Mukteda es-Sadr, Irak cumhurbaşkanlığı yarışında Berhem Salih kartını yaktı mı?

KYB ve KDP cumhurbaşkanı adayı üzerinde uzlaşı sağlayamadı. 2018 senaryosunun tekrarlanabileceğine dair işaretler var.

Daha önce Mukteda es-Sadr ile Cumhurbaşkanı Berhem Salih arasında gerçekleşen bir görüşme (Mukteda es-Sadr’ın ofisi)
Daha önce Mukteda es-Sadr ile Cumhurbaşkanı Berhem Salih arasında gerçekleşen bir görüşme (Mukteda es-Sadr’ın ofisi)
TT

Mukteda es-Sadr, Irak cumhurbaşkanlığı yarışında Berhem Salih kartını yaktı mı?

Daha önce Mukteda es-Sadr ile Cumhurbaşkanı Berhem Salih arasında gerçekleşen bir görüşme (Mukteda es-Sadr’ın ofisi)
Daha önce Mukteda es-Sadr ile Cumhurbaşkanı Berhem Salih arasında gerçekleşen bir görüşme (Mukteda es-Sadr’ın ofisi)

Muayyid et-Turfi
Irak’ta cumhurbaşkanı seçimi yeniden gündeme geldi. Meclis aylardır cumhurbaşkanı seçimi ve hükümet kurma gündemlerinde ilerleme kaydedemiyor. Zira cumhurbaşkanı seçimi için Ocak ve Şubat’ta Meclis’te düzenlenen oturumlarda toplantı yeter sayısına ulaşılamadığı için oylamaya geçilemedi. Yeter sayısına ulaşılamamasının sebebi, Şii Koordinasyon Çerçevesi ve müttefiki Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) söz konusu oturumları boykot etmesiydi. Meclis’te üçte bir çoğunluğu elinde tutan Koordinasyon Çerçevesi, cumhurbaşkanı seçim oturumunun düzenlenmesini engellediği için ‘engelleyici üçte bir’ ismini aldı.
Irak Anayasası cumhurbaşkanı seçim oturumuna başlanması için Meclis üyelerinin üçte ikisinin yani 220 milletvekilinin oturuma katılmasını şart koşuyor. Federal Mahkeme’nin, Şubat’ta açıkladığı içtihadında bu şarta vurgu yapması, siyasi süreci işlemez hale getirdi.

Sadr, Cumhurbaşkanı Salih’i hedef aldı
Değerlendirmeler, Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih’in yeniden seçilebileceği yönündeydi. Nitekim Salih, kendi partisi olan KYB’nin yanı sıra Koordinasyon Çerçevesi, bazı Sünni ve bağımsız milletvekilleri tarafından destekleniyor. Ancak Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr’ın Twitter hesabından yaptığı paylaşım dengeleri tersine çevirdi.
Mukteda es-Sadr, paylaşımında, İsrail ile normalleşmeyi suç sayan yasayı onaylamadığını belirterek, Salih’in görevden alınması, bir kez daha seçilmemesi ve yerine milli bir şahsiyetin getirilmesi çağrısında bulundu. Sadr’ın bu çıkışı, Koordinasyon Çerçevesi ve müttefiklerini Salih’i seçme konusunda büyük bir çıkmazla karşı karşıya bıraktı. Sadr’ın dile getirdiği argüman, Koordinasyon Çerçevesi’nin kendi tabanını konsolide etmek için kullandığı argümanların başında geliyor.
Sadr “Sözde Irak Cumhurbaşkanı’nın İsrail ile normalleşmeyi suç sayan yasayı imzalamayı reddetmesi oldukça yüz kızartıcı. Halkın normalleşmeden yana olan ve milli olmayan aksine Batı’ya veya Doğu’ya boyun eğen bir cumhurbaşkanına sahip olması utanç verici. Ben, Allah’ın huzurunda ve Irak halkının önünde onun suçundan beriyim. Daha önce ve daha sonraları (Salih’in) cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesinden üzüntü duyuyorum” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı, Sadr’ın açıklamasına hemen yanıt verdi. Cumhurbaşkanlığı resmî sitesinde dün yayınlanan yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanı Salih’in söz konusu yasanın Meclis’ten gönderildiği şekliyle ve üzerinde herhangi bir düzeltme yapmadan ele alınması talimatı verdiğini belirtti. Yasanın 20 Haziran 2022’de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiğine işaret edilen açıklamada, Cumhurbaşkanı Salih’in, Filistin meselesini, Filistin halkının meşru haklarını elde etmesi ve vatanını Siyonist oluşumdan kurtarmasını destekleme konusunda kararlı bir duruş sergilediği ifade edildi. Açıklamada, Cumhurbaşkanı Salih’in Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sırasında ulusal ve uluslararası platformlarda bu hususu defalarca tekrarladığı vurgulandı.
Meclis, Mayıs’ta İsrail ile normalleşmeyi suç sayan yasa tasarısını Mukteda es-Sadr’ın baskı ve ısrarlarıyla kabul etti. Meclis’in oybirliğiyle onayladığı yasa, Tel Aviv ile işbirliği yapanların yasal takibata uğramasını öngörüyor. Yasa ayrıca Iraklı vatandaşların İçişleri Bakanlığı’nın onayıyla Kudüs’e dini ziyaretler gerçekleştirmesini veya Yahudilerin de aynı şekilde Iraklı makamların onayıyla Irak’taki dini mekanları ziyaret etmesine izin veriyor.
Siyasi çevrelerin çoğu desteklese de Irak, İsrail ile herhangi bir şekilde ilişki kurulmasını reddediyor. Sadr yasa tasarısının Meclis’ten geçmesinin ardından o dönem destekçilerine sokağa çıkarak bunu kutlama çağrısında bulunmuştu.
Siyasi analist Ali el-Bider, Sadr’ın, Cumhurbaşkanı Salih’in yeniden cumhurbaşkanı seçilme kartını yaktığını söyledi. Bider, “Sadr, önümüzdeki süreçte memnun olmadığı veya Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki gruplara yakın olan her figüre bu ilkeye göre muamele edecek gibi görünüyor” dedi.

