Zevahiri, Kureyşi ve Bağdadi: Farklı hedefler ve benzer sonuçlarhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3802771/zevahiri-kurey%C5%9Fi-ve-ba%C4%9Fdadi-farkl%C4%B1-hedefler-ve-benzer-sonu%C3%A7lar
Zevahiri, Kureyşi ve Bağdadi: Farklı hedefler ve benzer sonuçlar
Eymen ez-Zevahiri (Arşiv - AFP)
El Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri ile DEAŞ’ın liderleri Ebu İbrahim el-Kureyşi ve Ebu Bekir el-Bağdadi'nin öldürülme yöntemleri, farklı hedefler olmalarına rağmen büyük ölçüde benzer sonuçlara yol açtı. Mısırlı güvenlik uzmanları ve diplomatlar, ABD'nin El Kaide ve DEAŞ liderleriyle mücadele yöntemlerini ele aldılar.
Gözlemciler, DEAŞ ve El Kaide terör örgütleri arasındaki bölünmenin yansımaları, her iki örgütten birinin küresel terörizm açısından ilerlemesi diğerinin ise gerilemesine işaret ettiğinden, her zaman ‘şiddetli’ olarak nitelendirilen bir rekabetin ortaya çıkmasıyla sonuçlandığını düşünüyorlar. Yine gözlemcilere göre DEAŞ’ın yükselişi, zayıflayan El Kaide’nin aleyhine oldu ve birçok üyesini DEAŞ’a kaptırdı.
Mısır’ın eski İçişleri Bakan Yardımcısı ve Mısır Senatosu üyesi Tümgeneral Faruk el Megrahi, konuyla ilgili Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmesinde, “Terör örgütlerinin liderleri Zevahiri, Kureyeşi ve Bağdadi’nin hedef alınması, ABD’nin herhangi bir çatışmayı ya da terör eylemini önlemek için kullandığı bir yöntem. Çünkü böylece ABD askerleri doğrudan hedefin bulunduğu yere indiklerinde operasyon başarısız olursa askerler arasında hiçbir zayiat olmaz. Ancak ABD, bu terör örgütlerinin liderleriyle doğrudan karşı karşıya gelirse, operasyonu gerçekleştiren timde zayiat olabilir” ifadelerini kullandı.
Mısır’ın bir başka eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Cemal Bayumi ise ABD’nin El Kaide ve DEAŞ liderlerini hedef almasını ‘terör örgütlerinin liderlerini hedef alma taktiği’ olarak nitelendirdi. Bunun Washington’ın uygulama konusunda tüm imkanlara sahip olduğu ve bir süredir kullandığı bir yöntem olduğuna dikkati çeken Bayumi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘(ABD’nin) Zevahiri, Kureyşi ve Bağdadi'yi bu şekilde hedef alması, tüm terör örgütlerine ve üyelerine, ABD’nin terörle mücadele konusunda ne denli ciddi olduğuna dair bir mesajı’ olduğunu söyledi.
Ebu Bekir el-Bağdadi (Arşiv)
ABD Başkanı Joe Biden, geçtiğimiz haftanın ortalarında, Zevahiri'nin, Afganistan'ın başkentinde silahlı insansız hava aracından (SİHA) ateşlenen ‘Hellfire’ (Cehennem ateşi) füzesi ile güvenli evinin balkonuna çıktığı sırada öldürüldüğünü duyurdu. Biden geçtiğimiz Şubat ayında da DEAŞ lideri Ebu İbrahim el-Kureyşi'nin Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de düzenlenen hava saldırısında öldürüldüğünü açıklamıştı. ABD yönetiminden o sıra yapılan açıklamada, Apache model helikopterleri ve hava kontrolünü sağlayan 'Reaper' insansız hava araçlarının kullanıldığı operasyonun başarılı olduğunu duyurdu. Kureyşi, DEAŞ’ın eski lideri Ebubekir el-Bağdadi'nin ABD’nin düzenlediği bombardıman sonucunda öldürülmesinin ardından 2019 yılının Ekim ayında DEAŞ’ın liderliğini devralmıştı.
Bağdadi, 26 Ekim 2019 tarihinde ABD'li komandoları tarafından Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalının Türkiye sınırı yakınlarında yer alan Barişa köyü yakınlarındaki sığınağına düzenlenen baskında öldürüldü. El-Bağdadi, 2014 yılında kurduğu DEAŞ’ın Irak'ın Musul ilini ele geçirmesinden sonra uğradığı yenilginin ardından aynı yerde saklanmaya başladı. Suriye ve Irak topraklarının büyük bir bölümüne yayılan DEAŞ unsurları, örgütün çöküşü ve birçok bölgenin kontrolünü kaybetmesinden önce, sözde ‘hilafet devleti’ kurduklarını ilan etmişlerdi. Çevresinde sıkı güvenlik önlemleri alınan Bağdadi, yıllarca nerede olduğuna dair net bir bilginin sızdırılmasını engellemeyi başardı.
Gözlemcilere göre her iki örgütün benzer ideolojileri ve benzer amaçları vardı. Ancak DEAŞ terör örgütü kendisine alan edinmek ve El Kaide de dahil olmak üzere rakipleri arasından sıyrılmak amacıyla şiddeti yoğun bir şekilde kullandığından, uluslararası terörizm düzeyinde rekabetin yoğunlaşmasının ana itici güçlerinden biri oldu.
Tümgeneral el-Megrahi, ABD’nin ve bazı Avrupa ülkelerinin bu tür operasyonlarda izlediği bir yöntemin uzaktan ateş etmek olduğuna işaret etti.
Megrahi, El Kaide’nin Zevahiri’nin öldürülmesine misilleme yapma ihtimaliyle ilgili olarak ise şunları söyledi:
“El Kaide’nin misilleme tehdidi, Washington tarafından ciddiye alınmalı. El Kaide’nin eylemleri küçük çaplı, sınırlı ve zayıf olsa bile takip etmeyi bırakmamalı.”
ABD Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz Perşembe günü, Afganistan'ın başkenti Kabil'de El Kaide liderinin ölümüyle sonuçlanan hava saldırısının ardından yurtdışındaki ABD vatandaşlarına yönelik olası terör eylemleri riskine dair uyardı. Ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından geçtiğimiz ay yayınlanan bir raporda ‘El Kaide’nin herhangi bir eylem düzenleyemeyeceği’ vurgulanmıştı.
Zevahiri'nin öldürülmesinden sonra El Kaide'nin geleceği konusuna da değinen Tümgeneral el-Megrahi, “El Kaide, Zevahiri'den önce vardı sonra da olacak. Örgütün varlığını sürdürmesi ideoloji, zaman ve finansmanla ilişkili. Genel olarak terör örgütleriyle mücadele, onlara ulaşan mühimmatın her şekilde kesilmesiyle olur” dedi.
Gözlemciler, her iki örgütün de halen daha fazla destekçi kazanmak için mümkün olan tüm yollara başvurduklarını, nüfuzlarını genişletmeye çalıştıklarını ve aynı radikal çevreler ya da sosyal medya siteleri aracılığıyla üye toplamaya çabaladıklarını belirttiler. Bayumi, konuyla ilgili olarak Washington'ın terör örgütleriyle mücadele çabalarını daha da yoğunlaştırması ve bu örgütlerin ileride büyüme ihtimallerini ortadan kaldırması gerektiğini vurguladı.
ABD başkanlığı için yarışan iki zayıf adayhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4922241-abd-ba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-i%C3%A7in-yar%C4%B1%C5%9Fan-iki-zay%C4%B1f-aday
9 Mart'ta Georgia eyaletinde düzenlenen seçim mitingi sırasında Başkan Joe Biden aleyhine pankart tutan bir Trump destekçisi. (Reuters)
Robert Ford
Demokrat Parti en mutlu günlerini yaşamıyor. ABD ekonomisinin büyümesine, Wall Street borsasının en iyi durumda olmasına ve işsizlik oranının en düşük seviyelerde seyretmesine rağmen Demokratları endişelendiren başka bir şey var. Bu da Başkan Biden'ın birçok ulusal kamuoyu yoklamasında popülaritesinin düşmesi. Geçtiğimiz Şubat ayında The New York Times ve Siena tarafından yapılan bir ankette kayıtlı seçmenlerin yüzde 59'unun Biden hakkında olumsuz görüş bildirmesi de kayda değer endişe kaynaklarından biri.
Tarih, başkan adaylarının seçmenlerin çoğunluğunun kendileri hakkında olumsuz görüşe sahip olduğu durumlarda seçim kazanmalarının çok zor olduğunu gösteriyor. Bahsi geçen ankette seçmenlerin yüzde 65'i ABD'nin yanlış yönde ilerlediğini söyledi. Bu da seçmenlerin yön değiştirme konusunda büyük bir istek duyduğunu gösteriyor ki bu Beyaz Saray'daki başkan için iyiye işaret değil. Son zamanlarda yapılan tüm anketlerde olduğu gibi, söz konusu ankette de seçmenlerin neredeyse dörtte üçü Joe Biden'ın etkili bir başkan olmak için çok yaşlı olduğunu belirtti.
O halde, son zamanlarda yapılan tüm ulusal anketlerin, aradaki fark çok büyük olmasa da, Donald Trump'ı Biden'ın biraz önünde göstermesi şaşırtıcı değil. Times/Siena anketinde Trump yüzde 48’le öndeyken Biden ise yüzde 44’te kaldı. Wall Street Journal'ın Şubat ayının son haftasında yaptığı bir anket de Trump'ın yüzde 47, Biden'ın ise yüzde 45 oy aldığını gösterdi. Mart ayı başında CBS News tarafından yapılan bir diğer anket ise seçmenlerin yüzde 52'sinin Trump'ı desteklediğini, buna karşılık Biden'ın yüzde 48'de kaldığını gösterdi. Anketler ayrıca Trump'ı Arizona, Nevada, Georgia, Kuzey Carolina, Michigan, Wisconsin ve Pensilvanya gibi kararsız eyaletlerde sürekli olarak Biden'ın önünde gösteriyor. Bir analist geçen hafta, Trump'ın Georgia ve Arizona'daki liderliğinin giderek arttığını ve Biden'ın Beyaz Saray'ı elinde tutmak için Kasım ayında Michigan, Wisconsin ve Pensilvanya'da başarılı olmasının kesinlikle gerekli olduğunu belirtti.
Ekonomik koşulların iyileştirilmesi Biden'ın seçmen nezdindeki konumunu güçlendirebilir.
Michigan eyaletinin Biden için yaklaşan seçimlerdeki kritik önemi, özellikle de Arap-Amerikan toplumunun Biden'ın adaylığına ilişkin çekinceleri göz önünde bulundurulduğunda, göz ardı edilemez. Biden'ın 2020'de Michigan'daki kıl payı zaferi (150 bin oy), özellikle de eyaletteki ön seçimlerde 100 bin Demokratın kendisini desteklememeyi tercih ettiği düşünüldüğünde, her bir oyun önemini gözler önüne seriyor. Gazze politikasını değiştirme konusundaki tereddüt, Kasım ayında bu 100 bin seçmeni etkilemeye yardımcı olmayabilir. Demokrat Parti, bazı siyahi ve Latin seçmenlerin giderek Trump'a kaymasından endişe duyuyor. Söz konusu grupların uzun bir süre boyunca partinin ana tabanını oluşturduğu göz önüne alındığında bu endişe verici bir eğilim. Donald Trump'a karşı oy kullanmak ve Biden'ı desteklemek için 2020'de büyük sayılarda ortaya çıkan genç seçmenlerden bahsetmiyorum bile. Michigan gibi eyaletlerde yapılan son anketler ve sahadaki kanıtlar, genç seçmenlerin artık Biden’a oy verme konusunda hevesli olmadığını gösteriyor.
