Biden’ın planı Çin ejderhasını dizginlemek mi yoksa salıvermek mi?

Biden’ın Tayvan'ı olası bir işgale karşı savunacaklarını söylemesi, ABD ve Çin arasındaki gerilimi artırırken uzmanlar bu tür açıklamaların sonuçlarından kaçınılması için ABD Başkanı’na ‘stratejik belirsizlik politikasını’ sürdürmesini tavsiye etti.

Biden, Çin’in saldırısına maruz kalması halinde Tayvan'ı savunacaklarını söyledi. (AFP)
Biden, Çin’in saldırısına maruz kalması halinde Tayvan'ı savunacaklarını söyledi. (AFP)
TT

Biden’ın planı Çin ejderhasını dizginlemek mi yoksa salıvermek mi?

Biden, Çin’in saldırısına maruz kalması halinde Tayvan'ı savunacaklarını söyledi. (AFP)
Biden, Çin’in saldırısına maruz kalması halinde Tayvan'ı savunacaklarını söyledi. (AFP)

Ahmed Abdulhakim
Biden’ın ABD Başkanı olarak gerçekleştirdiği ilk Asya turunda ana gündem maddeleri Çin ile ilgili iç içe geçmiş, karmaşık dosyalar oldu. Biden, Pekin'in bölgede giderek artan ekonomik ve askeri nüfuzunun artmasıyla gerginleşen ortamda, ülkesinin dünyadaki en büyük ekonomik rakibinden bahsederken uluslararası sahnede iki büyük kutup arasındaki rekabet ortamına ve gelecek senaryolara yönelik tahminlerini de artırdı.
ABD’li gözlemciler, Biden’ın Güney Kore ve Japonya’yı da kapsayan ve Hint-Pasifik bölgesinde ekonomik ortaklıkların duyurulduğu Asya turunun ana hedeflerinden birinin, kamuoyunun dikkati Rusya’nın Ukrayna'da başlattığı savaşa yönelmişken Washington'ın halen Çin ejderhasıyla mücadeleye odaklandığını göstermek için ABD ile birlikte Japonya, Hindistan ve Avustralya’nın yer aldığı Dörtlü Güvenlik Diyaloğu QUAD’ı güçlendirmek olduğunun altını çizdiler. Ancak Başkan Biden’ın Pekin'e yönelik açıklamalarında kullandığı sert üslup ve özellikle Çin'in saldırısına maruz kalması halinde Tayvan'ı savunacaklarını söylemesi, Çin’in de buna ABD’yi ‘ateşle oynamakla’ suçlayarak yanıt vermesi, iki ülke arasındaki gerilimin artabileceğine dair endişeleri yeniden güçlendirdi.
ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki son adımları çerçevesinde Pekin ve Washington arasındaki ilişkinin şekliyle ilgili hangi senaryolar yazılırsa yazılsın gözlemciler, ABD'nin dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında küresel düzeyde sonuçları hesaplanmamış bir yansıma ya da maliyet artışına neden olmadan Çin ejderhasını evcilleştirip evcilleştiremeyeceğini sorguluyorlar.

Pekin’e karşı sert bir ton kullanılıyor
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre ABD için ekonomiden enerjiye, gıda güvenliği ve tedarik zincirlerinden politika ve stratejilere kadar uzanan Çin ikilemi, Başkan Biden'ın Asya turu sırasında yaptığı açıklamalarda kendini gösterdi. Bu açıklamaların önemli gündem maddesi de iki ülke arasında artan gerilimler nedeniyle Pekin'in ‘kırmızı çizgisi’ olarak gördüğü Tayvan dosyası oldu.
Tayvan konusundaki en güçlü açıklamasını geçtiğimiz pazartesi günü yapan Biden, Çin'in saldırısına maruz kalması halinde Tayvan'ı savunacaklarını söyledi. Pekin ise bu açıklamayı, ‘ateşle oynamak’ olarak değerlendirdi. Açıklama aynı zamanda ABD'nin Tayvan ile ilgili ‘stratejik belirsizlik’ olarak tanımlanan onlarca yıldır uyguladığı politikasıyla da çelişiyordu.
Konuşması sırasında Pekin'in Tayvan’ı işgal etmesi durumunda ABD'nin askeri olanaklarını kullanmaya hazır olduğu konusunda uyaran ABD Başkanı şu ifadeleri kullandı:
“Biz, tek bir Çin olmasını kabul ettik. İmzamızı attık ve bunun gereği olan bütün anlaşmaları onayladı. Fakat (Tayvan'ın) güç kullanılarak alınması olacak şey değil.”
Bu açıklamanın hemen ardından ABD Başkanı’nın yardımcılarından biri hızlı bir şekilde söz konusu açıklamaların ABD'nin Tayvan ile ilgili politikasında değişiklik olduğu anlamına gelmediğini söyledi.
Washington Post gazetesinin haberine göre Biden'ın Japonya Başbakanı Fumio Kişida ile düzenledikleri ortak basın toplantısında açıkça Tayvan'ı savunacaklarını söylediği sırada Başkan’ın ulusal güvenlik danışmanlarının birçoğu yere baktılar. Reuters’ın haberine göre Biden’ın yardımcılarından biri ertesi gün bir açıklama yaparak Washington’ın Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrara olan bağlılığını vurguladı ve ABD’nin Tayvan’a yönelik politikasında bir değişiklik olmadığını söyledi. Ayrıca ABD'nin ‘Tayvan ile İlişkiler Yasası’ kapsamında Tayvan'a kendisini savunması için askeri araçlar sağlama taahhüdünü de yineledi.
Washington, diplomatik tanımasını 1979 yılında Taipei'den Pekin'e kaydırdı. Ancak ABD'nin Tayvan'ı da kapsayan ‘tek Çin’ politikasını benimsemesi ve aynı zamanda ada çevresindeki bir askeri çatışmaya müdahale edip etmeyeceği konusunda ‘stratejik belirsizlik’ politikası izlemesi nedeniyle Tayvan'a yönelik desteği son bulmadı.

Kim ateşle oynuyor?
Biden'ın Tayvan ile ilgili açıklamaları yardımcılarından biri tarafından yeniden yorumlansa da Pekin bu açıklamaları ‘ateşle oynamak’ olarak değerlendirdi. Pekin, Biden’a ‘Çin’in egemenliğini korumak konusundaki kararlılığını küçümsememesi’ çağrısı yaptı.
Çin resmi haber ajansı Şinhua'nın haberine göre Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin, Washington'ı Tayvan konusunda ‘kelime oyunu yapmakla’ suçladı. Wang açıklamasında “ABD bu yanlış yolu izlemeye devam ederse sadece ABD-Çin ilişkilerinde onarılamaz sonuçlara yol açmayacak, aynı zamanda ABD’nin ağır bir bedel ödemesine neden olacak” dedi.
Wang’ın açıklamalarının Çin Devlet Konseyi'nin Tayvan İşleri Ofisi Sözcüsü Zhu Fenglian, ABD'nin Çin'i kontrol altına almak için Tayvan kartını kullanarak ateşle oynadığı ve bu ateşin kendisini de yakacağı uyarısında bulundu. Şinhua, Zhu’nun ABD'yi ‘iki ülke arasında önceden belirlenmiş ilkeleri ihlal eden’ açıklamalar yapmaktan ya da bu yönde adımlar atmaktan vazgeçmeye çağırdığını aktardı.
Tayvan'ı Çin ana karasının bir parçası olarak gören Pekin, bunun ABD ile ilişkilerinde en hassas ve önemli konu olduğunu vurguluyor.
Ekonomi cephesinde ise Biden’ın Asya-Pasifik bölgesinde, ABD ve Japonya dahil (birlikte dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan) 13 ülkenin yer aldığı ancak bu projeye şüpheyle bakan Çin’in dışarıda kaldığı ‘Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi' (IPEF) adında yeni bir ekonomik ortaklık başlatarak Çin'i kuşatma planı çerçevesinde Asya’yı ziyareti dikkat çekiciydi.
IPEF, bir serbest ticaret anlaşması değil, ama projede yer alan ülkeler arasında ‘dijital ekonomi, tedarik zincirleri, temiz enerji altyapısı ve yolsuzlukla mücadele’ olarak sıralanan dört ana alanda daha fazla uyum öngörüyor.
Japonya Başbakanı Fumio Kişida ile düzenlediği ortak basın toplantısında ABD ve Japonya'nın diğer 11 ülke ile birlikte IPEF’i hayata geçireceğini belirten ABD Başkanı Biden, bunun ‘21’inci yüzyılda ekonomik rekabet gücünü sağlamak için en önemli zorluklar üzerinde bölgedeki yakın dost ve ortak ülkelerle çalışma taahhüdü’ olduğunu vurguladı.

