Rusya, Türkiye ile Suriye arasındaki Adana Mutabakatı’nı canlandırmayı başarabilir mi?

19 Haziran'da Şam yakınlarında mayın temizleme eğitimi gören Suriye askerleri. (AFP)
19 Haziran'da Şam yakınlarında mayın temizleme eğitimi gören Suriye askerleri. (AFP)
TT

Rusya, Türkiye ile Suriye arasındaki Adana Mutabakatı’nı canlandırmayı başarabilir mi?

19 Haziran'da Şam yakınlarında mayın temizleme eğitimi gören Suriye askerleri. (AFP)
19 Haziran'da Şam yakınlarında mayın temizleme eğitimi gören Suriye askerleri. (AFP)

Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde ‘güvenli bölge’ kurmak için askeri operasyon başlatmakla tehdit ettiğinde, Rusya, ‘Adana Mutabakatı’nın’ canlandırılmasına hazırlık olarak Fırat'ın doğusuyla ilgili ‘Soçi Mutabakatının’ uygulanmasını müzakere masasına koyuyor. Türkiye ve Suriye arasında 1998'de imzalanan ve terörle mücadelede işbirliği öngören Adana Mutabakatı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, terör örgütü PKK’ya yönelik sınır ötesi operasyon yapmasına da olanak sağlamaktaydı.  
Rusya'nın Ukrayna’ya savaş açmasından bu yana, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Washington ve Moskova'nın kendisine olan ihtiyacı nedeniyle güçlenen ‘müzakere pozisyonundan’ faydalanarak, Suriye’nin kuzeyinde 35 kilometre derinlikte bir ‘güvenli bölge’ oluşturma yönündeki eski planları yeniden canlandırdı. ABD, açık bir şekilde Fırat’ın doğusuna yönelik herhangi bir askeri harekata karşı olduğunu duyurdu. Moskova ise Şam, Ankara ve Kürt yönetimi arasında bir arabuluculuk rolü üstlendi. Suriye rejimi ordusu, Tahran’daki üçlü zirveden önce, Türkiye’nin muhtemel operasyonunu engellemek amacıyla güçlerini ülkenin kuzeyindeki çeşitli bölgelere yerleştirdi.  
Ankara, 2016’da Halep'in kuzeyinde ‘Fırat Kalkanı’’, 2018'de Afrin'de ‘Zeytin Dalı’ operasyonu ve Fırat'ın doğusuna yönelik 2019’un sonlarında başlattığı Barış Pınarı operasyonlarıyla ele geçirdiği bölgeleri yeni bir askeri harekat ile birleştirmeyi hedefliyor. Moskova ise Adana Mutabakatı’nın etkinleştirilmesi ya da 2019’daki Soçi Mutabakatı’nın tam olarak uygulanmasını teklif ediyor.