Sadr, Koordinasyon Çerçevesi’ni çıkmaza itti
Siyasi araştırmacı ve akademisyen İsam el-Feyli, Sadr’ın paylaşımının, Salih’in yeniden cumhurbaşkanı olma şansını ortadan kaldırdığını ve Koordinasyon Çerçevesi’ni çıkmaza ittiğini söyledi.
Feyli, “Sadr’ın tweet’i amaçsız değildi. Aksine bu tweet, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile KYB’nin kendi adaylarıyla cumhurbaşkanı seçimine katılacağının sızdırılmasının ardından geldi. Tweet, Salih’e ‘evet’ oyu vermek isteyen Koordinasyon Çerçevesi’ni çıkmaza itecek. Zira Koordinasyon Çerçevesi İsrail ile barışı defalarca kez reddetti” diye konuştu.
Sadr’ın Koordinasyon Çerçevesi gruplarını sınava tabi tuttuğunu belirten Feyli, Koordinasyon Çerçevesi’nin yapacağı tercihlerle İsrail konusundaki tutumunda dürüst olup olmadığını yoksa bunu sadece dönemsel bir slogan olarak mı kullandığını göstereceğini kaydetti.
Koordinasyon Çerçevesi’nin Erbil ve diğer siyasi grupları İsrail ile ilişki kurmakla suçladığını hatırlatan Feyli, Salih’in cumhurbaşkanı seçilme ihtimalinin artık zayıfladığını, Salih’in yerine üzerinde uzlaşma sağlanacak başka bir aday belirlenebileceğini dile getirdi. Feyli, Mukteda es-Sadr’ın siyaset sahnesinde olmamasına rağmen tüm bu ihtimallerin Sadr’ın zaferi olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

