ABD istihbaratı ve federal ajanslar her yıl neden sırlarını ifşa ediyorlar?

Hükümet, hassas bilgileri süresiz olarak gizli tutma hakkını saklı tutuyor.

ABD başkanları 1995, 2003 ve 2006 yıllarında federal kurumlara ait milyarlarca belge üzerindeki gizliliğin kaldırılması yönünde ‘kararnameler’ yayınladılar. (AFP)
ABD başkanları 1995, 2003 ve 2006 yıllarında federal kurumlara ait milyarlarca belge üzerindeki gizliliğin kaldırılması yönünde ‘kararnameler’ yayınladılar. (AFP)
TT

ABD istihbaratı ve federal ajanslar her yıl neden sırlarını ifşa ediyorlar?

ABD başkanları 1995, 2003 ve 2006 yıllarında federal kurumlara ait milyarlarca belge üzerindeki gizliliğin kaldırılması yönünde ‘kararnameler’ yayınladılar. (AFP)
ABD başkanları 1995, 2003 ve 2006 yıllarında federal kurumlara ait milyarlarca belge üzerindeki gizliliğin kaldırılması yönünde ‘kararnameler’ yayınladılar. (AFP)

Tarık eş-Şami  
Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin gizli tarihini inceleyen araştırmacılar için 31 Aralık gecesi, önemli bir zaman dilimine işaret ediyor. Çünkü her yıl o gece yüz milyonlarca belgenin üzerindeki gizlilik kaldırılıyor ABD Başkanı Bill Clinton'ın 1995 yılında çıkardığı başkanlık kararnamesi ile 25 yıl ve üzeri, tarihi önemi olan belgeleri şeffaflık gereği kamuoyuna açma mecburiyeti getirilmişti. Tabii federal güvenlik teşkilatları, çeşitli sebeplerle hangi belgelerin yayınlanmaması gerektiğini kararlaştırabiliyor. Bazı hassas bilgilerin ‘sonsuza kadar’ gizli kalacak olması ihtimal dahilindedir. Peki, ABD hükümeti neden sırlarını ifşa ediyor? Bu süreç şeffaf mı yürütülüyor yoksa sınırlı bir paylaşım mı söz konusu? 

Üzerinden gizlilik perdesi kaldırılan onlarca yıl  
1995, 2003 ve 2006'da ABD başkanları, istihbarat ve ulusal güvenlik kurumları, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray da dahil olmak üzere federal kurumlarına ait bazı hassas bilgileri de içeren milyarlarca belge üzerindeki gizliliğin kaldırılması yönünde ‘kararnameler’ yayınladılar. Gizliliği kaldırılan ‘casusluk faaliyetleri, gizli silahlar, bazı kritik diplomatik temaslar ve başkanların önemli kararlarına dair’ belgelerin çoğunun üzeri karartılmıştı. 2006 yılında devasa ölçütte belgeler yayımlandı ve yaklaşık bir milyar sayfanın üzerindeki gizlilik kaldırıldı. Belgelerin bir kısmı ‘hizmete özel’ (confidential), bir kısmı ‘gizli’ (secret) bir kısmı ise ‘çok gizli’ (top secret) olarak sınıflandırılmıştı. Böylece ‘Küba füze krizi’, ‘Vietnam savaşı’ ‘ABD’deki Sovyet ajanlık şebekelerine’ dair ‘gizem perdeleri’ nispeten aralandı. Yayımlananlar arasında Federal Soruşturma Bürosu’na (FBI) ait 270 milyon belge de yer alıyordu. Araştırmacılar ve gazeteciler bu belgeleri çözümlemek için yıllarca çalıştı. Bu belgeler, Soğuk Savaş’ın önemli bir dönemini, nükleer silahlarla nasıl mücadele edildiğini, ABD’nin Ortadoğu ve Latin Amerika’daki politikalarını büyük ölçüde göz önüne seriyordu. Jimmy Carter döneminde Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) İran’daki rolü, Camp David Anlaşmaları ve Mısır-İsrail arasındaki ‘barış antlaşmasındaki’ süreçler bu belgeler ışığında daha sağlıklı yorumlanabildi.  

