İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Elektronik kura, hacı seçiminde adaleti sağladı’

İİT Genel Sekreteri Şarku’l Avsat’a, Suudi Arabistan’ın hacıların ibadetlerin gerçekleştirmesi konusunda kolaylık sağlamak için farklı kültürlere sahip olduklarını dikkate aldığını söyledi.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)
TT

İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Elektronik kura, hacı seçiminde adaleti sağladı’

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, Hac sezonunun her yıl başarılı olmasının, Suudi Arabistan’ın Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’ye gelen hacılara ve ziyaretçilere hizmet etmedeki rolünden şüphe duyan herkese net bir cevap olduğunu söyledi.
Hüseyin İbrahim Taha, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Suudi Arabistan’ın geliştirdiği akıllı sistemler paketinin, Hac ibadetini yerine getirmek isteyenlerin ülkelerine ayrılan kontenjanına göre seçilmesinde adaleti sağlayan elektronik kuraya katılmak üzere gerekli vizeleri alabilmeleri için doğrudan kayıt yaptırmalarına olanak sağladığını vurguladı. Ayrıca elektronik takip sisteminin, kutsal alanların içinde ve dışında hacılar için şeffaflık ve kontrol sağlığını belirti. Hüseyin İbrahim Taha, Suudi hükümetinin hacılarla ile ilgilenmek, onları desteklemek ve ibadetlerini tam olarak yerine getirebilmelerini sağlamak için çalıştığını kaydetti.
Taha, ABD ile yaptığı görüşmelerle ilgili olarak; bu diyalogun iki yıl önce belirlendiğini ve gündeminde birçok konu olduğunu bildirdi. Bu konular arasında, Filistin ve Afganistan meseleleri, İslamofobi sorunları, İİT üyesi olmayan ülkelerdeki Müslüman toplulukların ve azınlıkların durumu, aşırılık ve terörle mücadele, sağlık ve iklim değişikliğinin yer aldığını söyledi. Taha, bu diyalogun, heyetin İİT tutumlarını yansıtmasına ve ortak endişe konularındaki kararlarını vurgulamasına izin verdiğini vurguladı.

Hacılara verilen hizmetler
Taha, hacılara ve Umre yapanlara hizmet verilmesinin İİT’nin merkez ülkesi olan Suudi Arabistan’ın iftihar ettiği en önemli başarılardan biri olduğunu söyledi. Hacıların ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra koordinasyonu sağlayan prosedürleri uygulayarak onlara kolaylık sağlanması için her türlü çabayı gösterildiğini belirtti. Hac ibadetlerini yerine getirmek isteyenlerin, ülkelerine ayrılan kontenjanına göre seçiminde adaleti sağlayan elektronik kuraya katılmak için gerekli vizeleri alabilmeleri doğrultusunda doğrudan kayıt yaptırmalarına olanak tanıyan bir elektronik portal başta olmak üzere bir akıllı sistem paketinin bulunduğunu kaydetti. Kutsal alanlar içerisinde ve dışarısında, hacılar için elektronik takip sistemi olduğunu ve bunun Hac ve Umre Bakanlığı’nın gözetimi altında tüm tarafların sorumluluklarını yerine getirme taahhüdünün kapsamını ve uygulanmasını takip etmek için şeffaflık ve takip imkanı sunduğunu belirtti.
Söz konusu akıllı sistemlerde hacıların hakları gözetiliyor. Ayrıca sistem Suudi Arabistan tarafından kapsamlı sağlık hizmeti sunulmasını ve Kovid-19 pandemisinin durumu ile uyumlu sağlık önlemlerinin alınmasını da sağlıyor.

Suudi Arabistan’ın rolü
Taha, kurulduğu günden bu yana ülke liderliğinin her zaman hacılarla ilgilendiğini, onları desteklediğini ve ibadetlerini tam olarak yerine getirmelerini sağladığını, ayrıca iki kutsal yerin inşası ve geliştirilmesi, Allah’ın evi ve Resulü’nün Mescidi’nin misafirlerini sükûnet ve selamet içerisinde ağırlamak için her türlü imkana sahip olduğunu belirtti. Taha, Hac ve Umre ibadetlerine gösterilen ilginin, Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın, Krallığın dünyadaki onurlu imajını yansıtan bir şekilde, Hac ibadetlerine gösterdikleri özen ve dikkat çerçevesinde geldiğini söyledi.
Taha, Krallığın Vizyon 2030 kapsamının, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi ve ziyaretçilerine hizmet verme, büyük kalkınma projelerini ve hacılara verilen hizmetlerin seviyesini artırma planlarını içerdiğini de sözlerine ekledi. Kutsal mekanlardaki bu gelişmiş hizmetlerin kalitesinin, hacıların Krallıktan, hükümetten ve halktan gördüğü ilginin boyutunu somutlaştırdığını bildirdi.

