Maymun çiçeği nerede ortaya çıktı?

İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı tarafından yayınlanan bir maymun çiçeği hastasının döküntülerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı tarafından yayınlanan bir maymun çiçeği hastasının döküntülerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
TT

Maymun çiçeği nerede ortaya çıktı?

İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı tarafından yayınlanan bir maymun çiçeği hastasının döküntülerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı tarafından yayınlanan bir maymun çiçeği hastasının döküntülerini gösteren bir fotoğraf (AFP)

Maymun çiçeği virüsü tüm dünyaya yayılmaya devam ediyor. Mevcut durumda ABD, Kanada, Avustralya, Meksika, Arjantin, Fas, İspanya, Portekiz, Fransa, Almanya, İtalya ve İsveç'te vakalar görülüyor.
İngiltere'de, teyit edilen toplam vaka sayısı bir haftada 166 kişi artarak bin 76'ya yükseldi. The Independent gazetesinin haberine göre İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı Olay Müdürü Dr Sophia Makki, yaptığı açıklamada, “Maymun çiçeği salgını İngiltere’de devam ediyor. Ülke genelinde binden fazla vaka tespit edildi” ifadelerini kullandı.
İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı şu anda enfekte İngiliz hastalar arasındaki olası bağlantıları araştırıyor. Geçtiğimiz 16 Mayıs Pazartesi günü dört kişiye teşhis konduğu ve hepsinin eşcinsel erkekler olduğu kaydedildi. Bunun, virüsün bu topluluk arasındaki cinsel temas yoluyla bulaştığını gösterebileceğine dair uyarı yapıldı.
Ajansın araştırmasına liderlik eden İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı'nda Epidemiyolog olan Mateo Prochaska yaygın koşulların ‘cinsel ağlarda yayılmayı güçlü bir şekilde düşündürdüğünü’ söyledi.
İngiltere Cinsel Sağlık Hizmetleri Kıdemli Tıbbi Danışmanı Dr Susan Hopkins yaptığı açıklamada “Eşcinsel erkekleri, olağandışı deri döküntüleri veya lezyonları konusunda dikkatli olmaya ve gecikmeden bir cinsel sağlık hizmetine başvurmaya özellikle davet ediyoruz” dedi.
İngiliz sağlık çalışanlarına önleme aracı olarak çiçek hastalığı aşıları uygulanıyor. Şu anda maymun çiçeği için spesifik bir aşı bulunmuyor. Ancak çiçek hastalığı arasındaki varyasyonun buna karşı yüzde 85 etkili olduğu düşünülüyor.
Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü'nün derinleşen krizi izlemek için düzenli olarak toplanan bir uzman ekibi var.

Peki maymun çiçeği tam olarak nedir ve halk için ne kadar tehlike arz ediyor? Maymun çiçeği nerede ortaya çıktı?
Dünya Sağlık Örgütü, hastalığı orta ve batı Afrika'nın tropikal yağmur ormanlarına kadar takip etti. Maymun çiçeği de tıpkı Kovid-19 gibi zoonotik bir hastalık. Yani ilk olarak hayvanlardan insanlara bulaştı.
Maymun çiçeği, ‘Orthopoxvirus’ adı verilen virüs cinsi içinde yer alıyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ne (CDC) göre çiçek hastalığına neden olan virüsle ve sığır çiçeği virüsüyle de yakından ilişkili. Zira bunlarla aynı çatı altında toplanıyor.
Maymun çiçeği ilk olarak 1958'de Afrika'daki maymun kolonilerinde tespit edildi. Bu nedenle maymun çiçeği diye adlandırıldı. Daha sonra 1970'te şimdiki Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde bir insanda görüldü. Sonraki yıllarda Orta ve Batı Afrika'daki bölgelerde insanlar arasında maymun çiçeği salgınları ortaya çıktı.
Virüsün ilk olarak hangi hayvandan insana atladığı bilinmiyor. Ancak uzmanlar, hastalığın insanlara kemirgenlerden veya primatlardan geçtiğini düşünüyor.
Birçok virüs gibi, maymun çiçeği de ateş, titreme, yorgunluk, kas ağrıları ve baş ağrısıyla kendini gösteriyor. Ancak CDC'ye göre lenf düğümlerinde şişkinliğe de neden olabiliyor. CDC'ye göre çiçek hastalığı ve maymun çiçeği semptomları arasındaki temel fark, maymun çiçeğinin şişmiş lenf düğümlerine neden olması, çiçek hastalığının ise olmamasıdır.
Ateşin ortaya çıkmasından bir ila üç gün sonra yüzde başlayan ve vücuda yayılan kızarıklıklar ve döküntüler gelişebiliyor. İlk olarak açık kahverengi lekeler ortaya çıkıyor. Ardından, kabarık şişlikler göze çarpıyor. Bundan sonra döküntüler, irin dolu sivilcelere benzeyen veziküllere ve püstüllere dönüşüyor. Sonunda da bunlar kabuk tutuyor ve düşüyor.
İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı Klinik ve Gelişen Enfeksiyonlar Direktörü Dr Colin Brown hastalığın yayılması ile ilgili olarak, “İnsanlar arasında kolayca yayılmaz ve genel halk için genel risk çok düşüktür” dedi.
Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu’ndan Profesör Jamie Whitworth bu değerlendirmeye katılıyor. Ancak, “Maymun çiçeği ‘genellikle hafif olsa da... Bu son vakalarla temas etmiş olabilecek kişileri takip etmek makul bir önlemdir" dedi.