Tarihi anlamak 
Gizli olarak tasnif edilmiş belgelerin yayınlanması 2009 yılından itibaren adeta rutin hale geldi. Başkan Barack Obama’nın 13526 sayılı Yürütme Kararı uyarınca ABD federal kurumlarının, üzerinden 10 ila 25 geçmiş ‘gizli belgeleri’ sınıflandırması gerekiyordu. Bu sınıflandırma, bilgilerin açıklanmasının ulusal güvenliğe vereceği zararın hesaplanmasına dayanıyor. Federal kurumların, süresiz olarak açıklanmamasını kararlaştırdıkları belgeler dışındaki bilgilerin üzerindeki gizlilik otomatikman kaldırılıyor.  
Tennessee Eyalet Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Jon DiCicco da dahil olmak üzere birçok gözlemci, gizliliği kaldırılmış hükümet belgelerinin ABD ulusal güvenlik politikası tarihini anlamak için oldukça önemli olduğu görüşünde. Çünkü bunlar ABD hükümetinin ve ulusal güvenlik servislerinin iç işleyişine açılan pencereler niteliğinde. ABD Adalet Bakanlığı, resmi sitesinde, Federal kurumlara ait eski ‘gizli belgelerin’ yayınlanmasının, kamuoyunun ve araştırmacıların, kurumların işleyişini kavramasına yardımcı olduğunu belirtiyor. Böylelikle sıradan halk ve araştırmacılar, ABD’nin demokratik kurumlarının işleyişini ve tarihsel süreçlerini daha yakından görebilir. Bununla birlikte halen ulusal güvenliğe tehdit oluşturabilecek bilgiler gizli tutulmaya devam ediliyor.
 
İstihbarat için faydalı 
ABD’li emekli istihbarat görevlisi olan, George Mason Üniversitesi İstihbarat, Politika ve Uluslararası Güvenlik Merkezi Direktörü Michael V. Hayden, bazı belgelerin üzerindeki gizliliğin kaldırılmasının ABD istihbarat teşkilatlarının yararına olduğunu düşünüyor. Hayden’e göre, bazı belgelerin üzerindeki gizlilik kararının kaldırılmasının, Amerikan halkının hangi istihbarat teşkilatlarının görevinin mahiyetini ve niçin önemli olduğunu anlamasına yardımcı oluyor. Kamuoyunda istihbarat teşkilatlarının gizliliğine olan genel toleransın geçmiş yıllara kıyasla daha yüksek olmasını da bu durumla ilişkilendiriyor. Şarku'l Avsat'ın Independent Aerabia'dan aktardığı habere göre Hayden konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Geçmişte vatandaşlar, son derece güçlü hale gelen ve aşırı gizlilikle hareket eden istihbarat teşkilatlarının gerçekte ne yaptığını daha iyi anlamak için daha fazla şeffaflık talep ediyordu. İstihbarat topluluğunun ABD’yi korumak adına yaptıklarını sürdürebilmesi için Amerikan halkının güvenine ihtiyacı var ve bu güvenin sağlanması için biraz gizliliğin kaldırılmasında sorun yok. Böylelikle söz konusu kurumların gerçek işlevleri daha iyi anlaşılabilir.”
Ancak çoğu belgenin ortaya çıkması uzun yıllar alabiliyor. Örnek vermek gerekirse; 2011'de ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı en eski gizli devlet belgeleri olduğunu söylediği bazı belgeler yayımladı. Bu belgelerden biri 1917'den beri yani yaklaşık bir asırdır gizli tutuluyordu. Bu belgelerin bir kısmında, ‘görünmez mürekkep’ üretilmesi, kapalı zarfların mühürleri bozulmadan açılmasıyla ilgili veriler yer alıyordu. Dönemin CIA Direktörü Leon Panetta, bu bilgilerin artık güncel olmadığını ve gelişen teknolojik gelişmeler ışığında bu bilgilerin ifşa edilmesinin herhangi bir tehlike arz etmediğini belirtmişti. Bununla birlikte ABD hükümetinin o kadar çok sırrı bulunuyor ki bunları gözden geçirmek ve hangilerinin üzerindeki gizliliğin kaldırılmasına karar vermek, yoğun mesai isteyen göz korkutucu bir iş olsa gerek. 2017 yılında ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı 83,8 milyon dönemsel belgeden sadece 46 milyonunun üzerinden gizliliği kaldırdı.  

