Sadr rakiplerini sıkıştırmaya devam ederken taleplerinin yerine getirilmesi için topu öfkeli halkın sahasına attı

Sadr, Irak'ı yolsuzluk yapanlara değil, halkın iradesine ve kararına teslim edeceğini vurguladı

Sadr hareketinin lideri Mukteda es-Sadr, siyasi kartları yeniden kardı (AP)
Sadr hareketinin lideri Mukteda es-Sadr, siyasi kartları yeniden kardı (AP)
TT

Sadr rakiplerini sıkıştırmaya devam ederken taleplerinin yerine getirilmesi için topu öfkeli halkın sahasına attı

Sadr hareketinin lideri Mukteda es-Sadr, siyasi kartları yeniden kardı (AP)
Sadr hareketinin lideri Mukteda es-Sadr, siyasi kartları yeniden kardı (AP)

Sadr Bloğu’nun, Sadr hareketi lideri Mukteda es-Sadr'ın doğrudan talimatıyla Meclisten istifa etmesinin üzerinden geçen iki haftayı aşkın bir sürenin ardından (Şii) Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki muhaliflerini ve eski müttefikleri Egemenlik (Siyade) İttifakı ve Kürdistan Demokrat Partisi’ni (KDP) Kurban Bayramı tatilinden sonra yeni bir hükümet kurma niyetleri konusunda sıkıştırmaya devam ediyor.
Sadr, birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Berhem Salih'i İsrail ile normalleşmeyi suç sayan yasayı bizzat onaylamaması nedeniyle hedef alan açıklamalarda bulunmuştu. Daha önce yolsuzluk yapanların yeni hükümette yer almasını istemediğini söyleyen Sadr, Cuma akşamı yaptığı başka bir açıklamada, Irak’ın siyaset sahnesinden çekilmesinin diğer nedenlerine değindi.
Topu öfkeli halkın sahasına atan Sadr, bir ulusal çoğunluk hükümeti kurma planlarının iptal olmasının sorumluluğunu Şii evindeki rakipleri Koordinasyon Çerçeve güçlerine yükledi. Rakiplerini kuzeni Cafer es-Sadr'ın başbakanlık görevine aday gösterilmesini onaylamadıkları için suçlayan Sadr, Cafer es-Sadr'ın ‘dini mercilerinin ve şehitlerinin oğlu olduğu için reddettiklerini’ söyledi. Onlardan Sadr ailesine mensup olma çizgisinde kalmamalarını isteyen Sadr, “Ancak hepsini söylemesem de Sadr ailesine mensup olma çizgisine bağlılar” dedi.  Sadr, isim veremeden bazı politikacıları ve blokları ‘haklarında iyi fikirlere sahip olduğu, ancak kendisine ihanet edip başkalarına yönelen’ diyerek eleştirdi. Sadr, kendisinin de bir tweet ile belirttiği ve bazı çevrelerin, yolsuzluk yapanlarla birlikte bir hükümet kurmak istemediği için siyaset sahnesinden çekildiği şeklindeki değerlendirmeleriyle ilgili Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Belki bazıları çekilme kararının Irak'ı yolsuzluk yapanlara teslim etmek olduğu yanılsaması içindedir” yazdı. Böyle bir düşüncenin yanlış olduğunu söyleyen Sadr, kararının amacının, (Irak'ı) halkın iradesine ve kararına teslim etmek olduğunu vurguladı.
Sadr'ın çekilmesine dair nedenlerini açıkladığı tweeti, Bağdat caddelerinde ve ülkenin orta kesimleri ve güneyindeki bazı şehirlerde ‘hazır olun’ ifadesinin yer aldığı afişlerin asıldığı ve sloganların atıldığı bir döneme denk geldi.
