Nahda Barajı krizi neden çözülemiyor?

Mısır, Sudan ve Etiyopya 11 yıllık Nil sularındaki hakları konusunda müzakere ediyor

Etiyopya Nahda Barajı (Etiyopya Su ve Enerji Bakanlığı)
Etiyopya Nahda Barajı (Etiyopya Su ve Enerji Bakanlığı)
TT

Nahda Barajı krizi neden çözülemiyor?

Etiyopya Nahda Barajı (Etiyopya Su ve Enerji Bakanlığı)
Etiyopya Nahda Barajı (Etiyopya Su ve Enerji Bakanlığı)

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed 2018 yılında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin ülkenin ‘can simidi’ olarak tanımladığı Nil suyundan aldığı pay konusunda Mısır halkına güvenme vermesini istemesinin ardından Kahire'deki İttihadiye Sarayı’nda “Yemin olsun ki yemin olsun ki Mısır’daki suya zarar vermeyeceğiz” ifadelerini kullanmıştı. Ancak görünüşe göre tüm bu vaatler boşa çıktı. Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında yaklaşık 11 yıldır devam eden ‘iyi niyet’ girişimleri ve müzakereler, Nil suyundaki payı konusunda Mısır’a güvence veren nihai bir anlaşmaya varmayı başaramadı. Bu durum Mısır’ın, Addis Ababa’nın “tek taraflı adımlarına” itiraz ederek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne başvurmasına neden oldu.
Yeni gerilim Etiyopya’nın, Mısır ve Sudan ile herhangi bir anlaşma olmaksızın barajın rezervuarının üçüncü dolumunu uygulamaya başlamasına yanıt olarak geldi. Mısır, cuma günü BM Güvenlik Konseyi’ne resmi bir mektup göndererek, BM’ye bağlı uluslararası örgüte ‘bu konudaki sorumluluklarını üstlenmesi’ çağrısında bulundu ve “ulusal güvenliğini sağlamak ve korumak için gerekli tüm önlemleri almasının meşru hakkı olduğunu” belirtti. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri tarafından imzalanan mektup Kahire’nin, Etiyopya’nın Mısır ve Sudan ile barajın doldurulması ve işletilmesine ilişkin mekanizmalar konusunda bir anlaşmaya varmaksızın Nahda Barajı’nı tek taraflı kararlar alarak doldurmaya devam etmesine yönelik itirazını ve tam reddini içeriyordu. Aynı zamanda Mısır devletinin haklarına, su güvenliğine veya tek can damarı olan Nil Nehri’nin temsil ettiği Mısır halkının imkanlarına yönelik herhangi bir tehdide tahammül etmeyeceğini vurguladı.
Addis Ababa’nın Nahda Barajı’nı inşa etmesinin ardından, Mısır ve Etiyopya bir su anlaşmazlığına girdi. Mısır, barajın Nil suyundaki payını etkileyeceğinden korkarken, Etiyopya, barajın ülkede kalkınmayı sağlamak için bir zorunluluk olduğunu” söylüyor. Son 11 yılda Mısır, barışçıl çözümlere bağlı kaldı ve müzakere masasına başvurdu. Müzakereler sonucunda Mısır, Sudan ve Etiyopya, 2015 yılında Hartum’da baraj hakkında bir İlkeler Bildirgesi imzaladı. Mısır Cumhurbaşkanı o zaman yaptığı bir konuşmada, “İrade ve iyi niyet, herhangi bir anlaşmanın uygulamaya konulmasının temelidir” demişti. Ancak Mısır Dışişleri Bakanı'nın Güvenlik Konseyi’ne yazdığı mektupta, Etiyopya’nın barajı inşa etmeye devam ederken, “söz konusu iyi niyetlerin yerine getirilmediğini” belirtti. Ayrıca, “Mısır, 11 yıllık müzakereler sırasında, Nahda Barajı konusunda adil ve hakkaniyetli bir anlaşmaya varmaya çalıştı. Ancak Etiyopya, bu krizi çözmek için gösterilen tüm çabalarda başarısızlığa neden oldu” ifadelerine de yer verildi.
3 ülke arasındaki ‘sıkıntılı’ müzakereler devam etti. Müzakerelerin ortay paydası Etiyopya tarafının uzlaşmazlığıydı. Bu durum, Kahire’nin Addis Ababa’ya baskı yapmak için güçlü bir uluslararası arabulucu aramasına neden oldu. Mısır, 2019 yılı Ekim ayında bu krize diplomatik bir çözüm bulmak amacıyla üç tarafı 2019 Kasım bir araya gelmeye davet ederek, ABD’yi ‘çatışmanın çözümünde rol oynamasını’ ve krize diplomatik bir çözüm bulmak amacıyla taraf olarak müdahale etmesini istedi. Ancak ABD himayesinde 2020 yılı Ocak ayı ortasına kadar devam eden ve çözüm olarak 6 maddelik ön anlaşma ile sonuçlanan müzakereler anlaşmazlığı sona erdiremedi. Zira Etiyopya anlaşmayı imzalamazken, Mısır imzaladı, Sudan ise çekimser kaldı.
