Suriye Anayasa Komitesi’nin 8. turunda gündem: Ordunun konumu

Rejim temsilcileri, ordunun yeniden yapılandırılmasının Irak’ta felaketlere yol açtığını ifade ederken muhalefet temsilcileri, ordunun tarafsızlığı ve kurumlarda reform gerçekleşmemesi durumunda devlet başarısız olur dedi

Muhalefet temsilcilerinin ve Esed rejimi temsilcilerinin anayasal ilkelerle ilgili önerilerinin yer aldığı taslak metinler.
Muhalefet temsilcilerinin ve Esed rejimi temsilcilerinin anayasal ilkelerle ilgili önerilerinin yer aldığı taslak metinler.
TT

Suriye Anayasa Komitesi’nin 8. turunda gündem: Ordunun konumu

Muhalefet temsilcilerinin ve Esed rejimi temsilcilerinin anayasal ilkelerle ilgili önerilerinin yer aldığı taslak metinler.
Muhalefet temsilcilerinin ve Esed rejimi temsilcilerinin anayasal ilkelerle ilgili önerilerinin yer aldığı taslak metinler.

İsviçre'nin Cenevre kentinde 30 Mayıs'ta başlayan Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının 8. turu sona erdi. Toplantılarda bir kez daha, başta ordu olmak üzere devlet kurumlarının yapısı ve geleceğiyle ilgili tartışmalar, hükümetle muhalifler arasındaki anlaşmazlığın odak noktasında yer aldı. Esed rejimini temsil eden heyetin eş başkanı hukukçu Ahmed Kuzbari ile muhaliflerin eş başkanı Hadi el-Bahra karşı karşıya geldi. Şam’dan gelenler ‘Irak’ta ordunun yeniden yapılandırılma tecrübesinin felaketlere yol açtığını’ örnek göstererek, Suriye ordusunun tarafsızlığı önerisini reddetti. Muhalifler ise, Suriye devletinin tamamen çökmemesi ve ‘başarısız bir yapıya’ dönüşmemesi için reform çağrısında bulunarak, ‘ordunun tarafsız bir rol benimsemesi’ gerektiğini vurguladı.
Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen'in ofisinden yapılan yazılı açıklamada, "Bazı konularda farklılıklar sürdü. Bazı konularda ise ortak noktada buluşma potansiyeli görüldü. Özel Temsilci (Pedersen), müzakerelerin yavaş ilerlemesi ve ilerleme kat edilmesi gereken konularda somut uzlaşıların sağlanmasına ilişkin yetersizliğe dikkat çekti, ancak masadaki diyaloğun tonunu ve niteliğini takdir etti" ifadeleri kullanıldı. 
Birleşmiş Milletlerin himayesinde 8. turu düzenlenen Suriye Anayasa Komitesi toplantılarında, tarafların komiteye sunduğu anayasanın ilkelerine ilişkin taslak metinlerin genel değerlendirmesi yapıldı, bazı sorunların tespitinde uzlaşı işaretleri oluştu. Ancak bu sorunların somutlaştırılması ve bir uzlaşı metnine aktarımı mümkün olmadı. 8. tur kapsamında yapılan oturumlarda, ‘Ordunun statüsü, anayasal çerçevede tek taraflı zorlayıcı tedbirler, devlet kurumlarının yapılandırılması ve güçlendirilmesi, anayasanın üstünlüğü, uluslararası anlaşmaların anayasal statüsü ve ‘geçiş dönemi hukuku’ ilkeleri tartışıldı. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen, cuma günü gerçekleşen son oturumda, bir sonraki turdan önce Suriyeli taraflar arasında mekik görüşmelerinde bulunacağını açıkladı.  
Suriye rejimi temsilcisi heyet pazartesi günü, ‘anayasal çerçevede tek taraflı zorlayıcı tedbirler’ konusunda önerilerini sunmuş, muhalefet eş başkanı Hadi el-Bahra ise ‘anayasanın düzenlenmesi ve uluslararası anlaşmaların statüsü’ ile ilgili tekliflerini arz etmişti. Suriye rejimi temsilcisi Kuzberi ertesi gün, ‘devlet kurumlarının yapılandırılması ve güçlendirilmesiyle’ ilgili öneride bulunurken, muhalefeti temsil eden sivil heyet, ‘geçiş dönemi hukuku ilkelerini’ tartışmaya açtı.  
Müzakereleri yakından takip eden Batılı bir yetkili Şarku’l Avsat’a Anayasa Komitesi’nin 8. Turu’nda tartışılan ilkelerle ilgili aktarımda bulundu.  

