Türkiye, Suriye sınır bölgelerini SİHA’lar ve ağır topçu bombardımanlarıyla hedef aldı

Türkiye’nin SİHA’lı saldırıları Kamışlı'da düzenlenen cenaze töreninde protesto edildi (Şarku’l Avsat)
Türkiye’nin SİHA’lı saldırıları Kamışlı'da düzenlenen cenaze töreninde protesto edildi (Şarku’l Avsat)
TT

Türkiye, Suriye sınır bölgelerini SİHA’lar ve ağır topçu bombardımanlarıyla hedef aldı

Türkiye’nin SİHA’lı saldırıları Kamışlı'da düzenlenen cenaze töreninde protesto edildi (Şarku’l Avsat)
Türkiye’nin SİHA’lı saldırıları Kamışlı'da düzenlenen cenaze töreninde protesto edildi (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin kuzeydoğusundaki sınır bölgelerinde Türkiye’nin silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve obüslerle Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) bağlı bölgeleri hedef almasının ardından askeri gerginlik daha da tırmandı.
Tüm sınır şeridini kapsayan son bombardıman en şiddetlisiydi. Haseke'nin kuzey kırsalındaki Amude, ed-Derbesiye, Ebu Rasin ve Zerkan ilçelerini geçerek kuzeybatı kırsalında Tel Temir ve kuzeydoğusundaki Kamışlı ilçelerine kadar uzanıyordu.
Kamışlı ilçesinden askeri bir kaynak ve bölge sakinleri, bombardıman sırasında dört kişinin öldüğünü söylediler. Kamışlı ilçesinin doğusundaki Segirka köyüne iki havan mermisi düşmesi sonucu, 3 kişinin ağır şekilde yaralandığı ve maddi hasar oluştuğu belirtildi.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne bağlı İç Güvenlik Güçleri (Asayiş), resmi internet sitesinde yayınlanan bir açıklamada, Türk obüslerinin Kamışlı'nın doğusundaki Tel Zivan köyünü iki havan mermisiyle hedef aldığını duyurdu.
Tel Temir ilçesine bağlı es-Selmase köyünü hedef alan top mermilerinin şarapnel parçasıyla bir sivil öldü, 13 sivil yaralandı. Bombardımanlar bölge sakinlerinin mülklerinde büyük hasar ve yıkıma neden oldu. SDG'ye bağlı Tel Temir Askeri Konseyi'nden askeri bir yetkili, Haseke’nin kuzey cephe hatlarının tanık olduğu 8 günlük göreceli sakinliğin ardından Türk obüslerinin aynı bölgedeki Kubur el-Karacne, Tel el-Leben ve el-Kuzliye köylerini bombaladığını söyledi.
Türkiye’ye ait bir SİHA, Amude ilçesinin batısındaki bir askeri noktayı ve Derbesiye ilçesinin batı girişindeki kontrol noktasını bombaladı. SDG’ye bağlı sınır muhafızları, bu bombardımanlara Türk topraklarını hedef alan havan mermileriyle karşılık verdi.  Bunun üzerine Türk Sınır Muhafızları, SDG unsurlarının üzerine ağır makineli tüfeklerle ateş açtı. İki taraf arasında orta ve ağır menzilli silahlar ve havan toplarıyla aralıklı olarak çatışmalar yaşandı.
Bölge sakinleri, hedef alınan köylerin ve yerleşim yerlerinin ilçenin batısında yer aldığını söyleseler de bombardımanın neden olduğu kayıpların boyutuna ilişkin bilgi edinilemedi. Saldırılar ayrıca sınır köylerinde yaşayan bazı bölge sakinlerinin Haseke’deki güvenli bölgelere kaydırılmasına neden oldu. Bölgeye 4 Rus askeri zırhlı aracının gelmesiyle göreceli bir sakinlik hâkim olurken SDG unsurları ile devriye gerçekleştirdiler.
Mevcut askeri gerilim, Türkiye'nin SDG’nin kontrolünde bölgelere yeni bir askerî harekât başlatmaya yönelik tehditleri devam ederken patlak verdi.
Rusya’ya ait iki askeri helikopter, dün, Türkiye’nin hedef aldığı Amude ve Derbasiye ilçeleri üzerinde alçak irtifadan uçuş gerçekleştirdi. Helikopterler daha sonra SDG güçleri ve Suriye rejimi güçleri ile Barış Pınarı Harekâtı bölgelerinde konuşlu Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve onunla birlikte hareket eden Suriye Milli Ordusu’ndaki silahlı gruplar arasındaki temas hatlarına yöneldi.
