Rusya’nın başlattığı savaşta herkes Hitler'i damgalama ve rol model suçlaması için kullanıyor

Batılı çevreler, Alman lider Hitler ile Rus lider Putin’i ilişkilendirirken, Rus güçleri Ukrayna’yı Kavgam (Mein Kampf) kitabının kopyalarını buldukları için Nazizm’le suçluyor.

Budapeşte’de Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı savaşı protesto eden gösteriler sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Nazi lideri Adolf Hitler'i bir birine benzeten bir pankartı tutan bir çocuk (AFP)
Budapeşte’de Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı savaşı protesto eden gösteriler sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Nazi lideri Adolf Hitler'i bir birine benzeten bir pankartı tutan bir çocuk (AFP)
TT

Rusya’nın başlattığı savaşta herkes Hitler'i damgalama ve rol model suçlaması için kullanıyor

Budapeşte’de Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı savaşı protesto eden gösteriler sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Nazi lideri Adolf Hitler'i bir birine benzeten bir pankartı tutan bir çocuk (AFP)
Budapeşte’de Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı savaşı protesto eden gösteriler sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Nazi lideri Adolf Hitler'i bir birine benzeten bir pankartı tutan bir çocuk (AFP)

Emine Hayri
Modern ve kadim tarih, onlarca hatta yüzlerce yıl önce vefat etmiş tanınmış şahsiyetlerle doludur. Bazıları bizimle ve aramızda yaşıyorlar. Onları kitaplarda inceleyebiliriz, konuşmalarda onları taklit edebilir ya da doğdukları güne lanet okuyabiliriz. Bazıları hakkında ise birtakım hikayeler anlatır ve onlarla birlikte yaşayabilmeyi dileriz. Böylece onlarla aynı dönemde yaşamış olmayı ve yaptıkları büyük işlerden feyiz almayı isteriz. Bu dünyadan ayrılmış olmaları ve günümüzdeki sıkıntıları çekmedikleri için şükrederiz.

İyiler ve kötüler
Bu şahsiyetler, ister iyi, ister kötü, ister çok iyi işler başarmış isterse büyük sorunlara yol açmış olsunlar, zaman zaman olayların gidişatına verdikleri yönle hafızalara kazınmışlardır.
Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının seyri, kimi zaman bir damgalama kimi zaman bir betimleme ve kimi zaman da deneyimlerinden, geçtiği duraklardan ve daha birçok açıdan Nazi lideri Adolf Hitler'i çağrıştırıyor. Öyle ki artık hayatta olmayan Hitler, devam eden bu savaşta var olmaya devam ediyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu ayın başlarında İtalyan TV programı Zona Bianca'ya verdiği röportajda, Rusya’nın, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin Yahudi olmasına rağmen Ukrayna’yı ‘Nazilerden arındırmak’ için bu ‘askeri operasyona’ başladığı iddiasıyla ilgili bir soruya yanıt olarak, Adolf Hitler'in ‘Yahudi kökenli’ olduğunu söylemesi tüm dünyada şaşkınlık yarattı.

Zelenskiy'nin Yahudi olması
Zelenskiy'nin Yahudi olması, Ukrayna'nın Neo-Nazi Azov taburu, Hitler'in Yahudi kökenleri, İsrail'in öfkesi, Rusya'nın özrü, Batı'nın paniği, Yahudi Soykırımı'nın (Holokost) yeniden gündeme gelmesi, Neo-Nazi gruplarının çeşitli Batı ülkelerinde yeniden ortaya çıkmaları, tüm bunlar Hitler'i çağrıştırıyor.
Doğduğu ülke Avusturya'da, babasının sanata ve mimariye olan ilgisi ve düşkünlüğünü reddettiği Hitler, Avusturya vatandaşlığını reddederek Alman milliyetçiliğinin kavramlarını benimsemeye yöneldi. Hitler, intiharının üzerinden 77 yıl geçmesine rağmen halen karşılıklı suçlamalara malzeme olmaya devam ediyor. Öyle bir malzeme ki her ikisi de Hitler’e, eylemlerine ve sözlerine karşı olması gereken iki taraf arasındaki uluslararası gerilimi körüklüyor.
Lavrov, röportajda, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin Yahudi olmasının, Ukrayna'da Nazi unsurlarının varlığını inkâr etmediğini belirterek, “Hitler'in de Yahudi kanı taşıdığına inanıyorum. En kötü antisemitiklerden bazıları Yahudilerdir” ifadelerini kullandı.