ABD’nin arabuluculuğu, Donald Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılmasıyla geçici olarak sona erdi. Daha sonra müzakere turuna geri dönüldü. Son toplantı 2021 yılı Nisan ayında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin başkentinde gerçekleştirildi ancak herhangi bir çözüme ulaşılamadı. Bu da Mısır’ı ilk kez BM Güvenlik Konseyi’ne başvurmaya ve anlaşmazlığı çözmek için müdahale etmesini çağrısında bulunmaya yönlendirdi. Güvenlik Konseyi’nin 15 Eylül 2021’de yaptığı bir Başkanlık açıklamasında ‘üç ülkeyi Afrika Birliği himayesinde müzakerelere devam etmeye çağırma’ kararına yer verilirken, BM Güvenlik Konseyi’nin su kaynakları ve nehirlerle ilgili teknik ve idari uyuşmazlıklarda yetkili makam olmadığı vurgulandı.
Afrika Birliği tarafından üstlenilen arabuluculukta da, barajın beklenen olumsuz etkilerinin azaltılmasını sağlamak için dolumu ve işletilmesine yönelik mekanizmalar konusunda bağlayıcı bir yasal anlaşmaya varılamadı. Addis Ababa planlarını tek taraflı olarak uygulamaya devam etti. Uzmanlar bu durumu “bir emrivaki uygulamak için bir tür erteleme ve yalan söyleme” olarak yorumladı. Müzakereler boş yere devam ederken, Etiyopya barajı doldurmaya ve işletmeye başladı.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve ABD’li Mevkidaşı Joe Biden’ın Temmuz ayı ortalarına doğru Cidde’de yaptığı görüşme, Washington’ın söz konusu çatışmayı çözmek için arabulucu olarak bir kez daha rol üstlendiği duyuruldu. İki lider ortak açıklamalarında, barajı doldurmaya ve işletmeye yönelik mekanizmalar üzerinde bağlayıcı bir anlaşmaya varılması gerektiğini ve ABD’nin Afrika Boynuzu Özel Temsilcisi Mike Hammer’ın pazar günü (geçtiğimiz hafta) Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan ve 1 Ağustos’a kadar devam edecek bir tura başlayacağını belirtti. Ama görünüşe göre, ABD’nin bunu çözme çabaları biraz geç geldi. Etiyopya, 26 Temmuz’da Mısır’a, yağmur mevsiminde Nahda Barajı rezervuarını doldurmaya devam edeceğini belirten bir mektup gönderdi. Kahire Üniversitesi’nden Nil kaynakları konusunda uzmanlaşmış olan Toprak ve Su Profesörü Dr. Nadir Nureddin Şarku’l Avsat, “ABD’nin hamlesinin barajın rezervuarının üçüncü dolumunun başlamasından önce olacağını ummuştuk. Şimdi ABD ve BAE arabuluculuğu altında yapılması planlanan müzakere turunun sonucunu beklememiz gerekiyor” dedi.
Kahire’nin ‘su haklarının ihlaline göz yummayacağını’ belirtmesinin yanı sıra, tüm resmi Mısır açıklamaları, Mısır Cumhurbaşkanı’nın defalarca vurguladığı ‘siyasi çözümlere’ bağlılığını teyit ediyor. Cumhurbaşkanı bu ay Sırbistan’a yaptığı ziyarette, Mısır’ın konuyla ilgili ‘müzakere seçeneğini’ kullandığını söylemişti. Nureddin “Mısır’ın şimdi Güvenlik Konseyi’ne başvurması, Mısır davasıyla dayanışma içinde uluslararası bir fikir birliği oluşturma ve Etiyopya’ya müzakereleri sürdürmesi için baskı uygulama girişimidir” dedi. BM Güvenlik Konseyi kararları ‘bağlayıcı olmasa da”, “Etiyopya’nın uzlaşmazlığına devam etmesi ve aşağı havzadaki ülkelerle koordinasyon sağlamadan 75 milyar metreküp suyu tutan dev bir baraj inşa etmedeki ısrarı göz önüne alındığında, Mısır’ın Nil sularındaki meşru haklarına yönelik uluslararası bir sempati durumu oluşmasını sağladığını” belirtti.
 



