Suriye'de sahadaki Rus güçleri üslerine geri çekiliyor

Rus kuvvetleri Lazkiye ve Halep kırsalındaki çeşitli askeri mevzilerden Hmeymim Hava Üssü'ne çekildi

Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)
Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)
TT

Suriye'de sahadaki Rus güçleri üslerine geri çekiliyor

Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)
Arşivlerden Suriye'nin kuzeyindeki bir Rus devriyesinin fotoğrafı (Şarku'l Avsat)

Suriyeli muhalif kaynaklar, yeni Rus kuvvetlerinin Suriye'nin kuzeybatısındaki Lazkiye ve Halep kırsalındaki çeşitli askeri mevzilerden Hmeymim Hava Üssü'ne çekildiğini, bu askerlerin buradan ‘Ukrayna cephelerine sevk edilecekleri ve buna karşılık Suriye rejim güçlerinin bir kısmının yanı sıra Lübnan Hizbullahı da dahil olmak üzere İran'a bağlı milislerin bu bölgeleri devraldıklarını’ bildirdiler.
Lazkiye kırsalından aktivist Murhef el-Ali konuya ilişkin yaptığı açıklamada şöyle söyledi:
“Geçtiğimiz iki gün boyunca, sayıları 150 ila 200 arasında değişen bir grup askerin ve muharebe teçhizatlarının yanı sıra zırhlı araçlar da dahil olmak üzere yaklaşık 30 Rus askeri aracının, Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Lazkiye'nin doğu kırsalındaki Türkmen ve Kürt dağları ile Keseb civarındaki Rus kuvvetlerinin kontrolündeki askeri mevzilerden, ülkenin batısında Suriye kıyılarındaki Kardaha’nın yakınlarında bulunan Rusya kontrolündeki Hmeymim Hava Üssü'ne doğru geri çekildiği gözlemlendi. Bununla eş zamanlı olarak Rus kuvvetlerinin bir kısmı, Jurin Askeri Kampı'ndan ve Hama'nın 70 km kuzeybatısındaki Gab Ovası'nın batı kısmındaki diğer mevzilerden Lazkiye kırsalındaki Hmeymim Hava Üssü’ne doğru çekildi. Bunun ardından Suriye rejimine bağlı askeri güçler ve Lübnan Hizbullahı’na bağlı diğer milisler gelip bu alanları devralırken, Rus kuvvetleri bu bölgelerdeki bir dizi askeri alanı kontrol etmeye devam etti”.
Öte yandan Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Suriye'nin kuzeyindeki muhalif gruplardan askeri bir kaynak “Lazkiye’deki Hmeymim Hava Üssü'ne sevk edilmek üzere Rus güçlerinin bir kısmı (17 askeri araç ve onlarca Rus askeri), Halep'in kuzeyinde Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrolünü paylaştığı Münbiç şehri ve çevresinden Halep şehrine doğru çekildi. Münbiç-Halep yolu üzerindeki üç askeri nokta halen Rus ordusunun kontrolünde bulunuyor. Münbiç bölgesinde Rus kuvvetlerinin geri çekildiği bu askeri mevziler, ağır toplar ve tanklar da dahil olmak üzere orta ve ağır askeri araçlarla desteklenen bir dizi rejim gücü ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) unsurları ile tahkim edildi” dedi.
Kaynak “Başka Rus güçlerinin de geçtiğimiz günlerde askeri konvoylar halinde Halep'in güneyindeki Meskene, es-Sefira, Hanasır ve el-Hadır bölgelerinden ülkenin merkezindeki Hama Askeri Havaalanı’na doğru çekildikleri gözlemlendi. Rus savaş uçakları ve keşif uçaklarının eşlik ettiği konvoylarda tanklar, toplar ve lojistik ekipman taşıyan kamyonlar dahil olmak üzere zırhlı personel taşıyıcıları ve ağır vasıtalar vardı” dedi. Silahlı Suriye muhalif gruplarının liderlerinden Albay Mustafa Bakkur “Bir ay içerisinde Rusya, Suriye’nin güneyindeki Humus, Şam kırsalı, Kuneytra ve Dera bölgelerinin yanı sıra Halep, Hama ve Lazkiye kırsalı da dahil olmak üzere ülkenin çeşitli bölgelerindeki 200'den fazla askerini geri çekti. Rusya, çok sayıda Suriyeli paralı askerin yanı sıra Suriye'deki güçlerinin bir kısmını Lazkiye kırsalındaki Hmeymim Hava Üssü’nde toplama ve bunları sırayla Ukrayna cephelerine sevk etme planının bir parçası olarak bunu yaptı” dedi. Albay sözlerini şöyle sürdürdü:
“Lübnan-Suriye sınırında ve Suriye'nin güneyindeki askeri mevziler de dahil olmak üzere Rus kuvvetlerinin Suriye'deki çekildiği tüm askeri mevziler çok sayıda İranlı, Iraklı, Afganistanlı, Lübnan Hizbullahı ve İran'a bağlı yerel milislerle tahkim edilip desteklendi. Humus'un doğu kırsalındaki petrol ve fosfat yataklarının yakınındaki askeri alanlar ile Deyrizor ve Rakka kırsalı, Rus destekli 25. Tümen kuvvetlerine devredildi.”
Öte yandan ‘The Moscow Times’ gazetesi tarafından yakın bir zamanda yayınlanan bir haberde “Rusya şimdiden Ukrayna'daki birliklerini güçlendirmek için bazı güçlerini Suriye'den çekme sürecine başladı. Şu ana kadar çok sayıda askeri birlik, Suriye genelindeki üslerden Ukrayna’ya sevk edilmek üzere Akdeniz'deki adları bilinmeyen üç havaalanına transfer edildi” ifadeleri kullanıldı.
Muhalif kaynaklar geçtiğimiz nisan ayının ortasında Rus askerlerinin, Humus'un doğu kırsalındaki Mehin askeri depoları, Hama Askeri Havaalanı, Halep'teki Neyrab Askeri Havaalanı ve Tedmur (Palmira) şehri de dahil olmak üzere Suriye'deki çeşitli mevzilerden Ukrayna cephelerine sevk edilmek üzere Hmeymim Hava Üssü'ne çekildiklerini bildirmişlerdi. O sırada Ilyushin, Antonov ve Tupolev tipi kargo ve büyük askeri uçaklarının, Lazkiye kırsalındaki Hmeymim Hava Üssü'nden Rusya'ya doğru hareket ettiğini belirtmişlerdi. Kaynaklara göre Rusya destekli rejim güçlerinin 25. Tümeni'ne bağlı askeri güçler, İdlib'in doğu kırsalı, Şam kırsalı ve güney Halep'teki diğer askeri bölgelerin yanı sıra Suriye'nin kuzeydoğusunda kalan Humus'un doğusu ve Deyrizor ve Rakka'nın güneyindeki bazı askeri bölgeleri, İdlib'in doğu kırsalındaki Ebu Zuhur Havalanı'nı ve Şam'daki Mezze Askeri Havalanı'nı teslim aldı. Bu, 25. Tümen’in askerlerinin ‘airdrop’ eğitimi de dahil olmak üzere yoğun bir askeri eğitim kursuna tabi tutulmalarının ardından Rus kara kuvvetlerinin (bir dizi araç, unsur ve subay dahil) bu mevzilerden kısmen çekilmesinin akabinde gerçekleşti.
Rus resmi makamlarına göre Rusya, 2015 yılının sonunda Suriye rejiminin yanında Suriye savaşına girdiğinden beri Suriye'de 63 binden fazla askerini konuşlandırdı. Rus kuvvetleri silahlı Suriye muhalif gruplarına karşı çok sayıda savaşta rejim güçlerinin ve İran milislerin yanında yer alıp Suriye'de büyük bölgeleri ele geçirdi. Bu bölgeler arasında Doğu Guta bölgesi, Şam kırsalı ve Suriye'nin kuzeyindeki Halep ili de bulunuyor.
Öte yandan İranlı milisler, ‘Humus, Deyrizor ve Rakka'nın doğu kırsalındaki insanları kendi kontrollerindeki bölgelerde yaşamalarına izin verme karşılığında saflarına katılmaya zorlamaya’ başladı. Doğu Humus kırsalındaki Mehin bölgesinde yaşayan Ahmed, DMO’nun yakın bir zamanda, özellikle de Rus güçlerinin yaklaşık bir ay önce Mehin depolarını boşaltıp buraları İranlı milislere devretmesinin ardından ‘insanlara baskı uygulama’ süreci başlattığını söyledi. Amaçlarının gençleri Doğu Humus'ta faaliyet gösteren İran yanlısı milislerin saflarına katılmaya zorlamak olduğunu belirtti.
Ahmet “İranlı milisler kısa süre önce Humus'un doğu kırsalındaki Tedmur, es-Suhne, el-Firıklıs, Mehin ve Karyeteyn’in yakınlarında ve bu bölgeleri birbirine bağlayan kara yolları üzerinde bir dizi kontrol noktası kurarak bir güvenlik ve askeri kordon oluşturdular. Çok sayıda vatandaşı tutukladılar, bölgelere yiyecek ve suyun ulaşmasını engellediler ve vatandaşları saflarına katılmaya zorladılar” dedi.



