Suriye'de sahadaki Rus güçleri üslerine geri çekiliyor

Rus kuvvetleri Lazkiye ve Halep kırsalındaki çeşitli askeri mevzilerden Hmeymim Hava Üssü'ne çekildi

Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)
Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)
TT

Suriye'de sahadaki Rus güçleri üslerine geri çekiliyor

Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)
Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)

Suriyeli muhalif kaynaklar, yeni Rus kuvvetlerinin Suriye'nin kuzeybatısındaki Lazkiye ve Halep kırsalındaki çeşitli askeri mevzilerden Hmeymim Hava Üssü'ne çekildiğini, bu askerlerin buradan ‘Ukrayna cephelerine sevk edilecekleri ve buna karşılık Suriye rejim güçlerinin bir kısmının yanı sıra Lübnan Hizbullahı da dahil olmak üzere İran'a bağlı milislerin bu bölgeleri devraldıklarını’ bildirdiler.
Lazkiye kırsalından aktivist Murhef el-Ali konuya ilişkin yaptığı açıklamada şöyle söyledi:
“Geçtiğimiz iki gün boyunca, sayıları 150 ila 200 arasında değişen bir grup askerin ve muharebe teçhizatlarının yanı sıra zırhlı araçlar da dahil olmak üzere yaklaşık 30 Rus askeri aracının, Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Lazkiye'nin doğu kırsalındaki Türkmen ve Kürt dağları ile Keseb civarındaki Rus kuvvetlerinin kontrolündeki askeri mevzilerden, ülkenin batısında Suriye kıyılarındaki Kardaha’nın yakınlarında bulunan Rusya kontrolündeki Hmeymim Hava Üssü'ne doğru geri çekildiği gözlemlendi. Bununla eş zamanlı olarak Rus kuvvetlerinin bir kısmı, Jurin Askeri Kampı'ndan ve Hama'nın 70 km kuzeybatısındaki Gab Ovası'nın batı kısmındaki diğer mevzilerden Lazkiye kırsalındaki Hmeymim Hava Üssü’ne doğru çekildi. Bunun ardından Suriye rejimine bağlı askeri güçler ve Lübnan Hizbullahı’na bağlı diğer milisler gelip bu alanları devralırken, Rus kuvvetleri bu bölgelerdeki bir dizi askeri alanı kontrol etmeye devam etti”.
Öte yandan Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Suriye'nin kuzeyindeki muhalif gruplardan askeri bir kaynak “Lazkiye’deki Hmeymim Hava Üssü'ne sevk edilmek üzere Rus güçlerinin bir kısmı (17 askeri araç ve onlarca Rus askeri), Halep'in kuzeyinde Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrolünü paylaştığı Münbiç şehri ve çevresinden Halep şehrine doğru çekildi. Münbiç-Halep yolu üzerindeki üç askeri nokta halen Rus ordusunun kontrolünde bulunuyor. Münbiç bölgesinde Rus kuvvetlerinin geri çekildiği bu askeri mevziler, ağır toplar ve tanklar da dahil olmak üzere orta ve ağır askeri araçlarla desteklenen bir dizi rejim gücü ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) unsurları ile tahkim edildi” dedi.
Kaynak “Başka Rus güçlerinin de geçtiğimiz günlerde askeri konvoylar halinde Halep'in güneyindeki Meskene, es-Sefira, Hanasır ve el-Hadır bölgelerinden ülkenin merkezindeki Hama Askeri Havaalanı’na doğru çekildikleri gözlemlendi. Rus savaş uçakları ve keşif uçaklarının eşlik ettiği konvoylarda tanklar, toplar ve lojistik ekipman taşıyan kamyonlar dahil olmak üzere zırhlı personel taşıyıcıları ve ağır vasıtalar vardı” dedi. Silahlı Suriye muhalif gruplarının liderlerinden Albay Mustafa Bakkur “Bir ay içerisinde Rusya, Suriye’nin güneyindeki Humus, Şam kırsalı, Kuneytra ve Dera bölgelerinin yanı sıra Halep, Hama ve Lazkiye kırsalı da dahil olmak üzere ülkenin çeşitli bölgelerindeki 200'den fazla askerini geri çekti. Rusya, çok sayıda Suriyeli paralı askerin yanı sıra Suriye'deki güçlerinin bir kısmını Lazkiye kırsalındaki Hmeymim Hava Üssü’nde toplama ve bunları sırayla Ukrayna cephelerine sevk etme planının bir parçası olarak bunu yaptı” dedi. Albay sözlerini şöyle sürdürdü:
“Lübnan-Suriye sınırında ve Suriye'nin güneyindeki askeri mevziler de dahil olmak üzere Rus kuvvetlerinin Suriye'deki çekildiği tüm askeri mevziler çok sayıda İranlı, Iraklı, Afganistanlı, Lübnan Hizbullahı ve İran'a bağlı yerel milislerle tahkim edilip desteklendi. Humus'un doğu kırsalındaki petrol ve fosfat yataklarının yakınındaki askeri alanlar ile Deyrizor ve Rakka kırsalı, Rus destekli 25. Tümen kuvvetlerine devredildi.”
Öte yandan ‘The Moscow Times’ gazetesi tarafından yakın bir zamanda yayınlanan bir haberde “Rusya şimdiden Ukrayna'daki birliklerini güçlendirmek için bazı güçlerini Suriye'den çekme sürecine başladı. Şu ana kadar çok sayıda askeri birlik, Suriye genelindeki üslerden Ukrayna’ya sevk edilmek üzere Akdeniz'deki adları bilinmeyen üç havaalanına transfer edildi” ifadeleri kullanıldı.
Muhalif kaynaklar geçtiğimiz nisan ayının ortasında Rus askerlerinin, Humus'un doğu kırsalındaki Mehin askeri depoları, Hama Askeri Havaalanı, Halep'teki Neyrab Askeri Havaalanı ve Tedmur (Palmira) şehri de dahil olmak üzere Suriye'deki çeşitli mevzilerden Ukrayna cephelerine sevk edilmek üzere Hmeymim Hava Üssü'ne çekildiklerini bildirmişlerdi. O sırada Ilyushin, Antonov ve Tupolev tipi kargo ve büyük askeri uçaklarının, Lazkiye kırsalındaki Hmeymim Hava Üssü'nden Rusya'ya doğru hareket ettiğini belirtmişlerdi. Kaynaklara göre Rusya destekli rejim güçlerinin 25. Tümeni'ne bağlı askeri güçler, İdlib'in doğu kırsalı, Şam kırsalı ve güney Halep'teki diğer askeri bölgelerin yanı sıra Suriye'nin kuzeydoğusunda kalan Humus'un doğusu ve Deyrizor ve Rakka'nın güneyindeki bazı askeri bölgeleri, İdlib'in doğu kırsalındaki Ebu Zuhur Havalanı'nı ve Şam'daki Mezze Askeri Havalanı'nı teslim aldı. Bu, 25. Tümen’in askerlerinin ‘airdrop’ eğitimi de dahil olmak üzere yoğun bir askeri eğitim kursuna tabi tutulmalarının ardından Rus kara kuvvetlerinin (bir dizi araç, unsur ve subay dahil) bu mevzilerden kısmen çekilmesinin akabinde gerçekleşti.
Rus resmi makamlarına göre Rusya, 2015 yılının sonunda Suriye rejiminin yanında Suriye savaşına girdiğinden beri Suriye'de 63 binden fazla askerini konuşlandırdı. Rus kuvvetleri silahlı Suriye muhalif gruplarına karşı çok sayıda savaşta rejim güçlerinin ve İran milislerin yanında yer alıp Suriye'de büyük bölgeleri ele geçirdi. Bu bölgeler arasında Doğu Guta bölgesi, Şam kırsalı ve Suriye'nin kuzeyindeki Halep ili de bulunuyor.
Öte yandan İranlı milisler, ‘Humus, Deyrizor ve Rakka'nın doğu kırsalındaki insanları kendi kontrollerindeki bölgelerde yaşamalarına izin verme karşılığında saflarına katılmaya zorlamaya’ başladı. Doğu Humus kırsalındaki Mehin bölgesinde yaşayan Ahmed, DMO’nun yakın bir zamanda, özellikle de Rus güçlerinin yaklaşık bir ay önce Mehin depolarını boşaltıp buraları İranlı milislere devretmesinin ardından ‘insanlara baskı uygulama’ süreci başlattığını söyledi. Amaçlarının gençleri Doğu Humus'ta faaliyet gösteren İran yanlısı milislerin saflarına katılmaya zorlamak olduğunu belirtti.
Ahmet “İranlı milisler kısa süre önce Humus'un doğu kırsalındaki Tedmur, es-Suhne, el-Firıklıs, Mehin ve Karyeteyn’in yakınlarında ve bu bölgeleri birbirine bağlayan kara yolları üzerinde bir dizi kontrol noktası kurarak bir güvenlik ve askeri kordon oluşturdular. Çok sayıda vatandaşı tutukladılar, bölgelere yiyecek ve suyun ulaşmasını engellediler ve vatandaşları saflarına katılmaya zorladılar” dedi.



Uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkezin sponsorluğu

Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
TT

Uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkezin sponsorluğu

Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)

Refik Huri

Lübnan ve Suriye savunma bakanları arasındaki görüşmelerin Şam'dan Cidde'ye taşınması, sadece bir mekan değişikliği değil. Aynı şekilde ABD ve Rusya'nın, ikili ilişkiler ve ardından Ukrayna’da ateşkes konusunda iki ülkenin üst düzey yetkilileri arasındaki müzakereler, ABD-Ukrayna görüşmeleri, sonrasında Başkan Donald Trump ile Vladimir Putin arasındaki olası görüşme için Cidde ve Riyad'ı seçme konusunda anlaşmaları da Cenevre, Viyana veya Madrid'deki toplantılara benzemiyor. Yaşananlar, uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkez olarak Suudi Arabistan'ın önemli bir role sahip olduğuna işaret eden jeopolitik ve stratejik değişkenler çerçevesinde gerçekleşen bir aktivizmdir. Riyad'ın Lübnan-Suriye görüşmelerine sponsor olmasının sembolize ettiği şey, Esed rejiminden miras kalan sorunların çözümü için Beyrut ile Şam arasındaki ilişkiler dosyasını kontrol ettiğidir. Şu anda odaklanılması gereken konu, bazı bölgelerdeki karmaşık sınırları belirlemek, kaçakçılık faaliyetlerini ve Captagon üretimini kontrol altına almak, sınırın iki yakasındaki aşiretler, Hizbullah ve silahı, serbestçe dolaşan silahlı örgütler arasındaki iç içe geçmişliği bitirmektir. Lübnan'daki yeni hükümet İran döneminin kalıntılarının zorluklarıyla karşı karşıyaysa, Suriye'deki yeni yönetim de henüz ülkenin tüm bölgelerini ve güçlerini kontrol altına almamışsa ve Suriye rejiminin mirasıyla karşı karşıya bulunuyorsa, bu durumun düzelmesinin garantisi Suudi Arabistan'dır. Eğer güven, ABD'nin eski dışişleri bakanı George Shultz'un dediği gibi “diplomasinin para birimi” ise, yine güven, Suudi Arabistan'ın “arabuluculuk, güven ve garanti” üçlemesine dayanan yaklaşımının, pozisyonunun ve politikasının temelidir.

Suudi Arabistan'ın rolündeki gelişme dikkat çekiyor. 1960'lı ve 1970'li yıllarda Mısır-Suriye-Suudi Arabistan üçlüsü Arap aktivizminin lokomotifi ve lideriydi. Kral Faysal, Ekim 1973 Savaşı sırasında Mısır ve Suriye'yi desteklemek amacıyla ABD ve Avrupa'ya petrol ambargosu uygulamıştı. Kral Fahd, Kral İkinci Hasan ve Cumhurbaşkanı Şadli Bin Cedid ile birlikte Lübnanlılara Taif toplantılarında ve 1989 yılında Taif Anlaşması'na varmakta öncülük etmişti. Anlaşma Lübnan savaşını durdurmuş ve devletin yeniden tesisinin kapısını açmıştı. Kral Abdullah, prens ve veliaht olduğu dönemde, 2002 yılında Beyrut'ta düzenlenen Arap Zirvesi'nde onaylanan barış girişimini sunmuştu. Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan'ı beş önemli dönüm noktasına taşıdı.