Halep ilinin doğu kırsalında yer alan SDG’ye bağlı Menbiç Askeri Konseyi'nin resmi sözcüsü Şerfan Derviş, dün Şarku’l Avsat’a yaptığı telefon aracılığıyla yaptığı açıklamada, TSK ve Suriyeli muhalif gruplarla temas hatlarında bulunan köylere, bu ayın başlarından beri yaklaşık 81 havan mermisi düştüğünü söyledi. Bunların Arab Hasan, el-Muhsinli, Avn ed-Dadat, Tohar, el-Huşriye, el-Cat, es-Sayyade, el-Yaleni, el-Kavkeli, Kör Hüyük ve Burgaz köyleri olduğunu söyleyen Derviş, söz konusu köylere düşen topçu mermilerinin Fırat Kalkanı bölgesindeki et-Tohar el-Kebir, Şeyh Nasır ve el-Yaşili köylerindeki Türkiye’ye ait askeri üslerden ateşlendiğini iddia etti.
Öte yandan Rakka ilinin kuzeyindeki Tel Abyad ve Ayn İsa ilçelerindeki temas hatları da şiddetli çatışmalara sahne oldu.
Şarku’l Avsat’a konuşan Tel Abyad Askeri Konseyi Sözcüsü Visam el-Ömer, son on gün içinde, temas hatlarında yer alan ve aralarında Kör Hasan, el-Fatse, es-Suveyde ve el-Ahmediye köylerinin de bulunduğu köyleri hedef alan Türk güçleri tarafından gerçekleştirilen yaklaşık 30 saldırı ve ateşkes ihlalinin kaydedildiğini açıkladı. Ömer, söz konusu köylerin, SİHA’lar, tank mermileri, havanlar ve keskin nişancılar dahil her türlü silahla hedef alındığını kaydetti. Türk kuvvetlerinin bölgelerini genişlettiğini belirten Ömer, saldırılarda 4’ü İç Güvenlik Kuvvetleri mensubu olmak üzere 5 kişinin öldürüldüğünü belirtti.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Başkan Yardımcıları Fener Giet, Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda Türkiye ile yaşanan son askeri gerilime değindi. Giet, Ankara'nın Fırat'ın doğusunda Özerk Yönetim tarafından kontrol edilen bölgelere ve bu bölgelerin sakinlerine karşı bir savaş yürüttüğünü söyledi.
Geit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye, bir yandan sınırdaki güçleri kışkırtmak, diğer yandan kaos yaratmak, halkı kaçmaya zorlamak ve Suriye'yi ve tüm halkını hedef alan projesine ek yeni bölgeler işgal etmek amacıyla sivilleri hedef almak amacıyla obüsler ve SİHA’lar dahil çeşitli silahlar kullanıyor.”
Bölge ile ilgili imzalanan ateşkeslerin garantörleri ABD ve Rusya'nın uluslararası tutumlarındaki kırılganlığı eleştiren Geit, “Türkiye'nin bölgemize karşı saldırılarına bahsi geçen güçler (ABD ve Rusya) tarafından hoşgörülü davranıldığı ve kayıtsız kalındığı ortada” şeklinde konuştu.
Yükselen tansiyonun, halkının güvenliği ve istikrarı için tehdit oluşturmasından dolayı Suriye'nin çıkarlarına hizmet etmeyeceğine işaret eden Geit, “Uluslararası tarafların, Türkiye’nin işgalini meşrulaştıran, onu ve çetelerini Suriye'de kaosa ve yıkıma yol açmaları için serbest bırakan ve DEAŞ’ın geri dönüşüne destek olan onaylayıcı bir tutumu sergilediğine şüphe yok” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Diğer taraftan Haseke’nin kuzeydoğusundaki Kamışlı’dan ve çevre bölgelerinden binlerce kişi, Haseke’nin merkezindeki Birleşmiş Milletler (BM) karargâhı önünde toplandı. Türkiye’nin son bombardımanlarına karşı protesto yürüyüşü düzenlediler. Yürüyüş sırasında sahadaki gerginliği kınayan sloganlar atan kalabalık, aynı kınayıcı mesajların yer aldığı pankartlar açtılar. Suriye'de konuşlu Rus güçlerinin komutanına, söz konusu bombardımanların sona ermesi için derhal müdahale etmesi ve ülkenin kuzeydoğusundaki Özerk Yönetim bölgelerine hava ambargosu uygulanması çağrısında bulundular.



