Bu yılın 7 ayında 96 milyondan fazla yolcu hava yolunu tercih etti

Fotoğraf (AA)
Fotoğraf (AA)
TT

Bu yılın 7 ayında 96 milyondan fazla yolcu hava yolunu tercih etti

Fotoğraf (AA)
Fotoğraf (AA)

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, ocak-temmuz döneminde hava yolunu tercih edenlerin sayısının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 68,6 artarak 96 milyon 647 bine ulaştığını bildirdi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu,  yaptığı yazılı açıklamada, yolcu ve çevre dostu havalimanlarında uçak trafiğinin iç hatlarda 77 bin 181, dış hatlarda 85 bin 775'e ulaştığını, temmuz ayında üst geçişlerle toplam 200 bin 302 uçak trafiğinin gerçekleştiğini aktardı.
Toplam uçak trafiğinin geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17,4 arttığına dikkati çeken Karaismailoğlu, "2019 yılı temmuz ayı uçak trafiğinin yüzde 96'sına ulaşıldı. Kovid-19 salgını sürecinde dünya genelinde ve ülkemizde büyük ölçüde azalan yolcu trafiği, bu yılın temmuz ayında, 2019 yılının aynı ayına kıyasla eski seviyesine oldukça yaklaştı. Toplam yolcu trafiğinde de 2019 yolcu trafiğinin yüzde 95'i gerçekleşti." ifadesini kullandı.
Karaismailoğlu, bu dönemde iç hatlarda 8 milyon 40 bin, dış hatlarda 13 milyon 310 bin yolcunun seyahat ettiğini bildirdi.
Havayolu ile seyahat eden toplam yolcu sayısının temmuzda geçen yılın aynı ayına göre yüzde 24,7 artarak 21 milyon 388 bini aştığını belirten Karaismailoğlu, şu bilgileri verdi:
"Yük trafiği de yüzde 13,8 artışla 429 bin 734 tona ulaştı. İstanbul Havalimanı'na temmuz ayında iniş-kalkış yapan uçak trafiği iç hatlarda 11 bin 82, dış hatlarda 30 bin 850 olmak üzere toplamda 41 bin 932’ye yükseldi. Avrupa'nın en yoğun havalimanları arasında yer alan İstanbul Havalimanı iç hatlarda 1 milyon 750 bin, dış hatlarda 5 milyon 9 bin olmak üzere toplamda 6 milyon 759 bin yolcuyu ağırladı."

7 ayda uçak trafiği 1 milyonu aştı
Karaismailoğlu, ocak-temmuz döneminde iniş-kalkış yapan uçak trafiğinin, iç hatlarda 442 bin 152, dış hatlarda 369 bin 482 olduğunu kaydederek, üst geçişler ile birlikte toplam 1 milyon 22 bin uçak trafiğine ulaşıldığını ifade etti.
Geçen yılın aynı dönemine göre toplam uçak trafiğinin yüzde 44,2 artış gösterdiğine işaret eden Karaismailoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"44 milyon 55 bin yolcu iç hatlarda, 52 milyon 386 bin yolcu da dış hatlarda seyahat etti. 7 ayda transit yolcularla birlikte hizmet verilen toplam yolcu sayısı yüzde 68,6 artış gösterdi ve 96 milyon 647 bine çıktı. Yük trafiği de 2 milyon 198 bin tona ulaştı. İstanbul Havalimanı'nda 7 aylık sürede, iç hatlarda 61 bin 606, dış hatlarda 170 bin 507 olmak üzere toplamda 232 bin 113 uçak trafiği gerçekleşti. İç hatlarda 8 milyon 924 bin, dış hatlarda 25 milyon 396 bin olmak üzere toplamda 34 milyon 320 bin yolcu trafiği oldu."

Turizm merkezlerinde yoğunluk sürüyor
Karaismailoğlu, turizm merkezlerinde de yoğunluğun sürdüğüne değinerek, şunları kaydetti:
"Ocak-temmuz döneminde, dış hat trafiğinin yoğun olduğu turizm merkezlerimizdeki havalimanlarından hizmet alan yolcu sayısı iç hatlarda 9 milyon 166 bin, dış hatlarda 16 milyon 137 bin oldu. Uçak trafiği ise iç hatlarda 75 bin 114, dış hatlarda 109 bin 26 olarak gerçekleşti. Antalya Havalimanı'nda iç hatlarda 3 milyon 380 bin, dış hatlarda 11 milyon 858 bin olmak üzere toplam 15 milyon 238 bin yolcuya hizmet verildi. İzmir Adnan Menderes Havalimanı'nda toplam 5 milyon 386 bin, Muğla Dalaman Havalimanı'nda 2 milyon 263 bin, Muğla Milas-Bodrum Havalimanı'nda 2 milyon 16 bin, Gazipaşa Alanya Havalimanı'nda 399 bin 408 yolcu seyahat etti."
Karaismailoğlu, "Hayat ulaşınca başlar" sloganıyla çıkılan yolda herkesi gideceği yere hızlı ve güvenle ulaştırmanın gururunu ve mutluluğunu yaşadıklarını vurgulayarak, "hava yolunu halkın yolu" yaptıklarını, verilerin de bunu açıkça gösterdiğine dikkati çekti.
Havacılıkta da yatırımların devam ettiğini aktaran Karaismailoğlu, bu yılın ilk yarısında hem Tokat Havalimanı'nı hem de Rize-Artvin Havalimanı'nı hizmete açtıklarını hatırlattı.
 



