Kissinger'ın gerçekçiliği ile Soros'un küreselciliği arasında Ukrayna

ABD’li diplomat, Putin ile yaptığı görüşmeleri hatırlıyor ve onun Rus tarihine olan mistik inancına, NATO'nun planları karşısında yaşadığı aşağılanma duygusuna odaklanıyor.

Kissinger, "Ukrayna'nın tarafsız bir statüye kavuşturulması mevcut durumda ana hedeftir" dedi (Reuters)
Kissinger, "Ukrayna'nın tarafsız bir statüye kavuşturulması mevcut durumda ana hedeftir" dedi (Reuters)
TT

Kissinger'ın gerçekçiliği ile Soros'un küreselciliği arasında Ukrayna

Kissinger, "Ukrayna'nın tarafsız bir statüye kavuşturulması mevcut durumda ana hedeftir" dedi (Reuters)
Kissinger, "Ukrayna'nın tarafsız bir statüye kavuşturulması mevcut durumda ana hedeftir" dedi (Reuters)

Sami Amara
Eski ABD Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger'ın Ukrayna konusundaki mevcut kaostan çıkış yollarıyla ilgili görüşlerini açıklamasının ardından kopan fırtına dinmedi. Birçok kişi, Kissinger'ın Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada müzakere sürecine hızlı geçişin gerekliliği ve bunun sonucunda ortaya çıkacak sonuçlara ilişkin görüşlerinin gerçekçiliğin gereklerine yakın olduğuna inanırken, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve üst düzey ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri de dahil olmak üzere diğerleri ise Kissinger'in açıklamalarını eleştirdi. Kissinger’ın açıklamaları, Amerikalı Yahudi milyarder ve “renkli devrimler” fikrinin sahibi George Soros'un Rusya'ya ve lideri Vladimir Putin'e köklü düşmanlığa dayanan geçmişteki pozisyonlarından yola çıkarak Kissinger'ın özetlediğinden farklı bir görüş sunduğu bir zamanda geldi.
Soros'un öne sürdüğü görüş, ABD yönetiminin belirlediği ve 2004'teki ilk Turuncu Devrim'den bu yana Kiev'de iktidara gelen selefleri gibi Ukrayna Devlet Başkanı’nın bağlı kaldığı ayırıcı çizgi ve rotalara dayanarak Batı medyasının benimsediği perspektifin dışına çıkmıyor. Buna karşılık ABD diplomasisinin duayeninin görüşleri, siyasi ve askeri alandaki değişimler doğrultusunda daha gerçekçi ve uygulanabilir görünüyor. Rusya ve ondan önce Sovyetler Birliği gerçekliğiyle ilgili deneyimlerine, 1990’lı yılların başlarında St. Petersburg'daki ilk görüşmelerinden bu yana Putin ile kurduğu kişisel ilişkilere ve ziyaretlere dayanıyor.
ABD diplomasisinin duayeni zamanın yorgunluklarını ve 100 yıla yaklaşan bir ömrün dayattığı kısıtlamaları aşarak Davos Forumu’nun katılımcıları ile video-konferans yöntemiyle buluştu. Ancak bu katılımcıların arasında davanın gerçek sahipleri yoktu. Çünkü “yeni Batı demokrasisinin” kısıtlamaları nedeniyle, taşıdığı tüm anlamlarla Rusya’nın herhangi bir temsilcisinin davet edilmesine karşı çıkıldı. Kissinger, her zamanki gibi küresel ve bölgesel sorunları "adım adım" politikasıyla ele alma eğilimindeydi. Kissinger’ın konuşmasında hareket noktası, yaklaşık yarım asır önce ulaştığı, dünyanın içinden geçtiği değişkenlerin, bu değişkenlerin getirdiği huzursuzluk ve gelişmelere karşı küresel bir mutabakatı gerektirdiği noktasıydı. "Düşmanınıza karşı zafer kazanmak istiyorsanız, ona geri çekilmesi için bir köprü sağlamalısınız" diyen Çin atasözü gibi Kissinger, dünyadaki herhangi bir savaşın, barışçıl bir çözümün gidişatını belirleyecek müzakerelerle sona ermesi gerektiğini söyledi. Daha önce Ukrayna'nın NATO'ya katılması fikrine yorum olarak yazdıklarını hatırlattı. İdeal sonucun, Ukrayna’nın Rusya ile Avrupa arasında köprü olarak konumlanmış tarafsız bir devlet olduğu ifadesinin Ukrayna Anayasasına dahil edilmesi gerekliliği olduğuna dikkat çekti. Savaşın devam etmesinin ve "Rusya'ya diz çöktürme" girişiminin "yasa dışı” olacağını, Rusya ile Avrupa arasındaki ilişkilerde daha sonra kontrol edilmesi zor ciddi rahatsızlıklar yaratacağını vurguladı. Bunlar Putin'in, NATO ve Avrupa Birliği'ne katılmanın da aralarında olduğu Ukrayna'nın hedeflerini belirleyen Ukrayna anayasasının hükümlerinin yanı sıra askeri güç kullanılmasını gerektirse bile, Kırım ve Donbass bölgesini geri alma taahhüdüyle ilgili önceki açıklamalarında söylediklerine yakın.