Ürdün ve Almanya, Gazze'ye konuşlandırılacak uluslararası gücün BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmesi gerektiğini açıkladı

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi (solda), Manama'da düzenlenen panelin başlangıcında Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul ile sohbet ediyor. (DPA)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi (solda), Manama'da düzenlenen panelin başlangıcında Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul ile sohbet ediyor. (DPA)
TT

Ürdün ve Almanya, Gazze'ye konuşlandırılacak uluslararası gücün BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmesi gerektiğini açıkladı

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi (solda), Manama'da düzenlenen panelin başlangıcında Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul ile sohbet ediyor. (DPA)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi (solda), Manama'da düzenlenen panelin başlangıcında Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul ile sohbet ediyor. (DPA)

Ürdün ve Almanya bugün, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes planı kapsamında Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası gücün Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmesi gerektiğini açıkladı.

ABD Başkanı’nın önerisi, 10 Ekim'de Gazze Şeridi'nde ateşkesin başlamasına yol açtı. Trump'ın 20 maddelik planı, daha sonraki aşamada Gazze Şeridi'nde ‘konuşlandırılacak geçici bir uluslararası istikrar gücü’ kurulmasını ve bu gücün Gazze Şeridi'nde ‘mutabık kalınan Filistin polis gücüne eğitim ve destek sağlamasını’ öngörüyor.

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi, “Hepimiz, istikrar gücünün görevini etkili bir şekilde yerine getirebilmesi için BM Güvenlik Konseyi'nden yetki alması gerektiği konusunda hemfikiriz” dedi.

Safadi, Ürdün'ün bu güce asker göndermeyeceğini vurgulayarak, Amman'ın ateşkes anlaşmasının uygulanmasını izlemek için ABD tarafından İsrail'in güneyinde kurulan merkeze katıldığını bildirdi.

Safadi, Bahreyn'in başkenti Manama'da düzenlenen Manama Diyalog Forumu sırasında Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile birlikte yaptığı açıklamada, Berlin'in Gazze Şeridi'ndeki uluslararası güce BM'den yetki verilmesini desteklediğini belirtti.

Wadephul, gücün ‘uluslararası hukukta açık bir desteğe ihtiyaç duyacağını’ belirterek, bunun ‘Gazze Şeridi'ne asker göndermeye istekli olabilecek ülkeler ve Filistinliler için büyük önem taşıdığını’ kabul etti. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya da bu güç için açık bir yetki verilmesini istiyor.

