ABD’nin ve Rusya’nın Suriyeli Kürtlere “ihanetleri”

ABD’nin ve Rusya’nın Suriyeli Kürtlere “ihanetleri”
TT

ABD’nin ve Rusya’nın Suriyeli Kürtlere “ihanetleri”

ABD’nin ve Rusya’nın Suriyeli Kürtlere “ihanetleri”

Bir Arap yetkili, birkaç gün önce, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki benzersiz iş birliğinin sırrını sorduğunda Lavrov, bunun sırrının ‘aralarındaki özel şahsi ilişki’ olduğunu söyledi. Putin, Erdoğan ile aralarındaki rekabete ve iki ülke arasında geçmişteki düşmanlıklara rağmen Erdoğan'ın sözlerini yerine getirdiğine inanıyor. Türkiye, Libya'dan Dağlık Karabağ'a ve Ukrayna'dan Suriye'ye kadar çeşitli bölgelerde askeri nüfuza sahip bir ülke ve Putin, Erdoğan ile iş birliği formülleri bulabileceğini düşünüyor.
Bu eski düşman iki ülke arasındaki iş birliğinin son örneği, Erdoğan’ın Suriye'nin kuzeyinde Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) omurgasını oluşturan Halk Koruma Birlikleri’ne (YPG) yönelik askeri bir operasyon başlatma niyetiyle ilgiliydi. Erdoğan, her ne kadar Suriye’nin kuzeyine operasyon başlatma tehditlerini sık sık tekrarlasa, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Ankara’ya yakın Suriyeli muhalif gruplar askeri hazırlıklar yapsa da Moskova, yeşil ışık yakmadığından operasyon başlamadı. Türkiye’nin 2016, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında Suriye’ye gerçekleştirdiği askeri harekatlar Rusya ve Türkiye arasında varılan mutabakatlarla gerçekleşmişti.
Putin ve Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin de katılımıyla Tahran’da yapılan Suriye konulu üçlü zirvenin oturum aralarında ve birkaç gün önce ikili olarak Soçi'de bir araya geldiklerinde Putin, Erdoğan'a bu kez farklı bir formül sundu.
Formülün içeriği ise şöyleydi;
1 - Ankara'nın askeri bir saldırıdan ziyade, Ankara’nın PKK ve PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü YPG liderlerini silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) daha fazla hedef alınmasına izin verilmesi, yani Rus füze sistemlerinin bombardımanlara ve kara saldırısına izin vermesinin yanı sıra SDG ve YPG güçleriyle olası çatışmadan uzak tutulması ki, bu oldu. PKK’lı ya da sivil olmayan liderlerin hedef alınacağından bahsettiği de biliniyor.
2 - Rusya’nın başkenti Moskova’nın son günlerde olduğu gibi Suriyeli ve Türk yetkililer arasında, askeri bir harekat gerçekleştirilmeden ve Türk güçlerinin Suriye topraklarında bulunmasına gerek kalmadan Türkiye’nin taleplerinin karşılanabilmesine dair üst düzey güvenlik toplantılarına ev sahipliği yapması.
3 - Ankara ile Şam arasında 1998 yılında imzalanan Adana Anlaşması’nın masaya yatırılması ve Suriye’nin mevcut durumunu yansıtan ve Suriye ile Türkiye arasındaki güvenlik koordinasyonuyla sınır güvenliğinin sağlanmasına ve sınır ötesi terörle mücadele çabalarına izin verecek şekilde Adana Anlaşması-2’nin imzalanmasının yanı sıra, gelecekteki siyasi iş birliği olasılığının görüşülmesi.
4 - Şam ve SDG, ABD'nin Suriye'nin kuzeyinden çekilmesi ve Washington'a bağlı askeri oluşumların lağvedilmesi, yani Moskova için SDG'nin Suriye'nin merkezine giden yolu, Suriye ordusunun da Fırat'ın doğusuna dönüşünün önünün açılması için koşulların olgunlaştırılması. Askeri koordinasyon ve ortak tatbikatlarla, Fırat'ın doğusunda SDG’nin nüfuz bölgelerinde Suriye rejim güçlerinin kalmaya devam etmesi ve SDG'nin, Şam’ın söz konusu bölgelere uzanan kolu olması konusunda iş birliği için baskı yaptılar.