Birincisi, odaklanmak yani tüm Arapları beyhude savaşlara yönelmek yerine kalkınmaya ve geleceği inşa etmeye odaklanmaya çağırmak. Vizyon 2030 bu odağın zirvesidir. İkincisi, İran'ın petrol tesislerine yönelik saldırısına karşılık Washington’un hiçbir şey yapmamasından alınan ders ile uluslararası ilişkileri çeşitlendirmek. Böylece Riyad'a “savunma anlaşması” yapmayı teklif eden ABD ile ilişkilerden vazgeçilmeden Rusya, Çin ve Avrupa'ya açılım sağlandı. Üçüncüsü, Arap ve İslam zirvelerinin ötesinde ortak Arap ve İslam eylemini güçlendirmek. Dördüncüsü, Washington'u Philip Golden'ın “zor ve olmazsa olmaz müttefik Suudi Arabistan” olarak adlandırdığı şeyi kabul etmeye zorlamaktır. Beşincisi, gerçeğe dönüşebilecek olan ve Dalia Dassa ile Sanam Vakil'in Foreign Affairs'de yazdığı gibi, “Ortadoğu'yu yalnızca Ortadoğu iyileştirebilir” ilkesine dayanan “Ortadoğu Güvenlik Forumu”nun kurulmasına hazırlıklı olmaktır.

Arap Baharı olarak adlandırılan devrimler birçok ülkede felaketlere ve çöküşlere yol açsa da, bir Afrika atasözünde dendiği gibi, “biraz şans taşımayan talihsizliktir yoktur.” Yeni Arap Savaşları kitabının yazarı Profesör Mark Lynch, bu başarısızlığın “bir Arap düzeni yarattığına ve bölgesel ilişkileri yeniden şekillendirdiğine” inanıyor. Peki nasıl? Yaptığı gözleme göre, büyük geleneksel Arap güçlerinin büyük sorunlar karşısında pek bir işlevi olmamıştır, Körfez ülkeleri ise gelişip büyümüştür. Başka bir deyişle, Arap dünyasının liderliği Suudi Arabistan'da yoğunlaşmış durumda ve güvenliği garanti altına alan bir liderlik rolüne büyük ihtiyaç var. Çünkü zayıf ve başarısız devletlerin yayılması, güçlü ve zengin ülkeler için bile tehdit oluşturur. Vali Nasr'a göre ise “Ortadoğu'daki güç dengesini belirleyen husus Filistin davası değil, Afganistan, Irak, Lübnan ve diğer yerlerdeki başarısız devletlerin kaderidir.”

Suudi Arabistan'ın Lübnan ve Suriye'yi başarısızlıktan kurtarma ve bu ülkelerde iki devlet tesis etme çabalarının önemi buradan kaynaklanıyor. Suriye'nin başarısızlıktan kurtuluş yolu, toplumdaki çeşitliliği yansıtan, hem eski rejim döneminde katliamlar işleyenleri hem de rejimin devrilmesinden sonraki yeni katliamlara katılanları cezalandırmak için adaleti uygulayan bir otoritenin kurulmasıdır. Mezhepsel hassasiyetlerin giderilmesi, ABD ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılmasının ve Arap yardımının sağlanmasının önünü açacaktır. Lübnan'da başarıysa, gerekli ve zorunlu reformların uygulanmasına, devletin silahı yani Max Weber'in “meşru şiddet” olarak adlandırdığı şeyi tekeline almasına, İsrail işgalinin Hizbullah ile savaş sırasında konuşlandığı noktalardan çekilmesine bağlıdır. Böylece yeniden inşa, yatırımların canlandırılması ve otoriteden iyi yönetişime geçiş için yardım sağlanabilir. Peki, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze konusundaki baskıları, “gerçeküstü” tutumları ve Batı Şeria'yı ilhak etmek, Hermon Dağı'ndaki ve Güney Suriye'deki üç şehri kapsayan işgali genişletmek isteyen Netanyahu'ya verdiği destek ne olacak? Bu, ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik yeni stratejisi mi?

Başkan Ronald Reagan'ın da dediği gibi, “yönetim bir kahramanlık mesleği değil, bir uzlaşı mesleğidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Indpendent Arabia’dan çevrilmiştir.