Putin, Hitler'e benziyor mu?
Britannica Aansiklopedisi, Hitler'in tarih için önemli bir isim olduğu konusunda genel bir fikir birliği bulunduğunu söylüyor. Bir kişinin tarih için önemli olması, hakkında mutlaka olumlu bir yargı olduğu anlamına gelmiyor. Hitler, İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinin sorumlularından biri. Britannica Aansiklopedisi, Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan liderlerin çeşitli sorumluluklarından farklı olarak Hitler’in böyle bir sorumluluğu olduğunu söylüyor. Hitler, aynı zamanda Alman politikasının, Avrupa’daki ve Rusya’nın Avrupa’ya yakın bölgelerindeki Yahudiler dahil olmak üzere, tüm Yahudilerin sınır dışı edilmesinden imha edilmesine dönüştüren Holokost suçunun sorumluluğunu da üstleniyor.
Mevcut savaş sadece silahlar, erkekler ve kadınlar ya da bir çatışma çerçevesinde yaşanmıyor. Aynı zamanda etnik kökenler, ırklar ve ırkçılıkla ilgili kavramlar da bu savaşa dahil. Hitler siyasi, askeri ve düşmanlık kariyerinde açıkça ve büyük ölçüde ırkçı ilkelere sahipti. Aryan ırkının (Almanlar), kendinden aşağı olan ırkları köleleştirmesi gerektiğine inanıyordu.
Hitler, ‘Slavları’ (Ruslar, Ukraynalılar, Belaruslular, Polonyalılar, Çekler ve diğerleri) Aryanların köleleştirmesi gereken aşağı ırklar olarak görüyordu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, muhtemelen Ukraynalıları ya da başkalarını köleleştirmeyi amaçlamıyor olsa da Batılı çevreler, Putin ve Hitler arasında birçok benzerlik buluyorlar. Putin’in orduyu harekete geçirerek, ülkesindeki muhalefeti susturarak, iktidarı üzerindeki tüm denetleyicileri ortadan kaldırarak ve eski Sovyet cumhuriyetlerini ya Rusya topraklarının bir parçası olarak görerek ya da kazanılmış bir hak gibi kendisinin olarak değerlendirerek saldırılar düzenlemesini Hitler’in yaptıklarıyla karşılaştırıyorlar. Her ikisini de insanlığı, insani değerleri ve anlamlarının yanı sıra insan yaşamının kutsallığını umursamayan, sessiz ve şaşırtıcı bir şekilde plan ve hesaplama yapan kişiler olarak görüyorlar. Batı ülkelerinde yapılan bazı analizlere göre her ikisi de sahte haberleri, kara propagandayı, dolambaçlı ifadeleri ve gerçeklerin çaptırıldığı açıklamaları benimsiyor.
Putin, Hitler'e benzemek ve onun yaklaşımını benimsemekle suçlanırken bu durum topun bazen Rusya’nın bazen de Batı'nın sahasında olduğunu düşündürüyor. Öyle ki, Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patrushev, haftalar önce yaptığı bir açıklamada, Batı, Ukraynalı Neo-Nazilerin faaliyetlerini geçmişte Hitler'i desteklediği gibi destekliyor. Geçen yüzyılın otuzlu yıllarında Batı'nın Almanya'da faşizmin oluşumuna ve büyümesine etkin bir şekilde katkıda bulunduğunu belirterek, Batı'nın Ukrayna'daki Neo-Nazilere verdiği desteğe atıfta bulundu ve “tarih şimdi tekerrür ediyor” dedi.

Neo-Naziler
Rusya’nın tabiriyle Ukrayna'daki ‘Neo-Naziler’, kısa bir süre önce Ukrayna’nın Mariupol şehrindeki Rus güçleri tarafından kuşatılan Azovstal Metalürji Fabrikası’ndaki Azov Taburu’nu temsil ediyor. Azov Taburu, 2014 yılında Doğu Ukrayna'daki Rus yanlısı ayrılıkçılara karşı aşırı sağcı aktivistler tarafından kuruldu.
O zamanlar Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırılarını püskürtmek için birçok milis grup kuruldu. Ancak Time Dergisi’nde ‘Beğen ve Paylaş’ başlığıyla yayınlanan bir analiz haberde aşırı sağcı milislerin Facebook'u radikalizmi yaymak ve yeni üyeler kazanmak için nasıl kullandığı aktarıldı. Analizde, Azov Taburu’nun bir milis gücünden daha fazlası olduğu, kendi siyasi partisine, bir yayınevine, çocuklar için yaz kamplarına ve ‘Milli milisler’ adıyla bir topluluk gücüne sahip olduğu belirtildi. Bu milislerin, polisle birlikte sokaklarda devriye gezdiğini aktaran Time Dergisi, aynı zamanda ABD ve Avrupa'daki ideolojik muadillerinden farklı olarak en az iki eğitim üssü ve insansız hava araçları (İHA), zırhlı araçlar ve topçular gibi devasa silahlara sahip bir askeri kanadı olduğunu da aktardı.
Time Dergisi’nin 2014 yılında yayınlanan bir makalesinde, vatanseverlik ve Nazizm karışımına, savaşın emarelerine ve Nazizm’in işaretlerinin yanı sıra Azov Taburu üyelerini Nazi Almanyası ile ilişkilendirilen ve Neo-Naziler olarak görülmelerine neden olan bir sembol olan ‘kurt pençesi’ amblemi takmasına göz yumulması ya da göz ardı edilmesi dikkat çekicidir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Almanya başta olmak üzere birçok ülke, başta Nazizm olmak üzere anayasa ve yasalara aykırı örgütlerle ilgili işaret, sembol ya da marşların dolaşımını, yayınlanmasını, basılmasını veya paylaşılmasını suç saymaktadır.