Anlaşmazlık sürüyor
KDP Milletvekili Şerif Süleyman, yaptığı açıklamada, cumhurbaşkanı adayı konusunda KYB ile anlaşmaya varamadıklarını bildirdi. Süleyman, “KYB ile cumhurbaşkanı adayı konusundaki diyalog ve tartışmalar sürüyor. Şimdiye kadar çözüm aşamasına veya cumhurbaşkanı makamıyla ilgili anlaşmaya varamadık” dedi.
Süleyman, “Son senaryo, her iki partinin kendi adaylarıyla seçime gitmesi. Nihai karar Irak Meclisi’nin olacak” ifadesini kullandı.
Irak Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, daha önceki bir açıklamasında, şu ana kadar cumhurbaşkanının seçilmemesini anayasa ihlali olarak nitelendirdi.
Zeydan, Irak’ın yarı resmî gazetesi es-Sabah’a verdiği röportajda, “Bir dizi anayasal ihlaller yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Bu ihlallerin en önemlisi Anayasa’nın yeni cumhurbaşkanı seçimi için belirlediği sürenin aşılmasıdır. Bazıları medyada görünmek ve gündeme gelmek için Federal Mahkeme’ye başvurmayı bir yol haline getirdi. Zira bu kimseler Mahkeme’nin yetki alanına girmese bile her türlü karara veya kanuna itiraz için Mahkeme’ye itiraz ediyor” diye konuştu.

Salih’in şansı yüksek
Fakat KYB, Sadr’ın sert eleştirilere rağmen, adayı Berhem Salih’in cumhurbaşkanı seçilme şansının hâlâ yüksek olduğu görüşünde. KYB yöneticilerinden Mahmud Hoşnaw, KYB’nin cumhurbaşkanı adayı Berhem Salih’in şansının yüksek olduğunu ancak KDP ve KYB’nin uzlaşamaması halinde Meclis’in cumhurbaşkanı seçim oylamasına itiraz etmeyeceklerini kaydetti.
Hoşnaw, “KYB, KDP ile anlaşmaya varmayı ve aralarındaki uzlaşının Berhem Salih’in yeniden cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonuçlanmasını ümit ediyor. KYB, KDP’nin kendi adayıyla seçime katılmasına ve Meclis’in bu meseleyi oylamayla çözmesine itiraz etmiyor. Büyük olasılıkla oylamada KYB’nin adayı Berhem Salih seçilecek” dedi.
KDP ve KYB arasındaki müzakerelere değinen Hoşnaw, “KYB’nin siyasi dengelere dayalı birçok anlaşması var. KYB güçlü muktedir bir hükümet ve güçlü ortaklıklar istiyor. Umarız büyük olumlu sonuçlar elde ederiz. Federal Mahkeme’nin, yeni cumhurbaşkanı seçilene kadar Cumhurbaşkanı’na çalışmalarına devam etmesi kararını vermesinden dolayı Irak’ta Anayasa ihlali yok” diye konuştu.

2018 senaryosu
Irak Kürdistan Adalet Toplumu Partisi Milletvekili Hacı Ahmed, cumhurbaşkanı seçimi konusunda 2018 senaryosunun tekrarlanacağını söyledi. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre Ahmed, “KDP ve KYB cumhurbaşkanı seçimi meselesinin çözümünde olumlu sonuçlara ulaşamadı. Bu nedenle en çok oyu toplayanın koltuğu kazanmasını bekliyorum” dedi.
Ahmed, “Her iki taraf adayına destek toplamak için görüşmeler yürütüyor. Bu sebeple 2018’deki cumhurbaşkanı seçim senaryosunun tekrarlanacağını düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığını Berhem Salih’in, Başbakanlığı da Mustafa el-Kazımi’nin alacağı kanaatindeyim” diye konuştu.
KDP ve KYB 2018’de cumhurbaşkanı seçim oturumuna kendi adaylarıyla girmişti. O dönem KDP, şu anki Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’i, KYB de mevcut Cumhurbaşkanı Berhem Salih’i aday göstermişti. Salih Meclis’te oy çokluğuyla seçimi kazanmıştı.



Çatışmadan ittifaka Türkiye'nin Suriye'deki yükselişi...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Çatışmadan ittifaka Türkiye'nin Suriye'deki yükselişi...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin çöküşünün ilk haftalarında, Türkiye’nin 8 Aralık 2024’te muhalif grupların Şam’a ‘sorunsuz’ bir şekilde girmesinde en büyük rolü oynadığı yönünde bir kanaat oluştu. Bu görüş, Ankara’nın Ahmed eş-Şera liderliğindeki yeni yönetimi hızlı bir şekilde desteklemesi ve kendisini Esed sonrası dönemde ‘ana sponsor’ olarak konumlandırmasıyla güçlendi.