Uzlaşıya doğru ilerleyiş
Bu noktada Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un açıklamaları üzerinde durulmalı. Mart 2015'te Kırım'ın Rusya'ya katılımının birinci yıl dönümünde yayınlanan belgesel kapsamında Lavrov’un Rus resmi haber kanalına yaptığı itiraflara göre Putin Mart 2014'te önce davranarak, Amerikan savaş gemilerinin Kırım'a girmesinden birkaç saat önce Kırım’ı ilhak etme kararı almıştı. Lavrov’a göre Moskova’yı “özel bir askeri operasyon” başlatmaya zorlayarak önce davranmaya iten de benzer bir durumdu. Zira "Ukrayna 8 Mart'ta Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerine saldırmayı planlıyordu.”
Kissinger'ın mevcut çıkmazdan çıkma yolu olarak önerdiği şeye gelince; özetle, Batı'nın Rusya'nın Avrupa güç dengesindeki konumunu görmezden gelmesinin korkunç sonuçlarından ve genel olarak uluslararası ilişkilerde bundan kaynaklanabilecek etkilerden kaçınmak için “önümüzdeki iki ay içinde Ukrayna'da bir uzlaşıya varmanın” gerekli olduğudur. Kissinger bir yanda Rusya ile Avrupa, diğer yanda Ukrayna ile Avrupa arasındaki ilişkiler de dahil olmak üzere durumun gittikçe daha zor ve karmaşık hale gelebileceğini belirtti. "İdeal sonuç, mevcut statükoda ayırıcı çizginin restorasyonudur" diye ekledi. Batı'nın, Avrupa'da bir felaketten kaçınmak için Ukrayna ordusu aracılığıyla Rusya'yı yenmeye çalışmaktan vazgeçmesi gerektiğini vurguladı. Ukrayna'daki mevcut krizin askeri ve siyasi alandaki sonucunun, gelecekte iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyeceğine dikkat çekti. Kissinger, "Ukrayna'nın tarafsız bir statüye kavuşturulması ve Rusya ile Avrupa arasında bir köprü olarak konumlandırılması, mevcut durumda ana hedeftir" sonucuna vardı. Batılı kaynaklar ise bunu, Kissinger'ın Batı'ya "Ukrayna'yı krizi uzatmadan müzakere etmeye zorlaması" çağrısı yaptığı şeklinde değerlendirdi.    
Soros ve Rusya’nın yenilgisi

Peki, George Soros'un bu konudaki önerisi nedir?
Soros’un çıkış noktası, Rus-Ukrayna çatışmasının "üçüncü dünya savaşının bir başlangıcı olabileceği” gerçeğidir. Çözüme gelince; eski Sovyetler Birliği ülkelerinde “Renkli Devrimler’i ateşleme fikrinin sahibine göre, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in güçlerinin Batı tarafından mümkün olan en kısa sürede yenilgiye uğratılması için çalışmaktır. Çünkü bu "özgür uygarlığı korumanın en iyi yoludur." Soros, Ukrayna'daki askeri operasyonları ise "açık toplumlar ile Çin ve Rusya gibi kapalı toplumlar arasındaki daha geniş bir mücadelenin parçası" olarak nitelendirdi. Bu belki de Soros'un "Putin Rusyası Batı medeniyeti için bir tehdittir ve ne pahasına olursa olsun mağlup edilmesi gerekir" görüşünü sürdürdüğü anlamına geliyor. Nitekim Soros da “barış görüşmelerini değil, Rusya’nın yenilgisini" kastederek "Savaşı bir an önce bitirmek için kaynaklarımızı seferber etmeliyiz" diyerek bunu bir kez daha teyit etti.
ABD Başkanı Joe Biden'ın Rusya ve Putin'e yönelik yaptırımlar ve baskılar dalgası sırtında Beyaz Saray'a yerleşmesinden bu yana yönetimi tarafından benimsenen yönelimlerle özdeşleştiğinden, Soros'un önerdiği şeyin Avrupa seçkinlerinin çoğu arasında popüler olması bu açıdan dikkate değer. Böylece, perspektifler ve eğilimler birleşiyor, realistlerin Kissinger tarafından dile getirilen görüşleri karşısında Avrupalı seçkinler, Rusya'ya karşı kendileri adına yürüttüğü savaşta Ukrayna'yı desteklemeye devam etmenin gerekli olduğunu söyleyen fikirlerin tutsağı haline geliyor.