Moskova-Tahran anlaşmasının İranlılar arasındaki “kötü şöhretli” yankısı

Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)
Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)
TT

Moskova-Tahran anlaşmasının İranlılar arasındaki “kötü şöhretli” yankısı

Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)
Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de aralarında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın birer kopyasını tutarken (AFP)

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın yemin ederek göreve başlamasına birkaç gün kala Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile stratejik ortaklık anlaşması imzaladı.

Ekonomik, ticari, askeri, savunma ve güvenlik alanlarının yer aldığı geniş bir yelpazeyi kapsayan anlaşma, Moskova ve Tahran'ın uluslararası tecritten kurtulma ve kendilerine uygulanan yaptırımların şiddetini en aza indirme çabalarının da bir göstergesi oldu.

Pezeşkiyan, Putin ile görüşmesi sırasında İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in, bölge hükümetlerinin kendi işlerini yönetmeleri gerektiğini ve politikalarını uygulamak için uzak bölgelerden güç getirmeye gerek olmadığını, çünkü bunun bölgede kaosa yol açacağını söylediğini aktardı. Putin ise buna, İran ve Rusya arasındaki ikili ilişkilerin Hamaney'in gözlemleri ve yönetimi temelinde yürütüldüğünü vurgulayarak karşılık verdi.

Çok taraflı sistem

İki lider, Stratejik Ortaklık Anlaşması’nı imzaladıkları sırada Tahran ve Moskova arasındaki ilişkileri güçlendirmeye çalıştıklarını belirtti. Pezeşkiyan Putin'e, hükümetinin, böyle bir anlaşmanın uygulanmasının önündeki tüm engelleri kaldıracağı güvencesini verirken Putin, anlaşmanın Buşehr Nükleer Santrali’nin genişletilmesi ile enerji, ulaştırma ve ulaşım altyapısı alanlarını kapsadığını açıkladı.

Pezeşkiyan, Rusya'ya gelmeden önce Tacikistan'ı ziyaret etmişti. Bu ziyaret sırasında Hamaney, X hesabından yaptığı açıklamada, “Küresel gelişmelerin geleceği, Amerika'nın tecridine yol açacak çok taraflı bir sistemin yaratılmasını ve Asya'nın bilim, ekonomi, siyasi ve askeri yeteneklerin merkezi haline gelmesini vaat ediyor” ifadelerini kullandı. Hamaney, “Şiddet ve adaletsizliğe karşı direniş fikri genişleyecek” iddiasında bulundu.

Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de uzun basın toplantısı düzenlediler (AFP)Pezeşkiyan ve Putin Kremlin'de uzun basın toplantısı düzenlediler (AFP)

Aralarında İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi'nin de bulunduğu İranlı yetkililer, Rusya ile imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasının aslında iki ülkenin 2010 yılında imzaladığı anlaşmanın güncellenmiş bir versiyonu olduğunu söylüyor.