Çevreleme girişimi başarılı olur mu?
Gözlemcilere göre ABD’nin bu girişimi Asya-Pasifik bölgesinde, bölgede artan nüfuzu ile dünyanın ikinci ekonomik gücü olan Çin'e açıkça bir alternatif sunmayı hedefliyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, IPEF’in ‘açık bir platform’ olduğunu çünkü bu şekilde tasarlandığını ve tanımlandığını söyledi. Ancak Pekin, IPEF’ten kasıtlı olarak dışlandığını hissediyor. Bunu da pazar günü Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin yaptığı açıklamada duyurdu. Bakan Wang,  ABD'nin ‘özgürlük ve açıklık adına küçük bloklar oluşturmaya’ çalıştığını söyledi. ABD’nin amacının ‘Çin'i kontrol altına almak’ olduğunu öne süren Çinli Bakan, IPEF’i  ‘başarısızlığa mahkum bir proje’ olarak değerlendirdi.
Güvenlik cephesinde ise Biden, Çin'in Asya-Pasifik bölgesindeki nüfuzunun artmasını engellemek amacıyla 2023 QUAD Liderler Zirvesi sırasında Avustralya, Hindistan ve Japonya ile ülkesinin Asya-Pasifik bölgesindeki rolünü güçlendirmeye doğru ilerledi.
QUAD üyeleri ittifakın, bir ‘Asya NATO'su’ olmadığını vurgularken Beyaz Saray, QUAD’ı ‘görüş alışverişinde bulunmak ve Hint-Pasifik bölgesindeki iş birliğini geliştirmek için gerekli bir fırsat’ olarak değerlendirdi.
QUAD liderleri salı günü gerçekleştirdikleri zirvenin sonunda, Çin'in Tayvan'ı işgal etme olasılığı konusunda endişelerin arttığı bir dönemde bölgedeki ‘statükoyu zorla değiştirme’ girişimlerine karşı uyarıda bulundular. QUAD’ın ortak açıklamasında, Çin'in bölgedeki askeri etkisinin artmasına doğrudan atıfta bulunmaktan kaçınılsa da bu konuda bazı endişeler olduğuna şüphe yoktu.
Açıklamada Çin'in adı geçmedi ancak bölgede sık sık suçlandığı bazı faaliyetler kınandı. Japonya Başbakanı Fumio Kişida konuşmasında, “Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırgan tutumu, Birleşmiş Milletler ilkelerine doğrudan bir meydan okumadır. Aynı durumun Hint-Pasifik bölgesinde de yaşanmasına izin vermemeliyiz” dedi.
Ortak açıklamada ise şu ifadeler yer aldı:
“Tartışmalı bölgelerin askerileştirilmesi, sahil güvenlik gemilerinin tehlikeli kullanımına, deniz milisleri ve diğer ülkelerin kendi açık deniz kaynaklarını kullanımını rahatsız etmeye yönelik çabalarla tansiyonu yükseltmeye, statükoyu değiştirmeyi amaçlayan zorlayıcı, provokatif ya da tek taraflı eylemlere güçlü şekilde karşı çıkıyoruz.”
QUAD liderleri, kamu özel yatırımlarını sürdürmek için gelecek beş yılda 50 milyar doları aşkın altyapı yardımı sağlanacağını ve Çin’in faaliyetlerinin takibinin daha da güçlendirilmesini amaçladığına inanılan ‘Hint-Pasifik Deniz Alanı Farkındalığı’ (IPMDA) adlı yeni bir inisiyatifin hayat geçirildiğini açıkladılar.
Gözlemcilere göre QUAD ülkeleri, bir takım anlaşmazlıklara rağmen Çin'in artan askeri ve ekonomik etkisine karşı bir denge unsuru olarak ittifaklarını güçlendirmeye çalışıyorlar.
Çin’in geçtiğimiz ay Pekin ile bir güvenlik anlaşması imzalayan Solomon Adaları dahil olmak üzere Pasifik bölgesindeki ülkelerle ilişkilerini güçlendirmesiyle ilgili artan endişeler de söz konusu.

