Filistin Devlet Başkanı Abbas iyimser olmakta haklı mı?

Abbas, Avrupa’nın İsrailliler ile Filistinliler arasındaki ilişkileri geliştirmeyi amaçlayan bir girişim başlatma müzakerelerini yeniden görüşmek üzere Paris’e gidiyor

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın dünkü Bükreş ziyaretinden bir kare (AP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın dünkü Bükreş ziyaretinden bir kare (AP)
TT

Filistin Devlet Başkanı Abbas iyimser olmakta haklı mı?

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın dünkü Bükreş ziyaretinden bir kare (AP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın dünkü Bükreş ziyaretinden bir kare (AP)

İsrail'in son aylarda Batı Şeria’daki yerleşim birimlerini genişletme politikasına hız kazandırması ve bu alandaki uygulamalarının nedeniyle Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) bazı liderleri, Hamas ve İslami Cihad ile birlikteFilistin Merkez Konseyi'ne İsrail’i tanımayı askıya alma çağrısında bulundu. Böylesine tansiyonun yükseldiği bir dönemde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas isegeliştirmeye çalıştığı yeni bir siyasi vizyondan bahsederek İsrail’e yönelik ılımlı bir tutum sergiliyor.
Abbas, Romanya'nın başkenti Bükreş'te Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis ile düzenlediği ortak basın toplantısında, bölgedeki tüm ülkelerin güvenlik, barış ve iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yaşaması için uluslararası kararlar ve 1967 sınırları içerisinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti öngören iki devletli çözüm çerçevesinde İsrail’in Filistin topraklarındaki işgaline son verilmesinin ve siyasi ufka geçişe hazırlık olarak imzalanan anlaşmaların uygulanmasında ilerleme kaydetmenin önemini vurgulayan söylemlerine geri döndü. Abbas, basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Uluslararası hukuka dayanan, bölgedeki tüm ülkeler için barış, güvenlik ve istikrarı tesis eden, İsrail işgaline son veren ve başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti'nin somutlaşmasını sağlayan her türlü barış çabasına ve girişimine katılmaya hazırız” ifadelerini kullandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmek üzere Çarşamba günü Paris'e gidecek olan Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin, on yıl önce İsrail’in eski Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun barış sürecini reddeden politikasını protesto ederek İsrail hükümetiyle kestiği diyalogu yeniden başlatma kararı aldıkları bir dönemde bu tutumu sürdürmesi bekleniyor.
Tel Aviv çevreleri, AB ülkelerinin aldığı söz konusu kararın, İsrail Başbakanı Yair Lapid ve Fransa Cumhurbaşkanı Macronarasında gerçekleşen görüşmede şekillendiğini ve Abbas'ın da AB tarafından ortaya koyulan, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki ilişkileri geliştirmeyi amaçlayan bir girişim ile ilgili müzakerelerin yeniden başlaması çerçevesinde Paris'i ziyaret edeceğini tahmin ediyorlar.
Abbas, şu anki tutumunu geçtiğimiz Mayıs ayının sonlarındaAvrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola’yı Ramallah'takabul ettiği günden bu yana sergiliyor. Metsola ile görüşmesinde, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti’nin somutlaşması için İsrail işgalini sona erdirecek ve Filistin’e bağımsızlığını kazandıracak bir siyasi ufuk yaratmak istediğini ifade eden Abbas, Filistin'in uluslararası hukuka uygun olarak yükümlülüklerini yerine getirmedeki kararlılığını vurguladı.
ABD Başkanı Joe Biden, İsrail'e karşı önyargılı bir tavır takınsa da barış görüşmelerine girmeme kararını anladığını ifade etti. Biden, yerleşim birimlerinin inşasını ve toplu tutuklama kampanyalarını durdurması ya da cinayetleri, vahşeti ve yıkımı artırmayı ve Filistinlilere yönelik saldırılarında radikal grupları korumayı bırakması için İsrail’e hiçbir şekilde baskı yapmadı. Hatta başkanlık seçimlerinde dile getirdiği, ‘Kudüs'te bir konsolosluk açma ve FKÖ’nün Washington'daki ofisinin çalışmalarına yeniden izin vermek’gibi seçim vaatlerini yerine getirme niyetinde olduğunu dahi belirtmedi.
Abbas, Biden'ın ziyaretinin İsrail ile Filistin arasındaki siyasi durumu değiştirmek için bir fırsat olmasını umduğunu belirterek İsrail Başbakanı Lapid ile konuyu görüşmeye hazır olduğunu ifade etti. ‘Barış için ellerini uzattıklarını’ söyleyen Abbas, “İsrailliler ile Filistinliler arasındaki güveni artıracak adımlar atmaya hazırız. Lapid ile bir görüşme gerçekleştirmek, siyasi bir ufuk açma ve iyi bir atmosfer yaratma arzusunun önemli bir işareti olacaktır” açıklamasında bulundu.
Öte yandan İsrail Bölgesel İşbirliği Bakanı Issawi Freij Filistin Ekonomi Bakanı Halid el-Usayli ile önümüzdeki günlerde İsrail ve Filistin arasında 2009 yılından bu yana yapılamayan JEC Ekonomi Zirvesi’nin düzenlenmesi için resmi bir tarih belirlemek üzere bir araya geleceklerini açıkladı.
Sadece Ramallah ve Gazze'de değil, aynı zamanda İsrail'de de bu gelişmelerin ve Abbas'ın kullandığı yumuşak üslubun önemi sorgulanırken parasal desteğin yeniden sağlandığı, iki devletli çözümün onaylandığı ve iki devletli çözüm olmamasının bölgeyi tehlikeye attığının anlaşıldığı bir dönemde bu ılımlı tutumu, Avrupa ve ABD ile ilişkileri iyileştirmeye yönelik bir taktik olarak görenler olduğu gibi iki devletli çözümü desteklediğini ve onayladığını ifade eden,İsrail'i Yahudi ve demokratik bir devlet olarak korumak için başka bir çözüm olmadığını vurgulayan Lapid'inaçıklamalarına yanıt olarak görenler var. Öte yandan bunu Abbas ile Hamas, Cihad, El Fetih'in çeşitli unsurları ve FKÖ’nün geriye kalan gruplarından muhalifleri arasında derin görüş ayrılığını gösteren Filistin iç savaşının bir parçası olarak görenler de var. Buna karşın, ‘Filistin'in İsrail’deki seçim yarışını Yair Lapid liderliğindeki değişim kampı lehine etkileme çabaları’ olarak değerlendirenler de oldu.
Ancak İsrail'deki seçim yarışı, Filistinlilerle herhangi bir siyasi hareketi Lapid'e saldırmak ve ona karşı oy kazanmak için kullanan aşırı sağ kanat için de uygun bir zemin hazırlıyor. İsraillilerin yüzde 11'inin oy verecekleri partiyi seçerken Filistinlilerle barış sürecini hesaba kattıkları biliniyor.



Bankalar, petrol ve izolasyon: Washington'un Bağdat'taki İran kilidini açma anahtarları

Görsel: Sarah Padavan
Görsel: Sarah Padavan
TT

Bankalar, petrol ve izolasyon: Washington'un Bağdat'taki İran kilidini açma anahtarları

Görsel: Sarah Padavan
Görsel: Sarah Padavan

Tarihin kritik bir anında, Tahran destekli Iraklı milisler yakın geçmişlerinden bir hayalet gibi göründüler. Bir yanda İran, diğer yanda ABD ve İsrail arasındaki son savaşta kenarda kaldılar. Çatışmadaki bu belirgin yoklukları yalnızca taktiksel bir karar değildi; İran'ın Irak içindeki nüfuz yapısındaki derin bir çatırdamayı, banka kasalarından Bağdat'taki siyasi ve güvenlik karar alma merkezlerine kadar uzanan ince ipler üzerinden uygulanan Amerikan baskısının artan etkinliğini yansıtıyordu.

200'den fazla İsrail savaş uçağı ve yaklaşık 300 balistik füze, İran içindeki hedeflerini vurmak için Irak semalarından geçti, ancak Iraklı milisler yine de müttefiklerini savunmak için karşılık vermediler. Buna karşılık küçük Yemenli Husi milis grubu, kimsenin beklemediği garip bir sahneyle gemilere saldırmaya ve İsrail'e füze fırlatmaya devam etti.

Onlarca yıldır milisler, İran'ın bölgedeki en önemli kollarından birini oluşturdu. Bu gruplar, 2003'ten sonra ABD'nin Irak işgali altında kuruldular ve finansman, eğitim ve danışmanlık yoluyla gelişerek bölgesel çatışmalarda ileri roller oynadılar. Suriye, Yemen ve Irak'taki çatışmalar, bu grupların Velayet-i Fakih’e mutlak sadakatlerini gösterdikleri ve “direniş ekseni"nin merkezi bir unsuru haline geldikleri arenalardı.