Türkiye, Şera ile Halk Sarayı’nda görüşmek üzere Suriye’ye üst düzey bir yetkili gönderen ilk ülke oldu. Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, 12 Aralık 2024’te Şam’ı ziyaret etti ve ardından Emevi Camii’nde namaz kıldı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları da, Türkiye’nin Esed rejiminin çöküşünde ve Şera için Şam yolunun açılmasında başrol oynadığını gösterdi. Fidan, birkaç gün sonra yaptığı açıklamada, Ankara’nın 7-8 Aralık 2024 tarihlerinde Doha Forumu çerçevesinde düzenlenen Astana formatlı toplantıda Rusya ve İran’ı müdahale etmeme konusunda ikna ettiğini söyledi.

Fidan’a göre, Beşşar Esed rejimi son iki üç yılda oldukça zayıftı; bazı yerlerde göreceli bir direniş vardı, ancak muhalefet neredeyse ateş açılmadan Halep’e girdi. Yine de Ruslar ve İranlılar 2016’daki tepkilerini tekrarlasaydı, Suriye halkı daha fazla kan dökülmesi ve göç tehdidiyle karşı karşıya kalacaktı.

Fidan, “Rusları Esed’in yanında durmamaya nasıl ikna ettiniz?” sorusuna tek kelimeyle yanıt verdi: “Konuştuk.”

16 Ağustos 2025’te, Türkiye kurumları arasındaki koordinasyon grubu, Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz başkanlığında bir toplantı düzenledi. Yılmaz, şu anda Türkiye’nin Şam Büyükelçisi olarak görev yapıyor. Toplantıda, Suriye ile ilişkiler kapsamlı şekilde gözden geçirildi ve önümüzdeki dönemde ilişkilerin güçlendirilmesi ile taraflarca varılan çeşitli alanlardaki anlaşmaların uygulanmasına yönelik adımlar ele alındı.

Esed rejiminin devrilmesinin ardından ilk sekiz ay boyunca yoğun çabalarla Türkiye, Şam’daki büyükelçiliğini ve Halep’teki konsolosluğunu yeniden açan ilk ülke oldu. Ayrıca 12 Ağustos’ta askeri iş birliği, eğitim ve danışmanlık konularında bir mutabakat zaptı imzalandı.

sd
İsrail, Hama Askeri Havaalanı’nı bombaladı. (AFP)

Türkiye, Şera hükümetini DEAŞ’a karşı mücadelede desteklemek ve ABD’yi, kuzeydoğu Suriye’deki kontrolün bel kemiğini oluşturan PYD/SDG’ye verdiği desteği terk etmeye ikna etmek amacıyla ikili ve bölgesel düzeyde girişimlerde bulundu. Bu süreç, DEAŞ’a karşı savaşta ABD ile kurulan ittifakın ardından geldi.

Bu çerçevede Türkiye, ‘bölgesel sahiplik’ ilkesine dayalı bir ittifak kurmayı hedefledi; bu ilke, bölge ülkelerinin sorunlarını dış müdahaleler olmadan kendi başlarına çözmesini öngörüyor. Ankara, Ürdün, Irak ve Lübnan ile Suriye’yi de kapsayan beşli bir platform oluşturma girişiminde bulundu. Ancak beş ülkenin dışişleri bakanları, savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının 9 Mart’ta Amman’da bir araya geldiği toplantı, Ankara’nın arzuladığı mekanizmanın kurulmasıyla sonuçlanmadı.

Bunun üzerine Türkiye, DEAŞ’a karşı mücadelede Suriye hükümetine desteğini göstermek amacıyla Şam’da ortak bir operasyon merkezi üzerinden Suriye ile koordinasyon mekanizması oluşturdu.

Geçen 10 ay içinde iki ülke dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat başkanlarının üç toplantısı gerçekleştirildi. Bunun yanı sıra iki ülke arasında dışişleri bakanları düzeyinde karşılıklı ziyaretler yapıldı, MİT Başkanı Şam’ı ziyaret etti ve Şera da şubat-ağustos döneminde Türkiye’yi üç kez ziyaret etti.

Ekonomi alanında Türkiye, Suriye ile tüm sınır kapılarını yeniden açtı. 5 Ağustos’ta Ankara’da iki ülke arasında ortak bir ekonomik ve ticari komite kurulmasına dair bir protokol imzalandı ve sanayi bölgeleri kurulması için çalışmalar başlatıldı. Bu adımların amacı, savaş nedeniyle zarar gören Suriye ekonomisini canlandırmak ve iki ülke arasındaki ticareti güçlendirmek olarak açıklandı. Ayrıca, 2011’de faaliyeti duran iki ülke ortak iş konseyi yeniden kuruldu.