Putin’in hataları
Bu bağlamda Moskova'daki gözlemciler, Kissinger'ın Financial Times'a verdiği röportajda, Ukrayna savaşının sona ermesinden sonra dünyadaki jeopolitik durumun büyük dönüşümlere tanık olacağına dikkat çekerek, "yeni bir çağda yaşıyoruz" sözü üzerinde duruyorlar. Kissinger,"Çin ve Rusya'nın gelecekteki tüm sorunlarda aynı çıkarlara sahip olmasının normal olmayacağını” kaydederken Soros, bunun Rusya'yı Ukrayna savaşından sonra en azından Avrupa ile olan ilişkisini ve NATO'ya yönelik genel tutumunu yeniden değerlendirmeye zorlayacağı sonucuna varıyor.
Kissinger'ın başta "Rusya'nın Ukrayna'yı işgali" olarak nitelendirmesi olmak üzere Putin'in "hataları" hakkındaki sözlerine rağmen, Moskova'daki birçok gözlemcinin Putin’i en çok tanıyan Batılı politikacılardan biri olduğu ve on yıllardır ona yakın olduğunu kabul ederek, Kissinger'in görüşlerini kabul etmek ile çekincelerini dile getirmek arasında gidip gelen ifadeleri oldu. Bu bağlamda, Kissinger, Putin ile birçok görüşmesinden sonra vardığı sonucu da açıklıyor; "Putin'in temel inançları, Rus tarihine dair bir tür mistik inanca, Avrupa ile Doğu arasında ortaya çıkan devasa uçurumun onu aşağıladığına dayanmaktadır. Aşağılamaya maruz kaldı çünkü Rusya bölgenin tamamının NATO'ya dahil edilmesiyle tehdit edildiğini hissetti." Kissinger bu durumu, "Bu bir mazeret değil ve uluslararası toplum tarafından tanınmış bir devletin işgal edilmesi ölçeğinde bir saldırıyı beklemiyordum" sözleriyle yorumladı.
Kissinger, "Putin'in uluslararası alanda karşılaştığı durumu ve Rusya'nın kapasitesini açıkça yanlış değerlendirdiğine” inandığını söyledi ve “Şimdi soru, bu gerilimin ne kadar devam edeceği ve nereye varabileceğidir" diye ekledi. Kissinger, Çin'e ve bundan ne gibi dersler ve sonuçlar çıkarabileceğine değinmeyi de ihmal etmedi. "Herhangi bir Çinli lider şimdi Putin'in kendini içine soktuğu duruma düşmekten nasıl kaçınacağını ve Pekin'in dünyanın onun aleyhine dönmesini nasıl önleyeceğini düşünecektir" dedi.
Kissinger'ın “Putin'in Rus tarihine mistik inancı” hakkında söyledikleri, Rusya Devlet Başkanı’nın Sovyetler Birliği'nin ihmalden kaynaklanan birçok “hatasını” ve daha önce “ 20’inci yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak tanımladığı çöküşünü ele alırken dayandığı temel olabilir. Temmuz 2021'de Rus ve Ukrayna halklarının ve onlarla birlikte Belarus'un ortak tarihsel kökenleri hakkında yayınlanan akademik makalesinde Putin’in birçok ayrıntısıyla açıklamaya çalıştığı şey de buydu. Ateşlediği tartışmalarla birlikte söz konusu makalenin, bölgede meydana gelen gelişme ve değişimleri açıklayan birçok belirti ve öneri içermesi dikkat çekiciydi. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre, Putin’in makalesinde Novorossia" (Yeni Rusya) adı altında andığı ve Moskova'nın geri aldığı Kırım ile birlikte "Rus toprağı" kabul ettiği ve etmeye de devam ettiği Donbass bölgesinin “geri alınması” da bu öneriler arasında yer alıyordu

* Bu makale Şarku'l Avsat Türkçe tarafından Independent Arabia'dan çevirilmiştir. 



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.