Ekim ayı sonunda Kahire'de yapılan toplantının ardından, El Fetih ve Hamas liderliğindeki Filistinli gruplar, ‘ateşkesi izlemek için kurulacak geçici uluslararası güçle ilgili BM kararının alınmasının önemini’ vurguladılar. Ancak, uluslararası güç konuşlandırma planı bazı eleştirilerle karşılandı. BM uzmanları geçen ay, bu gücün ‘Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına aykırı olarak, İsrail işgalinin yerine ABD liderliğindeki bir işgal getireceği’ uyarısında bulundu.

BM barış güçleri, BM Güvenlik Konseyi'nin kararları uyarınca Güney Lübnan ve Suriye'nin Golan Tepeleri gibi Ortadoğu'nun bazı bölgelerinde konuşlandırılmış durumda.


Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail'in teslim ettiği cesetlerin çoğunun "erimiş veya kemik" olduğu belirtildi

Nasır Tıp Merkezi'ndeki bir çalışan, İsrail tarafından tutulan ve Han Yunus'a varışlarında esir değişim anlaşması kapsamında teslim edilen otuz Filistinli esirin cesedinden birinin ceset torbasının yanında dinleniyor (AFP)
Nasır Tıp Merkezi'ndeki bir çalışan, İsrail tarafından tutulan ve Han Yunus'a varışlarında esir değişim anlaşması kapsamında teslim edilen otuz Filistinli esirin cesedinden birinin ceset torbasının yanında dinleniyor (AFP)
TT

Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail'in teslim ettiği cesetlerin çoğunun "erimiş veya kemik" olduğu belirtildi

Nasır Tıp Merkezi'ndeki bir çalışan, İsrail tarafından tutulan ve Han Yunus'a varışlarında esir değişim anlaşması kapsamında teslim edilen otuz Filistinli esirin cesedinden birinin ceset torbasının yanında dinleniyor (AFP)
Nasır Tıp Merkezi'ndeki bir çalışan, İsrail tarafından tutulan ve Han Yunus'a varışlarında esir değişim anlaşması kapsamında teslim edilen otuz Filistinli esirin cesedinden birinin ceset torbasının yanında dinleniyor (AFP)

Gazze Sağlık Bakanlığı Genel Müdürü Münir el-Berş, "Dün teslim alınan otuz şehidin naaşları, serbest bırakılan gruplar arasında en ağır olanları" olduğunu vurguladı.

El-Berş bugün yaptığı açıklamada, "Cesetlerin çoğunun sadece kemiklerden oluştuğunu, bazılarının ise işkence ve kuma gömülme nedeniyle tanınmaz bir şekilde ve yüzlerinin tanınmaz hale geldiğini" söyledi. "İşgal güçleri, sahiplerine işkence edip infaz ettikten sonra bu cesetleri gömdüler ve daha sonra teslim edilmek üzere morglara götürdüler. Bu da yüzlerinin kaybolmasına ve çoğunun tamamen erimesine neden oldu" diyen el-Berş, "Bazı cesetlerin üzerinde giysi ve ayakkabı olduğunu, ancak bunların da belirsiz olduğunu, ailelerin bunları kullanarak onları teşhis edebileceğini" kaydetti.

El-Berş, "cesetlerin silah ateşi, işkence ve tankların altında ezilme nedeniyle parçalandığını" ifade etti. Yeni cenazelere de daha önce uygulanan prosedürlerin uygulanacağını ve ailelere cenazeleri görme fırsatı verileceğini belirtti.

"Gazze'deki ateşkesten bu yana serbest bırakılan 255 cenazeden 75'inin aileleri tarafından teşhis edildiğini, 120 kimliği belirlenemeyen şehidin ise defnedildiğini" söyledi.

  İsrail'in elinde bulunan ve esir değişim anlaşması kapsamında serbest bırakılan 30 Filistinli tutsağın ceset torbaları Han Yunus'a ulaşırken, Nasır Tıp Merkezi personeli ceset torbalarını çıkarıyor (AFP).İsrail'in elinde bulunan ve esir değişim anlaşması kapsamında serbest bırakılan 30 Filistinli tutsağın ceset torbaları Han Yunus'a ulaşırken, Nasır Tıp Merkezi personeli ceset torbalarını çıkarıyor (AFP).