Türkiye, mevcut ticari iş birliği ivmesini kullanarak yıl sonunda Suriye’ye ihracatta 2 milyar dolar sınırını aşmayı hedefliyor. Ticaretin kolaylaştırılması ve hızlandırılması yönünde yeni adımlar atıldı ve önümüzdeki dönemde Halep’in güçlü bir lojistik merkezine dönüştürülmesi konusunda anlaşmaya varıldı.

İsrail ile rekabet

Buna karşılık Türkiye’nin Suriye’deki hedefleri, Beşşar Esed dönemindekinden farklı bir seyir izliyor. Daha önce sınırlarını, PKK/PYD’nin Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü SDG tehdidine karşı güvence altına almak ve güney sınırında 30-40 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmak üzerine odaklanan Türkiye, bugün bu Kürt grubunu Suriye denkleminden çıkarmayı hedefliyor. Bu kapsamda grubun silahlarını bırakması ve devlet kurumlarına entegre olması için ikna edilmeleri amaçlanıyor. Türkiye, bu konuda yeni Suriye yönetiminin DEAŞ hapishanelerini koruma sorumluluğunu üstlenmesini sağlayarak Washington’a destek sunmayı da öneriyor ve ABD’nin çekilmesi durumunda oluşacak boşluğu doldurma çabalarını artırıyor.

dfg
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Temmuz 2025'te Beyaz Saray'da yaptığı görüşmeden (AFP)

Türkiye’nin yeni Suriye gerçeğinde attığı adımlar, sahada askeri boşluğu doldurma ve Libya’da Kaddafi sonrası uyguladığı modele benzer şekilde, Suriye’nin iç bölgeleri ve kıyılarında kara, deniz ve hava üsleri kurma yönünde bir eğilim taşıyor. Ayrıca Türkiye, sağlık, eğitim ve diğer alanlarda müdahaleyi genişleterek Suriye ekonomisi ve yeniden imar süreçlerinde en büyük rolü üstlenmeyi planlıyor; bu, yıllardır kuzey Suriye’de başlayan faaliyetlerin devamı niteliğinde.

Söz konusu gelişmeler, Türkiye’nin Suriye’deki varlığından endişe duyan İsrail’de kaygı yarattı. İsrail, Türkiye’nin yeni Suriye yönetimi ve muhalif gruplarla güçlü ilişkilerine dayanarak siyasi ve güvenlik garantörü olarak sahada yeni bir gerçekliği dayatmasından korkuyor.

Türkiye, Suriye yönetimine ülkenin geleceği hakkında danışmanlık yapan bir ‘sponsor’ olarak rolünü gösterme yarışında başarılı görünüyor. Bu durum, Temmuz 2025’te Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede de teyit edildi.

uj
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye lideri Ahmed eş-Şera'nın geçtiğimiz mayıs ayında Riyad'da Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere bir araya geldikleri toplantıdan (SPA)

Trump, Erdoğan’ı telefon görüşmesinde tebrik ettiğini belirterek, “Suriye’yi ele geçirdiği için onu kutladım (...) Erdoğan önce bunu reddetti ve almadığını söyledi, ama ben ona tarihi olarak hangi isimle anılırsa anılsın, iki bin yıldır kimsenin yapamadığını yaptığını söyledim. Erdoğan sonunda ‘Evet, aldım’ dedi” ifadelerini kullandı.

Trump’ın açıklamaları, Türkiye ve İsrail arasında Suriye’de rekabetin izlendiği bir dönemde geldi. Bu rekabet, İsrail’in başta Hama Askeri Havalimanı olmak üzere bazı ana üsleri ve havaalanlarını yok etmesine, Suriye ordusunun kapasitesini hedef almasına neden oldu. Esed rejiminin devrilmesinden üç ay sonra, Türkiye’nin Humus’ta hava üsleri kurmayı planladığına dair haberler yayıldı. Bunun üzerine Türkiye ve İsrail, Azerbaycan aracılığıyla Bakü’de düzenlenen teknik toplantılarda Suriye’de karşı karşıya gelmelerini önleyecek bir çatışma önleme mekanizması kurdu.