5 - Rusya, Halep kırsalındaki Tel Rıfat'ta, Afrin'de konuşlu Türk askerleri ve Türkiye’ye yakın muhalif gruplara yönelik tehdit ve saldırı kaynağı olan füze rampalarını etkisiz hale getirerek, Türkiye’nin sınırlı bir askeri harekat gerçekleştirmesine izin verebilir. Böyle bir askeri harekatın tarihi ise Türkiye’de seçimlerin yapılacağı tarihler ve başta Moskova ile Ankara arasında Ukrayna'dan tahıl ihracatı için yapılan anlaşma olmak üzere, diğer dosyalara ilişkin yapılacak mutabakatlarla bağlantılı olarak belirlenecek. Tıpkı Moskova’nın Suriye Anayasa Komitesi’nin Cenevre’de toplanmaması konusundaki ısrarcı tutumundan sonra olduğu gibi Cenevre’deki siyasi süreçte ABD ve Rusya ilişkilerinin gerilemesi ile de ilgili olabilir. Washington, önümüzdeki ayın başlarında Cenevre'de Suriye konulu siyasi bir toplantı düzenlemeye çalışıyor. İki kutup arasında kırılma yaşanırken Ankara, sanki ABD pahasına Rusya’nın önerisine yakın bir tutum sergiler gibi Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının, bazı ülkelerde bulunan Birleşmiş Milletler (BM) merkezlerinden birinde yapılmasını önerdi.
Aslında, Türkiye'nin geniş kapsamlı olası kara harekâtına sadece Moskova karşı değil. Tahran ve Washington da aynı şekilde böyle bir harekatın yapılmasına karşılar ve her birinin karşı çıkmak için kendilerine göre sebepleri var.
Tahran’a göre Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine olası askeri operasyonuna itirazı, Şam ile olan ilişkisiyle alakalı. ABD ve Batı ülkelerinin böyle bir askeri harekata karşı çıkmalarının nedeni, operasyonun SDG'nin DEAŞ’la mücadeleye katılımında bir zafiyete yol açmasından duyulan endişe. Ne var ki Washington'ın önümüzdeki yılın ortalarında yapılması planlanan seçimler yaklaşırken Erdoğan'ın hiçbir şekilde istemediği yaptırımların uygulanabileceği tehdidinde bulunduğu uyarıları Ankara’ya iletildi. Bunun dışında Washington'ın, Moskova'nın Şam ve Kamışlı arasında siyasi, askeri, güvenlik ve ekonomik düzenlemeler yapmasına hiçbir itirazı yok. Özellikle ABD'li yetkililerin, Başkan Joe Biden yönetiminin göreve gelişiyle ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının devam ettiğini, ancak bunun sonsuza kadar sürmeyeceğini sık sık dile getirmeleri nedeniyle Suriyeli Kürtlerin bunu hesaba katmaları gerekiyor.
Ancak Washington’ın itirazı, Türkiye’nin SİHA’larına karşı koruma kalkanı sağlayamadı. Washington’ın Ankara’ya karşı aldığı kararın uygulanmasındaki hareketsizlik, Kürtlere Ortadoğu'da ABD’nin daha önceki ihanetlerini hatırlattı.  Bunlardan biri ABD’nin 2019 yılı sonlarında Fırat'ın doğusundaki bölgelerden aniden geri çekilmesiydi. Kürtler, o sıra, Rusya'nın arabuluculuğunda Şam ile iş birliği yapmaya koştular. Moskova'nın akıl çelmeleri, Kürtlere Türkiye’nin 2016 yılında gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekâtı ve 2018 yılında gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekâtı sırasındaki Rusya’nın ‘ihanetlerini’ hatırlattı. O halde ABD’nin ve Rusya'nın ‘ihanetleri’ Kürtlerin Şam'a yönelmesine neden olur mu?



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.