İngiltere Başbakan adayları ilk açık oturum sınavını geçti

İngiliz Başbakan adayları ilk açık oturumda vergileri ve siyasette dürüstlüğü tartıştı

Televizyondaki ilk münazara sırasında Rishi Sunak ve Penny Mordaunt (DPA)
Televizyondaki ilk münazara sırasında Rishi Sunak ve Penny Mordaunt (DPA)
TT

İngiltere Başbakan adayları ilk açık oturum sınavını geçti

Televizyondaki ilk münazara sırasında Rishi Sunak ve Penny Mordaunt (DPA)
Televizyondaki ilk münazara sırasında Rishi Sunak ve Penny Mordaunt (DPA)

İstifa eden Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın koltuğuna geçmek için rekabet eden beş aday, televizyonda yayınlanan ilk münazarada, vergiler ve siyasette dürüstlük olmak üzere iki konu üzerine karşı karşıya geldiler. Münazara ve ön seçimin sonunda adayların sayıları ikiye düşecek.
90 dakika süren münazarada, rakipler arasında doğrudan çatışmalar yaşanmadı. Ancak vergi sorunuyla ilgili ciddi bir anlaşmazlık yaşandığında ses tonları sertleşti. Dikkatleri çeken adaylardan biri olan Eski Maliye Bakanı Rishi Sunak, faiz oranlarını yüksek tutmaya yönelik planları savundu.
Önümüzdeki hafta aday sayısının ikiye düşeceği yarışta, bu hafta iki Muhafazakâr milletvekili ön seçiminde Sunak birinci oldu. Sunak bazı adayların aksine, göreve gelir gelmez bazı vergileri hafifletmeye yönelik bir söz vermedi.
Aile vergisi meseleleri nedeniyle popülaritesi darbe alan Sunak, Birleşik Krallık son 40 yılın en kötü enflasyonuyla boğuşurken dikkatli ve sabırlı olunması çağrısında bulundu.
Sunak, Dışişleri Bakanı Liz Truss’un, artan yaşam maliyetinin neden olduğu kriz karşısında vergileri azaltmaya dayanan planını, ‘bir fantezi’ olarak değerlendirerek eleştirmişti.
İktidar partisinin sağının desteğini arkasına almakta zorluk çeken Truss, her iki oylamada da üçüncü oldu.
Truss, Johnson hükümetin sağlık sektörü için yaptığı son vergi artışını kaldırma isteğine rağmen, Johnson’ın destekçilerinin desteğini alıyor.
Truss, “Büyüme, vergiler getirme yoluyla sağlanamaz” dedi ve “Vergileri artırmanın bir hata olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Anketlere göre, münazaranın en iyisi Tugendhat
Johnson geçen hafta, bir hükümet isyanından sonra Muhafazakar Parti liderliğinden istifa ettiğini açıkladı. Sunak’ın aylarca süren anlaşmazlıktan sonra bu isyanın ilk başlatıcılarından biriydi.
Münazaranın başlangıcında, Johnson yerine geçmek isteyen beş Muhafazakar milletvekili, davet edilen bir seçmen ve bir siyasi sunucu tarafından dile getiren güven ve dürüstlük ile ilgili sorulara karşı karşıya kaldı.
Adaylığını ilk açıklayanlardan biri olan Temsilci Tom Tugendhat ve eski İskan ve Topluluklar Dairesi Eşitlik Bakanı Kemi Badenoch, kendilerini yeni bir başlangıç ​​yapmaya hazır adaylar olarak sundular.
Tugendhat “Buradaki asıl soru, Birleşik Krallık halkına mı yoksa kendi kariyer yolumuza mı hizmet ettiğimize dayanıyor” dedi. Tugendhat ifadeleri seyirciler tarafından alkışlarla karşılandı.
Opinium tarafından bin 159 oy kullanabilen katılımcı ile yapılan bir anket, katılımcıların yüzde 36’sının İngiliz ordusunda görev yapan Tugendhat münazaranın en iyisi olduğuna inandığını ve yüzde 25’inin ise Sunak’ın en iyi olduğunun düşündüğünü gösterdi.
Katılımcıların yüzde 12’si Penny Mordaunt’ın diğer bir yüzde 12’lik kesimin Badenoch’ın, yüzde 6’lık bir kesim ise Truss en iyisi olduğunu düşünüyordu.
5 adaya Johnson’ı dürüst görüp görmedikleri soruldu ancak hiçbiri tam bir cevap vermedi.
Tugendhat başını sallarken, Badenoch “Bazen” cevabını verdi. Diğer üçü ise kaçamak cevaplar verdi.
Son anketlerde, seçmenler arasında güçlü bir popülerlik ile şaşırtıcı bir liderlik gösteren Mordaunt, Johnson’ı doğrudan eleştirmekten kaçınarak “Çok zor meseleler yaşandı. Bence bunun bedelini ödedi” dedi.
Kraliyet Donanması görev yapan ve Johnson’ın hükümetinde daha düşük pozisyonlara atanmadan önce kısa bir süre Savunma Bakanı olarak atanan Mordaunt, rakiplerinden giderek artan eleştirilere maruz kaldı.
Mordaunt’u eleştirenler, kendisinin hükümet pozisyonlarında ne deneyime ne de yetkinliğe sahip olduğunu ve trans hakları konusunda değişen tutumları olduğunu söylüyor.
Mordaunt bu eleştiriler hakkında “Benimle rekabet etmede isteksiz olmalarını büyük bir iltifat olarak görüyorum” dedi.

Sert rekabet
Muhafazakar milletvekilleri için oylama çarşamba günü sona eriyor, ardından parti üyeleri kalan son iki adaydan birini seçecek ve kazanan 5 Eylül’de açıklanacak.
Johnson hiçbir adayı desteklemeyeceğini iddia ederken, destekçileri Sunak’ı rekabetin kızıştırdığı ve bölücü bir hale getirdiği için eleştirdi.
Bu durum, Tugendhat’in münazaradan önce söz konusu rekabeti “bir telefon kulübesinde iki kişinin bıçaklı bir tartışması’ olarak tanımlamasına ve partiye birleşme çağrısından bulunmasına neden oldu.
Bununla birlikte hükümetin birkaç eski üyesi Mordaunt’a eleştirilerde bulundu.
Perşembe günü adaylıktan elenen Savcı Suella Braverman, Mordaunt’u ‘kadınları savunmamakla’ suçlayarak, Truss’a destek verdiğini açıkladı.
Eski Brexit Bakanı David Frost, Brüksel ile müzakereler üzerinde birlikte çalışırken Mordaunt’un orada olmadığını söyledi.
Cuma günü, adaylar internet seçim kampanyaları yürüttüler, önceliklerini belirlediler ve Muhafazakar tabanı kendilerine çekmeye çalıştılar.
Adaylar bugün (Pazar) Muhafazakar milletvekillerinin sayılarının büyük olasılıkla dörde düşürüleceği Pazartesi günkü oylamadan önce başka bir münazaraya katılacaklar.
Muhafazakar milletvekillerinin çarşamba günü iki finalisti seçmeden önce, salı günü başka bir oylama ve televizyonda bir münazaraya katılmalarına karar verildi.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.