Trump, Netanyahu’ya talepleri mantıklı olduğu sürece Türkiye ile sorunlarını çözebileceğini söyledi ve Erdoğan ile iyi ilişkilerini vurguladı. Ancak Netanyahu, Washington’dan ayrılmadan önce, Türkiye’nin Suriye’de askeri üsler kurmak istediğini ve bunun İsrail için bir tehdit oluşturduğu gerekçesiyle buna karşı çıktığını ifade etti.

Türkiye, ABD ile birlikte öncelikli olarak, İsrail’in Suriye’ye yönelik bir tehdit oluşturmamasını, Suriye’nin de bölgedeki herhangi bir taraf için tehdit kaynağı haline gelmemesini ve herkesin birbirinin toprak bütünlüğü ile egemenliğine saygı göstermesini sağlamayı hedefliyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 10 Kasım 2025’te Beyaz Saray’da Trump ve Şera ile yapılan görüşmenin bir bölümüne katıldığını belirterek bu yaklaşımı dile getirdi.

dfrgthy
2024 Aralık ayında düzenlenen Doha Forumu kapsamında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi arasında yapılan toplantıdan (Dışişleri Bakanlığı)

Türkiye, Şam ve Tel Aviv arasındaki görüşmelerden rahatsız olmadığını defalarca vurguladı ve öncelikli hedefinin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini korumak olduğunu kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül 2025’te Trump ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede, birkaç hafta önce Netanyahu’nun Türkiye’nin Suriye’de durdurulduğu yönündeki açıklamasına yanıt verdi. Erdoğan, İsrail medyasının yazdıklarına değil, Türkiye’nin sahadaki faaliyetlerine odaklanılması gerektiğini belirterek, “Stratejik önceliklerimiz doğrultusunda gerekli olanı yapıyoruz ve bunu sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.

Yaptırımların hayaleti

Türkiye, Suriye ile ilgili her dosyada aktif rol oynamaya özen gösteriyor; buna yaptırımların kaldırılması da dahil. Yaptırımların kaldırılması, Trump’ın sürpriz bir açıklamasıyla başladı. Trump, bu adımı Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Erdoğan’ın talebi doğrultusunda attığını belirtti. Erdoğan, mayıs ayında Riyad’daki toplantıya telefonla katılarak yaptırımların kaldırılmasını görüştü.

Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’ye terör örgütlerine karşı mücadelesinde desteğini sürdürmeye devam edeceğini ve DEAŞ mensuplarının tutulduğu gözaltı merkezlerinin yönetimi ve güvenliğine ilişkin destek sağlamaya hazır olduğunu vurguladı. Erdoğan, Trump’ın Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırma kararının tarihi öneme sahip olduğunu, bunun diğer yaptırım uygulayan ülkeler için örnek teşkil edeceğini ve yaptırımların kaldırılmasıyla Suriye’de çeşitli alanlarda yatırım fırsatlarının oluşacağını ifade etti.

Trump’ın yaptırımların kaldırılacağını açıklamasından önce, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani, nisan ayında düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu (ADF) sırasında üçlü bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda, Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasına ilişkin taahhüdü ele alındı.

Fidan, Şera ile eş zamanlı olarak ABD’ye davet aldı ve 10 Kasım’da Trump ile yaptığı görüşmenin bir bölümüne katıldı.

Fidan, Rubio, Başkan Donald Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Beyaz Saray’da birçok yetkiliyle görüşmeler gerçekleştirdi. Ayrıca Fidan, Şera ve Şeybani ile bir araya geldi. Şeybani ile Rubio’nun katıldığı üçlü bir toplantıya da katıldı.

Fidan, toplantılarda kuzey ve güney Suriye’deki sorunlu bölgelerin daha iyi nasıl yönetilebileceği konusunda görüş alışverişinde bulunulduğunu belirtti. Şu anda odak noktasının, Suriye ekonomisinin toparlanmasına yardımcı olmak amacıyla Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların tamamen kaldırılması olduğunu vurguladı.

Fidan, Şera’nın Kongre üyeleriyle de görüştüğünü ve Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların kaldırılmasına yönelik oylamanın önemini vurguladığını aktardı. Ayrıca, ABD Başkanı’nın Suriye meselelerine ilişkin olumlu bir yaklaşım benimsediğini kaydetti.