İsrail-İran çatışması küresel ekonomiyi nasıl tehdit ediyor?

Tokyo Menkul Kıymetler Borsası'nda Nikkei 225 endeksini gösteren elektronik panonun önünden geçen bir kadın (AFP)
Tokyo Menkul Kıymetler Borsası'nda Nikkei 225 endeksini gösteren elektronik panonun önünden geçen bir kadın (AFP)
TT

İsrail-İran çatışması küresel ekonomiyi nasıl tehdit ediyor?

Tokyo Menkul Kıymetler Borsası'nda Nikkei 225 endeksini gösteren elektronik panonun önünden geçen bir kadın (AFP)
Tokyo Menkul Kıymetler Borsası'nda Nikkei 225 endeksini gösteren elektronik panonun önünden geçen bir kadın (AFP)

Ortadoğu'da İsrail ile İran arasındaki çatışma şiddetlenirken, dünya bu gerilimin olası ekonomik yansımaları konusunda endişe duyuyor. Bu hayati bölgede yaşananlar sadece çatışan ülkeleri değil, aynı zamanda birkaç kilit kanal aracılığıyla tüm küresel ekonomiyi etkiliyor; finansal ve ticari istikrarı tehdit ediyor.

cshy
Tahran'da İsrail hava saldırılarının hedef aldığı bir binanın enkazında çalışan arama-kurtarma ekipleri (AFP)

İsrail-İran çatışmasının küresel ekonomi üzerindeki temel etkileri neler?

* Enerji fiyatları... Enflasyonu ateşleyecek bir kıvılcım

Ortadoğu küresel enerjinin can damarıdır ve petrol ve gaz tedarikinin büyük bir kısmı Hürmüz Boğazı gibi hayati önem taşıyan su yollarından geçmektedir. İster petrol tesislerine doğrudan saldırılar isterse seyrüsefere yönelik tehditler yoluyla olsun, bu kaynakların kesintiye uğraması kaçınılmaz olarak petrol ve gaz fiyatlarında bir artışa yol açacaktır. İran, dünya petrolünün yaklaşık yüzde 3'ünü ve gazının yüzde 7'sini üreterek küresel enerji piyasasında önemli bir oyuncu konumunda.

tyu7
Tacoma'daki American Oil and Refining Company (EPA)

Enerji fiyatlarındaki bu artış bölgeyle sınırlı kalmayacak, doğrudan küresel enflasyona dönüşerek tüm mal ve hizmetleri etkileyecek. Küresel olarak artan üretim ve nakliye maliyetleri, merkez bankalarının enflasyonu kontrol altına almak için daha uzun süre yüksek faiz oranlarını sürdürmesini zorlaştıracak ve bu küresel ekonomik büyümenin yavaşlamasına yol açacak.

* Tedarik zinciri kesintisi: Ticaret darboğazı

Küresel tedarik zincirleri büyük ölçüde Ortadoğu'daki hayati deniz yollarına dayanır ve herhangi bir aksama dalga etkisi yaratır:

Hürmüz Boğazı ve Kızıldeniz'e yönelik tehdit: Hürmüz Boğazı, dünya ham petrolünün yaklaşık yüzde 20'sinin geçtiği hayati bir tıkanma noktasıdır. Bu boğazı kapatmaya yönelik herhangi bir tehdit, hatta boğazdaki gemilere yönelik tehditler, nakliye şirketlerini gemilerini Afrika'daki Ümit Burnu çevresine yönlendirmeye zorlayacaktır. Bu yönlendirme basit bir değişiklik olmayıp, nakliye sürelerinde ve maliyetlerinde büyük bir artış anlamına gelmekte, malların varışını geciktirmekte ve son tüketiciye ulaşma fiyatlarını yükseltmektedir. Daha yüksek navlun sigortası primleri şirketler üzerindeki mali yükü artırmakta ve bu da genel maliyetlere yansımaktadır.