Adana Mutabakatı neler içeriyor?
Türkiye 1998 yılının ortalarında PKK’yı desteklemekle suçladığı Suriye'yi Milli Güvenlik Toplantısı’nın ardından askeri müdahale etmekle tehdit etti. Mısır Lideri Hüsnü Mübarek tarafları uzlaşmaya ikna etti ve bunun sonucunda 20 Ekim 1998'de Ankara ile Şam arasında Adana Mutabakatı imzalandı. Adana Anlaşması şu hususları öngörmekteydi:  
Başta PKK olmak üzere her iki devlet de kendilerini tehdit eden terör örgütlerine karşı önlemler alacak ve onların kendi toprağındaki tüm faaliyetlerine engel olacaktı. Bu bağlamda, (1999’dan beri Türkiye’de tutuklu bulunan) PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’de ikamet etmesine ya da ülkeye giriş yapmasına izin verilmeyecekti.  
Suriye, PKK’nın topraklarında silah arzı, lojistik malzeme, finansal destek ve propaganda aktivitelerine müsaade etmeyecek, yurtdışındaki PKK unsurlarının Suriye'ye girişine de izin vermeyecekti. PKK’nın Suriye topraklarında faaliyet göstermesine ya da Suriye topraklarından faaliyet yürütmesine izin verilmeyecekti. Suriye, PKK’nın topraklarında kamplar ve eğitim ya da himaye amaçlı tesisler kurmasına, ticari faaliyetler yapmasına izin vermeyecekti.  Bu bağlamda, birçok PKK mensubu tutuklanarak yargıya sevk edildi ve isim listeleri Türk tarafına teslim edildi. Suriye anlaşma uyarınca, PKK’yı terör örgütü olarak tasnif ederek tüm faaliyetlerini yasakladı.  
Karşılıklı olarak hiçbir terör örgütünün, ikamet, lojistik, eğitim, ulaşım ve silah kapasitesine müsaade etmemek konusunda anlaşan iki ülke, ortak operasyonlar, tutukluların iadesi ile bilgi, belge ve istihbarat paylaşımı alanlarında işbirliği yapmaya karar vermişti. Bu bağlamda iki ülkenin yüksek güvenlik birimleri arasında bir telefon hattı oluşturuldu. Ankara ve Şam’da karşılıklı olarak büyükelçiliklerde ‘özel güvenlik yetkilileri’ atandı. Adana Mutabakatı’nın eklerinde ise, iki ülke arasındaki sınır anlaşmazlıkların taraflarca son bulduğunun ikrar edildiği kaydedilmekteydi. Bu bağlamda tarafların birbirlerinin topraklarında herhangi bir hak iddia etmesinin önünün kapatıldığı vurgulanmaktaydı. Mutabakatta, Suriye’nin anlaşmadaki yükümlülükleri ihmal etmesi ve gerekli önlemleri almaması durumunda, Türkiye’nin Suriye topraklarında 5 kilometre derinliğinde operasyon yapma hakkının doğduğu da belirtilmekteydi. 

Adana Mutabakatı’nın etkinleştirilmesi, siyasi ve güvenlik açısından ne anlama gelir?  
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terör örgütü PKK’ya yönelik Suriye’de 5 kilometre derinlikte operasyon hakkı elde etmesi. Şam yönetiminin, 1939'da Türkiye’ye dahil olan İskenderun (Hatay) üzerindeki hak iddialarından feragat etmesi anlamına gelir. Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK’nın Suriye tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesiyle sonuçlanır. Bu bağlamda Ankara, PKK’nın bir uzantısı olarak gördüğü Demokratik Birlik Partisi'nin de (PYD) Adana Mutabakatı’na göre ‘terör örgütü’ olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.  
İki ülkenin yüksek güvenlik birimleri arasında güvenlik hattının yeniden aktifleştirilmesi. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan'ın, Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Ali Memlük ile birden fazla kez görüştüğü biliniyor. Adana Mutabakatının etkinleştirilmesi, Türkiye ve Suriye’nin karşılıklı olarak büyükelçiliklerini açması anlamına da gelir. Suriye’nin halihazırda İstanbul Başkonsolosluğu faaliyet göstermektedir. Mutabakata göre her iki büyükelçiliğe üst düzey güvenlik yetkilisinin de atanması öngörülmektedir.  
Adana Mutabakatı’nın uygulanması, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından ikrar edilen ‘dolaylı temasların kurulması’ çerçevesinde de değerlendirildiğinde, Ankara'nın Suriye hükümetinin meşruiyetini tanıması anlamına geliyor.  
Adana Mutabakatı, Suriye'nin kuzeydoğusunda 32 kilometre derinlikte bir ‘tampon bölge’ oluşturulması konusundaki Türk-Amerikan anlayışına bir alternatif sunuyor. Aynı zamanda Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında imzalanan Soçi Mutabakatı’nın uygulanmasının da önünü açıyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın güçlerini Fırat'ın doğusundaki bazı bölgelerden çekme kararı, o dönemde Türkiye’nin operasyon başlatmasının önünü açmıştı.  