Trump Doktrini'nde gerçek dış politika neye benzeyecek?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

Trump Doktrini'nde gerçek dış politika neye benzeyecek?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Robert Ford

ABD Senatosu'nun, Cumhuriyetçi Parti içindeki ılımlıların, Dışişleri Bakanlığı, Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Savunma Bakanlığı’ndaki (Pentagon) profesyonellerin dayattığı kısıtlamalardan uzak, saf bir Donald Trump dış politikasına tanık olmamız yakın. Trump'ın ekibi, daha önceki yönetim deneyimleri sayesinde Beyaz Saray tarafından verilen talimatlara karşı çıkmayacak sadık kişilerin personel ofislerinde bulunması gerektiğini çok iyi biliyorlar. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nin, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'un etkisini azaltarak dış politikanın yönünü hassas bir şekilde kontrol etmeye çalışması bekleniyor.

Öte yandan Trump’ın ekip üyeleri arasında muhtemel bir bölünmeye de tanık olabiliriz. Başkan Yardımcısı olması beklenen J.D. Vance'in başını çektiği bazı isimlerin ABD'nin verdiği çeşitli sözleri azaltma ve dışarıdaki savaşlara müdahaleyi en aza indirme politikasını benimsediği, buna karşın eski Dışişleri Bakanı ve CIA Direktörü Mike Pompeo gibi Cumhuriyetçi şahinlerin Çin, Rusya ve İran'ın yol açtığı zorluklarla mücadeleye hazırlandıkları biliniyor. Trump’ın yeni yönetiminin bu iki kamp arasında dengeyi kurması ve onları uzlaştırması için zamana ihtiyacı olacak.

xcdvfg
Eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Pensilvanya eyaletinin Pittsburgh şehrinde Cumhuriyetçi Parti tarafından düzenlenen seçim mitinginde konuşurken, 4 Kasım 2024 (Reuters)

Başka bir ülkeyle ikili ilişkilerden ya da uluslararası bir krizden bahsederken, genellikle ilgili ülkelerin liderleriyle olan şahsi ilişkilerine odaklanan Trump, ABD'nin ulusal çıkarlarına çok nadir atıfta bulunuyor. Çünkü genellikle kendisine verdiği değerle ABD'nin kalıcı ulusal çıkarlarını birbirinden ayırt edemiyor. Trump’a göre küresel düzeni korumak için taviz vermek zor. Hem kendisi hem de siyasi olarak onu destekleyen taban, mevcut sistemin ABD'yi dezavantajlı duruma düşürdüğüne ve diğer ülkelerin başarılarının maliyetine katlanmak zorunda bıraktığına inanıyor. Bunun için Trump, ilişkilere karşılıklı çıkarlar dengesinden ziyade ‘anlaşmalar’ açısından baktığından, kendi adına herhangi bir hamleyi kabul etmeden önce karşı taraftan alacağı tavizlere odaklanıyor.

İngilizcedeki “en güzel” kelime: Tariffs (gümrük vergileri)

Trump, ABD'nin uluslararası ticarette adil bir anlaşma yapamadığını düşündüğünden önümüzdeki yılın başlarında bu konuya öncelik verecek. Seçim mitinglerinden birinde ‘tariffs’ (gümrük vergileri) kelimesini İngiliz dilindeki en güzel kelime olarak tanımlayan Trump, Meksika’dan, Avrupa'dan ve özellikle Çin’den ithal edilen mallara uygulanan gümrük vergilerini arttırmayı planlıyor. Raporlar, yüzde 60'a varan gümrük vergilerinin uygulanabileceğine işaret ediyor. ABD, Çin'den diğer tüm ülkelerden daha fazla ürün ithal ediyor ve bu, Çin'in toplam ihracatının yaklaşık yüzde 16'sını oluşturuyor.

