göre bu ifade, kaçınılmaz bir askeri karşılık anlamına geliyor. Coğrafyanın jeopolitiği belirlemesi, Japonya’nın 14 bin 125 adadan oluşması, deniz hatlarının ulusal güvenlik açısından yaşamsal olması ve ülkenin Birinci Ada Zinciri’nin en kritik düğüm noktası konumunda bulunması nedeniyle, Çin’in Tayvan’ı ele geçirme girişimi hem Japonya’nın ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturacak hem de hayati deniz hatlarını tehlikeye atacaktır. Örneğin Japonya, sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 99’unu deniz yoluyla ithal ediyor; çünkü deniz, en ucuz ve en etkili güzergâh.

Bu nedenle, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşılık Japonya, özellikle seyir füzeleri ve hipersonik füzeler başta olmak üzere silah envanterini modernize etmeye başladı. Uzmanlara göre, eğer bir çatışma çıkarsa bu savaş büyük ölçüde deniz merkezli olacak.

Aynı çerçevede, Çin’in deniz gücü modernizasyonu nedeniyle ABD de Pasifik’teki ana askeri ağırlık merkezi olan Guam Deniz Üssü’nü, 360 derece kapsama sağlayan hava savunma sistemleriyle güçlendirdi.

Çin’in yaklaşımının, Mao Zedong’un ‘kalem ve silah’ doktrinine dayandığı belirtiliyor. Buna göre ‘kalem’, ulusal ve uluslararası kamuoyunu hazırlamak için; ‘silah’ ise kalemin yetersiz kaldığı noktada devreye girmek için kullanılıyor. Aynı zamanda Çin, büyük düşünür Sun Tzu’nun ‘düşmanın stratejisini hedef alma’ ilkesine dayanarak doğrudan çatışmadan kaçınan bir yöntem izliyor. Bu bağlamda Pekin, ‘salami stratejisi’ yerine ‘cabbage stratejisini’ benimsiyor. Cabbage stratejisi, elde edilen her kazanımın sağlamlaştırılması ve geri döndürülemez biçimde bir sonrakine geçilmesine dayanıyor.

Ancak bütün bu teorik analizlere rağmen asıl yanıt sahada verilecek. Dolayısıyla kritik soru şu: Çin ordusu ve donanması muhtemel savaş sahnesi için gerçekten hazır mı?

*Bu makale Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından kaleme alındı.


Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
TT

Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)

Ukrayna'ya karşı savaşan ABD vatandaşı Russell Bentley'in ölümünden sorumlu tutulan 4 Rus askere hapis cezası verildi.

Donetsk'in Kremlin'in kontrolündeki bölgesinde görülen duruşmada karar dün açıklandı.

Mahkeme, Binbaşı Vitaliy Vansitaski ve Teğmen Andrey Iordanov'un askeri rütbelerini sökerek ikisine de 12 ay hapis cezası verdi. Çavuş Vladislav Agaltsev 11 yıl, olaya karışan diğer bir askerse işlenen suçu gizlediği gerekçesiyle 1,5 yıl hapis cezası aldı.

Açıklamada, 63 yaşındaki Bentley'nin geçen yıl Ukrayna'nın Donetsk'e düzenlediği saldırıya ilişkin görüntülerden bir belgesel hazırlarken Rus askerlerince 'ajan sanılarak' gözaltına alındığı belirtildi.

Askerlerin, "Donbas Kovboyu" diye de bilinen ABD vatandaşının kafasına çuval geçirip onu zorla arabaya soktuğu belirtildi.

Bentley'nin ağır darp ve işkence sonucu yaşamını yitirdiği aktarıldı. Rus askerlerin cesedi ortadan kaldırmak için arabanın bagajına yerleştirip aracı patlattığı ifade edildi.   

Russell Bentley'in Moskova kontrolündeki Ukrayna topraklarında ölümü Rusya'da tepki yaratmıştı.