Öte yandan Sadr’ın Şii evindeki rakipleri halen bölünmüş haldeler. Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu, Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu, Kays el-Hazeli liderliğindeki Asayib Ehlil Hak, Ammar el-Hakim liderliğindeki Devlet Güçleri Koalisyonu, Haydar el-İbadi liderliğindeki Nasr Koalisyonu ve Falih el-Feyyad liderliğindeki Ata Hareketi’nin yer aldığı Koordinasyon Çerçevesi güçleri, bakanlıkları ve egemen pozisyonları nasıl paylaşacakları konusunda aralarında devam eden anlaşmazlıkları henüz çözemediler.
Sadr, çekilmesinin nedenleri çerçevesinde 10 Ekim 2021'de yapılan seçimlere dönüşünü ise şöyle gerekçelendirdi:
“Çekilmenin ardından seçimlere dönmemiz iki önemli nedenden kaynaklandı. Bunlardan birincisi normalleşmeydi. Normalleşme çok şükür ki bir suç olarak kabul edildi. İkincisi ise Müstehcenliğin (eşcinselliğin) suç olarak görülmesiydi. Bakalım şimdi ne yapacaklar. Batılı sömürgecilerin baskılarının artmasıyla birlikte yeni ve ayrıntılı bir yasa çıkaracaklar mı?”
Sadr’ın çekilmesiyle ilgili öne sürdüğü yeni nedenlerden biri de hileli olduğu gerekçesiyle seçimleri protesto eden muhaliflerin duyduğu utanç olduğunu söyledi. Sadr, “Hileli olduğunu öne sürdükleri seçimlerle hükümet kurmaya devam mı edecekler?” diye sordu. Geri çekilmesinin bir diğer nedeninin Ekim Devrimi'ne bağlı olduklarını iddia edenleri ifşa etmek için olduğunu belirten Sadr, “Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin, engelleyici üçte bire sahip olmaları nedeniyle memnuniyetsiz bir şekilde bir çoğunluk hükümeti kurmakta ısrar etmesi, böyle bir hükümeti kuramamak demektir” dedi.
Siyasi gözlemciler, Sadr’ın rakiplerinin aralarındaki sert çıkar çatışmaları nedeniyle Kurban Bayramı tatilinin bitiminden sonra da yeni bir hükümet kuramamaları halinde hükümetin kurulmasının daha da gecikmesinden ve özellikle Sadr hareketinin önde gelen bazı isimlerin Sadr'ın adımlarını desteklediklerini açıklamasıyla birlikte Sadr hareketi yanlılarının siyasi sürece karşı düzenleyebilecekleri gösterilere ve bu gösterilerle ilgili bazı senaryolardaki gibi Yeşil Bölge'de fırtınalar estirmelerine bir bahane oluşturmasından çekiniyorlar.
Sadr’ın siyaset sahnesinden çekilmesi ve Sadr Bloğu’nun istifasıyla Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin Meclis’te birinci sırayı alması sonrası Koordinasyon Çerçevesi güçleri arasında Başbakanlık ve Meclis Başkanı Birinci Yardımcılığı ile ilgili yaşanan anlaşmazlık nedeniyle hükümet kurma konusunda herhangi bir olumlu değişiklik olmadı. Koordinasyon Çerçevesi güçleri arasındaki söz konusu anlaşmazlığa KDP ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYP) arasında her iki tarafında kendi adayında ısrar etmesinden ötürü cumhurbaşkanlığına aday isim ile ilgili başka bir anlaşmazlık eşlik ediyor. Sadrcıların protesto gösterilerine başlaması durumunda Ekim Devrimi güçlerinin de onlara katılması bekleniyor. Tüm göstergeler Meclis’in feshedilmesi ve erken seçime gidilmesi seçeneğine işaret ediyor.



İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
TT

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)

İsrail'in Somaliland'ı ‘bağımsız devlet’ olarak tanıma kararı, Filistinlilerin bu ayrılıkçı bölgeye yerleştirileceğine ve İsrail'in Kızıldeniz kıyılarını gören bölgede askeri üsler kuracağına dair endişeleri artırdı.

Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre, ‘İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Somaliland'daki planının Afrika Boynuzu'nda gerilimi artıracağı’ uyarısında bulundu. Barre, bu hamlenin ‘Sudan, Somali ve diğer ülkeler dahil olmak üzere bölge için ciddi sonuçlar doğuracağını’ söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, cuma günü, Somaliland'ı ‘bağımsız egemen bir devlet’ olarak tanıdığını duyurdu. Böylece Somali içindeki ‘ayrılıkçı bölge’ ilk kez tanındı. Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullahi Arawa, bu hamleyi ‘tarihi bir an’ olarak nitelendirdi.

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı, Arap, İslam ve Afrika ülkeleri tarafından kınandı. Arap ve İslam ülkeleri, Arap Birliği (AL), Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Afrika Birliği Komisyonu, İsrail'in bu adımını tamamen reddettiklerini belirten açıklamalar yayınladı. Somali Başbakanı Barre, İsrail’in tanıma kararını Gazze Şeridi'nden Filistinlilerin yerinden edilmesiyle ilişkilendirdi. Barre, pazar günü Al-Qahera News'e verdiği röportajda “Tüm işaretler Netanyahu'nun Gazzelileri Somaliland'a yerleştirmeyi planladığını teyit ediyor” dedi. Somalili yetkili, ‘ülkesinin bunu kabul etmeyeceğini’ vurgularken, Filistin halkının kendi topraklarında yaşama ve kendi bağımsız devletine sahip olma hakkı olduğunu belirtti.

İsrail'in Somaliland’ı tanımasının Netanyahu’nun ‘Büyük İsrail’ adlı planının bir parçası olduğuna inanan Barre, İsrail'in, Somali'nin kuzeyindeki varlığının Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nı kontrol etmesine ve bölgede askeri üsler kurmasına olanak sağlayacağını düşünerek, mevcut siyasi ve bölgesel koşulları istismar etmeye çalıştığını belirtti.

Somali hükümeti tarafından cuma günü yapılan açıklamada ‘Filistin’in işgalinin ve Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini kategorik olarak reddedildiği’ belirtilerek, ‘Somali’nin Filistin halkının vatansız bırakılmasını asla kabul etmeyeceği’ vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, Somali'yi vekalet savaşlarına sürükleyecek veya bölgesel ve uluslararası düşmanlıkları ülkeye taşıyacak herhangi bir yabancı askeri üs veya düzenlemenin kurulmasına izin verilmeyeceğinin altı çizildi.

İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)

Somaliland bölgesinden araştırmacı ve siyasi analist Numan Hasan, ‘Somaliland hükümetinin Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesini kabul etmeyeceğini’ düşünüyor. Somalilandlı yetkililer, bölgenin, bağımsız devlet olarak tanınması için herhangi bir siyasi çözümü engelleyeceğini düşünen Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmeyi reddettiklerini açıkça ifade ettiklerini ve halkın da aynı fikirde olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hasan, Somaliland hükümetinin, komşu ülkelere zarar vermemeleri koşuluyla, bölgede İsrail askeri üslerinin kurulmasına itiraz etmeyeceğini düşündüğünü, özellikle Arap ve İslam dünyasının İsrail'in tanınmasını reddetmesi gibi son gelişmeler çerçevesinde bölgenin herhangi bir dış müdahaleye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.

Numan Hasan'a göre bağımsızlığın tanınması Somaliland hükümetinin birincil hedefi olmaya devam ediyor. Hasan, bu adımın başka hiçbir ülkenin çıkarlarına zarar vermeyeceğini düşündüğünü belirtti.