Zorlayıcı tedbirler 
Suriye rejimi temsilcisi Kuzberi’nin başkanlık ettiği oturumda, rejimi temsil eden sivil toplum heyetinin, ‘’Suriye halkına uygulanan tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin, Suriye halkının temel anayasal haklarını ve gereksinimlerini ihlal eden ekonomik terörizm teşkil ettiğini" içeren önerisi sunuldu. Kuzberi bu bağlamda, anayasanın, “devletin, tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin kaldırılmasını isteme ve bu yaptırımları uygulayan üçüncü ülkelerden uygun tazminat ödemelerini talep etme yükümlülüğünü” içermesini, ayrıca “yaptırımlara karşı çıkmayı ve reddetmeyi her Suriyeli için ulusal bir görev olarak görme yükümlülüğünün” anayasada yer bulması gerektiğini önerdi. Kuzberi, ülke içinde, terörizm ve dış saldırganlık tarafından tahrip edilen bölgelerin yeniden inşasının Suriye halkının bir görevi olduğunun anayasada yer alması gerektiğini vurguladı. Ayrıca Suriyeli mültecilerin güvenli ve gönüllü geri dönüş hakkının, temel insani bir hak olduğunu ve bu hakkın herhangi bir siyasi koşul ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini ifade etti.  
Söz konusu ilke tartışılırken, hükümet temsilcisi heyet, "zorlayıcı tedbirlerin uluslararası meşruiyetle bağdaşmadığını’’ ve bu tedbirlerin "Suriye'ye yönelik terör savaşıyla" ilişkilendirilmesi gerektiğine odaklandı. Muhalefeti temsil eden heyet ise söz konusu öneriyi ‘anayasaya aykırı’ olarak değerlendirerek, ‘yeniden inşanın en doğal ekonomik haklar bağlamında olduğunu ve tek taraflı zorlayıcı tedbirlerle’’ ilgisi olmadığını savundu. Katılımcılardan bazıları, Suriye’ye uygulanan yaptırımları teşvik eden herkesi hain” olarak nitelendirdi.   

Kurumların yapılandırılması ve ordunun tarafsızlığı 
Ertesi gün Hadi el-Bahri başkanlığındaki oturumda, Kuzberi ‘devlet kurumlarının yapılandırılması ve güçlendirilmesiyle’ ilgili öneride bulundu. Kuzberi’nin önerisinde “Devlet kurumlarının anayasayla korunan yetkileri bulunmaktadır, kurumların içeriden ya da dışarıdan hedef alınması kanun tarafından cezalandırılır. Ordu vatanı terörizme ve işgale karşı korur, ordunun korunması ve güçlendirilmesi ulusal bir gerekliliktir” ifadeleri yer aldı.
Tartışmalarda muhalifler, devlet kurumlarının köklü reformlara ihtiyaç duyduğunu, nitekim insan hakları ihlalleri nedeniyle güvenilirliklerini kaybettiklerini vurguladı. Muhalifler, ordunun bazı birimlerinin ve bazı kurumların güçlendirilmesi yerine lağvedilmesi ve yeniden kurgulanması gerektiğini, ayrıca kurumların özellikle de ordunun siyasi olarak tarafsız olması gerektiğinin anayasada vurgulanmasının zorunlu olduğunu belirtti.  
Şam heyeti ise ‘ordunun ve kurumların, terörizme ve dış müdahalelere maruz kalmalarına rağmen direnebildiklerini, meşru olduklarını ve kısmi ya da külli olarak lağvedilmelerinin söz konusu olamayacağını’ ifade etti. Suriye rejimi temsilcilerinden biri “Irak’ta ordunun ve kurumların yeniden yapılandırılması girişimi felaketlerle sonuçlandı, uluslararası kuruluşların reform önerileri başarısızlık doğurur” dedi. Bunun üzerine muhalefeti temsil eden heyet, ‘’Devlet kurumlarının tüm Suriye topraklarında yeniden aktif olabilmesi için reform kaçınılmazdır. Reformun en önemli öğelerinden biri de kurumların yeniden yapılandırılması, yolsuzluğa ve halka yönelik suçlara bulaşanların yargılanması ve hesap verebilirliğin sağlanmasıdır. Mevcut ordu halkı koruma konusunda tarafsız olamaz ve yeniden yapılandırılması bir zorunluluktur. Aksi takdirde devlet çöker ya da başarısız bir devlet olarak kalır” görüşlerini savundu.
Hükümet temsilcisi heyet ise, ‘Devlet kurumları ayaktadır ve yapılandırmaya değil reforma ihtiyacı vardır, ancak reform ve yapılandırma yıkımın ya da dış müdahalenin bahanesi olmamalıdır. Ordu tarafsız olamaz, hiçbir ordu halkının çıkarlarını koruma noktasında tarafsız değildir. Yolsuzluk ise ferdi olaylardır ve direnen Suriye kurumlarının tümünün lekelenmesine olanak sağlamaz.’ ifadelerini kullandı. Katılımcılardan biri, ‘’Reform hali hazırda devam ediyor, bu alternatif kurumlar inşa edilmesini gerektirmez, başka ülkelerde alternatif kurumların inşa tecrübeleri başarısızlığa mahkum olmuştur” dedi.