Milli sosyalizm eğilimi
Nazizm, Nasyonal Sosyalizm anlamına gelse de Nasyonal Sosyalizm eğilimi, komünizmin ilkelerini temel alan Marksist-Leninist ideolojiye dayanır. Birçok kişinin komünizm ile Nazizm’in iki zıt kutup olduğunu düşünmesi gariptir. Hitler'in kaprislerinin komünistçe olabileceğini ya da komünizmin Hitler'in düşüncesine benzer bir yanı olduğunu kim hayal edebilir? Gerçek şu ki, bu iki siyaset felsefesi arasında güç hırsı, totaliterlik eğilimi ve yönelim açısından zıt uçlarda olsalar da radikal fikirleri benimseme gibi ortaklılar vardır. Her ikisi de olaylarla, büyük imparatorluklarla ve büyük savaşlarla dolu bir tarihlere sahipti ve yine her ikisi de yakın zamana kadar, Nazizm başını kaldırıp Hitler'i Ukrayna’daki savaşta ortaya çıkarana kadar tarihin tozlu raflarında kaldı.
Rus güçlerinin birkaç gün önce Mariupol şehrinde Azov Taburu güçleri tarafından kullanılan bir üste kopyalarını bulduklarını söylediği Hitler’in kaleme alınan biyografisini ve Nazi düşüncesinin ideolojik temellerini anlatan ‘Kavgam’ kitabı suç unsuruydu.
Aynı zamanda tarihin en ünlü kitaplarından biri olan Kavgam, Hitler'in fikir ve eylemlerinden nefret eden, seven, düşman yahut dost olan tüm taraflarca en çok basılan, internette indirilen ve okunan kitaplarından biridir. Dünyada yasaklı olmasına rağmen en çok dağıtılan 10 kitap listesinde yer alması da oldukça dikkat çekicidir. Basımı, telif hakkının 1945 yılında ABD güçlerinden kamu malı olarak devredildiği Bavyera Eyalet Hükümeti tarafından yasaklanan kitabın telif hakkı süresi dolmasına rağmen, Alman yasalarına göre kitap halen yasaklı olmaya devam ediyor. Rusya ise kitabı, ‘aşırılıkçı materyaller içeren bir kitap’ olarak sınıflandırıyor.
Hitler'in ideolojisini takip etmekle ya da başkalarını onunla, onun fikirleriyle, kökeniyle ya da ideolojisiyle ilişkilendirerek damgalamakla suçlanan aşırılıkçılık, insanlığı ve düşmanlıklarının sınırlarını yepyeni bir düzeye taşıyor. Lavrov'un Hitler için Yahudi kanından olabileceği ile ilgili sözleri, yalnızca köklerin ağır basması ya da köklerin kökeni değil, çatışmanın bir parçası olarak daha ziyade her iki tarafın da diğerini Hitler olmakla damgalama girişimidir.