SDG sorunu

Türkiye, Suriye konusunda devam eden istişare sürecini, Şam’da 10 Mart’ta Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmanın uygulanmasını destekleyecek Amerikan tutumunu güvence altına almak için kullanıyor. Anlaşma, SDG’nin Suriye ordusu ve güvenlik kurumlarına entegrasyonunu kapsıyor ve yıl sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.

47 yıllık silahlı çatışmanın ardından Türkiye, PKK’yı silahsızlandırma girişimini başlattı. Bu çerçevede 27 Şubat’ta Türkiye’de tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’a silahlı mücadeleden vazgeçmesi ve yasal çerçevede demokratik faaliyetlere geçmesi çağrısı yapıldı.

dfvghy
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi, SDG'nin Suriye devlet kurumlarına entegre edilmesine yönelik anlaşmanın imza töreninde, 10 Mart 2025 (EPA)

Ankara, Öcalan’a yapılan çağrının PKK’nın tüm uzantılarını kapsadığını vurguluyor ve SDG’nin mevcut yapısının Suriye’nin birliğini zayıflattığını, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiğini belirtiyor. Türkiye, PKK’nın silahsızlandırılmasının yalnızca kendi sınırları içinde ele alınamayacağını savunuyor.

SDG ise Türkiye’den kuzeydoğu Suriye’deki askeri, idari ve güvenlik kurumları ile özyönetimi bir tehdit olarak görmemesini talep ediyor ve bu kurumları ‘barış ve güvenlik için’ faaliyet gösteren yapılar olarak nitelendiriyor.

SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart anlaşmasının Suriye’nin bölünme girişimlerini engellemede ve iç savaşa sürüklenmesini önlemede önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Abdi, ‘her bölgenin kendi yönetimini sağlayabileceği, merkezi olmayan bir Suriye’ olması gerektiğini vurguladı.

Hürriyet gazetesi yazarı Fatih Çekirge, ABD’nin kuzey Irak’ta İran’a karşı oluşturduğu Barzani modelini kuzey Suriye’de de kurmayı hedeflediğini belirtti. Çekirge’ye göre, Irak’tan Suriye’ye hazırlanan koridor bu amaca hizmet ediyor ve bu durum, İran’dan Lübnan ve çevresine silah akışını engellemek isteyen İsrail’in talebiyle de uyumlu.

Çekirge, Türkiye’nin başlangıçta ‘Barzani modeli’ benzeri bir adımı kabul etmediğini, şu anda ABD’nin müttefiki SDG’yi terör örgütü olarak gördüğünü, ancak ilerleyen süreçte kuzey Suriye’de tıpkı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) olduğu gibi bu yaklaşımı kabul edebileceğini ifade etti.

Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, yeni Suriye yönetimiyle yakın ilişkilerini ve Washington’ın artan desteğini kullanarak Suriye’nin yeniden şekillendirilmesinde en etkili güç olarak konumunu pekiştirmeye devam etmesi bekleniyor. Ankara’nın SDG’nin devlet kurumlarına entegrasyonunu tamamlamaya ve sınırlarına yakın istenmeyen askeri varlığı azaltmaya yönelik baskı yapması öngörülüyor. Ancak İsrail ile rekabet ve ABD’nin sahadaki varlığı, Türkiye’nin vizyonunu tamamen uygulama kapasitesini sınırlayabilir.


BM: Sudan’da HDK’nın ilerleyişi yeni bir kitlesel göçe yol açabilir

Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)
Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)
TT

BM: Sudan’da HDK’nın ilerleyişi yeni bir kitlesel göçe yol açabilir

Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)
Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, Sudan’da paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ilerleyişinin sınır ötesine taşabilecek yeni bir kitlesel göç dalgasına yol açabileceği uyarısında bulundu.

HDK, Ekim ayı sonunda Darfur’daki Faşir kentinin kontrolünü ele geçirerek, Sudan ordusuyla iki buçuk yıldır devam eden savaşta en büyük kazanımlarından birini elde etmişti. Reuters’ın aktardığına göre HDK, bu ay da ilerleyişini doğuya, Kordofan bölgesine doğru sürdürerek ülkenin en büyük petrol sahasını kontrol altına aldı.