Öte yandan Somalili siyasi analist Hasan Muhammed Hac, İsrail'in tanınmasının, kalkınma veya güvenlik bölgeleri ve egemen tesislerin kurulması bahanesiyle yerel halkın veya Filistinlilerin bölgeye yerleştirilmesine kapı açarak, bölgenin demografik yapısı üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırdığını değerlendiriyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hac, bu tanıma kararının Kızıldeniz kıyısında ve Babu’l-Mendeb bölgesinde İsrail’in askeri üsleri veya istihbarat tesislerinin kurulmasına kapı açacağına dair endişelerin arttığını belirtti.

Bunun, bölgeyi uluslararası çatışmaların merkezine yerleştireceğini ve Somali'nin iç meselesinden bölgesel ve uluslararası rekabetin sahnesine dönüştüreceğini söyleyen Hac, bu senaryoların (yerinden edilme ve militarizasyon) risklerinin daha geniş bölgeye ve Afrika'ya yayılacağını, kabile gerilimlerini körükleyeceğini ve kapsamlı siyasi çözümlerin şansını zayıflatacağını kaydetti.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi ve Yüksek ve Stratejik Araştırmalar Askeri Akademisi danışmanı Tümgeneral Adil el-Umde, Somali'de yaşananların, ayrılmayı teşvik eden hareketler arasında olumsuz algıları güçlendirerek Afrika devletleri arasındaki parçalanma ve bölünmeyi daha da şiddetlendirdiğini düşünüyor. Somali'nin bölünmesinin bölgesel ve uluslararası istikrarı etkileyeceğini, çünkü bu bölgenin dünyadaki çoğu ülkenin stratejik çıkarlarıyla bağlantılı olduğunu söyledi.

Umde, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “İsrail'in Somaliland'ı tanıyarak bölgedeki çatışmada yeni bir cephe açmak ve uluslararası toplumun dikkatini Gazze Şeridi'nden başka yöne çekmek istediğini” düşündüğünü belirtti. Ayrıca, “Somali'nin birliğini ve egemenliğini korumak, Kızıldeniz bölgesinde Arap ve Mısır'ın ulusal güvenliğini korumak anlamına gelir” ifadesini kullandı.

Somali Başbakanı Barre'ye göre ülkesi, İsrail'in hamlelerine karşı egemenliği için bölgesel ve küresel destek bekliyor. Barre, yaptığı açıklamalarda, ülkesinin Netanyahu'nun kararına karşı diplomatik kanalları bir seçenek olarak kullandığını, ayrıca ülkesinin birliğini savunmak için yasal önlemler aldığını açıkladı. Barre, "anayasanın (Somaliland'ın) bunu yapmasına izin vermediğini" kaydetti.

Somaliland, 1991 yılından bu yana Somali Federal Cumhuriyeti'nden tek taraflı olarak ayrıldığını ilan etti, ancak şimdiye kadar uluslararası taraflarca tanınmadı.


İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
TT

İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

Gazze'de dizel yakıt ve mutfak gazı artık sadece lambaları yakmak ve makineleri çalıştırmak için kullanılan hammaddelerden ibaret değil. Yakıt tankerlerinin Gazze Şeridi'ne girişini engellemek artık sadece bir enerji krizi yaratmakla kalmıyor, bu sorunu, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya olan savaş halindeki bir şehrin siyasi sahnesini yönetmek için stratejik bir silaha dönüştürüyor.

Gazze'de yakıt, hastanelerden su istasyonlarına, moloz kaldırma kamyonlarına ve hatta yerinden edilmiş kişilerin çadırlarına kadar hayatı aniden durdurabilen bir silaha dönüştü. Enerji, ekonomik bir kaynaktan, Gazze Şeridi'ndeki güç dengesini yeniden düzenleyen ve onu tamamen İsrail'in eline bırakan siyasi bir silaha dönüştü.

Sınırlı yakıt tankları

Hamas ve İsrail arasında ABD’nin arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşmasına göre Tel Aviv’in Gazze Şeridi’nin tüm sınır kapılarını açması ve her gün 600 ticari kamyonun Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermesi gerekiyor. Bu kamyonların dörtte biri dizel yakıt ve mutfak gazı taşıyan yakıt tankları.