İstisnalar  
Gizliliği kaldırılmayan belgeler süresiz olarak gizli tutulmak kaydıyla istihbarat teşkilatlarının arşivlerinde yer alıyor. Adalet Bakanlığı'na göre, üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen, sürekli koruma gerektiren kayıtlarda sınıflandırılan bilgiler ‘muafiyet/duyarlılık’ olarak adlandırılıyor. İstihbarat teşkilatları ‘zaman aşımına’ giren bilgi ve belgeleri inceliyor, Başkanlık Kararnamesi’nde ‘muaf olanlar kategorisinde’ değerlendirilenleri gizli olarak tutmaya devam ediyor. Muafiyetler arasında önemli bir kaynağın kimliğini korumak, aktif istihbarat görevinde olanlar ya da emekli olmalarına rağmen hayatta olan görevlilerin kimliğini gizlemek, yabancı bir hükümetin veya uluslararası bir organizasyonun istihbarat veya güvenlik servisi ile ilişkisinin ifşa edilmemesi, kitle imha silahlarının geliştirilmesine, üretilmesine veya kullanılmasına yardımcı olacak bilgilerin açıklanmaması yer alıyor. Ayrıca ABD şifreleme sistemlerini zayıflatacak bilgilere erişimin engellenmesi veya bir ABD silah sistemindeki en son teknolojilerin uygulanmasını olumsuz etkileyecek veya askeri savaş sırlarını açığa çıkaracak bilgilerin gizlenmesini de içeriyor. Muafiyetler ayrıca ABD ile yabancı hükümetler arasındaki ilişkilere veya ABD'nin devam eden diplomatik faaliyetlerine ciddi zarar verebilecek bilgilerinin açıklanmamasını, ABD hükümet yetkililerinin güvenliğine tehdit teşkil edecek verilerin karartılmasını da kapsıyor. Ulusal güvenlik acil durum hazırlık planlarına zarar verebilecek veya ABD ulusal güvenlik sistemlerinin, kurulumlarının veya altyapılarının mevcut güvenlik açıklarını ortaya çıkarabilecek bilgiler de ifşa edilemiyor.

Açık uyarı  
Bu nedenle ABD federal ve istihbarat teşkilatları, gizliliği kaldırma kararı vermeden önce son derece dikkatli davranıyorlar. Örneğin, 2006'da Merkezi İstihbarat Teşkilatı 100 milyondan fazla sayfayı gözden geçirdi ve sadece 30 milyon sayfanın üzerindeki gizliliği kaldırdı. Ulusal Güvenlik Ajansı, Vietnam Savaşı’na dair, Tonkin Körfezi Olayıyla ilgili kapsamlı verilerin yayınlanmasını onaylamadı. On milyonlarca belge arasından sadece 35 milyon sayfalık kısmı yayınladı. Tennessee Eyalet Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Jon DiCicco gizliliği kaldırılan belgelerin her zaman hikayenin tümünün anlaşılmasına katkı sunmadığı uyarısında bulunuyor. DiCicco’ya göre açıklanan belgeler çoğu zaman, hikayenin tümünün anlaşılmaması için özenle seçilebiliyor ve bir süzgeçten geçiriliyor. Bu da söz konusu belgelerin sağlıklı bir şekilde yorumlanmasına olanak sağlamıyor. Bazı belgeler, bir yetkilinin veya belirli bir teşkilatın görüş açısını yansıtabiliyor. Bu nedenle bazı şeyleri anlayabilmek için mümkün olduğunca çok sayıda ilgili ofis ve departmandan gelen gizliliği kaldırılmış belgeleri incelemek gerekiyor. DiCicco, bazı belgeler katı bir şekilde ‘açıklanamaz olarak tasnif edilmesine’ rağmen, ‘Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası’ uyarınca bu belgelerin bir kısmının, eyaletlerden ve istihbarat servislerinden talep edilebildiğini kaydediyor. 