Anayasa ve uluslararası anlaşmalar 
Kuzberi başkanlığındaki oturumda, Hadi el-Bahra ‘uluslararası anlaşmaların anayasal statüsüyle’ ilgili konuyu gündeme taşıdı. Bu öneriye göre, uluslararası anlaşmaların anayasaya eklemlenmesi ve resmi gazetede yayınlanarak kanunlaştırılması teklif edildi. Bazı katılımcılar, uluslararası anlaşmaların anayasayla korunması konusunun doğal olduğunu ve ayrıca anılmasının gereksiz olduğunu iler sürdü. Bazı katılımcılar ise teknik sorular sordu. Örneğin; bu anlaşmalar imzalanmasının ardından anayasaya mı eklenir, yoksa önce anayasayla uyumu gözden geçirildikten sonra mı anlaşma yapılır, ilgili yasaların bu konuda düzenlenmesi nasıl olacaktır?  
Muhalefeti temsil eden heyet, insan haklarıyla ilgili yapılan uluslararası anlaşmaların anayasada anılmasını teklif ederken, Şam rejiminin temsilcileri hükümetin insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiği suçlamalarını reddederek, uluslararası anlaşmaların, Suriye devletinin egemenlik haklarını ihlal etmesi ihtimaline karşı uyarıda bulundu. Suriye rejimi temsilcilerinden biri, “Önerilen bu ilke Suriye’yi uluslararası vesayete dahil etme girişimidir” dedi. Bunun üzerine yaşanan sert tartışmalar oturuma bir süre ara verilmesini gerektirdi.  

Adalet mi, intikam mı? 
Muhalefet temsilcileri, ‘geçiş dönemi hukuku ve adaletin sağlanmasıyla’ ilgili öneride bulundu. Öneriye göre, devletin kapsamlı bir yasa tasarısı benimseyerek, geçmişteki savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve insan hakları ihlallerinin etkilerini iyileştirmeye yönelik adımlar atması ve toplumsal barışı inşa etmeyi amaçlayan ‘geçiş dönemi hukukunu’ uygulayacağına dair taahhütte bulunması gerektiği kaydedildi. Geçmişteki suçların zaman aşımına uğrayamayacağı, sorumlularının cezalandırılması gerektiği, bu bağlamda bir dizi reformun gerçekleşmesinin taahhüt edilmesi gerektiği ve hesap verebilirliğin uygulanmasının zorunlu olduğu vurgulandı.  
Şam rejimi heyeti bu önerinin “dış müdahaleye kapı açtığını ve Suriye'ye yönelik uluslararası savaşın amaçlarından biri olan; devlet kurumlarının ve sosyal dokunun bozulmasıyla sonuçlanacağını” iddia ederek itiraz ettiler. Katılımcılar arasında bu konuda hararetli tartışmalar yaşandı. Şam heyeti bu metnin şimdiden Suriye hükümetini suçlu ilan ettiğini öne sürdü. Muhaliflerden biri söz alarak, “bu önerimizin benzerleri birçok Arap ve diğer devletlerin anayasalarında bulunuyor, konu intikam alma meselesi değil geçiş döneminde adaletin sağlanmasıdır. Kalıcı sürdürülebilir bir barışın sağlanabilmesi için bir dizi önlem alınması zorunludur. Bu önlemlerin bir kısmı suçluların yasalar önünde hesap vermelerinin sağlanması bir kısmı ise kurbanların onurlarının iadesi, zararlarının mümkün mertebe tazmin edilmesi ve kurumların ıslah edilmesidir” diye konuştu.

Taslaklar üzerindeki değişiklikler 
Toplantıların son oturumunun gerçekleştiği cuma günü, taraflar daha önce sundukları önerilerin taslaklarında değişikliklere gitti. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen, Kuzberi ve el-Bahra'ya oturumları başarılı bir şekilde yönettikleri için teşekkür etti. Pedersen, müzakerelerin yavaş ilerlemesi ve ilerleme kat edilmesi gereken konularda somut uzlaşıların sağlanmasına ilişkin yetersizliğe işaret ederek, bu hızla devam edilmesi durumunda ilkeler üzerinde uzlaşmanın dahi yıllar alabileceği uyarısında bulundu ve tüm komite üyelerine “uzlaşma duygusu içinde hareket ederek Suriye halkının desteğini alabilecek anayasal metinler hazırlamak üzere çalışma tavsiyesinde bulundu”. Eş başkanların, Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının 9. turunun 25-29 Temmuz'da yapılması konusunda anlaşmaya vardığı öğrenildi.
 



Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”