Bu transferler limanlar ve küresel dağıtım ağları üzerinde büyük lojistik zorluklar yaratır. Bu da belirli malların kıtlığına ve temel bileşenlerin endüstrilere tesliminde gecikmelere yol açarak küresel üretim zincirlerini sekteye uğratabilir.

u7ı8
Hürmüz Boğazı'ndan geçen bir petrol tankeri (Reuters)

Analiz firması Kpler tarafından yayınlanan verilere göre, geçen hafta İsrail'in İran'a yönelik saldırılarının ardından navlun oranları yükseldi. Arap Körfezi'nden Çin'e giden tanker navlunlarının cuma günü yüzde 24 artarak varil başına 1,67 dolara yükseldiği belirtildi. VLCC (Çok Büyük Ham Petrol Taşıyıcısı) navlunlarındaki artış yıl başından bu yana görülen en büyük günlük hareketi yansıtıyor ve bölgede algılanan risk düzeyini vurguluyor.

Kpler'deki analistler, deniz savaşı risk primi şu ana kadar değişmemiş olsa da, aşırı istikrarsızlık devam ettikçe navlun oranlarının daha da yükselmesini bekliyor.

* Çalkantılı gökyüzü

Mevcut çatışma ortamı, hava sahasının kapanmasının ardından yolcularını ve mürettebatını korumak için acil önlemler almak zorunda kalan küresel havayolu şirketlerini uçuşlarını yeniden yönlendirmeye ya da iptal etmeye zorladı. Bu da yolcular için büyük aksaklıklara ve zorlukla toparlanan seyahat ve turizm sektörü üzerinde doğrudan bir etkiye neden oldu. Bu durum, daha fazla yakıt tüketimi gerektiren daha uzun rotalar nedeniyle operasyonel maliyetlerde artışa yol açarak bilet fiyatlarına yansıyabilir ve özellikle ekonomik zorluklarla mücadele eden şirketler üzerinde ek mali baskı yaratabilir.

tyu7
Tel Aviv yakınlarındaki Ben Gurion Havalimanı'nda boş bir giden yolcu salonu (EPA)

* Finansal piyasalar ve yatırımcı güveni: Volatilitenin dehşeti

Jeopolitik gerilimler finans piyasaları için bir kâbustur. Çatışmalar arttıkça yatırımcılar altın ve ABD doları gibi güvenli varlıklara yönelir, bu da borsalarda ve para birimlerinde keskin dalgalanmalara neden olur. ‘Güvenli limana sığınma’ aynı zamanda bölgeden sermaye kaçışına yol açarak bölgesel sermaye piyasalarını zayıflatabilir ve doğrudan yabancı yatırımları azaltabilir. Ülkelerin kredi itibarları da kötüleşerek borçlanma maliyetlerini artırabilir ve bütçelerine yük getirebilir.

* Yavaşlayan ekonomik büyüme: Resesyon hayaleti

Yüksek enflasyon, yüksek navlun maliyetleri ve düşük yatırımcı güveninin bir araya gelmesi, küresel ekonomik büyümede yavaşlama için bir reçetedir. Çatışmanın uzun sürmesi ve yayılması, özellikle de tedarik zincirlerinin tamamen kesintiye uğraması ve enerji fiyatlarının görülmemiş seviyelere ulaşması halinde, dünyayı bir durgunluğa, hatta bir depresyona itebilir. Bölgesel istikrara ve yakıt fiyatlarına büyük ölçüde bağlı olan turizm ve havacılık gibi sektörler bu durumdan ilk etkilenenler arasında yer alacaktır.

frgty
Almanya'nın DAX endeksi Frankfurt Borsası'nda düştü. (Reuters)

* Güvenlik harcamaları: Bütçeler üzerinde bir yük

Riskler arttıkça, bölgedeki ve dünyadaki hükümetler kendilerini savunma ve güvenlik harcamalarını arttırmak zorunda bulabilirler. Kaynakların üretken yatırımlardan güvenlik harcamalarına kayması, hükümet bütçeleri üzerinde ek bir baskı oluşturarak temel hizmetleri ve kalkınma planlarını etkileyebilir.

* Merkez bankaları altınla korunuyor

Jeopolitik gerilimler ve belirsizlik, dünyanın dört bir yanındaki merkez bankalarını, kriz zamanlarında rezervlerin değerini koruyan güvenli bir liman olarak altın rezervlerini önemli ölçüde artırmaya itiyor. Bu eğilim son üç yılda önemli ölçüde arttı ve Dünya Altın Konseyi önümüzdeki beş yıl içinde daha fazla merkez bankasının altın varlıklarını dolar aleyhine arttırmasını bekliyor.

Sonuç olarak, İsrail-İran anlaşmazlığı küresel ekonomik istikrar için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu sadece bölgesel bir anlaşmazlık değil, küresel ekonominin gölüne atılabilecek ve iç içe dalgalara neden olabilecek bir taştır. Bakalım uluslararası toplum bu gerilimi kontrol altına alabilecek ve dünyayı bunun yıkıcı ekonomik sonuçlarından koruyabilecek mi?