2019 Soçi Mutabakatı neler içermektedir?  
Erdoğan ve Putin 2019’da Soçi’de 10 madde üzerinde mutabakat sağladılar:  
Her iki taraf Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün muhafazasına ve Türkiye'nin milli güvenliğinin korunmasına olan bağlılıklarını teyit ederler. Terörizmin tüm şekil ve tezahürleriyle mücadele etme ve Suriye topraklarındaki ayrılıkçı gündemleri boşa çıkarma yönündeki kararlılıklarını vurgularlar. Bu çerçevede, Tel Abyad ve Resualyn’ı içine alan 32 km derinliğindeki mevcut Barış Pınarı Harekatı alanındaki yerleşik statüko muhafaza edilecektir. 
Her iki taraf Adana Anlaşması'nın önemini teyit eder. Rusya mevcut koşullarda Adana Anlaşması'nın uygulanmasını kolaylaştıracaktır. Barış Pınarı Harekat alanının dışında kalan Suriye tarafında, YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 km'nin dışına çıkarılması temin edilecektir. Mevcut Barış Pınarı Harekat alanı sınırlarının batısı ve doğusunda 10 km derinlikte Kamışlı şehri hariç Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacaktır. Menbiç ve Tel Rıfat'tan bütün YPG unsurları silahlarıyla birlikte çıkarılacaktır. Her iki taraf terörist unsurların sızmalarının önlenmesinin temini için gerekli tedbirleri alacaktır. Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır. Taraflar Astana Mekanizması çerçevesinde Suriye ihtilafına kalıcı bir siyasi çözüm bulunması amacıyla çalışmalarını sürdürecektir.  

Türkiye ve ABD arasında 2019’da varılan anlaşma neler içermekteydi?  
ABD ile Türkiye arasında 2019 Ekim ayında, Suriye'nin kuzeyinde yürütülen Barış Pınarı Harekatı'na beş gün ara verilmesine ilişkin 13 maddelik bir anlaşma yapılmıştı. Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzaladığı anlaşmaya göre:  
NATO içinde müttefik olan ABD ile Türkiye, Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğünü taahhüt eder, her iki ülke de Suriye ihtilafını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen, BM öncülüğündeki siyasi sürece olan bağlılıklarını yineler. TSK’nın, Barış Pınarı Harekatı'na 120 saatliğine ara vermesiyle birlikte, YPG güçleri güvenli bölgeden çekilecektir.
Türkiye ve ABD, Suriye'nin kuzeydoğusunda DEAŞ ile mücadele faaliyetlerine devam edecek. ABD, Türkiye'ye yaptırımları durduracak ve yeni yaptırım uygulamayacak. Oluşturulacak Güvenli Bölge Türk askerinin kontrolünde olacak, TSK bölgedeki tüm meskun mahal sakinlerinin dirliği ve güvenliğini sağlayacak. YPG'den ağır silahlar toplanacak, YPG tahkimatları ile tüm muharip mevzileri kullanılmaz hale getirilecek. ABD ile Türkiye, güvenli bölgenin uygulanmasında eş güdümü artıracak.  

Suriye ordusu Fırat'ın doğusuna nasıl döndü? 
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'deki sınırlarından çekileceğini açıklamasının ardından yapılan bahsi geçen, Rus-Türk-Amerikan anlaşmalarına paralel olarak; Washington’ın müttefiki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şam rejimi arasında bir mutabakat zaptı imzalandı. Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) ana omurgasını oluşturduğu SDG, Suriye rejimi ordusunun, SDG kontrolündeki Irak sınırında yer alan Ayn Divar’dan batıdaki Cerablus’a kadar olan bölgelere girişine izin verdi. Buna göre Suriye rejimi ordusu üç eksenden hareket etme imkanı buldu:  
Kuzeyde Tabka ekseni, Ayn İsa kırsalından Türkiye-Suriye sınırına uzanan bölge. Menbiç ekseni, Türkiye sınırındaki Ayn el-Arab'dan, batıda Tel Abyad’a kadar olan bölüm. Haseke ekseni, Tel Temir’den doğuya doğru Kamışlı ve Malikiye’ye uzanan bölüm. Arima ile ilgili varılan anlaşma doğrultusunda, Suriye rejimi birlikleri Menbiç ile Sacur Nehri boyunca konuşlanacak. Bahsi geçen mutabakat zaptına göre SDG, Suriye bayrağı altında, ülkenin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyacağını ve Türkiye’nin muhtemel tehditlerine karşı Suriye ordusunun yanında yer alacağını deklare etmekteydi. Ancak Donald Trump’ın geri çekilme kararından vazgeçmesi ve Fırat’ın doğusunda ABD güçlerini tutmaya devam etmesi, söz konusu mutabakatın maddelerinin uygulanmasını erteledi. Türkiye’nin son operasyon sinyalinin ardından, Moskova, rejim ve SDG arasında 2019’da varılan mutabakatın yeniden canlandırılması için girişimlerde bulundu.  
Rusya, Suriye ile İsrail arasında Golan Tepeleri’nde hayata geçirdiği ‘çatışmasızlık kararının’ bir benzerini bölgede uygulamaya çalışıyor. Bu bağlamda Soçi Mutabakatı’nın uygulanmasının ardından, Adana Mutabakatı’nın etkinleştirilmesini hedefliyor. Böylelikle Suriye rejiminin meşruiyet kazanarak ülke genelinde kontrolü sağlamasına olanak sağlamayı amaçlıyor. Rusya daha önce de Adana Mutabakatı’na atıfta bulunmuştu, Tahran Zirvesi’nde de konuyu gündeme getirdi. Moskova’nın biraz Rus yorumuyla Adana Mutabakatı için zorlamaya devam edeceği öngörülüyor.  