Ancak dönüm noktası, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırı sonrasında yaşandı. O dönemde, Hizbullah Tugayları ve Asaib Ehli’l Hak da dahil olmak üzere Iraklı milis gruplar, ABD'nin İsrail'in yanında savaşa girmesi halinde askeri müdahalede bulunacaklarını duyurdular. Washington'un fiilen dahil olmasıyla birlikte de bu milisler, insansız hava araçlarıyla Amerikan ve İsrail üslerini hedef almaya başladılar. Ancak, çok geçmeden liderlerini ve silah depolarını hedef alan yoğun ve ölümcül Amerikan saldırılarına maruz kaldılar ve bu da onların net bir şekilde gerilemelerine ve Mart 2024'te saldırılarını durdurmalarına neden oldu.

İran'ın bölgesel nüfuzundaki azalmaya rağmen, Irak'taki grupların etkisi “kolayca azalmayacak”, dahası önümüzdeki yıllarda etkili bir rolleri olmaya devam edecektir

Sessizlik konuşuyor

Son savaşta, tüm beklentilerin aksine, Iraklı milisler harekete geçmediler. Füze fırlatmadılar veya misilleme eylemleri düzenlemediler, bunun yerine kendilerini kelimelerden ibaret ateşli açıklamalarla sınırladılar. Bu geri adım, askeri güç eksikliğinin değil, başta akıllı Amerikan baskısının yoğunlaşması olmak üzere iç ve dış değişikliklerin dayattığı zorunlu bir yeniden konumlandırmanın sonucuydu.

Nitekim Temsilciler Meclisi Başkanvekili Muhsin el-Mendelavi, “İran nüfuzunun azalmasının Irak'a zarar vermeyeceğini” vurguladı. Bağdat’ın, İran ile tarihi ve coğrafi bağlarını korurken, bağımsız bir dış politika oluşturmayı ve İran yanlısı silahlı grupların gücünü sınırlamayı hedeflediğini belirtti. Ayrıca, gücün sadece devletin kontrolünde olmasının önemine dikkat çekti ve devlet dışı silahların ortadan kaldırılması için uzun vadeli bir adımın atılmasını beklediğini ifade etti.

Milislere sempati duyan bir analist olan Kazım el-Fartuşi ise “çocukların artık büyüdüğünü” ve İran yanlısı grupların artık yerel ağlara sahip olduğunu, artık Tahran'a körü körüne itaat etmek zorunda olmadıklarını belirtti. Öte yandan, siyaset bilimi profesörü Anmar el-Saray, İran'ın bölgesel nüfuzundaki azalmaya rağmen, Irak'taki milis grupların etkisinin “kolayca azalmayacağına”, dahası önümüzdeki yıllarda etkili bir rolleri olmaya devam edeceğine inanıyor.

İran, Irak içinde hâlâ nüfuz ağlarına sahip olsa da, askeri ve siyasi araçlarını kullanma gücü açık bir ivmeyle azalıyor.

Amerikan baskı araçları

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Washington'un Irak'taki kara gücü küçük olsa da, yeni stratejisi etkili ve can yakıcı araçların bir karışımına dayanıyor. Bu araçlar, milis grupları finanse eden petrol kaçakçısı şebekeleri hedef alan mali yaptırımlar, silah satın almak için kullanılan banka havalelerine getirilen kısıtlamalar ve bu milislerin birinci kademe liderlerine yönelik can yakıcı nokta saldırılardır.

Baskılar askeri boyutla sınırlı kalmadı; Irak devletinin tüm kılcal damarlarına kadar uzandı. Nitekim 29 Haziran 2025'te, İran destekli Federal Mahkeme Başyargıcı Casim Muhammed Abbud, ulusal bir yargı komitesinin kararıyla emekliye ayrıldı. Bu eşi benzeri görülmemiş adım, İran'ın geçmişteki hegemonyası altında tamamen başarısız olurdu, ancak sessizce gerçekleşti ve bu İran'ın Irak devlet kurumları içindeki etkisinin zayıfladığının açık bir göstergesi.

Siyasi araştırmacı Hamza Mustafa, İran yanlısı milislerin son çatışma sırasındaki sessizliğinin güç dengesinde bir değişimi yansıttığı ve belki de Tahran'ın gerilimi azaltma sinyali verdiği değerlendirmesinde bulundu. Hükümetin “kriz yönetiminin tüm iplerini elinde tuttuğunu kanıtladığını” ve kendisini uzak tutma politikasını benimsediğini, bunun da  kriz yönetimi için eşi benzeri görülmemiş bir alan sağladığını belirtti.

Irak halkının ruh halinin değişmesi

Irak'ı saran siyasi ve mezhepsel bölünmelere rağmen, birçok Iraklı tek bir temel talepte birleşiyor; Irak'ın, İran'ın uluslararası rakipleriyle hesaplaşacağı bir arenaya dönüştürülmesini reddetmek. Bu eğilim artık yalnızca popüler bir görüş değil; giderek daha dengeli dış politikalara ve bağımsız ulusal egemenliğe yönelen Bağdat'taki karar vericilerin yönelimlerine de yansıyor.

İran, Irak içinde hâlâ nüfuz ağlarına sahip olsa da, askeri ve siyasi araçlarını harekete geçirme kabiliyeti açıkça azalıyor. Washington'un milis grupların hareketini kısıtlamadaki başarısıyla birlikte, bir sonraki aşamada, özellikle petrol sektörü ile yönetimde İran nüfuzunun kalan kısmını zayıflatmaya yönelik Amerikan çabalarının daha da artması muhtemel.

Amerikan varlığının meşruiyet kaynağı, ABD'nin resmen varlığını sürdürmesine ve askeri ve istihbarat faaliyetlerini meşrulaştırmasına olanak tanıyan uluslararası koalisyondur

Latif el-Mahdavi ise “İran desteğinin yokluğunun, Irak'taki müttefiklerinin siyasi ve güvenlik nüfuzunun azalmasına yol açacağını, çünkü bunların Tahran'ın eseri olduğunu” düşünüyor. Ancak, bu olasılığın İran nüfuzunun tamamen sona ermesi anlamına gelmediğini, aksine mekanizmalarında niteliksel bir değişim anlamına geldiğini de sözlerine ekliyor.

Bugün tanık olduğumuz yalnızca “geçici bir sakinlik” değil, belki de Bağdat ve Tahran arasındaki ilişkinin yeniden tanımlandığı ve etki sınırlarının Irak'ın yüksek çıkarlarıyla uyumlu bir şekilde silahlar, egemenlik ve parayla çizildiği yeni bir dönemin başlangıcıdır.

ABD'nin etki araçları

Dolar, bankalar ve para transferleri:

En büyük silah, petrol satış gelirlerinin dolar cinsinden yatırıldığı New York Federal Rezerv Bankası'dır. Washington, Bağdat'a para transferini geciktirme veya engelleme yetkisine sahip ve bu da ona hükümet üzerinde güçlü bir baskı aracı sağlamaktadır

ABD Yabancı Hesaplar Vergi Uyum Yasası (FATCA)

Uluslararası finansal transferleri kontrol eden ve dolarla bağlantılı Irak bankalarının faaliyetlerini etkileyen bir yasadır.

SWIFT aracılığıyla para transferlerini kontrol etme silahı

ABD, dolar transferlerini izleyerek İran bağlantılı milislere fon akışının önlenmesine yardımcı olmuştur.

İran ile iş birliği yapan bankaların yasaklanması

Washington, 2023-2024 yıllarında 14 Irak bankasına, İran ve Suriye'ye dolar kaçakçılığı yapmakla suçlayarak kısıtlamalar getirmiştir.

Askeri silahlar: Silahlar ve üsler

Ayn el-Esed Hava Üssü (Anbar), ABD kuvvetleri için bir operasyon ve kalıcı bir mevcudiyet merkezidir. ABD tarafından İran yanlısı grupların hareketlerini izlemek için kullanılmaktadır.

ABD üslerinde konuşlandırılmış ve İran veya milislerinden gelebilecek herhangi bir tehdide karşı caydırıcılık görevi gören hava savunma sistemleri (Patriot/THAAD) bulunmaktadır.

Milislere karşı nokta saldırılar

Washington, Tahran tarafından desteklenen Şii grupların önde gelen liderlerini hedef alan birkaç hassas hava saldırısı (2020-2021-2023-2024) gerçekleştirmiştir.

Irak, Amerikalıları sınır dışı edebilir mi?

ABD varlığının meşruiyet kaynağı, ABD'nin resmen varlığını sürdürmesine ve askeri ve istihbarat faaliyetlerini meşrulaştırmasına olanak tanıyan uluslararası koalisyondur.