Demokrat Parti'nin alternatifi yok
Biden'ın seçim kampanyasını yönetenler uyandı ve mitinglerde Gazze ile ilgili protestoları dikkate alıp taktiklerini değiştirmeye başladı. NBC News, Biden'ın Gazze protestolarını önlemek için seçmenlerle küçük toplantılarda konuşacağını bildirdi. Ayrıca Başkan'ın Gazze protestolarının sıkça yaşandığı üniversitelere yapacağı ziyaretler de azaltılacak. Bu da Biden'ın genel olarak daha az seçmenle ve örneğin 2016'da Hillary Clinton'a kıyasla daha az genç seçmenle karşılaşacağı anlamına geliyor.
Biden'ın seçim kampanyasının liderliği iyimserliğini koruyor ve seçime daha sekiz ay olduğunu ve iyileşen ekonomik koşulların Biden'ın seçmenler nezdindeki itibarını artırabileceğini ifade ediyor. Buna ek olarak, Demokrat Parti şu anda Biden'a uygun bir alternatif görmüyor. Kongre üyesi Dean Phillips ön seçimlerde bir rakipti, ancak Biden ön seçimlerde kesin zaferler kazanarak partinin muhtemel adayı olarak konumunu sağlamlaştırdı. Zamanlama göz önüne alındığında, yeni bir adayın ortaya çıkması ve yaklaşan ön seçimler için rekabetçi bir kampanya oluşturması için çok geç. Dolayısıyla Biden, 2024'te yeniden seçilme niyetiyle, kampanyasının karşı karşıya olduğu zorluklara ve endişelere rağmen Demokrat Parti'nin adayı olmaya hazırlanıyor.
Kimin çantasında yarım milyar dolar nakit var?
Biden'ın seçim kampanyası, Cumhuriyetçi Parti'nin karşı karşıya olduğu iç zorluklara işaret ederek, özellikle Arizona, Georgia ve Michigan gibi kritik eyaletlerde karşı karşıya olduğu mali kısıtlamaları ve bölünmeleri vurguluyor. Çoğunlukla Trump yanlıları ile ılımlı Cumhuriyetçiler arasında yaşanan bu iç mücadeleler giderek Trump'ın lehine dönüyor. Ancak eyalet düzeyindeki bu bölünmeler, Cumhuriyetçi Parti'nin kongre ve eyalet çapındaki adayları için kampanya fonu toplama çabalarını engelleyebilir. Eyalet düzeyindeki bu bölünmelerin Trump'ın ulusal başkanlık kampanyası üzerinde daha az etkisi olacak. Çünkü kaynak yaratma konusundaki basit yaklaşımı, büyük ölçüde sadık destekçilerden oluşan sağlam bir tabanın çevrimiçi bağışlarına dayanıyor.
Mali baskılar, devam eden hukuk mücadelelerinin ortasında Trump'ın seçim kampanyası için büyük bir zorluk teşkil ediyor.