Hacın başarısı
Taha, Hac ve Umre ibadetlerini organize etmede benimsenen politikalar ile Suudi Arabistan’ın, hacıların ibadetlerini engelsiz bir şekilde gerçekleştirmelerinin amaçlandığını, bu bağlamda kültür ve dil çeşitliliğini içeren kapsamlı bir yaklaşımın dikkate alındığını belirtti. Örneğin Suudi yetkililer, hacılar Suudi topraklarına ulaştıkları andan itibaren tüm dillerde ibadetleri içeren kitaplar basıp dağıtmak için çalışıyor. Kral Selman adına Kur’an-ı Kerim ve tercümeleri hediye ediliyor. Ayrıca bazı rehber kitaplar da veriliyor. Bunları yanı sıra Hac ve Umre Bakanlığı’nın tüm kitaplarının yazılı ve sesli versiyonlarını içeren, İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Muhammed’in sünnetlerini 50 farklı dilde tanıtan İslami elektronik kütüphane de oluşturuldu.
Taha Mescid-i Haram’da mekan, zaman ve kültürel açısından rehberlik için dil sayısını 25’ten fazla dile çıkardıklarını belirtti. Bunun ‘Dünyalara hidayetin yayılması’ sloganı altında geldiğini ayrıca ve Arafat Hutbesi’nin işaret diliyle ve Çince, İngilizce, Fransızca, Urduca, Farsça, Malayca, Türkçe, Rusça, Hausaca, Bengalce olmak üzere 10 ana dildeki tercümesinin, dünyanın her yerinden Müslümanlara, cep telefonlarında ve diğer platformlarda bir uygulama ile sunulduğunu belirtti. Bu çalışmanın, Allah’ın kutsal evine gelen ziyaretçilerin kültürel ve bilişsel çeşitliliği doğrultusunda gerçekleştirildiğini vurguladı.

Hacılara hizmet ve iki kutsal mekanın bakımı 
Taha, Suudi Arabistan’ın tüm ilgili kurumlarıyla birlikte Hac sezonun başarı ile tamamlanması için net bir eylem planı doğrultusunda tüm hızıyla çalıştığını ve hacılara hizmet etmek için gerekli özeni gösterdiğini vurguladı. Bu bağlamda ilk olarak, kutsal mekanlara ulaşımlarının kolaylaştırıldığını, ardından çeşitli ibadetlerini gerçekleştirmelerini kolaylaştırmak için çok çalışıldığını belirtti. Ayrıca Krallığın, hacılara her yıl gelişen bir şekilde en iyi hizmetleri sunarak bunu kanıtladığını vurguladı.
İTT Genel Sektreteri Suudi Arabistan’daki yetkili makamların, kutsal mekanlarda hacıların güvenliğini ve emniyetini korumak için tüm önlemleri aldığını, Kovid-19 pandemisinin başlangıcından bu yana karşılaştığı birçok zorluğun üstesinden gelmesi ile bu açıkça görüldüğünü belirtti. Taha, Krallığın bu büyük başarı konusunda bir örnek haline gelinceye kadar başarısını, uygulanabilirliğini ve hatta farklılığını kanıtlayan birçok önleyici tedbir uyguladığını söyledi.
Bir önceki Hac sezonunda hacılar arasında herhangi bir Kovid-19 enfeksiyonu veya diğer hastalık vakalarının tespit edilmemesini sağlayan bu önlemler, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da övgü aldı.
Taha bu başarının, Krallığın Müslümanları birleştirmek, saflarını sıkılaştırmak, kendilerini hizmete adamak, hacılara kolaylık sunmak ve onların rahatını sağlamak için sunduğu hizmetlerin en büyük kanıtı olduğunu belirtti. Söz konusu çabaların ancak değer bilmez kişiler tarafından reddedilebileceğini, Hac sezonunun her yıl kaydettiği başarının Krallığın kutsal mekanların ziyaretçilerine hizmet etmedeki öncü rolünü sorgulayan herkese açık bir mesaj olduğunu söyledi.