İsrail ordusu, Hamas ile 11 Ekim'de varılan esir takası anlaşması kapsamında dün 30 Filistinlinin cenazesini teslim etti.

Benzer bir gelişmede, Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde İsrail ateşi sonucu iki Filistinli hayatını kaybetti, bir kişi de yaralandı. Nuseyrat'taki el-Avde Hastanesi bugün yaptığı açıklamada, son 24 saat içinde el-Zehra kasabası sakinleri tarafından kurtarılan bir şehidin cenazesinin yanı sıra, Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Bureyc mülteci kampının doğusunda İsrail ateşiyle yaralanan bir Filistinlinin de kendilerine ulaştığını bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Haber Ajansından (WAFA) aktardığına göre Gazze Şehri'nin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi'nde dün işgalcilerin kurşunlarıyla yaralanan bir vatandaş şehit oldu.


Gazze soykırımının kayıpları: Belki de sonsuza dek meçhul bir kader

Filistinliler, Gazze'deki İsrail bombardımanı sonucu yıkılan Susi Kulesi'nin enkazı arasında arama yapıyor, 6 Eylül 2025 (AFP)
Filistinliler, Gazze'deki İsrail bombardımanı sonucu yıkılan Susi Kulesi'nin enkazı arasında arama yapıyor, 6 Eylül 2025 (AFP)
TT

Gazze soykırımının kayıpları: Belki de sonsuza dek meçhul bir kader

Filistinliler, Gazze'deki İsrail bombardımanı sonucu yıkılan Susi Kulesi'nin enkazı arasında arama yapıyor, 6 Eylül 2025 (AFP)
Filistinliler, Gazze'deki İsrail bombardımanı sonucu yıkılan Susi Kulesi'nin enkazı arasında arama yapıyor, 6 Eylül 2025 (AFP)

Salim er-Rayes

Um Nebil Matar ve altı çocuğu, yaklaşık iki yıldır Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un batısında, el-Mavasi bölgesinde bir çadırda yaşıyor. Akıbetleri bilinmeyen eşi ve kızı bir buçuk yıl önce ortadan kaybolduktan sonra, bulabildiği her türlü maddi veya gıda yardımıyla onlara bakıyor. Cemal Matar'ın ailesi (eşi), İsrail'in şehre yönelik yoğun bombardımanı ve tüm sakinler için tahliye emri vermesi nedeniyle Ekim/Kasım 2023'te Gazze şehrinden Gazze Şeridi'nin güneyine göç etmek zorunda kalmıştı. Bombardıman ve ateş altında, evlerini ve eşyalarını geride bırakıp kaçmak zorunda kaldılar.

Soykırımdan önce evleri ve istikrarlı bir hayatları olan aile, çadırda yaşamayı kabullenemedi. Kocası, geride bıraktığı evinin akıbeti konusunda sürekli endişe duyuyor ve eski hayatına geri dönmeyi bekliyordu. Nisan 2024'te, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik imha savaşı ve bombardımanları devam ederken, İran İsrail'e yüzlerce füze fırlattı ve bunların bir kısmı Gazze civarına düştü. Daha da önemlisi, Gazzeliler arasında evlerini bırakmak zorunda kalan bir grup insanın, sakinlerin geri dönmesini veya serbestçe hareket etmesini engelleyen zorlu bir engel haline gelen Netzarim Koridoru’nu aşarak kuzey Gazze'ye dönmeyi başardığı söylentileri yayıldı.

