Uzay çöplerinin Dünya'da bir insanı öldürme ihtimali hesaplandı

Gelişmiş ülkelerin roketleri en çok da yoksul ülkeleri tehdit ediyor

NASA'ya göre uzay çöplerini önlemeye ve temizlemeye yönelik uluslararası bir yasa bulunmuyor (Avrupa Uzay Ajansı)
NASA'ya göre uzay çöplerini önlemeye ve temizlemeye yönelik uluslararası bir yasa bulunmuyor (Avrupa Uzay Ajansı)
TT

Uzay çöplerinin Dünya'da bir insanı öldürme ihtimali hesaplandı

NASA'ya göre uzay çöplerini önlemeye ve temizlemeye yönelik uluslararası bir yasa bulunmuyor (Avrupa Uzay Ajansı)
NASA'ya göre uzay çöplerini önlemeye ve temizlemeye yönelik uluslararası bir yasa bulunmuyor (Avrupa Uzay Ajansı)

Bilim insanları, bu 10 yıl içinde roket enkazlarının Dünya’da ölümlü bir olayla sonuçlanma ihtimalini araştırdı.
Bulgulara göre roketlerin işlevsiz parçaları atmosfere kontrolsüz biçimde girmeye devam ederse, bu ihtimal yüzde 10’a ulaşacak.
British Columbia Üniversitesi’nden Prof. Dr. Michael Byers liderliğindeki araştırmacılar, bulgularını "Kontrolsüz roket girişlerinin yarattığı gereksiz riskler" başlıklı çalışmada açıkladı.
Araştırma makalesinde hükümetlerin bir an önce harekete geçmesi gerektiği ve roketlerin kontrolsüzce Dünya’ya düşmesini engellemek için yönlendirme mekanizmaları oluşturulması gerektiği belirtildi.
Byers ve meslektaşları, halka açık bir uydu kataloğundan 30 yıldan fazla süreyi kapsayan verileri inceledi.
Roketler, bu uyduları ve diğer uzay araçlarını fırlatmak için kullanılıyor ve fırlatma sonrasında genellikle yörüngede kalıyor. Bir süre sonra bu parçalar, atmosfere girerek gezegene düşünüyor.
Yeni araştırmada roketlerin yörüngesinin genellikle ekvatora denk geldiği ve bu nedenle enkazın Afrika, Latin Amerika, Asya ve Ortadoğu’yu kapsayan Küresel Güney ülkelerini daha büyük bir risk altına soktuğu tespit edildi.
Makalenin yazarları, Kuzey Yarımküre’deki daha zengin ülkelerin, ölümlü bir kaza meydana gelmeden önce bu sorunu çözmek için sorumluluk üstlenmesi gerektiğini, çünkü fırlatılan roketlerin çoğunun onlara ait olduğunu ifade etti.
Makalede konuyla ilgili şu ifadeler yer aldı:
"Şu anda yörüngedeki mevcut roket kalabalığı göz önüne alındığında, Jakarta, Dakka, Mexico City, Bogota ve Lagos’a bir roket parçasının isabet etme ihtimali, Washington, New York, Pekin ve Moskova'ya kıyasla üç kat yüksek."
Araştırmacılara göre Küresel Güney'in karşı karşıya olduğu orantısız risk, yoksulluk nedeniyle daha da kötüleşiyor.
Zira Küresel Güney ülkelerinde binalar ve diğer yapılar daha dayanıksız ve korunaksız.
NASA verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 80'i "yörüngeden düşen enkazlara karşı sınırlı koruma sağlayan korunaksız veya hafif korunaklı yapılarda" yaşıyor.
Şimdiye dek roket enkazları nedeniyle herhangi bir ölüm kayda geçmedi. Ancak Byers bunun kısmen şans olduğunu veya böyle bir kazanın yaşanıp kayda geçmemiş olabileceğini söyledi.
"Küresel Güney'deki bir şehirde veya gelişmekte olan bir ülkenin kırsal kesiminde birinin gökten düşen küçük bir metal parçası nedeniyle gizemli bir şekilde öldüğünü hayal edebiliriz" diyen Byers, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu bir roket parçası kazası olarak mı kaydedilirdi? Küresel medya bu gelişmeyi öğrenir miydi?"
Independent Türkçe, VICE, NASA



Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
TT

Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)

Cilalı Taş Devri topluluklarının düşünüldüğü kadar cinsiyetçi olmadığı ortaya çıktı. Genetik analizler, bu toplumdaki bireylerin geniş alanlara yayıldığını da gösterdi.