Hac ve İslamofobi
Taha, bu günlerde her milletten, dilden, ırktan ve renkten Müslümanın, inançlarını ve birliklerini, kardeşliklerini, hoşgörülerini ve sevgilerini somutlaştıran büyük topluluklar halinde Hac ibadeti için akın ettiğine dikkat çekti. İİT Genel Sekreteri, hacıların sükunet, barış, güvenlik, merhamet ve saygı ortamı içerisinde, Yüce Allah’ın “Hac’da cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur” ayetinde buyurduğu üzere tartışmadan, dedikodudan ve fitneden kaçınarak ibadetlerini gerçekleştirdiklerini belirtti.
Taha bunların bir Müslümanın sahip olması gereken ahlak ve görgü kurallarına dikkat çektiğini, ayrıca İslam ve Müslümanlar hakkındaki yanlış anlamaları çürüten, İslam’ı ve Müslümanları terörizmle suçlayan İslamofobiyi engelleyen ve İslam’ın her türlü aşırılığı ve terörizmi kınadığı gerçeğini ortaya koyan doğru bir görüntü olduğunu belirtti.

İİT ve Filistin
Genel Sekreter İİT’nin Filistin halkına ekonomik ve insani desteğin verilmesinin yanı sıra uluslararası sahnede meşru hakları için siyasi destek verilmesinin önemini ve gerekliliğini anladığını vurguladı. İİT’nin bu bağlamda, Filistin halkının sebatının güçlendirilmesine yönelik üye devletlerin ortak sorumluluğunu güçlendirmek, halkın İsrail’in vergi fonlarının korsanlık yapması ve toprak ve doğal kaynaklara yasa dışı el koymaya dayalı işgal politikaları ile son zamanlarda şiddetlenen acılarını hafifletmek için çalıştığını söyledi.
Filistin halkı için ekonomik güçlendirme programını genişletmek aynı zamanda İİT 46’ıncı Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından yayınlanan karara istinaden Filistinli mültecileri desteklemek için kurulan Kalkınma Bağış Fonu’nu hayata geçirmek amacıyla İİT’nin bağlı kuruluşları, özellikle de İslam Kalkınma Bankası ile koordinasyon ve iş birliğini sürdürdüğünü sözlerine ekledi. İİT Genel Sekreterliği ayrıca üye ülkeleri, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın (UNRWA) bütçesine katkılarını arttırmaları için teşvik etmeye devam ediyor.
Genel Sekreterlik, Filistin’deki siyasi gelişmeleri ve sahadaki gelişmeleri takip etmek ve bu konuda üye devletlere periyodik raporlar sunmak için çalışıyor. İİT, İsrail’in ihlallerine karşı koymak ve bunları ifşa etmek, kuruluşun uluslararası forumlarda ortak siyasi hareketlerini ve çabalarını koordine etmek ve birleştirmek için Filistin Devleti’ndeki resmi makamlarla temaslarını ve istişarelerini sürdürüyor.

ABD görüşmeleri
İİT Genel Sekreteri, İİT Genel Sekreterliği ile ABD arasındaki stratejik diyalog kapsamında, mayıs ayında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bir görüşme gerçekleştirdiğini söyledi. Bu görüşmenin, iki taraf arasında yıllardır var olan diyalog düzeyini stratejik bir düzeye çıkarmak amacıyla planlandığını kaydetti.
Taha’nın aktardığına göre İİT açısından bu adım, uluslararası ortaklarla diyalog ve iş birliği doğrultusunda atıldı. İİT bu bağlamda, Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlara üye olmayan diğer ülkelerle, anlayışın güçlendirilmesine, uluslararası barış ve güvenliğin temellerinin sağlamlaştırılmasına, İİT’nin statüsünün yükseltilmesine ve amaçlarına hizmet edilmesine katkıda bulunmak üzere görüşmeler gerekleştiriyor.
Diyalog, son iki yılda iki taraf arasında hazırlığın yapılmasının ardından başlatıldı. Diyalogun gündeminde Filistin ve Afganistan meseleleri ile sınırlı olmamak üzere siyasi meseleler, İslamofobi ile ilgili sorunlar, İİT üyesi olmayan ülkelerdeki Müslüman toplulukların ve azınlıkların durumu, aşırılık ve terörle mücadele ve insani, sosyal ve kültürel konuların yanı sıra sağlık ve iklim değişikliği konuları var.
Söz konusu stratejik diyalog, Genel Sekreterlik heyetinin İİT’nin pozisyonlarını yansıtması ve ortak çıkar konularındaki kararlılığını vurgulaması için bir fırsat vermiş oldu. Diyalog, ABD tarafının, İİT’nin uluslararası arenadaki önemli rolünü takdir ederek, kuruluş ile diyalog ve iş birliğini güçlendirmeye yönelik ilgilisini artırmasını sağladı. İİT’nin söz konusu rolü, sadece ABD için değil, birçok aktif ülke ve uluslararası kuruluş için önemli bir ortak olma konumunu güçlendirmek ve İslam dünyasının sorunlarını gidermek için bundan faydalanmasını gerektiriyor.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.