Pekin dizginleniyor mu yoksa kışkırtılıyor mu?
Diğer taraftan Çin-ABD dosyasındaki peş peşe yaşanan gelişmeler çerçevesinde Pekin’in  bölgenin savunması ve kırmızı çizgilerini test ettiği düşünülen uçuşları, deniz tatbikatları ve balıkçı teknelerine yönelik tacizler dahil tüm askeri faaliyetlerine ilişkin bölgesel endişeler artarken Batı medyasında Washington'ın Çin ejderhasını evcilleştirip evcilleştiremeyeceğine ilişkin farklı analizler yer alıyor. ABD Başkanı, QUAD Liderler Zirvesi’nin başında yaptığı konuşmada, ülkesinin uyguladığı stratejiyle Hint-Pasifik bölgesinin özgür, açık, bağlantılı, güvenli ve güçlü bir bölge olmasını sağlamayı başardığını söyledi. Biden, meselenin, demokrasilere karşı otoriter rejimler meselesi olduğunu ve buna bağlı kalmaya dikkat edilmesi gerektiğini belirtti.
New York Times (NYT) gazetesinin haberine göre Washington’ın Ukrayna’da Rusya ile olan vekalet savaşına hız verdiği bir zamanda Biden, Çin’i ekonomik olarak kuşatmak ve onunla savaşmaya hazırlanmak amacıyla ilk Asya ziyaretini gerçekleştirdi. Gazete, Biden'ın salı günü sona eren Asya turunun amacının ‘ülkesinin halen Çin ile mücadeleye odaklandığını kanıtlamak’ olduğunu öne sürdü.
Gazete, Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) kıdemli araştırmacısı Charles Edel'in geçtiğimiz hafta ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi önünde yaptığı ‘ABD'nin Ukrayna savaşındaki stratejisinin, Tayvan'ı olası bir Çin işgalinden nasıl koruyacağını düşünürken üzerine inşa edilecek iyi bir model sağladığı’ şeklindeki değerlendirmesini alıntıladı.
Diğer yandan ABD savunmasının ve ulusal güvenliğinin geleceğiyle ilgili analizlere yer verilen internet sitesi Defense One, ABD’li bir savunma yetkilisinin, herkesin Ukrayna'ya odaklandığı bir dönemde, Biden'ın Asya turunun ABD'nin Avrupa ve Asya'da her iki cepheyi de koruyabileceğinin kanıtı olduğunu ancak bunun, Hint-Pasifik bölgelersindeki müttefikler ve ortaklarla çalışmayı bıraktığı anlamına gelmediği yönündeki yorumunu aktardı.
ABD merkezli Politico dergisi, Tayvan meselesiyle ilgili değerlendirmesinde, Biden'ın Tayvan'ı askeri olarak savunacakları taahhüdünün hâlihazırda gergin olan ABD-Çin ilişkilerini daha da gereceğini ve Tayvan Boğazı konusundaki anlaşmazlığı artıracağını yazdı. Dergi, Beyaz Saray yetkililerinin Biden'ın açıklamalarını netleştirmek için derhal harekete geçmelerine rağmen Çin'in ABD karşısında gücünü kanıtlamak istemesi nedeniyle Biden’n sözlerinin Tayvan Boğazı'nda bir çatışmaya yol açabileceğine işaret etti.