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran'da iktidara geldikten birkaç gün sonra Moskova'ya giderek Putin'le İran rejiminin Rusya için stratejik bir ortak olduğu konusunda güvence veren anlaşmayı bazı değişikliklerle canlandırmaya çalışmıştı.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi, anlaşmanın yeni halinin 2024 yılından beri hazır olduğunu ve iki tarafın anlaşmayı imzalamak için doğru zamanı beklediğini söyledi.

Savunma angajmanları

Her iki taraf da anlaşmanın ‘ikili iş birliğini ve ilişkileri güçlendirmeyi’ amaçladığını iddia ederken gözlemciler, Moskova ve Tahran'ın mevcut siyasi konumlarını, uluslararası yaptırımlarla maruz kaldıkları izolasyonu ve anlaşmanın Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşüyle aynı zamana denk gelmesini dikkate aldıklarını düşünüyor.

Anlaşmanın imzalanmasına eşlik eden tutumlar ve özellikle İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in sosyal medyada paylaştığı mesajlar, anlaşmanın ticari ve ekonomik olmaktan çok güvenlik ve savunma amaçlı olduğunu gösteriyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova ve Tahran arasında yapılan yeni anlaşmanın, iki ülkenin savunma angajmanlarını resmileştirdiğini açıkladı.

İran'ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali'ye göre anlaşma teknoloji, bilgi ve siber güvenlik, nükleer enerji alanında iş birliği, terörle mücadele, Hazar Denizi'nde bölgesel ve çevresel iş birliği, kara para aklama ve organize suçlar gibi çeşitli alanları kapsayan 47 madde içeriyor. Anlaşmada ayrıca askeri alanda eğitim ve ortak yenilikler de yer alıyor.

İranlı kaynaklar, anlaşmanın iki ülkenin kendilerine saldıranlara destek ya da yardım etmesini engelleyen ve topraklarının herhangi birine karşı düşmanca eylemlerde bulunmak için kullanılmasına izin vermelerini önleyen bir maddenin de olduğunu söyledi.

İki taraf, ABD de dahil olmak üzere yasadışı yaptırımlara karşı koyma ve uluslararası çevrelerde birbirlerini destekleme sözü verdi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu madde, İran'a yönelik yaptırımların yeniden yürürlüğe girmesi halinde Rusya'yı zora sokabilir. Çünkü Moskova, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimî üyesi ve BMGK’nın kararlarını uygulamakla yükümlü.

Bu zorlu durum, Avrupa ülkeleri İran'a daha fazla yaptırım uygulayarak baskı yapma konusunda ‘tetiği çekme’ politikasına başladığında ortaya çıkabilir.

İran kamuoyu, Rusya ile İran arasındaki stratejik anlaşmanın Trump'ın yakında yemin ederek başkanlık görevine başlamasıyla eşzamanlı imzalanmasının, İran rejiminin devamlılığını ve ABD'nin seçilmiş Başkanı Trump’ın Tahran'a karşı uygulayabileceği artan baskı karşısında ayakta kalmasını amaçladığını düşünüyor.

Gözlemciler, İran rejiminin Batı'ya karşı düşmanlığı çerçevesinde Rusya’ya ve Çin'e özel imtiyazlar tanıdığını ve bu imtiyazların ‘yeni bir dünya düzeni kurma’ bahanesiyle yapıldığını söylüyor. Hamaney'in Rusça hesabından yaptığı paylaşım da bu iddiaları doğrular nitelikte.

İran ve Rusya arasında yapılan 20 yıllık anlaşma, özellikle de kamuoyu Kremlin ile ilişkilerde geçmişteki kötü deneyimleri hatırladığından, Tahran'ın Moskova'ya büyük tavizler verdiğine inanan İranlar tarafından yoğun şekilde eleştiriliyor. Bazı vatandaşlar bu anlaşmayı, İran'ın Kafkasya bölgesinde geniş topraklar kaybettiği Türkmençay Antlaşması ve Gülistan Anlaşması gibi anlaşmalara benzetiyor.