NATO'nun Stratejik Konsept belgesinde Çin ilk kez, Rusya ise doğrudan tehdit olarak yer aldı

"NATO" ülkelerinin liderlerinin bugün Madrid'de yaptıkları toplantının ardından (AFP)
"NATO" ülkelerinin liderlerinin bugün Madrid'de yaptıkları toplantının ardından (AFP)
TT

NATO'nun Stratejik Konsept belgesinde Çin ilk kez, Rusya ise doğrudan tehdit olarak yer aldı

"NATO" ülkelerinin liderlerinin bugün Madrid'de yaptıkları toplantının ardından (AFP)
"NATO" ülkelerinin liderlerinin bugün Madrid'de yaptıkları toplantının ardından (AFP)

NATO liderlerinin Madrid Zirvesi'nde kabul ettiği yeni Stratejik Konsept belgesinde Çin ilk defa tehdit unsuru olarak zikredilirken, stratejik ortak sayılan Rusya ise bu kez "en önemli ve doğrudan tehdit" olarak sınıflandırıldı.
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen zirvenin ilk gününde liderler, NATO'nun yeni Stratejik Konsept belgesini kabul etti.
Belgede Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı savaşın, NATO'nun güvenlik ortamını ciddi şekilde değiştirdiği ve bu çerçevede hazırlanan konseptte NATO'nun temel amacının 360 derecelik bir yaklaşıma dayalı kolektif savunmayı sağlamak olduğunun teyit edildiği belirtildi.
İttifak'ın üç temel görevinin "caydırıcılık ve savunma, kriz önleme ve yönetimi ile iş birlikçi güvenlik" olduğunun altı çizilen belgede "Birbirimizi savunmaya yönelik 5. Madde taahhüdümüzün bel kemiği olarak caydırıcılık ve savunmamızı önemli ölçüde güçlendirme ihtiyacının altını çiziyoruz." ifadesi kullanıldı.

Rusya en büyük tehdit olarak kabul edildi
"Rusya, müttefiklerin güvenliğine yönelik en önemli ve doğrudan tehdittir. Zorlama, yıkma, saldırganlık ve ilhak yoluyla etki ve doğrudan kontrol alanları oluşturmaya çalışıyor." değerlendirmesine yer verilen belgede Rusya'nın bu amaçlarına ulaşmak için NATO müttefiklerine ve ortaklarına karşı geleneksel yöntemlerin yanı sıra siber ve hibrit araçlar kullandığı kaydedildi.
Belgede "NATO çatışma istemiyor ve Rusya için hiçbir tehdit oluşturmuyor. Rusya'nın tehditlerine ve düşmanca eylemlerine birleşik ve sorumlu bir şekilde yanıt vermeye devam edeceğiz. Ancak, riskleri yönetmek ve azaltmak için Moskova ile iletişim kanallarını açık tutmaya istekliyiz." ifadelerine yer verildi.
Avrupa-Atlantik bölgesinde ve NATO ile Rusya arasında istikrar ve öngörülebilirlik istendiğine işaret edilen belgede, "İlişkimizdeki herhangi bir değişiklik, Rusya'nın saldırgan davranışlarını durdurmasına, uluslararası hukuka tam olarak uymasına bağlıdır." ifadesi kullanıldı.

Çin ilk kez tehdit olarak sınıflandırıldı
Yeni Stratejik Konsept belgesinde Çin'e ilk kez yer verilerek, "Çin'in hırsları ve zorlayıcı politikaları, çıkarlarımıza, güvenliğimize ve değerlerimize meydan okuyor. Çin küresel ayak izini ve proje gücünü artırmak için geniş bir yelpazede siyasi, ekonomik ve askeri araçlar kullanırken, stratejisi, niyetleri ve askeri birikimi hakkında belirsizliğini koruyor." değerlendirmesi yapıldı.
Çin'in kötü niyetli hibrit ve siber operasyonları, çatışmacı söylemi, dezenformasyonuyla müttefikleri hedef aldığının belirtildiği belgede, böylece NATO'nun güvenliğine zarar verdiği vurgulandı.
Belgede şunlar kaydedildi:
"Çin, kilit teknolojik ve endüstriyel sektörleri, kritik altyapıyı ve stratejik malzemeleri ve tedarik zincirlerini kontrol etmeye çalışıyor. Ekonomik gücünü stratejik bağımlılıklar yaratmak ve etkisini artırmak için kullanıyor. Uzay, siber ve denizcilik alanları da dahil olmak üzere, kurallara dayalı uluslararası düzeni yıkmaya çalışıyor. Çin ile Rusya arasında derinleşen stratejik ortaklık ve
kurallara dayalı uluslararası düzenin altını oymak için karşılıklı olarak güçlendirici girişimleri, değerlerimize ve çıkarlarımıza aykırıdır."
Çin ile diyalog kanallarının açık olduğunun belirtildiği belgede, "İttifak'ın güvenlik çıkarlarını korumak amacıyla karşılıklı şeffaflık oluşturmak da dahil olmak üzere, Çin ile yapıcı ilişkilere açığız." ifadesine yer verildi.
Belgede müttefiklerin Çin'den yönelen tehditlere karşı daha yüksek farkındalık ve sorumlulukla birlikte çalışacağı bildirildi.