Bununla beraber Biden tarafı, Trump'ın New York'taki iki davada da mahkûm edilerek büyük mali cezalara çarptırılmasının nakit akışı sorunlarını daha da kötüleştirdiğini ve eski iş adamı Trump'ın nakit sıkıntısı çektiğini iddia ettiğinde haklıydı. Bu cezaların en önemlisi, 355 milyon dolar ve 98 milyon dolar da faizi olmak üzere toplamda yaklaşık 454 milyon dolar ticari dolandırıcılık mahkumiyetine bağlı son ödeme tarihi 25 Mart olan para cezasıdır. Bu ceza vade tarihine kadar da her gün 112 bin dolar artıyor. Buna ek olarak, bir başka mahkeme Trump'ı yazar Jean Carroll'a hakaret ettiği gerekçesiyle 83 milyon dolar tazminata mahkûm etti ve son ödeme tarihini 10 Mart olarak belirlendi. Bu nedenle Trump'ın önümüzdeki haftalarda bu cezaları ödemek için yarım milyar dolardan fazla para bulması gerekiyor. Trump her iki davayı da temyize götürürken, New York yasalarına göre, Carroll'ın davası için ek yüzde 10 da dahil olmak üzere, toplam taahhüdünü 545 milyon dolara çıkaran depozitonun tamamını peşin ödemesi gerekiyor. Bu mali baskılar, Trump'ın devam eden yasal mücadeleleri arasında seçim kampanyası ve kişisel mali durumu için büyük bir zorluk teşkil ediyor.
Trump'ın milyarder olduğu doğru, ancak Amerikalı bir finans analistinin belirttiği gibi Jeff Bezos, Elon Musk ve Donald Trump gibi büyük finansörlerin hiçbiri banka hesabında yarım milyar dolar nakit bulundurmuyor. Trump, Nisan 2023'te yaklaşık 400 milyon dolar nakit paraya sahip olduğunu iddia etti, ancak buna dair kanıt sunmadı. Şubat ayının sonlarında, avukatları dolandırıcılık davasındaki hâkimden ilk ödeme olarak 104 milyon doları kabul etmesini istedi, ancak yargıç 28 Şubat'ta bu talebi reddetti ve Trump'ın 454 milyon doların tamamını ödemesi gerektiğinde ısrar etti. Bu arada, eğer Trump, Carroll davasında 9 Mart'a kadar 91 milyon dolar yatırmazsa, tutarın ödenmesi için Trump'ın mali veya gayrimenkul varlıklarına el koyma süreci başlatılacak. Trump'ın büyük ölçüde gayrimenkule odaklanan iş imparatorluğu büyük bir nakit sorunuyla karşı karşıya ve Mart ayında derhal çözülmesi gerekiyor.
Trump hukuki sorunlarını, ABD yargısı ve Demokrat yönetimin siyasi zulmünün kurbanı olduğunu iddia etmek için kullanıyor.
Bu krizi çözmek için Trump, New York'taki binalar gibi bazı gayrimenkul varlıklarını satmaya çalışabilir. Ancak hızlı bir şekilde satması gerekecek ve alıcıların öncelikle binaların değerine ilişkin doğru değerlendirmelere ihtiyacı olacak. Buna ek olarak, Trump'ın hızlı bir şekilde satma ihtiyacı alıcılara pazarlıklarda avantaj sağlayacak. Trump'ın avukatları, eski başkanın cezaları nakit olarak ödeyemeyeceğini ve bunun yerine bir bono göndermeye çalışacağını kabul ettiler. Bu senet, Trump'ın yasal itirazlarının başarısız olması halinde mahkeme kararının ödeneceğine dair bir finans şirketinden alınan garantidir. Ancak finans şirketleri, sonuçta finans şirketinin mahkemeye ödeme yapması gerekirse, Trump'ın hisse senetleri, devlet tahvilleri, şirket tahvilleri ve nakit gibi hızlı bir şekilde satılabilecek varlıklarına erişim talep edecektir. Finans şirketi mülklerin şartlı tapusunu alabilir. Bu noktada söz konusu mülklerin finansal değerlemesi konunun özünü oluşturacak. Zira finans şirketi yüklü bir ücret talep edecektir. New York Times'ta 1 Mart'ta yayınlanan bir makalede bu ücretin en az yüzde üç olacağı tahmin ediliyor. Bu adli teminatın boyutu normalden çok daha yüksek olduğu için ücretlerin daha da yüksek olması muhtemel. Trump'ın avukatları bu kadar ağır para cezalarının Trump'ın işlerine kalıcı zarar vereceğini düşünüyor.