39 yaşındaki Cemal de yoluna devam etmeye ve Gazze'ye dönmeyi denemeye karar verdi. 12 yaşındaki kızı da ona eşlik ediyordu. Kendisiyle telefonla iletişimde kalan eşi, Nuseyrat Mülteci Kampı’nın kuzeyinden geçtiğini ve geceleri tarım arazileri, binalar ve yıkılmış evlerin arasından kuzeye doğru ilerlediğini söyledi. Yolculuğu boyunca eşi, yerini bildirmek için ara sıra kendisiyle iletişime geçiyordu. Um Nebil “En son beni aradığında, Gazze şehrinin güneyindeki Netzarim bölgesinde bulunan el-Zehra'daki Adalet Sarayı'na ulaştığını söylemişti, sonra ortadan kayboldu. Beni geri aramadı veya telefonlarıma cevap vermedi ve bugüne kadar akıbetinin ne olduğunu bilmiyorum” diyor.

Başlangıçta iletişim kopunca, telefon hatlarının kötü olduğuna veya belki de telefonunu şarj edemediğine kendini inandırmaya çalıştı. Ardından kocası ve kızıyla karşılaşmış olabilecekleri umuduyla, Gazze şehrinden kaçmamış akrabalarıyla iletişime geçti, ancak nafile. Daha sonra tüm hastaneleri gezerek onları aramaya başladı. Onları aramaları için birkaç akrabasıyla iletişime geçti, ancak korkularını giderecek hiçbir sonuca veya bilgiye ulaşamadı. Hatta Netzarim hattı boyunca konuşlanmış İsrail güçleri tarafından tutuklanmış olabileceğinden korkarak, eşine ulaşamadığını bildirmek için Uluslararası Kızılhaç Komitesi ile iletişime geçti. Yine de akıbetleri hakkında hiçbir bilgi alamadı.

Başlangıçta iletişim kopunca, telefon hatlarının kötü olduğuna veya belki de telefonunu şarj edemediğine kendini inandırmaya çalıştı. Ardından kocası ve kızıyla karşılaşmış olabilecekleri umuduyla, Gazze şehrinden kaçmamış akrabalarıyla iletişime geçti, ancak nafile

Hayatına bu şekilde devam etti ve dokuz aydan fazla bir süre boyunca altı çocuğuna, İsrail ordusu Ocak 2025'in sonlarında bölgeden çekilene kadar tek başına baktı. Ordu çekildikten sonra Filistinlilerin Gazze Şeridi'nin kuzeyine dönmelerine izin verildi. Um Nebil de döndü ve doğruca kocası ve kızı ile ilgili herhangi bir ipucu bulmak için Adalet Sarayı çevresindeki bölgeye yöneldi. Um Nebil; “Her yer harap olmuştu. Binalar ve evler yıkılmış ve terk edilmişti. Korkunçtu. Cesetler, giysiler ve hatta insan kemiklerine dair hiçbir iz yoktu. Ordu onları tutukladı mı, öldürdü mü yoksa cesetleri hayvanlar tarafından yendiği için kayboldu mu bilmiyorum” diyor. Ondan sonra mahallelerine gitti ve evi ile çevresini aradı, ancak yine de yaşadıklarına veya öldüklerine dair hiçbir bilgi veya kanıt bulamadı.

İmha savaşı sırasında aile üyelerini kaybeden tek kişi Um Nebil değil. Vatandaşlar, her yaştan ve kesimden yaklaşık 10 bin Filistinli hakkında kayıp ihbarında bulundu. Yüzlercesinin cesedi, yıkılan evlerin enkazı altında gömülü durumda. Daha da endişe verici olanı, çeşitli bölgelerde öldürülenlerin cesetlerinin hayvanlar ve kuşlar tarafından parçalanmış veya İsrail ordusu tarafından kimlikleri hakkında herhangi bir belge olmadan veya bildirim yapılmadan toplu mezarlara gömülmüş olması.

 Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyinde Mısır sınırındaki Refah'ta mülteciler için kurulan bir kampta yürüyor (AFP)Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyinde Mısır sınırındaki Refah'ta mülteciler için kurulan bir kampta yürüyor (AFP)

Kimliği belirsiz cesetler

Hamas ve İsrail arasında daha önce yapılan müzakereler sırasında varılan rehine ve cenaze takası kapsamında, iki taraf, ABD'nin himayesinde ve Mısır, Katar ve Türkiye'nin arabuluculuğunda, 11 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşması uyarınca rehine takası konusunda anlaşmıştı. İsrail, Filistinli direniş grupları tarafından tutulan 16 rehinenin cenazesini teslim alırken, 195 Filistinlinin cenazesini kimliklerini belirten herhangi bir bilgi vermeden teslim etti.

Filistinli tutukluların cenazeleri, Uluslararası Kızılhaç Komitesi aracılığıyla Gazze'deki Sağlık Bakanlığı'na ulaştırıldı. Bakanlık, Han Yunus'taki Nasır Tıp Kompleksi’nde, ailelerin cenazeleri defin işleminden önce inceleyip teşhis edebilmeleri için özel bir alan hazırladı. Aileler yalnızca 57 kurbanın kimliğini tespit edebildi. Onlarca kişinin ise yüzleri tanınmaz hale geldiği için kimlikleri tespit edilemedi; bazılarında işkence izleri vardı, asılmış olduklarına veya ellerinin ve ayaklarının bağlı olduğuna dair işaretler görülüyordu. DNA testi yapma imkanı olmadığı için Bakanlık, kimliği belirlenemeyen cenazelerin defnedilmesi için Deyr el-Belah'ın güneyinde bir mezarlık tahsis etmek zorunda kaldı.

Aileler kaybolan fertlerini aramak için her yeri dolaşmaya devam ederken, soykırım kurbanları için ayrılan mezarlığa, kimliği belirsiz 54 ceset defnedildi. Bu mezarlığa onlarca kimliği belirsiz kurban ilk kez gömülmüyor. Savaş sırasında İsrail, uluslararası insancıl hukuk ve sözleşmeleri ihlal ederek iki ayrı kamyon dolusu cenaze teslim etti. Aileler, Han Yunus'taki toplu mezarlara gömüldükleri için sevdiklerini teşhis edemediler. Um Nebil, “Ordu tarafından teslim edilen cenazeler olduğu haberini her aldığımda, eşimi ve kızımı aramaya gidiyorum. Akıbetlerine dair herhangi bir güvenilir bilgi arıyorum. Çocuklarım bana babalarını ve kız kardeşlerini soruyor ama ne onları ne de beni rahatlatacak bir cevabım yok” diyor.

Daha güvenli bölgelere taşınmaya, evlerine geri dönmeye veya insani yardım almaya çalışırken sevdiklerini kaybeden ailelerin hepsi bu durumda. Yardım almaya çalışan onlarca kişi öldürüldü veya tutuklandı ve yaşayıp yaşamadıkları, akıbetlerinin ne olduğu hakkında kesin bir bilgi yok. Kayıp olarak listeleniyorlar. Gazze Şeridi'nin kuzeybatısındaki İsrail Zikim Sınır Kapısı’ndan giren tırlardan yardım almaya giden 34 yaşındaki Memduh Abdulvahid, oraya her gittiğinde onlarca gencin İsrail ordusunun ateşiyle öldürüldüğüne tanık olduğunu ve cesetlerini kimsenin alamadığını söylüyor.