Rusya, İran, Suriye'deki Esed rejimi, Kuzey Kore'nin nükleer ve kimyasal tehdidi
Belgede İran ve Kuzey Kore'nin nükleer ve füze programlarını geliştirmeye devam ettiği, Suriye'deki Esed rejiminin, Kuzey Kore ve Rusya'nın devlet dışı aktörlerin yanı sıra kimyasal silah kullandığına değinildi.
Çin'in de nükleer cephaneliğini hızla genişlettiği ve şeffaflıktan uzak tutum içinde olduğu kaydedildi.

Terörizm en doğrudan tehdit olarak zikredildi
Belgede terörizmin, tüm biçimleri ve tezahürleriyle NATO ülkelerinin vatandaşlarının güvenliğine ve uluslararası barış ve refaha yönelik en doğrudan asimetrik tehdit olduğuna işaret edildi.
Stratejik Konsept belgesinde şunları kaydedildi:
"Terör örgütleri müttefiklere saldırmaya veya saldırıları teşvik etmeye çalışıyor. Ağlarını genişlettiler, yeteneklerini geliştirdiler ve erişimlerini ve ölümcüllüklerini artırmak için yeni teknolojilere yatırım da yaptılar. Uluslarötesi terör ağları ve devlet destekli aktörler de dahil olmak üzere devlet dışı silahlı gruplar, saflarına katmak, harekete geçirmek ve etki alanlarını genişletmek için çatışma ve zayıf yönetişimden yararlanmaya devam ediyor."
Afrika ve Orta Doğu'daki çatışma, kırılganlık ve istikrarsızlığın NATO'nun ve ortaklarının güvenliğini doğrudan etkilediği ifade edilerek, "NATO'nun güney komşusu, özellikle Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahel bölgeleri, birbirine bağlı güvenlik, demografik, ekonomik ve siyasi zorluklarla karşı karşıya. Bunlar, iklim değişikliğinin, kırılgan kurumların, sağlıkla ilgili acil durumların ve gıda güvensizliğinin etkisiyle ağırlaşıyor. Bu durum, terör örgütleri de dahil olmak üzere devlet dışı silahlı grupların yayılması için verimli bir zemin sağlıyor." tespitinde bulunuldu.

Siber ve hibrit saldırılar, NATO’nun 5. Maddesi'nin uygulanmasını tetikleyebilir
Belgede, NATO’nun, uzayda ve siber uzayda etkin şekilde çalışma yeteneğini geliştireceğinin altı çizilerek, “Tek veya kümülatif bir dizi kötü amaçlı siber etkinlik veya uzaya yönelik düşmanca operasyonlar, silahlı saldırı düzeyine ulaşabilir ve NATO’yu Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 5. Maddesini uygulamaya sevk edebilir.” denildi.
Enerji güvenliğinin artırılacağına işaret edilen belgede, istikrarlı ve güvenilir enerji arzına, tedarikçilere ve kaynaklara yatırım yapılacağının altı çizildi.
Müttefiklere yönelik hibrit operasyonların silahlı saldırı düzeyine ulaşabileceği ve NATO’nun Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 5. Maddesi'ni gündeme getirmesine yol açabileceğine işaret edilen belgede, “Ortaklarımızı hibrit zorluklara karşı koymaları için desteklemeye devam edeceğiz ve AB gibi diğer ilgili aktörlerle sinerjileri en üst düzeye çıkarmaya çalışacağız.” ifadesine yer verildi.
Belgede, NATO'nun nükleer kapasitesinin temel amacının barışı korumak ve saldırganlığı caydırmak olduğu vurgulanarak şunlar kaydedildi:
“Nükleer silahlar benzersizdir. NATO'nun nükleer silah kullanmak zorunda kalabileceği koşullar son derece uzak. NATO'ya karşı herhangi bir nükleer silah kullanılması, bir çatışmanın doğasını temelden değiştirecektir. İttifak, bir düşmana kabul edilemez ve herhangi bir düşmanın elde etmeyi umabileceği faydalardan çok daha ağır basan maliyetler getirme yeteneğine ve kararlılığına sahiptir.”