"Teksaslı" diye de anılan Amerikan vatandaşının, Ukrayna ordusunun Donetsk'teki Petrovski bölgesine geçen yıl 8 Nisan'da düzenlediği topçu saldırısının ardından kaybolduğu bildirilmişti.

Eşi Lyudmilla da Bentley'nin Rus ordusuna ait 5. Tank Tugayı'ndaki askerler tarafından kaçırıldığını söyleyerek serbest bırakılmasını istemişti.

2014-2017'de Donetsk'teki Kremlin yanlısı ayrılıkçıların safına katılarak Vostok Taburu'nda Ukrayna'ya karşı savaşan Bentley, 2021'de Rusya pasaportu da almıştı. 

Bentley, tabura katılmak için GoFundMe üzerinden topladığı 2 bin dolarla Rusya'ya gitmişti.

BBC, Bentley'nin Rusya'daki radikal solcu "Sut' vremeni" (Zamanın Özü) hareketinin parçası olduğunu da yazmıştı. Rus milliyetçiliğiyle komünizm düşüncesini merkez alan hareket, Sovyetler Birliği'ni yeniden diriltmeyi amaçlıyor.

Independent Türkçe, Guardian, CBS News


Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
TT

Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)

New York Times'ın (NYT) Meksika ya da ABD yönetimlerinde geçmişte çalışmış veya hâlâ görev yapan 9 kişiye dayandırdığı haber, iki ülke arasındaki uyumsuzluğu ortaya koydu. 

ABD'nin güney komşusunu topraklarında diplomat kisvesi altında faaliyet gösteren istihbaratçılara karşı uyardığı ancak Meksika'nın bu kişileri sınır dışı etmediği bildirildi. 

Mart 2022'de ABD'li General Glen VanHerck'in "Meksika, dünyada en fazla Rus ajanına sahip olan ülke" dediği, dönemin Meksika lideri Andres Manuel Lopez Obrador'un bu iddiayı "Bizde böyle bir bilgi yok" diye yanıtladığı hatırlatıldı. 

Ancak o sırada iki ülkenin bu konu hakkında defalarca bilgi alışverişinde bulunmuş ve Lopez Obrador'un doğrudan uyarılmış olduğu belirtildi. 

Amerikan gazetesinin kaynakları, Meksika'daki Rusya Büyükelçiliği'nde çalışan 25'e yakın ajandan oluşan bir liste CIA tarafından iletilse de bu kişilerin sınır dışı edilmesi için hiçbir girişimde bulunulmadığını öne sürdü. 

Amerikalı yetkililer, Meksika'nın turistik bir yer olmasına ve ABD'ye yakınlığına işaret etti. Rus ajanlarının Meksika'da buluşup ABD topraklarında edindikleri istihbaratı gizlice paylaşmalarının bu sayede kolaylaştığını dile getirdiler.

NYT, Rusya'nın Meksikalıları ABD ve Avrupa devletleriyle karşı karşıya getirme çabaları konusunda Birleşik Krallık ve Fransa'nın da Meksika'yı uyardığını bildirdi. 

Meksika'daki ABD Büyükelçiliği'ne Rusya'nın faaliyetlerini gözlemlemekten sorumlu bir kişinin atandığı, benzer bir şekilde Fransa'nın da dezenformasyona odaklanan bir kişiyi görevlendirdiği vurgulandı. 

Rusya Büyükelçiliği ise ajan iddialarını reddederek Meksika'yla iyi ilişkilere sahip olduğunu bir e-postayla NYT'ye iletti. 

NYT iki hafta önce yayımladığı bir başka haberde de Rusya'nın Meksika'daki dezenformasyon çalışmalarını son iki yılda artırdığını bildirmişti. 

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla gazeteye konuşan kaynaklar, dezenformasyon kampanyasının Sputnik ve RT gibi Kremlin'e ait medya kuruluşları tarafından yürütüldüğünü ileri sürmüştü. 

Özellikle ABD'nin en büyük ticaret ortağı olan Meksika'nın hedef alındığı aktarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, NDTV