Gazzeliler anlaşmayı memnuniyetle karşılarken Gazze Şeridi'nde hayatın yavaş yavaş normale döneceğini umuyordu, ancak gerçekte bunun tam tersi oldu. Tel Aviv, yakıt ithalatını kısıtladı ve bazen günlerce engelledi, bu da dizel ve mutfak gazı kıtlığı nedeniyle ekonomik durumu daha da kötüleştirdi.

Gazze'deki hükümetin Medya Ofis Müdürü İsmail es-Sevabite, Gazze Şeridi’nin gerçekte ihtiyacı olan yakıtın sadece yüzde 16'sının Gazze'ye girdiğini, İsrail'in ateşkesin başlamasından bu yana toplam 660 mutfak gazı tankının girişine izin vermesi gerekirken, sadece 104 tankın girişine izin verdiğini söyledi.

Her gün çekilen çile

Yakıt ihtiyacı ile İsrail sınır kapılarından getirilen miktar arasındaki önemli fark, çok yönlü bir insani kriz yarattı. Gazze Şeridi'ndeki yakıt kıtlığı artık geçici veya acil bir kriz değil, hayatın her alanını etkileyen günlük bir çileye dönüştü.

drgthy
Gazze halkı, yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor (AFP)

Gazze halkı, artık basit bir operasyonel sorun olmaktan çıkıp şehrin altyapısını tehdit eden bir krize dönüşen yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor. Hastaneler hizmet dışı kalırken enkaz kaldırma ve yol temizleme çalışmaları çok yavaş ilerliyor. Aileler yemek pişirmek ve su temin etmek için ilkel çözümlere başvuruyor ve kamyonlar hareket edemediğinden sokaklarda çöpler birikiyor.

Belediye hizmetleri aksadı

Gazze Belediyesi Sözcüsü Husni Muhanna, dizel yakıt sıkıntısının belediyelerin hizmet sunma kapasitesini azalttığını ve temel tesislerin işleyişini kısıtladığını söyledi.

Muhanna, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ateşkesin ardından en zor dönemlerden birini yaşıyoruz. Yakıt krizi, çoğu hizmetin neredeyse tamamen durmasına neden oldu ve artık su kuyuları, pompa istasyonları ve hizmet merkezleri gibi temel tesislerin çalışması için gerekli yedek jeneratörleri çalıştıramıyoruz.”

Belediye, yolları temizlemek ve hasarlı yolları onarmak için makineleri, su nakil araçlarını, kanalizasyon araçlarını ve katı atıkları toplamakla görevli araçları çalıştırmak için acilen yakıta ihtiyaç duyduğunu belirten Muhanna, “Ateşkesin başlamasından bu yana belediyelere ulaşan yakıt, yolları temizlemek ve yerinden edilmiş kişilerin yaşamlarını kolaylaştırmak için sadece beş gün yetebilir” dedi.

Hastaneler kapandı

Daha da vahim olansa, dizel sıkıntısı nedeniyle bir hastane ve tüm tesislerinin kapanmış olması. Gazze'deki el-Avde Hastanesi'nin sunduğu tüm tıbbi hizmetler, dizel tankının boşalması nedeniyle jeneratörün çalışmayı durdurmasının ardından askıya alındı.

Şifa Tıp Kompleksi Genel Müdürü Muhammed Ebu Silmiye, Şifa Tıp Kompleksi'nin 48 saatten fazla yetecek kadar yakıtı olmadığı için birkaç hayati öneme sahip hastane ve sağlık tesisinin birkaç saat içinde kapanma riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Gazze'de kapasitesinin üzerinde çalışan dört ana hastane bulunuyor. Şifa Tıp Kompleksi günde yaklaşık 2 bin 600 litre yakıta ihtiyaç duyuyor. Aksa Şehitleri Hastanesi'nin ihtiyacı 2 bin 100 litre, Nasır Hastanesi'nin ihtiyacı ise yaklaşık 5 bin litre. Avde Hastanesi'nin asgari tıbbi hizmetlerin devamını sağlamak için günlük temel ihtiyacı yaklaşık 2 bin 600 litre, ancak ihtiyaçları olan bu miktardaki yakıta ulaşamıyorlar.