NATO, krizleri ve çatışmaları öngörmek ve önlemek için çabalarını artıracak
Belgede, NATO’nun, nükleer caydırıcı misyonun güvenilirliğini, etkinliğini ve güvenliğini sağlamak için gerekli tüm adımları atacağı bildirilerek, “NATO, güvenilir caydırıcılığını sürdürmeye, stratejik iletişimini güçlendirmeye, tatbikatlarının etkinliğini artırmaya ve stratejik riskleri azaltmaya devam edecektir.” ifadesine yer verildi.
NATO’nun, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehditlere karşı savunmasına yatırım yapmayı sürdüreceği belirtilen belgede, ittifakın amacının, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nın hedefleriyle tutarlı, nükleer silahların olmadığı bir dünya için güvenlik ortamı yaratmak olduğu kaydedildi.
İttifakın, “krizleri ve çatışmaları öngörmek ve önlemek için çabalarını artıracağı” ifadesine yer verilen belgede, önlemenin, istikrara ve müttefik güvenliğine katkıda bulunmanın sürdürülebilir bir yolu olduğu vurgulandı.

NATO'nun genişlemesi “tarihi bir başarı” olarak kaydedildi
Belgede, NATO'nun genişlemesinin tarihi bir başarı olduğuna dikkat çekilerek, bu durumun, ittifakı güçlendirdiği, milyonlarca Avrupa vatandaşının güvenliğini sağladığı ve Avrupa-Atlantik bölgesinde barış ve istikrara katkıda bulunduğu belirtildi.
NATO’nun açık kapı politikasına atıfta bulunulan belgede, şu ifadeler yer aldı:
“Avrupa-Atlantik barışı ve istikrarına yönelik temel değerlerimizin ve stratejik çıkarımızın bir ifadesi olarak, Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 10. Maddesiyle uyumlu açık kapı politikamızı yeniden teyit ediyoruz. İttifakımızın değerlerini paylaşan, üyeliğin sorumluluklarını ve yükümlülüklerini üstlenmeye istekli ve muktedir olan, ittifakımızın değerlerini paylaşan, üyelik ortak güvenliğimize katkıda bulunacak tüm Avrupa demokrasilerine kapımız açıktır. Üyelik kararları, NATO müttefikleri tarafından alınır ve bu süreçte hiçbir üçüncü tarafın söz hakkı yoktur. İttifaka üye olmak isteyen ülkelerin güvenliği bizimkilerle iç içedir. Bağımsızlıklarını, egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini kuvvetle destekliyoruz.”

NATO için Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgesi “stratejik öneme sahip”
Belgede, “AB’nin NATO için benzersiz ve temel bir ortak” olduğu vurgulanarak, uzun süredir devam eden iş birliğine dayanarak, NATO-AB stratejik ortaklığının geliştirileceği, siyasi istişarelerin güçlendirileceği ve askeri hareketlilik, dayanıklılık, iklimin etkisi gibi ortak çıkar konularında iş birliğinin artırılacağı kaydedildi.
Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgesinin NATO için stratejik öneme sahip olduğuna işaret edilen belgede, ittifakın, bu bölgelerdeki ilgili ülkelerin karşılaştıkları tehditleri ve zorlukları ele alma yeteneklerini güçlendirme ve kötü niyetli üçüncü tarafların müdahalelerine karşı dayanıklılıklarını artırmak için çabalayacağı bildirildi.
İttifakın, Orta Doğu ve Kuzey Afrika dahil ittifakın stratejik çıkarlarına sahip bölgelerin yanı sıra Sahel bölgelerinin ortak güvenlik tehditlerini ve zorluklarını ele almak için ortaklarla birlikte çalışacağına değinilen belgede, şu ifadeler kullanıldı:
“Hint-Pasifik, bu bölgedeki gelişmelerin Avrupa Atlantik güvenliğini doğrudan etkileyebileceği düşünüldüğünde NATO için önemlidir. Yeni ve mevcut kuruluşlarla, bölgeler arası zorluklar ve ortak güvenlik çıkarlarıyla mücadele etmek için Hint-Pasifik'teki ortaklarla diyalog ve iş birliğini güçlendireceğiz.”

NATO’nun Avrupa-Atlantik güvenliği için “vazgeçilmez” olduğu vurgulandı
Belgede, iklim değişikliği konusuna da değinilerek, “Sera gazı emisyonlarını azaltarak, enerji verimliliğini artırarak, temiz enerji kaynaklarına geçişe yatırım yaparak ve askeri etkinlik ve güvenilir bir caydırıcılık ve savunma duruşu sağlarken yeşil teknolojilerden yararlanarak iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunacağız.” denildi.
NATO üyelerinin, savunma ve güvenliği için sorumluluk ve risklerin adil şekilde paylaşılacağına işaret edilen belgede, şunlar kaydedildi:
“Temel görevlerimizi tam olarak yerine getirmek ve kararlarımızı uygulamak için gerekli tüm kaynakları, altyapıyı, yetenekleri ve güçleri sağlayacağız. NATO, Avrupa-Atlantik güvenliği için vazgeçilmezdir. NATO, barışımızı, özgürlüğümüzü ve refahımızı garanti eder. Müttefikler olarak güvenliğimizi, değerlerimizi ve demokratik yaşam tarzımızı savunmak için birlikte durmaya devam edeceğiz.”



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.