 İsrail'in Gazze sınırının İsrail tarafında askeri araçlar tatbikat yapıyor, 23 Eylül 2025 (Reuters)İsrail'in Gazze sınırının İsrail tarafında askeri araçlar tatbikat yapıyor, 23 Eylül 2025 (Reuters)

İsrail tarafından teslim edilen onlarca cesedin yüzleri tanınmaz hale geldiği için kimlikleri tespit edilemedi. Bazılarında işkence izleri vardı, asılmış olduklarına veya ellerinin ve ayaklarının bağlı olduğuna dair işaretler görülüyordu. DNA testi yapma imkanı da yoktu

Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Abdulvahid şöyle devam etti: “İnsanlar gözümüzün önünde ölüyordu ve onları çekip alamıyorduk. Köpekler cesetlerini parçalıyordu. Daha sonra geri döndüğümüzde, onlardan geriye kalanları buluyor ve bulundukları yere gömüyorduk; ancak kim olduklarını teşhis edemiyor, hatta fotoğraflarını bile çekemiyorduk. Yüz hatları hayvanların saldırıları veya bombardımanlar sebebiyle tanınmaz halde oluyordu.” Kurbanların sokaklara ve açık alanlara gömüldüğünü, haftalar ve aylar içinde büyük olasılıkla çürüdüklerini ve bu nedenle kimlikleri belirsiz olarak kalacaklarını vurguladı.

12 Şubat 2024'te, annesi ve içeride mahsur kalan diğer sivillerin gözü önünde, İsrail ordusunun Nasır Tıp Kompleksi’nde açtığı ateş sonucu öldürülen 25 yaşındaki Cemal Ebu el-Ala'ya gelince, cenazesi ortadan kayboldu ve annesinin ziyaret edeceği bir mezarı yok. Cemal'in annesi şunları söylüyor: “Biz hastanede mahsur kalmışken oğlumu gözümün önünde öldürdüler. Ordu içeri girip bizi silah zoruyla dışarı atmadan önce onu hastanenin bahçesine gömdüm. Bir yıl sonra ordu geri çekildi ve ben cenazesini alıp mezarlığa nakletmek için geri döndüğümde, onu bulamadık.”

Ordunun Nasır Kompleksi’ni kontrol ettiği dönemde çok sayıda sivil öldürüldü. Bazılarının cenazesi kompleksin arazisindeki bir toplu mezarda bulunurken, diğerleri hiçbir iz bırakmadan kayboldu. Bazıları Um Cemal'in cenazesinin nerede olduğunu bilmese de en azından oğlunun akıbetini bildiği için bunun hayatı üzerinde daha az etkisi olduğunu düşünebilir ama o farklı düşünüyor: “Oğlumun şehit edildiğini ve onu gömdüğümü biliyorum, ancak cenazesi ortadan kayboldu. Ordu her cenazeleri teslim ettiğinde onu aramaya gidiyorum. Onlarca parçalanmış ve insanlığa sığmayan bir şekilde aşağılanmış cenaze görüyorum; belki cenazesini bulur, onu tekrar gömer ve mezarının nerede olduğunu bilirim.”

Bu bağlamda, Filistin Kayıp ve Zorla Kaybedilen Kişiler Merkezi, soykırım sırasında ailelerinin hayatta mı yoksa ölü mü olduklarını tespit edemediği bin 300 kayıp kişi vakası belgeledi. Bu arada, diğer yüzlerce vakanın belgelenmesi imkansızdı çünkü bazı ailelerde hayatta kimse kalmadığı için kayıp olduklarını veya zorla kaybedildiklerini belgeleyecek aile üyeleri de kalmamıştı. Ayrıca, İsrail Cezaevi İdaresi, soykırım sırasında tutuklananların sayısı ve akıbeti hakkında herhangi bir kesin veri veya bilgi de yayınlamadı. Canlı mı, ölü mü tutuldukları, ağır bombardıman altından bedenlerinden geriye hiçbir şey mi kalmadığı yahut hayvanlar tarafından mı parçalandıkları veya kimliği belirsiz kişiler olarak bilinmeyen yerlere mi gömüldükleri henüz belli değil. Bu, onlarca, belki de yüzlerce Gazzeli ailenin sevdiklerinin akıbetini asla öğrenemeyeceği anlamına geliyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.