Ebu Silmiyi'ye göre sağlık personeli sıkı bir yakıt kısıtlama politikası uygulamak zorunda kalırken sadece yoğun bakım üniteleri ve ameliyathaneler için kullanılıyor.

Avde Hastanesi faaliyetlerini durdurduğunda, her gün yaklaşık 3 bin kişi sağlık hizmetlerinden mahrum kaldı ve planlanmış ameliyatlar, doğum hizmetleri (günde yaklaşık 60 vaka) ve çocuklara yönelik klinik bakım hizmetleri tamamen askıya alındı.

Karaborsa

Gazze sakinlerinden Samira, kadınların mutfak gazı kıtlığı nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Çadırının yakınlarında odun kullanmak zorunda kaldıkları için yemek pişirmenin zorluğundan bahseden Samira’ya göre bu durum, çocuklara zarar veren yoğun dumanın çıkmasına neden oluyor. Eskiden normal bir rutin olan yemek pişirmek, bitmeyen bir savaşta küçük bir mücadeleye dönüştü.

Bir diğer Gazzeli olan taksi şoförü Sami, karaborsadan yakıt almak zorunda olduğu için dizel yakıt bulmakta çok zorlandığını söyledi. Sami, dizel kıtlığının, mevcut miktarın azlığı nedeniyle fiyatların sürekli yükselmesine katkıda bulunduğunu belirtti.

Enerji, siyasi karar alma anlamına geliyor

Çağdaş çatışma literatüründe, ekonomi profesörü Mazen el-Acla, yakıtın temel hizmetlerin sunulmasını engelleyen bir silah olarak adlandırıldığını, elektrik, su ve yakıt gibi sivil altyapının askeri olmayan baskı araçları olarak kullanıldığını söyledi.

Acla, şunları söyledi:

“Gazze örneğinde, bu kısıtlamanın gerçek etkisi somut siyasi sonuçlar doğurmaya yetiyor, çünkü enerji, kontrolü elinde tutan tarafların silahlı güce başvurmadan rakiplerinin kararlarını yönlendirmelerini sağlıyor. Yakıt, siyasi kontrolün en önemli araçlarından biri haline geldi ve her dizel tankeri, ölüm-kalım mücadelesinde bir karta dönüştü.”

Gazze'deki enerji modelinin, yakıtın sadece yanıcı bir malzeme değil, aynı zamanda en ölümcül koz olduğunu kanıtladığını vurgulayan Acla, çünkü her damla dizelin kontrolünün sadece hastanelerdeki hizmetlerin askıya alınması tehdidi oluşturmakla kalmayıp, İsrail'e bağımlı kalma sistemini de sürdürdüğünü açıklıyor.

Bu yüzden Gazze'ye giren yakıta uygulanan kısıtlama, temel kaynakları kontrol eden bir pazarlık kozu ve gerçek bir siyasi baskı aracı olarak kullanıyor. Dolayısıyla Gazze Şeridi’nde hayat, ‘ya yakıt ya da ölüm’ şeklinde basit bir denklem haline geldi.


UNICEF: 2025, açlık ve savaş nedeniyle milyonlarca çocuk için en kötü yıl oldu

Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
TT

UNICEF: 2025, açlık ve savaş nedeniyle milyonlarca çocuk için en kötü yıl oldu

Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), 2025 yılında açlık, savaş ve hastalıkların milyonlarca çocuğun hayatını etkilediğini açıkladı.