Trump, politikalarının Çin’in ekonomisini etkilemesini ya da Güney Kore, Japonya, Avrupa ve Körfez ülkeleri gibi Çin'in ticaret ortaklarının Çin'in ekonomik büyümesindeki düşüşten kaynaklanan bir durgunluktan zarar görmesini umursamaz. Trump, Çin'e ABD üretimi tarım ürünlerinin ithalatını arttırmak gibi tavizler vermesi için baskı yapmaya devam edecek ve bu da siyasi tabanının büyük bir bölümünün işine yarayacaktır.

En azından Pekin’in Uygurlara yönelik uygulamalarıyla ilgili olarak Trump'tan gelebilecek eleştiriler konusunda endişelenmesi gerekmiyor. Çünkü Trump bu konudan haberdar bile olmayabilir ve herhangi bir ülkeyle insan hakları meselelerini de gündeme getirmeyecektir.

Hassas güç dengesi diye bir şey yok

Tayvan, Çin ile daha sıkı ekonomik bağlardan dolayı Trump'ın güçlü bir müttefik olduğu yanılsamasına kapılmasın. Zira Trump, daha önce ABD’nin Tayvan’ı savunması konusunda özellikle de ABD ile olan büyük ticaret fazlası bakımından kuşkularını dile getirmişti. Başkan Joe Biden'ın aksine, Trump'ın açıkça Tayvan'ın savunmasına yönelik taahhütte bulunması beklenmiyor. Bunun yerine Tayvan’ın güvenliği konusunda ABD'nin uzun süredir devam eden stratejik belirsizlik politikasını yeniden uygulamaya koyacaktır.

Eğer ABD'nin askeri desteğini almak istiyorsa Tayvan'dan askeri harcamalarını arttırmasını talep etmesi beklenen Trump, Güney Kore ve Japonya'dan da kendi topraklarındaki ABD askerlerinin varlığını desteklemeleri için kesenin ağzını açmalarını isteyecektir. Trump, Çin ile hassas güç dengesini sağlamayı, küresel düzeni korumak için ABD güçlerini konuşlandırmak için yeterli bir neden olarak görmüyor.

Politikalarının Çin’in ekonomisini etkilemesi ya da Güney Kore, Japonya, Avrupa ve Körfez ülkeleri gibi Çin'in ticaret ortaklarının Çin'in ekonomik büyümesindeki düşüşten kaynaklanan bir durgunluktan zarar görmesi Trump’ın umurunda olmaz.

Öte yandan Trump, Ukrayna'daki savaşın Avrupa'daki güç dengeleri üzerindeki etkilerini de dikkate almayacaktır. Bunun yerine, öncelikle ilk başkanlık döneminde iyi bir ilişki kurmaya çalıştığı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ilişkilerine odaklanacak olan Trump, Ukrayna'yı ABD'nin hayati bir çıkarı olarak görmüyor. Cumhuriyetçi Parti'nin Kiev'e daha fazla yardım yapılmasına karşı çıkmasına öncülük eden Trump’a göre eğer Ukrayna Avrupa'nın güvenliği için bu kadar önemliyse, onu desteklemenin maliyetini Avrupalıların üstlenmesi gerekiyor.

sdfgrthy
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kremlin'de bir toplantı sırasında, 4 Kasım 2024 (AFP)

Trump'ın önümüzdeki yılın ikinci yarısında Putin ile müzakereleri kabul etmesi için Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e baskı yapmasını, Amerikan yapımı silahların temin edilmesi ya da edilmemesini hem Zelenskiy hem de Putin'e karşı bir silah olarak kullanmasını bekleyebiliriz.

ABD basınında yer alan haberlere göre Trump'ın danışmanları, Ukrayna'nın doğusunda özerk ya da askerden arındırılmış bir bölge kurulmasının yanı sıra Ukrayna'nın NATO üyesi olmayacağına dair bir taahhütte bulunmasını içeren bir uzlaşma önerdiler. Ancak Putin'in savaşı sona erdirmek için bu önerileri kabul edip etmeyeceği belirsizliğini koruyor. Bununla birlikte Trump da diplomatik sabrıyla tanınmıyor.

Körfez ülkeleri-İsrail yakınlaşması, ama Filistinliler olmadan

Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile ilişkileri gergin olsa da Körfez ülkelerinin liderleriyle rahat ilişkilere sahipti. Bu da Trump’ın ikinci başkanlık döneminde onlarla ilişkilerinin sağlam bir temel üzerinde başlayacağı anlamına geliyor. Biden yönetimindeki yetkililerin aksine Trump, Suudi Arabistan ile herhangi bir resmi savunma anlaşmasına dair herhangi bir açıklamada bulunmadı. ABD’nin günlük gazetelerinden New York Times'ın (NYT) 6 Kasım tarihli bir haberine göre Trump, ittifakları ABD’nin gücünü arttırmanın bir aracı olarak değil, ABD'ye diğer ülkeleri savunma yükü getirebilecek yükümlülükler olarak görüyor.

Bazı Cumhuriyetçiler, ABD, daha çok Çin'e odaklanırken, Washington'ın İsrail de dahil olmak üzere bölge ülkelerini İran tehdidine karşı iş birliğini güçlendirmeye teşvik etmesinin daha iyi olacağını savunuyorlar. Bu bağlamda Trump en azından herhangi bir ortak savunma anlaşmasında Suudi Arabistan’ın önemli mali ve askeri katkılarda bulunmasını talep edeceğine şüphe yok.

Trump Körfez ülkelerini Filistin davasından daha çok önemsiyor. Trump, ilk başkanlık döneminde ve seçim kampanyası sırasında Filistinlilerin haklarına ya da kendi kaderini tayin hakkına dair hiçbir ifade kullanmadı. Bununla birlikte 2020 yılında onun öncülüğünde İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki ticari ilişkileri güçlendirmek için imzalanan Abraham (İbrahim) Anlaşmaları ile gurur duydu. Bu anlaşmalarda Filistinliler için hiçbir önemli taviz verilmedi. Üstelik Trump, başkanlığı sırasında Filistinlilerin tüm eleştirilerine rağmen Filistin Yönetimi ile ilişkileri dondurdu ve ekonomik yardımları kesti. Trump'ın Biden yönetiminin Filistin Yönetimi ile yürüttüğü görüşmeleri devam ettirmesi beklenmiyor ve Biden tarafından yeniden başlatılan ekonomik yardımların yeniden durdurulacağına şüphe yok. Trump ayrıca İsrail'in Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı UNRWA’yı zayıflatma çabalarını destekleyecektir.

Aslında Trump, 2018 yılında Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimi tarafından gerçekleştirilen kimyasal silah saldırısında ölen sivillerle ilgili verdiği tepkide görüldüğü üzere trajediler karşısında kayıtsız değil. Gazze'de sivillerin acı çektiğini görmekten mutsuz olsa da bundan İsrail'i değil Hamas'ı sorumlu tutuyor. İsrail hükümeti gibi Trump da sivillerin acılarına son vermenin yolunun İsrail'in tam bir zafer elde etmesinden ve Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılmasından geçtiğine inanıyor. Trump, ne Gazze Şeridi’nde ne de Hizbullah'a karşı Lübnan'da İsrail'in elini kolunu bağlayacak. ABD’den İsrail'e silah akışı da aynı şekilde devam edecektir. Ayrıca Biden yönetiminin bazı aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere uyguladığı yaptırımları sonlandıracaktır.

xscdfvg
Donetsk bölgesindeki bir tatbikatta katılan Ukraynalı askerler, 6 Kasım 2024 (AFP)

Filistin’in ABD içinde Trump'a karşı davasını savunacak bir müttefiki yok. Sadece Körfez ülkelerinin liderleri, ne kadar risk almak istediklerine karar vermeleri şartıyla Trump'ı bu konuda yeniden angaje edebilecek kişiler olabilirler.

Trump'ın bu güçlü desteği İsraillileri onun seçimi kazanması karşısında mutlu etse de Trump’ın 2020 yılında, önceki başkanlık döneminin sonunda yerine seçilen Joe Biden'ı tebrik etmesinden dolayı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından ihanetine uğramış hissettiği ve bunu da hiç unutmadığı gözden kaçırılmamalı. Dahası, Trump'ın son seçimde elde ettiği büyük zafer, ABD'deki İsrail dostlarına seçim desteği için artık kendini borçlu hissetmeyeceği anlamına geliyor, zira ilk analizler, ABD’deki Yahudi toplumunun sadece dörtte birinin Trump’a oy verdiğini gösteriyor. Trump'ın 2020 yılında ihanet uğradığını düşünmesi ve ABD’deki İsrail dostlarının desteğine ihtiyaç duymaması, ikinci döneminde Tel Aviv'e açık çek vermeyeceğinin bir işareti olabilir.

İran, şahin ve güvercin

İsrail ve Cumhuriyetçi Parti’nin şahinleri, Trump'ı zayıflamış haldeki İran'a saldırmaya zorlayabilir. Ancak Trump, Ortadoğu'da yeni bir uzun soluklu savaşa girmeyi istemediğinden bu baskıya karşı direnebilir. Trump 2016 yılından bu yana ABD'nin Ortadoğu'daki askeri müdahalelerinin büyük bir hata olduğuna inandığını söylüyor. Kendi tabanı ve yardımcısı dahil olmak üzere Cumhuriyetçi Parti'nin bir bölümü de onunla birlikte bu görüşü paylaşıyor. Trump, geçtiğimiz eylül ayında yaptığı açıklamalarda İran ile yeni bir nükleer anlaşmanın müzakere edilmesi gerektiğini vurguladı, ancak ayrıntı vermedi. İran-ABD müzakerelerinin teknik olarak zor olması beklense de Trump, Biden'ın aksine İran ile müzakereleri ilerletmekte tereddüt etmeyecek ve Cumhuriyetçi Parti içinden kendisine karşı gelecek siyasi eleştirilerden çekinmeyecektir. Trump, Abraham Anlaşmaları’nın imzalanmasından sonra Nobel Barış Ödülü’nü kazanmayı umuyor ve bu yüzden İran ile yapılacak bir anlaşmanın gelecekte bu hedefe ulaşmasının önünü açabileceğini düşünüyor olabilir.

Trump, geçtiğimiz eylül ayında yaptığı açıklamalarda İran ile yeni bir nükleer anlaşmanın müzakere edilmesi gerektiğini vurguladı, ancak ayrıntı vermedi.

Ancak Trump'ın Nobel Barış Ödülü’nü kazanma hırsı, İran'a yönelik maksimum baskı politikasını sürdürmesini ve yaptırımların katı bir şekilde ve istisnasız uygulanmasını sağlamasını engellemeyecektir. Biden yönetimiyle yapılan ve İran'ın Irak ve Suriye'deki Amerikan çıkarlarına karşı düzenlenen saldırıları dizginlemesi karşılığında Washington'ın Çin'in İran’dan petrol satın almasına göz yumduğu anlaşma gibi müsamahalar göstermesi de beklenmiyor. Ancak Trump, Biden'ın 2025 ve 2026 yıllarında ABD güçlerinin kademeli olarak çekilmesine ilişkin Irak'la yaptığı anlaşmanın uygulanmasını kolaylıkla kabul edecek ve belki de bu takvimi hızlandıracaktır.  Hatta Suriye’de de Türkiye ve Rusya'nın başka alanlarda bazı tavizler vermesi karşılığında geriye kalan Amerikan askerlerinin çekilmesi söz konusu olabilir.

Trump’ın yeni yönetiminin Irak’a karşı katı bir yaklaşım benimsemesi ve İran'dan ithal edilen enerji için ödeme yapmaya devam etmesi halinde Irak'a yaptırım uygulaması bekleniyor. Geçmişte olduğu gibi birtakım istisnaların verilmesi söz konusu dahi olmayacaktır. Trump'ın Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ile şahsi bir ilişkisi olmadığı ve onunla görüşmeye öncelik vermeyeceği için bu yaklaşım özellikle muhtemel görünüyor. Irak Trump’ın gözünde İran’ın arka bahçesi olmanın ötesine geçemiyor.

En yakın danışmanları için bile öngörülemez olduğu bilinen Trump, ikinci başkanlık döneminde, 2017 yılında olduğundan daha az kısıtlamayla karşılaşacak. Ona ya da bize rehberlik edecek şekilde sabit bir ‘Trump Doktrini’ de olmayacak.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.