İsrail, Filistin Yönetimi liderlerinin hareketlerine yönelik kısıtlamaları sıkılaştırıyor

Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)
Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)
TT

İsrail, Filistin Yönetimi liderlerinin hareketlerine yönelik kısıtlamaları sıkılaştırıyor

Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)
Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa salı günkü kabine toplantısında (WAFA)

İsrail, sahada gerilimin arttığı ya da Filistin Yönetimi'nin çeşitli siyasi kazanımlar elde etmeye çalıştığı dönemlerde yıllardır sürdürdüğü bir politikanın parçası olarak Filistinli yetkililerin iç ve dış hareketlerini kısıtlamaya geri döndü.

Gazze savaşının başlamasından bu yana İsrail bu yaklaşımını yoğunlaştırdı. İsrail makamları dün Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa'nın Batı Şeria'daki Ramallah ve Nablus vilayetlerinde bir dizi kasaba ve köyü ziyaret etmesini engelledi.

Duvar ve Yerleşim Direniş Komisyonu’nun Facebook sayfası üzerinden yapılan paylaşımda, “İsrail işgal yetkilileri, önceden uyarıda bulunmaksızın, Başbakan Muhammed Mustafa'nın Nablus vilayetindeki Duma ve Kusra kasabalarını, Ramallah vilayetindeki Berka ve Deyr Dibvan kasabalarını ziyaret etmesini engelledi” denildi.

Paylaşımın devamında, “Bu keyfi adım, işgal makamları tarafından Filistin hükümetine karşı alınan bir dizi ırkçı tedbirin devamı niteliğinde olup, hükümet ile Filistin vatandaşları arasındaki güveni sarsmaya yönelik umutsuz bir girişimdir” ifadesi yer aldı.

Abbas'ın seyahatinin engellenmesi

Geçtiğimiz günlerde İsrail, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Suriye'ye yapacağı ziyarete hazırlık amacıyla Ürdün'e gitmesini de engellemeye çalıştı. Ancak yoğun çabaların ve çeşitli tarafların temaslarının ardından Abbas, İsrail'in oyalamasının ardından Ürdün'e karayoluyla gitmek zorunda kaldı.

y6jukı
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Reuters)

Filistin Yönetimi bu konuda resmi bir açıklama yapmadı. Bazı yetkililer son dakikaya kadar ve birden fazla kez Abbas'ın hava yoluyla seyahat edeceğini teyit etmeye çalıştı, ancak sonunda yıllardır nadiren gerçekleşen bir şey olarak Abbas karayoluyla gitti.

İsrail'in bu kısıtlamasının, Filistin Devlet Başkanı'nın Suriye'yi ziyaret etme ve İsrail'in halen ‘terörist’ olarak tanımladığı ve ülkesinin topraklarına saldırdığı Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile görüşme niyetinden mi yoksa Filistin'in ‘iki devletli çözüm’ çerçevesinde bir Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması için başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleriyle ve Suudi Arabistan'la koordinasyon içinde hareket etmesinden mi kaynaklandığı bilinmiyor.