MÖ 10 bin civarında başlayıp MÖ 2 bin 200'lerde biten Cilalı Taş Devri'nden kalma erkek mezarlarının, ok gibi aletler içermesi ve erkeklerin avlandığını gösteren mağara çizimleri, cinsiyetler arasında bir eşitsizlik olduğu düşüncesine yol açıyordu. 

Bilim insanları, ilk tarım toplumlarının ortaya çıkmasıyla kadın ve erkekler arasında hiyerarşik bir düzen oluşmaya başladığını tahmin ediyordu. 

Ancak Viyana, York ve Harvard üniversitelerinden araştırmacıların yeni çalışması, bu kanıyla çelişen güçlü kanıtlar buldu. 

Bilim insanları, Avrupa'daki Lineer Çömlek Kültürü'nün görüldüğü bölgelerden en az 250 kişinin DNA'sını analiz etti. Spiral şeklinde düzenlenmiş paralel çizgilerle süslenen çömlekleriyle bilinen Lineer Çömlek Kültürü, MÖ 5500-5000 civarında Avrupa'da geniş bir alana yayılmıştı. 

Araştırmacılar bu topluluklara ait farklı kişilerin mezarlarını ve beslenme biçimlerini inceledi.

Bulgularını hakemli dergi Nature Human Behaviour'da dün (29 Kasım) yayımlayan ekip, kadın ve erkek mezarları arasında kayda değer bir fark saptayamadı.

Ayrıca genetik veriler, toplulukların sadece birkaç nesil içinde kilometrelerce uzağa gittiğini gösterdi. Çalışmada, doğduğu yerden uzak yere gömülen kadın sayısının da erkeklerden fazla olduğu kaydedildi. 

Makalenin yazarlarından Dr. Ron Pinhasi "Slovakya'daki Nitra ve Macaristan'daki Polgár-Ferenci-hát kazı alanlarındaki ailelerin tükettikleri gıdalar, birlikte gömüldükleri mezar eşyaları veya kökenleri açısından farklılık göstermediğini ilk kez bildiriyoruz" diyor:

Bu da sözkonusu Cilalı Taş Devri bölgelerinde yaşayanların aile ya da biyolojik cinsiyet temelinde tabakalaşmadığını ve kaynaklara veya alanlara farklı seviyede erişim diye bilinen eşitsizlik belirtilerine rastlamadığımızı gösteriyor. 

Ekip bazı kişilerin aile üyelerinden çok uzakta yaşamasının Cilalı Taş Devri'nde "özgür" bir toplumun varlığına işaret ettiğini düşünüyor. 

Diğer yandan genetik bulgular, geniş ailenin de önemini ortaya koyuyor. Üç kişiyi içeren bir mezarda daha önce anne ve iki çocuğunun yattığı sanılırken, yeni çalışma kadının çocukların halası olduğunu saptadı. 

Makalenin bir diğer yazarı Dr. Penny Bickle "Üçü birbirine yakın gömülmüş ve kadının çocukları kucaklaması, bariz bir şefkat eylemini gösteriyor" diye açıklıyor. 

Arkeolog "Ayrıca mezarlara bırakılan taş aletler ve çanak çömlek gibi eşyalardan, kadınların tarım işlerinde daha önce düşünülenden çok daha aktif bir rol oynadığını ve bazı kadınların erkeklerden daha fazla seyahat ederken, diğer bölgelerdeki kadınların evden pek uzaklaşmadığını biliyoruz" ifadelerini kullanıyor: 

Bu da belki de düşündüğümüzden çok daha dinamik bir topluluk olduğunu gösteriyor.

"Gizem devam ediyor"

Yeni çalışma, nasıl sona erdiği bilinmeyen Lineer Çömlek Kültürü'ne dair soru işaretlerine yenilerini ekliyor.  

Daha önce Avusturya'da bu kültürden en az 100 kişiyi içeren bir mezar bulunması topluluğun katliamla silindiği düşüncesine yol açmıştı.

Fakat son çalışmada mezardaki çoğu kişi arasında genetik bağ olmadığının tespiti, şiddetin tek bir gruba yöneldiği fikrine meydan okuyor. 

Mezarda çocuklar da bulunurken, genç kadın sayısı azdı. Dr. Bickle "Daha büyük bir topluluktan seçilip taşınmış olabilirler mi? Genç kadınlar vardı ama öldürülmediler mi ya da başka bir yerde esir mi tutuldular? Neden yetişkinlerin yanı sıra çocuklar da vardı?" diye sorarak ekliyor:

Gizem devam ediyor.

Arkeolog daha fazla çalışmayla bu soruların yanıtlanacağını umuyor.

Independent Türkçe, Telegraph, New York Post, York Üniversitesi, Nature Human Behaviour