Trump'ın iş imparatorluğuna zarar veren likidite krizi bununla da kalmayacak ve Trump'ın başkanlık kampanyasına da zarar verecek. ABD seçim yasası uyarınca Trump, kampanyasını çoğunlukla internet üzerinden bağış toplayarak finanse etmek üzere ‘Amerika'yı Kurtar’ ve ‘Amerika'yı Yeniden Büyük Yap’ (MAGA) adlı iki siyasi eylem komitesi kurdu. Bu komiteler 2023 yılının son altı ayında 36 milyon dolardan fazla bağış topladı. Kampanya bağışlarının büyük bir kısmının (24 milyon dolar) yasal masrafları karşılamak üzere yönlendirilmesi, Trump'ın doğrudan kampanya faaliyetlerine kaynak ayırma kabiliyetini kısıtladı. Bu siyasi eylem komiteleri aracılığıyla önemli miktarda fon toplanmasına rağmen, artan yasal zorluklar arasında önemli bir kısmın yasal harcamalara ayrılması, kampanya kaynakları üzerindeki mali baskıyı vurguluyor.
Bu sadece hukuk davalarını ilgilendiren bir konu, ancak ceza davaları başka bir hikâye. Çünkü Trump bu yıl Washington, New York ve Georgia'da dört farklı ceza davasında duruşmalarla karşı karşıya kalacak. Trump hukuki sorunlarını kullanarak Amerikan yargı sistemi ve Demokrat yönetimin siyasi zulmünün kurbanı olduğunu iddia ediyor ve destekçileri de bu iddiaya inanıyor ve ona yardım etmek için milyonlarca dolar bağışlamaya devam ediyor. Ancak hukuki sorunlar Trump'ın kampanya kaynakları üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor. Bu noktada Trump'ın Cumhuriyetçi Ulusal Komite'nin başına kendisine sadık birini atadığını belirtmekte fayda var. Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerdeki eski rakibi, eski Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi Nikki Haley, Trump'ın partinin parasını yalnızca seçim kampanyasına harcamak yerine avukatlarına ödeme yapmak için kullanacağı konusunda uyarmıştı.
Biden'ın geniş çaplı seçim kampanyasını başlatmak için hâlâ bolca vakti var.
ABD seçim kampanyasında sekiz ayın uzun bir süre olduğu doğrudur. Aynı zamanda ABD kamuoyu yoklamalarının seçimlerin kesin sonucunu tahmin etmede güvenilir bir kaynak olmadığı da doğrudur. Çünkü bunlar yalnızca geniş eğilimlerin genel bir göstergesidir. Dolayısıyla Biden'ın, muhtemelen maliyetli reklam çabalarını gerektirecek büyük ölçekli bir kampanya başlatmak için hâlâ bolca vakti var. Ancak yaşıyla ilgili endişeler, Gazze'ye yönelik tutumu ve güney sınırındaki yasadışı göçle ilgili zorluklar, kampanyasının ivme kazanmasında engel teşkil edebilir. Buna karşılık Trump, 6 Ocak 2021'de Kongre Binası'ndaki ayaklanmalarla ilgili tartışmalara rağmen 4 Mart'ta Yüksek Mahkeme'nin tüm eyaletlerde seçime girmesine izin veren kararından iyimserlik duyabilir. Ancak artan mali baskılar, devam eden dört ceza davasındaki mahkûmiyet tehdidiyle birlikte kampanyasını etkileyebilir. Tüm bunların ortasında, ikna edici bir üçüncü taraf adayının yokluğu, birçok ABD’linin yaklaşan seçimlerde Trump ve Biden arasında seçim yapmak zorunda kalmasına neden oluyor.
* Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisi tarafından çevrilmiştir.