Grandi, Kordofan’daki son şiddet olayları nedeniyle yerinden edilen ve sayıları yaklaşık 40 bin olan kişilerin çoğunun şu an ülke içinde yerinden edilmiş durumda olduğunu, ancak şiddetin El-Ubeyyid gibi büyük bir kente yayılması hâlinde durumun değişebileceğini söyledi.

Pazartesi gecesi Port Sudan’dan yaptığı açıklamada Grandi, “Eğer savaş oraya da ulaşırsa… daha fazla kitlesel yerinden edilme göreceğimizden eminim” dedi.

Grandi ayrıca, “Bu durumda komşu ülkelerde çok yüksek alarm seviyesinde olmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Nisan 2023’ten bu yana HDK ile Sudan ordusu arasındaki çatışmalar, BM verilerine göre on binlerce kişinin ölümüne, 12 milyondan fazla kişinin yerinden edilmesine ve dünyanın “en kötü insani krizine” yol açtı.

Ekim sonunda Sudan ordusunun Darfur’daki son kalesi olan Faşir’i ele geçirmesinin ardından HDK, saldırılarını doğuya, üç eyaletten oluşan petrol zengini Kordofan bölgesine yöneltti. Faşir’in ele geçirilmesi sırasında katliam, toplu tecavüz ve yağma yaşandığına dair çok sayıda sivil tanıklık ve sivil toplum örgütü raporu bulunuyor.


İslami Cihad: İsrailli esirler dosyasını kapattık

Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)
TT

İslami Cihad: İsrailli esirler dosyasını kapattık

Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)

İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri, bugün (Salı) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasının birinci aşamasındaki tüm maddelere hem kendilerinin hem de diğer Filistinli grupların bağlı kaldığını duyurdu. Örgüt, arabuluculara İsrail’in anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi için baskı yapma çağrısında bulundu.

Kudüs Seriyyeleri’nin askeri sözcüsü Ebu Hamza, yayımladığı bildiride, geçen çarşamba günü Gazze’nin kuzeyinde ellerindeki son İsrailli rehinenin cesedini teslim etmelerinin ardından, İsrailli esirler dosyasını kapattıklarını söyledi.

Filistin'den yayın yapan Şihab Haber Ajansı’nın (Shehab News Agency)  aktardığı açıklamada Ebu Hamza, şunları kaydetti:

“Geçen çarşamba günü kuzeyde son cesedi teslim ederek elimizdeki düşman esirleri dosyasını kapattık. Bu, onur verici bir anlaşmanın parçası olarak, tüm gurur, onur ve sadakatle yürüttüğümüz kahramanca bir mücadelenin sonucudur. Düşman esirleri ancak direnişin kararıyla geri döner; tabutlarla dönerler ya da hiç dönmeyebilirler.”

Ebu Hamza, Kudüs Seriyyeleri ve diğer direniş fraksiyonlarının ateşkes anlaşmasının birinci aşamasına ilişkin tüm hükümlere bağlı kaldığını vurgulayarak, arabuluculara İsrail’in anlaşmadaki taahhütlerini yerine getirmesi ve “tekrarlanan suç niteliğindeki ihlallerini” durdurması için baskı çağrısı yaptı.

Gazze’de ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş arayışlarının yoğunlaştığı bir dönemde, Hamas’tan bilgili kaynaklar, hem hareket içinde hem de arabulucularla ve onların İsrail’le yürüttüğü temaslarda ciddi görüşmelerin sürdüğünü aktardı.

Kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, Hamas’ın ABD ile İsrail arasında sağlanacak uzlaşıya bağlı olarak, arabuluculardan beklenen yeni dolaylı müzakere turunun tarihinin belirlenmesini beklediğini söyledi. Bu turun ay sonunda ya da gelecek ay başında yapılabileceği ifade edildi.

Kaynaklara göre, Katar, Mısır ve İstanbul da dahil olmak üzere çeşitli başkentlerde Hamas liderliği ile arabulucular arasında ikili ve üçlü formatlarda çok sayıda toplantı düzenlendi; mevcut temaslar kapsamında yeni görüşmelere yönelik hazırlıklar da yapılıyor.

Aynı kaynaklar, ABD’nin baskısı ve arabulucuların girişimlerinin bu temasları “daha ciddi bir aşamaya taşıdığını” değerlendirdi.