Hitler'in Yahudi kanı
Rusya Dışişleri Bakanı’nın Hitler'de Yahudi kanı olduğunu söylemesi, özellikle İsrail'de öfkeye neden oldu. İsrail Dışişleri Bakanlığı, Rusya’nın Tel Aviv Büyükelçisi’ni bakanlığa çağırdı ve Lavrov’un sözlerini ‘affedilemez bir yanılgı’ olduğunu belirterek, resmi bir özür talep etti.
İsrail Başbakanı Naftali Bennett, “Bu tür yalanlar, Yahudileri tarihte kendilerine karşı işlenen en korkunç suçlarla suçlamayı amaçlıyor. Yahudileri hedef alan Holokost'un siyasi amaçlarla kullanılmasına derhal son verilmeli” dedi.
Birkaç gün sonra İsrail’den yapılan açıklamada, Putin'in Lavrov’un sözlerinden dolayı Bennett’ten özür dilediği belirtilse de Rusya, resmi olarak herhangi bir özür açıklamasında bulunmadı. İlginç olan, özür ile ilgili açıklamadan iki gün sonra, Rus devletine ait uluslararası haber yayını yapan televizyon kanalı Rossiya-24’ün ‘Putin özür dilemez’ başlıklı bir makale yayınlayarak, Lavrov'un yanılmadığını vurgulaması oldu. Hitler’in destekçileri ve muhalifleri arasında araştırma ve tartışma konusu olmaya devam eden Hitler'in Yahudi kökenleri olduğu iddiası, 1920’li yıllarda Hitler’in siyasi muhalifleri tarafından ortaya atılmış bir siyasi şantaj malzemesi idi. Daha sonra 1933 yılında iktidara gelmesiyle ve Polonya Genel Valisi olarak atanan ve ‘Polonya Celladı’ lakabıyla bilinen Nazi Partisi’nin avukatı Hans Frank tarafından 1953 yılında yayınlanan Angesicht des Galgens (Darağacı karşısında) başlıklı anılarını kaleme aldığı kitabıyla bu iddia daha da güçlendi.
Frank kitabında, bir gün Hitler tarafından çağrıldığını, ‘damarlarında Yahudi kanı’ olduğu için kendisini bir akrabasının nefret dolu şantajının kurbanı olarak gördüğünü ve kendisinden kökenlerini gizlice araştırmasını istediğini yazdı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre, Frank kitabında ayrıca Hitler'in büyükannesi Maria Anna Schicklgruber’in Avusturya'nın Graz şehrinde Frankenberger adlı Yahudi ailenin evinde hizmetli olarak çalışırken, evin oğlundan ‘Alois’ adında bir erkek bebek dünyaya getirdiğini ve Alois’in Hitler’in babası olduğuna işaret ediyor.
Kitabında, Frankenberger ailesinin Maria Anna Schicklgruber’e, çocuk 14 yaşına gelene kadar bakım masrafları için ödeme yaptığını belirten Frank, annenin ve müstakbel kocası Johann Georg Hiedler’in parayı almaya devam edebilmek için çocuğun babasının işvereni olduğuna ikna ettiğini de notlarında aktardı.  

DNA ve teyit edilmemiş görüntüler
İsrail gazetesi Haaretz, 2010 yılında bir gazetecinin DNA testlerine dayanan haberini yayınlamıştı. Habere göre Hitler’in akrabalarından alınan örneklerle yapılan testlerde, Nazi lideri Adolf Hitler'in Yahudi ve Afrikalı atalarının olmasının mümkün olduğu sonucuna varıldı. O dönem test sonucuyla ilgili ne İsrail'de ne de dünyanın herhangi bir yerinde bir belge ortaya çıktı. O da tıpkı diğer heyecan verici haberler ve garip resimler gibi geçip gitti.
Hitler'in 133’üncü doğum gününe denk gelen geçtiğimiz 20 Nisan ayında bilinmeyen internet sitelerinden alınan garip fotoğraflar, teyit edilmemiş videolar, doğrulanmamış tweetler ve yazılar paylaşıldı. Bazılarının bu şekilde Hitler’in doğum gününü kutladığı söylendi. Bazı görüntülerde bir okulda Ukraynalı çocukların bazı görüntülerde ise Rus askerlerinin ‘ülkesinin topraklarının her karışını ve diğerlerini özgürleştirme konusundaki kararlığından ötürü bir rol model olarak gördükleri’ Hitler’in doğum gününü kutladıkları öne sürüldü. Savaş, haftalardır sosyal medya platformlarını işgal etmiş durumda.
Kesin olan bir şey var ki devam eden savaş, Adolf Hitler'i diri tutmak, onu karşılıklı suçlamalar için kullanmak ve diğerini onun gibi olmakla damgalamak konusunda ısrarcı davranmasıdır. Garip, heyecan verici ve komik olan ise, ABD Senatosu'nun Cumhuriyetçi bir üyesi olan Frank Niceley'in birkaç gün önce kamuya açık alanlarda kalanlara ceza verilmesini öngören bir yasa tasarısının tartışıldığı sırada evsizlerden 1910 yılında bir süre sokaklarda yaşamaya karar veren Hitler’i taklit etmelerini istemesi oldu. Niceley, konuşmasında, “Hitler iki yıl boyunca söylemlerini, beden dilini ve kitlelerle nasıl iletişim kuracağının pratiğini yapmak için sokaklarda yaşadı ve ardından onu tarih kitaplarına koyan bir hayat yaşadı” ifadelerini kullandı.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.