Elbette bu tutum İsrail hükümetini ve Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu kızdırdı ve Fransa'nın çabalarına ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un açıklamalarına saldıran açıklamalar yapmasına neden oldu.

Sessiz kalmak

Filistin hükümeti Mustafa'nın Batı Şeria'daki bazı kasabaları ziyaret etmesinin engellenmesi konusunda sessiz kalırken, Filistin Devlet Başkanlığı da Suriye ziyareti öncesinde Başkan Abbas'a karşı İsrail tarafından yapılan girişimler konusunda sessiz kaldı.

dfrgthy
İsrail askerleri askeri operasyonlar sırasında Batı Şeria sokaklarında (İsrail ordusu)

İsrail'de hiçbir resmi kurum İsrail'in attığı bu adımlar hakkında yorum yapmazken, bazı medya kuruluşları Netanyahu hükümetinden resmi bir yorum almaksızın Filistin Devlet Başkanı'nın Suriye ziyaretini engelleme girişimlerini haber yaptı.

Gözlemciler, Filistinli yetkililerin hareketlerine getirilen bu kısıtlamanın, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Batı Şeria şehirlerine uyguladığı siyasi ve fiziki kuşatma çerçevesinde gerçekleştiğini düşünüyor.

Geçtiğimiz birkaç ay içinde Batı Şeria bir dizi yoğun askeri operasyona maruz kaldı. İsrail ordusu gece gündüz baskınlar düzenliyor, daha fazla kontrol noktası kuruyor, bölge sakinlerine yaptırımlar uyguluyor ve bir bölgeden diğerine veya bir vilayetten diğerine hareketlerini kısıtlıyor. İsrail polisi çeşitli yollarda konuşlanmış durumda ve Filistinlilere hiç de azımsanmayacak miktarlarda trafik cezaları uyguluyor.

Batı Şeria'nın coğrafi yapısının değiştirilmesi

İsrail askeri operasyonları üç aydır ağırlıklı olarak Cenin Mülteci Kampı’nda, aynı süre zarfında Tulkerim Mülteci Kampı’nda ve yaklaşık 70 gündür Tulkerim vilayetindeki Nur Şems Mülteci Kampı’nda yoğunlaştı. Bu operasyonlar, ‘silahlı terörizmin yuvası’ olarak tanımlanan bu kampların coğrafi yapısını değiştirmeye yönelik olarak evleri buldozerle yıkmayı ve yeni yollar inşa etmeyi içeriyor.

Söz konusu operasyonlar, yaklaşık 18 aydır acımasız bir savaşa maruz kalan Gazze Şeridi'nde yaşananların bir tekrarı olarak on binlerce Filistinlinin bu kamplardan göç etmesine neden oldu. Diğer vilayetlerdeki köyler, kasabalar ve kamplar da her gün daha fazla yerleşim karakolu kuran, yerleşim yolları inşa eden, Filistinli çiftçilere ait ekipmanlara el koyan ve onlara saldırarak aralarında çok sayıda kişinin yaralanmasına neden olan yerleşimcilerin saldırılarına maruz kalıyor.

DFRGTYH
Batı Şeria'nın El Halil kentinde Yahudi yerleşimine bakan bir tepede yürüyen Filistinli adam, 3 Nisan 2025. (AFP)

İsrailli yerleşimciler dün sabah Nablus'un doğusundaki Beyt Decen köyünde bir elektrik hattını uzatmak için çalışırken Filistinlilerin ekipmanlarına ve üç kamyona el koydu. Başka bir grup yerleşimci de Ürdün Vadisi'nin kuzeyinde mahsulleri sulamak için kullanılan su pompalarını çaldı.

Filistinlilere göre yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen bu saldırıların çoğu İsrail ordusunun koruması altında gerçekleştiriliyor. Bu durum, Tel Aviv'de yerleşimi ve yerleşimcileri teşvik eden Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir gibi aşırılık yanlısı bakanların yer aldığı aşırı sağcı hükümet altında bu tür saldırıları meşrulaştırarak İsrail'de açık ve net bir yaklaşım değişikliğine işaret ediyor.