Alzheimer belirtilerini orta yaşta tespit edebilen kan testi geliştirildi

"Genç Finlilerde Kardiyovasküler Risk" çalışması kapsamında yapılan araştırma, 41 ila 56 yaşındaki yetişkinlerde beyinle ilgili biyobelirteç seviyelerinin yüksek olduğunu ortaya koydu (Pexels)
"Genç Finlilerde Kardiyovasküler Risk" çalışması kapsamında yapılan araştırma, 41 ila 56 yaşındaki yetişkinlerde beyinle ilgili biyobelirteç seviyelerinin yüksek olduğunu ortaya koydu (Pexels)
TT

Alzheimer belirtilerini orta yaşta tespit edebilen kan testi geliştirildi

"Genç Finlilerde Kardiyovasküler Risk" çalışması kapsamında yapılan araştırma, 41 ila 56 yaşındaki yetişkinlerde beyinle ilgili biyobelirteç seviyelerinin yüksek olduğunu ortaya koydu (Pexels)
"Genç Finlilerde Kardiyovasküler Risk" çalışması kapsamında yapılan araştırma, 41 ila 56 yaşındaki yetişkinlerde beyinle ilgili biyobelirteç seviyelerinin yüksek olduğunu ortaya koydu (Pexels)

Alzheimer hastalığının belirtilerinin, orta yaş gibi erken bir dönemde kanda tespit edilebileceğini gösteren bir çalışma, hafıza sorunları ortaya çıkmadan çok önce yapılacak rutin testlerin, risk altındaki kişileri belirlemede yardımcı olabileceğine dair umutları artırdı.

Uzun vadeli "Genç Finlilerde Kardiyovasküler Risk" çalışması kapsamında yapılan büyük bir Finlandiya projesi, 41 ila 56 yaşındaki yetişkinlerde beyinle ilgili biyobelirteçlerin yüksek seviyede olduğunu tespit etti. Bu durum, Alzheimer'la bağlantılı biyolojik değişimlerin genellikle semptomlar görülmeden onlarca yıl önce başladığına işaret ediyor.

Ebeveynlerin ve özellikle annelerin biyobelirteç düzeylerinin, çocuklarda da benzer örüntülerle ilişkili olabileceğinin aktarıldığı çalışmada, potansiyel bir kalıtsal bileşenin altı çiziliyor.

Çalışmaya toplam 2 bin 51 kişi katıldı: 1237'si 41 ila 56 yaşındaki orta yaşlı yetişkinler, 814'ü ise 59 ila 90 yaşındaki ebeveynleriydi. Turku Üniversitesi'nden araştırmacıların yürüttüğü çalışma The Lancet'ın Healthy Longevity adlı hakemli dergisinde yayımlandı.

Turku Üniversitesi Uygulamalı ve Önleyici Kardiyovasküler Tıp Araştırma Merkezi'nden kıdemli araştırmacı Suvi Rovio, "Halihazırda klinik uygulamada, Alzheimer'la ilişkili beta-amiloid patolojisini tespit etmek için görüntüleme çalışmaları veya beyin omurilik sıvısı örneği gerekiyor" diyor.

Ancak yakın zamanda geliştirilen ultra hassas ölçüm teknolojileri artık Alzheimer hastalığıyla ilişkili beyin biyobelirteçlerinin, kan örneklerinden tespit edilmesine olanak sağlıyor.

Araştırmacılar ileri yaş ve böbrek hastalığı gibi bazı faktörlerin, bilişsel gerileme başlamadan önce bile daha yüksek biyobelirteç seviyeleriyle bağlantılı olduğunu saptadı.

Ayrıca Alzheimer'ın bilinen bir genetik risk faktörü olan APOE ε4 geninin, yaşlı bireylerde daha yüksek biyobelirteç seviyeleriyle ilişkili olduğunu ancak görünüşe göre 60 yaşın altındakilerde seviyeleri henüz etkilemediğini tespit ettiler.

Ancak araştırmacılar, kan testlerinin henüz teşhis için uygun olmadığı uyarısında bulunuyor.

Rovio, "Gelecekte Alzheimer hastalığı teşhisinde kan bazlı biyobelirteçlerin güvenilir bir şekilde kullanılabilmesi için, referans değerlerin standartlaştırılması amacıyla farklı popülasyonlar ve yaş grupları arasında daha fazla araştırma yapılması gerekiyor" diyor.

Projede yer alan bir diğer kıdemli araştırmacı Marja Heiskanen bulguların, orta yaştan itibaren beyin sağlığına ilişkin yeni bilgiler sunduğunu söylüyor.

Heiskanen "Şimdiye kadar Alzheimer hastalığıyla ilişkili beyin biyobelirteçleri çoğunlukla yaşlı bireylerde incelenmişti. Çalışmamız, orta yaştan itibaren biyobelirteç seviyeleri ve ilişkili faktörler hakkında yeni bilgiler sağlıyor" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe