Kovid-19 ile mücadelede bağışıklık hücrelerinin yakıtının rolü belirlendi

Ketonların yokluğu bağışıklık hücrelerini yoruyor ve mücadelede imkanları sınırlıyor.

T hücreleri (Mavi-Beyaz Küre), Keton cisimleri (Mavi) gibi enerjilerle donatıldığında virüslere karşı daha iyi bir şekilde mücadele ediyor. (Kaynak: Bonn Üniversitesi)
T hücreleri (Mavi-Beyaz Küre), Keton cisimleri (Mavi) gibi enerjilerle donatıldığında virüslere karşı daha iyi bir şekilde mücadele ediyor. (Kaynak: Bonn Üniversitesi)
TT

Kovid-19 ile mücadelede bağışıklık hücrelerinin yakıtının rolü belirlendi

T hücreleri (Mavi-Beyaz Küre), Keton cisimleri (Mavi) gibi enerjilerle donatıldığında virüslere karşı daha iyi bir şekilde mücadele ediyor. (Kaynak: Bonn Üniversitesi)
T hücreleri (Mavi-Beyaz Küre), Keton cisimleri (Mavi) gibi enerjilerle donatıldığında virüslere karşı daha iyi bir şekilde mücadele ediyor. (Kaynak: Bonn Üniversitesi)

Genellikle hastalık sırasında yaşanan iştah kaybının metabolizma üzerinde önemli etkileri olur. Metabolizma artık karbonhidratlar açısından iyi beslenmediği için yağ yakımına geçer. Bu durum, keton cisimleri adı verilen, enerji açısından zengin moleküller oluşturur ve söz konusu moleküller vücudumuzun virüslerle daha iyi bir şekilde mücadele etmesine yardım eder.
İnfluenza enfeksiyonuna yakalanan hastalarda bu cisimler çok miktarda bulunur. Ancak Almanya’daki Bonn Üniversitesi’nden bir araştırma ekibi tarafından yapılan ve perşembe günü Nature dergisinde yayımlanan çalışmada ortaya çıkan sürpriz, Kovid-19 hastalarında bu cisimlerde herhangi bir artış olmamasıydı. Zira keton cisimleri, virüsle etkili bir şekilde savaşmalarına yardımcı olmak için bağışıklık sistemindeki iki önemli hücre olan T hücreleri ve T yardımcı hücreleri için önemli enerji taşıyıcılar olarak biliniyor. Ayrıca koronavirüs ile enfekte olanların kanlarında daha düşük seviyelerde inflamatuar habercilere sahip olması da dikkat çekti. Bu durum özellikle interferon-gama için geçerliydi. Interferon-gama belirli bir bağışıklık hücresi grubu ve T yardımcı hücreleri tarafından salgılanan bir sitokin olarak biliniyor. Bu hücreler, virüslerle savaşmak için fagositlerin ve bağışıklık sisteminin diğer savunma sistemlerinin yardımını çağırmak için kullanıyor. Interferon-gama’nın verimli üretimi için yardımcı T hücrelerinin yeterli miktarda keton cisimleri sağlamasını gerekiyor. Keton cisimleri eksik olduğunda daha az interferon-gama üretiliyor. Ayrıca yardımcı T hücreleri de daha erken ölüyor.
Araştırmacılar bunun yanı sıra bağışıklık hücrelerinin başka bir önemli grubu olan öldürücü T hücrelerinde benzer etkiler gözlemlediler. Bu hücreler de iyi çalışmak ve virüsü etkili bir şekilde öldürmek için keton cisimlerine ihtiyaç duyuyor. Ortaya konan verilere göre keton cisimleri, bağışıklık hücrelerini besleyen metabolik güç evleri olan mitokondri işlevini destekliyor. Bu sadece gelişmiş enerji üretimini sağlamakla kalmayarak aynı zamanda interferon üretimi için gerekli olan molekülleri de sağlıyor.
Bonn Üniversite Hastanesi’nden Anesteziyoloji ve Cerrahi Yoğun Bakım Bölümü’nde öğretim görevlisi olan, araştırmanın başyazarı Dr. Christian Bode araştırma ile eş zamanlı olarak üniversitenin internet sitesinde yayınlanan raporda şunları söyledi:
“Yeterli keton cisimleri kaynağı olmaması durumunda öldürücü T hücreleri ve T yardımcı hücreleri tükenme belirtileri gösterir. Bu tükenme durumda işlevlerini yeterince uygun şekilde yerine getiremezler. Bununla birlikte, hastalıklı fareleri keton gıda diyetine (karbonhidrat ve protein açısından düşük bir diyet) sokarak veya doğrudan keton cisimleri vererek bağışıklık hücrelerini canlandırmayı başardık. Daha sonrasında hayvanlar virüsü ortadan kaldırmada daha başarılı oldular. Aynı zamanda önemli ölçüde daha az akciğer hasarı yaşadılar.”
Bu bulgular, yeni tedavi seçenekleri için de umut veriyor. Bode, diyette yapılan değişiklikle vücudun kendi savunmasının gücünü artırmanın mümkün olduğunu ve eğer bu gerçekten işe yararsa daha fazla çalışma yapılarak kanıtlanması gerektiğini belirtti.



İlk kez bir Antik Mısırlının tam genomu çözüldü

Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
TT

İlk kez bir Antik Mısırlının tam genomu çözüldü

Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)

Bilim insanları ilk kez bir Antik Mısırlının tüm genomunu diziledi. Yaklaşık 4 bin 500 yıl önce yaşayan adamın kalıntıları, antik uygarlıktan gelen en eski genetik veriyi de sunuyor.

Uzmanlar, bölgenin sıcak iklimi DNA'nın kolayca bozunmasına yol açtığı için Antik Mısır'dan genetik kayıtlar bulmanın epey zorlu bir iş olduğunu söylüyor. Ayrıca bu toplumda yaygın olan mumyalama da yumuşak dokuları muhafaza etmesine karşın DNA'nın düzgün bir şekilde korunmasını engelliyor.

Bugüne kadar Antik Mısır'dan sadece üç kişinin genomunun bir kısmı dizilenmişti. Ayrıca bu kişiler uygarlığın daha geç dönemlerinde yaşamıştı. 

Bulguları önde gelen hakemli dergi Nature'da dün (2 Temmuz) yayımlanan çalışmadaysa, bu örneklerden en az bin yıl daha önceye ait bir genom ilk kez tamamen dizilendi. 

Kahire'nin güneyindeki Nuwayrat köyünde 1900'lerin başında bulunan kalıntılar, kayaya oyulmuş bir mezarın içine yerleştirilmiş bir çömlek kabın içindeydi.

Liverpool John Moores Üniversitesi'nden Dr. Adeline Morez Jacobs liderliğindeki araştırmacılar, 4 bin 500 ila 4 bin 800 yıl önce yaşamış kişinin kemiklerini inceledi. Ayrıca dişinden aldıkları örneklerle genomunu dizileyen ekip, Antik Mısırlı hakkında eşsiz bilgiler elde etti.

VFDGH
Adamın kalıntılarını içeren çömlek 1902'de keşfedilmişti (Garstang Arkeoloji Müzesi/Liverpool Üniversitesi)

İlk piramitler inşa edilirken yaşayan kişinin kalıntıları, 44-64 yaşında ölen bir erkek olduğuna işaret ediyor. Makalenin yazarlarından Joel Irish, MÖ 2855 ila 2570'de hayatını kaybeden adam hakkında "Öldüğünde muhtemelen 60'lı yaşlarındaydı, ki bu o dönem için inanılmaz derecede ileri bir yaş" diyor.

Bilim insanları kişinin genetik materyalinin yüzde 80'inin beklendiği gibi Kuzey Afrika kökenine sahip olduğunu tespit etti. Ancak yüzde 20'si, Batı Asya ve Mezopotamya bölgesindeki insanlara dayanıyordu.

Araştırmacılar Antik Mısır ve Mezopotamya halkları arasında bir ilişki olduğunu uzun zamandır düşünüyordu. Arkeolojik bulgular bu etkileşime güçlü kanıtlar sunsa da bugüne kadar genetik bir veri elde edilememişti. 

Harvard Üniversitesi'nden Iosif Lazaridis, yer almadığı çalışmanın bulguları hakkında "Bu örnek bize, bu kadar erken bir tarihte Mısır'da çoğunlukla Kuzey Afrikalı soyundan gelen ancak Mezopotamya'dan da bir miktar soy katkısı olan insanlar olduğunu söylüyor" diyor: 

Bu coğrafi açıdan mükemmel derecede mantıklı.

Araştırmacılar bulunan kemiklerde artrit ve osteoporoz belirtilerinin yanı sıra yaşamının büyük bölümünde aşağı baktığını ve öne doğru eğildiğini gösteren işaretler tespit etti. Ayrıca kollarını uzun süre önünde tuttuğunu, ağır malzemeler taşıdığını ve sert yüzeylere oturduğunu gösteren bulgulara rastlandı. 

Ekip bu verilere dayanarak bu kişinin ağır işçilik yaptığı ve muhtemelen çömlekçi olduğu sonucuna vardı. Irish çömlekçi çarkının da Mısır'a bu dönemde geldiğini söyleyerek ekliyor:

Öte yandan bir çömlekçiye genellikle böyle üst sınıf bir cenaze töreni düzenlenmez. Belki de olağanüstü yetenekli ya da başarılı olduğu için sosyal statüsü yükselmişti.

Bilim insanları Antik Mısır ve Mezopotamya ilişkisine ışık tutan yeni çalışmanın sadece tek bir genom örneğine dayandığına ve daha fazla kanıt bulmayı beklediklerine değiniyor. Bu sayede iki bölgede yakın zamanda ortaya çıkan yazının kökenlerini ve farklı toplumlar arasındaki göçleri daha iyi anlamayı umuyorlar.

Makalenin ortak yazarı Dr. Linus Girdland-Flink "Bu, insan genetik varyasyonu bulmacasının sadece bir parçası: Bugüne kadar yaşamış her insan ve onların genomu bu bulmacanın benzersiz bir parçasını oluşturuyor" diyerek ekliyor:

Hiçbir zaman herkesin genomunu dizileyemeyeceğiz ancak insanlık tarihinde bugün kim olduğumuzu şekillendiren önemli olayları doğru bir şekilde yeniden yapılandırmak için dünyanın dört bir yanından yeterince çeşitli örnek toplamayı umuyoruz.

Independent Türkçe, CNN, New Scientist, Nature