Gizliliği kaldırılan belgelere nasıl ulaşılabilir?  
Gizli belgeler farklı servisler tarafından kamuya açıklanıyor. Çeşitli alanlarda yayınlanan tüm belgelerin eksiksiz sunumunu sağlayan tek bir internet sitesi veya ortak bir veri tabanı söz konusu değil. Dolayısıyla ‘bilgiye erişmek için’ farklı resmi web sitelerini taramak gerekiyor. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı sitesinde, tarihe göre ve anahtar kelimeler yazılarak arama yapılabiliyor. Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın tartışmalı e-postalarını, Henry Kissinger'ın çözümlenmiş telefon metinlerini, Şili, Arjantin, El Salvador ve Guatemala hakkında gizliliği kaldırılmış belgelere bu siteden ulaşılabiliyor.  

Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu dosyaları  
ABD’nin dış ilişkilerine dair 1861'de başlayan ve şu an 350'den fazla cilt içeren, gizliliği kaldırılmış ve yayınlanmak üzere düzenlenmiş veri bulunuyor. Dışişleri arşivinde başlıca dış politika kararları kayıt altında, araştırmacılara sunuluyor. Dışişleri arşivi, 20’inci yüzyıl boyunca ABD diplomasisinin, dünya çapındaki sosyal, siyasi, askeri ve ekonomik gelişmelere yönelik yaklaşımına ışık tutuyor. Örneğin Cemal Abdunnasır liderliğindeki 1960’lı yılların Mısır’ı ile ilgili ayrıntılı dosyalara bu arşivden ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca İran, Irak, Lübnan, Filistin, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Yemen ve İsrail ile ilgili siyasi konularda geniş arşiv çalışmaları var. Dışişleri Bakanlığı görevlilerinin Knesset'teki (İsrail Parlamentosu) gelişmeler, İsrail hükümetinin önemli üyelerinin servetleri ve ülkenin güvenlik durumuyla ilgili raporları da arşivde yer alıyor.  
 
Şaşırtıcı ifşalar
Birçoğu George Washington Üniversitesi Ulusal Güvenlik Arşivi internet sitesinde bulunan, gizliliği kaldırılmış belgeler birçok şaşırtıcı bilgi içeriyor. Bunlar arasında ABD ordusunun 1959'da ayda bir üs kurmayı planlaması da var. ABD ordusu yerküreyi ve uzayı gözetlemek, Sovyetler Birliği’nin benzer emelleri ile mücadele etmek için ay üzerinde bir askeri üs kurmanın planlarını yapmış.  Başkan John F. Kennedy yönetiminin, ‘Küba Füze Krizi’ sonrasında bu ülkeyi işgal etmeyi planladığı da bilgiler arasında. 1964'te Kuzey Vietnam torpido botlarının iki ABD destroyerine ateş açtığına ilişkin haberler, ABD Kongresi'nin Tonkin Körfezi Kararnamesi'ni kabul etmesine ve ABD'nin daha etkin olarak katıldığı Vietnam Savaşı'nın (1965-75) başlamasına yol açmıştı. Gizliliği kaldırılan belgelere göre bu saldırı aslında hiç gerçekleşmemiş. Gizliliği kaldırılan bazı belgeler, önemli ABD vatandaşlarının 1967-1973 yılları arasındaki tüm dış iletişimlerinin takip edildiğini gösteriyor. Dinlenenler arasında, Martin Luther King, Muhammed Ali, Demokratik Senatör Frank Church ve Cumhuriyetçi Senatör Howard Baker da var.  

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.