UNICEF’in yıllık raporuna (2025) göre, Ukrayna ve Sudan gibi çatışma bölgelerindeki çocuklar her gün ölüm riskiyle karşı karşıya bulunuyor.

UNICEF'in Almanya sorumlusu Christian Schneider, geçen ay Ukrayna’daki aileleri ziyaret ettiğini belirterek, “Savaş bölgelerindeki çocuklar, hak ettikleri bir çocukluk yaşamaktan tamamen uzak” dedi.

Şarku’l Avsat’ın Alman haber ajansı DPA’dan aktardığına göre Schneider, çocukların yaşamlarının gece gündüz korku içinde geçtiğini, pek çoğunun depresyon, uyku bozuklukları ve büyüme geriliği yaşadığını bildirdi. Schneider ayrıca, Ukrayna’da okulların ve oyun alanlarının sürekli bombardımana maruz kaldığını vurguladı.

UNICEF, Sudan ve Gazze Şeridi’nde bir yıl içinde iki ülkede de kıtlık yaşandığını ilk kez kaydetti. Kuruluş, her iki durumda da kıtlığın savaş ve çatışmalar nedeniyle insan kaynaklı olduğunu belirtti.

gr
Yetersiz beslenme sorunu yaşayan iki yaşındaki bir Filistinli çocuk (AFP)

Sudan’ın Darfur bölgesinde 2024 ve 2025 yıllarında kıtlık gözlemlenirken, Gazze Şeridi’nde 2025 yazında savaş ve abluka nedeniyle yardım ulaştırılamayan bazı bölgelerde kıtlık ilan edildi. Şu anda resmi olarak kıtlık olmasa da durum hâlâ kritik; bölgede 100 bin çocuk ciddi gıda güvensizliğiyle karşı karşıya bulunuyor.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ise bu yılın ilk dokuz ayında çocuklara yönelik 35 binden fazla cinsel şiddet vakası kaydedildi. Ülke ayrıca son 25 yılın en ciddi kolera salgınıyla mücadele ediyor.

Schneider, “Çocukların açlık ve yoksulluk içinde olması, bizi şaşırtan doğal bir felaket değil; küresel politikalarımızın ve toplumlarımızın çocuklara karşı ciddi bir başarısızlığını yansıtıyor” dedi. Schneider, çocukların bu çatışmalardan tamamen masum olmalarına rağmen bedelini en ağır şekilde ödediklerini vurguladı.

scdfg
Sudan'ın Güney Kordofan eyaletinde bulunan Ummu’r Rahme Hastanesi'nin çocuk koğuşunda ciddi derecede yetersiz beslenen çocuğunu kucağında taşıyan bir anne (Reuters)

UNICEF, kriz ve çatışma bölgelerindeki çocuk sayısının daha önce hiç bu kadar yüksek olmadığını belirtti. Kuruluşa göre, her beş çocuktan biri bu koşullarda yaşıyor; bu oran, 1990’ların ortalarındaki sayının neredeyse iki katına tekabül ediyor.

Birleşmiş Milletler (BM) ayrıca çocuk haklarının ciddi ihlalleri ve insani yardım çalışanlarına yönelik saldırılarda rekor seviyeye ulaşıldığını açıkladı. 2024 yılında 41 bin 370 ağır ihlal belgelendi; bu, bir önceki yıla göre yüzde 25 artış anlamına geliyor. 2025 verileri henüz açıklanmadı, ancak UNICEF mevcut krizler ışığında iyileşme beklemiyor.

UNICEF, etkili yardım programlarının, en zor koşullarda bile hayat kurtarmada ve çocuklara daha iyi bir gelecek sunmada başarılı olduğunu vurguladı. Kuruluş, 2026’nın da büyük zorluklar barındıracağını belirterek, çocukları korumak için tüm çabalarını sürdürmeye devam edeceğini duyurdu.