‘Stratejik belirsizlik’ kalesi
Derginin siyasi analistlerden aktardığına göre Biden’ın Tayvan’ı savunma taahhüdü, Çin'i önleyici askeri eylemler yoluyla Tayvan’a saldırmaya cesaretlendirebilir. 
ABD’nin eski Pekin Büyükelçisi Winston Lord, dergiye yaptığı açıklamada “Biden bunu yapmaya devam ederse, işler gerçekten tehlikeli bir hal alabilir” ifadelerini kullandı.
Lord sözlerini şöyle sürdürdü:
“Washington, yarım yüzyıldır Pekin ile ilişkilerimizin temelini oluşturan belirsiz ‘tek Çin’ politikamızı geçersiz hale getirmeden Çin'in Tayvan'a yönelik saldırılarını caydırabileceğimiz  stratejik belirsizlik politikasını sürdürmeli. Tayvan ile İlişkiler Yasası, ABD’ye, Tayvan halkının güvenliğini, sosyal ve ekonomik düzenini tehlikeye atacak herhangi bir güç kullanımına ya da diğer zorlama biçimlerine karşı direnebilmesi için destekleme yükümlülüğü veriyor.”
Diğer yandan İngiliz The Guardian gazetesi, Biden'ın açıklamasının ‘Washington'ın uzun süredir sürdürdüğü Tayvan'a yönelik stratejik belirsizlik politikasını terk ettiğinin bir teyidi’ olabileceğini ve bu durumun iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında kafa karışıklığı yarattığını belirtti. Gazete, ABD'nin stratejik belirsizlik politikasının, Çin'i Tayvan'ı işgal etmekten caydırmaya ve özerk bir bölge olan adanın tam bağımsızlığı ilan etmesini engellemeye yardımcı olduğunu vurguladı. Ayrıca söz konusu iki senaryodan herhangi birinin gerçekleşmesinin büyük bir jeopolitik krize yol açacağının da altını çizdi.
Biden, geçtiğimiz ağustos ayında ABD'nin Afganistan'dan çekilmesiyle ilgili olarak ABC News’e verdiği bir röportajda, Tayvan'ı ABD'nin savunması gereken müttefikler listesinde sıralamıştı. Ekim ayının sonlarında CNN’e verdiği başka bir röportajda ise ABD'nin Tayvan'ı savunması gerekip gerekmediğiyle ilgili soruya, “Evet, bunu yapmakla yükümlüyüz” yanıtını verdi. Beyaz Saray yetkilileri, her iki röportajın da ardından ABD'nin Tayvan politikasının değişmediğini yinelediler.
NYT ise Biden’ın Çin’e karşı kullandığı sert üslubunun ve Tayvan'ı savunacaklarına ilişkin ‘yazılı olmayan’ taahhüdünün Japonya'yı karmaşık bir duruma soktuğuna işaret etti. Tayvan’ın, Japonya'nın batıdaki en kalabalık adası olan Yonaguni'ye sadece 65 mil uzaklıkta olduğunu hatırlatan gazete, Çin ile bir savaşın, İkinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden bu yana silahlı çatışmayı bırakan Japonya için büyük sonuçları olabileceğinin altını çizdi.
Gazete, Tokyo merkezli Siyasi Çalışmalar Enstitüsü (GRIPS) Uluslararası Güvenlik Çalışmaları Programı Yöneticisi Narushige Michishita’nın şu değerlendirmesini aktardı:
“Japonya şu an düşman topraklarındaki füze fırlatma noktalarını vurabilecek silahlar edinmek ve ABD kuvvetleriyle daha fazla tatbikat yapmak istiyor. Çin’i gelecekte ABD ve Japonya ile askeri olarak karşı karşıya gelme olasılığını düşünmeye zorlamak, en nihayetinde Tayvan Boğazı'nda barış ve istikrar olasılığını artıracaktır.”

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.