Türkiye’nin Suriye'nin kuzeyine yönelik askeri harekat hazırlıkları hız kazandı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, tüm Suriyelilerin 2023'ten sonra ülkelerine dönebileceğini söyledi.

Suriye Milli Ordusu’nun Halep yakınlarındaki nöbet noktası. (AFP)
Suriye Milli Ordusu’nun Halep yakınlarındaki nöbet noktası. (AFP)
TT

Türkiye’nin Suriye'nin kuzeyine yönelik askeri harekat hazırlıkları hız kazandı

Suriye Milli Ordusu’nun Halep yakınlarındaki nöbet noktası. (AFP)
Suriye Milli Ordusu’nun Halep yakınlarındaki nöbet noktası. (AFP)

Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ülkenin n kuzeyindeki mevzilerine yönelik askeri operasyon başlatma hazırlıklarının son aşamasına gelindiğini duyurdu. Türk yetkililer, bir yıl içinde ülkedeki çoğu Suriyelinin ülkelerine dönüşünün sağlanacağını imasında bulundu. 
Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ankara’da 13’üncü Büyükelçiler Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Suriye’nin kuzeyinde teröristlere yönelik operasyon düzenlenmesiyle ilgili hazırlıkların son aşamaya geldiğini söyledi. Ülkesinin hiçbir devletin topraklarında gözü olmadığını, sadece terör unsurlarını hedef aldığını vurgulayan Bakan Akar şu ifadeleri kullandı:
"Bizim tek amacımız terörle mücadeledir. Biz hudutlarımızı vatandaşlarımızı ve ülkemizi korumak istiyoruz. Hak ve hukukumuzu korumak istiyoruz. Bunun dışında bizim kimsenin toprağında, hakkında, hukukunda gözümüz olmadığını defalarca söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Başkalarının toprağında gözümüz olmadığı gibi oradaki vatandaşın hakkını, hukukunu korumak için gayret gösteriyoruz. Dolayısıyla bizim yaptığımız herhangi bir şekilde keyfi, herhangi bir şekilde işgal harekatı değil, kesinlikle teröristlere karşıdır. Gayretimiz bundan ibarettir.”  
Teröristi kaynağında etkisiz hâle getirme anlayışıyla mücadele verildiğini ifade eden Bakan Akar sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdi dedik ki neredelerse, terörist neredeyse, hedefimiz orası. Bazı spesifik sorular alıyoruz: 'Şura hedef mi, bura hedef mi?' Evet, terörist varsa hedef. Yani biz teröristi bitirmekte, en son teröristi etkisiz hâle getirmekte kararlıyız. Bizim tek hedefimiz teröristler. Kürtler bizim kardeşimiz, Araplar bizim kardeşimiz. 9 milyon Suriyeli ile muhatabız. Onların hayatını kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Bir kısmı Türkiye’de bir kısmı da Suriye’de olmak üzere... Suriye’nin kuzeyindeki hayat şartlarını ne kadar normalleştirebilirsek; Türkiye’deki Suriyeli kardeşlerimizi evlerine ve topraklarına dönmelerini sağlayacağız.”  
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘13. Büyükelçiler Konferansı‘nın katılımcısı büyükelçilerle öğle yemeğinde bir araya geldi. Erdoğan burada yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:
“Terörle mücadelemizi sürdüreceğiz. Suriye’de terör örgütünün yuvalandığı son bölgeleri de temizleyerek, bu güvenlik kuşağının halkalarını inşallah yakında birleştireceğiz. Güney sınırımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bir hat kurma kararımız bakidir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaklaşık üç ay önce, 30 kilometre derinliğinde bir ‘güvenli bölge’ oluşturma amacıyla, Menbiç ve Tel Rıfat'a ‘bir gece ansızın operasyon başlatılabileceğini’ duyurmuştu. Türkiye, olası askeri harekatı için uluslararası toplumdan destek bulamadı. SDG’yi Suriye'de terör örgütü DEAŞ’a karşı yürütülen savaşta kilit bir müttefik olarak gören ABD, Türkiye’nin muhtemel operasyonunun DEAŞ ile mücadeleyi aksatabileceğini öne sürdü ve harekata karşı çıktı.  
Avrupa ülkeleri de kuzey Suriye'de herhangi bir yeni Türk askeri harekâtına karşı açıklamalarda bulundu. Rusya ise Ankara’ya Şam ile diyalog ve iş birliği yapmasını önererek, muhtemel operasyona itiraz etti. İran yönetimi ise herhangi bir Türk harekâtının bölgedeki gurupların çıkarına olacağını iddia etti ve muhtemel bir operasyonu kabul etmeyeceklerini vurguladı. Türkiye’deki bazı muhalif partiler de muhtemel bir operasyona itiraz ediyor. İktidara ‘mülteci kartını’ kullanarak baskı yapmaya ve Haziran 2023’te yapılması planlanan seçimlere hazırlık olarak bu konuyu gündemde tutmaya çalışıyor.  
Tartışmalar sürerken Suriye Milli Ordusu grupları, ağır topçu atışlarına yanıt olarak Halep'in kuzey kırsalında SDG konuşlanma alanları içinde yer alan Ummul Kura ve Ummu Havş köylerinin etrafını bombaladı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre, Tel Temir beldesi yakınlarındaki Selmase köyüne yapılan bombardımanda bir sivil yaşamını yitirdi. Aynı zamanda Suriye sınırında konuşlu Türk kuvvetleri, Haseke'nin kuzeyindeki Derbasiye ve Amude yolu üzerinde yer alan Harza köyündeki rejime ait bir askeri mevkiyi topçu atışıyla hedef aldı. Saldırının ardından söz konusu yoldaki trafik akışı durdu. İç Güvenlik güçleri vatandaşları yolu kullanmamaları konusunda uyardı. Kamışlı'nın doğu kırsalına da benzer bir operasyon düzenlendi.
Diğer yandan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Adana’da gerçekleştirdiği esnaf ziyaretinde kendisine sorulan Suriyeli sığınmacıların akıbeti hakkında şunları söyledi:
“Türkiye’nin sınır ötesi harekatında bir terör devleti kurulmasına engel olacaksak bu bedele katlanacağız. Şimdi boşluk buldukça, temizledikçe oraları peyderpey gönderiyoruz. Biraz daha dişimizi sıkacağız. 2023’den sonra bunların hiçbirisi kalmayacak.”
Suriye’nin kuzeyinin temizlenmeden sığınmacıların gönderilemeyeceğini vurgulayan Bakan Derya Yanık sözlerini şöyle sürdürdü:
“Muhalefet ısrarla terör devleti kurdurma tarafını gözden kaçırıyor, ‘Biz bunlara neden bakıyoruz’ diyor. Amerika, 2 binden fazla konvoyla, tırlarla silah sevkiyatı yaptı. Nereye gönderdiler? Oradaki teröristlere gönderdiler. Biz onlarla orada mücadele ediyoruz. Suriye’nin kuzeyi YPG-PKK demektir. Bu kadar şehidi boşuna vermiyoruz. Bu kadar insana da Türkiye’de boşuna kucak açmıyoruz. Bir taraftan Türk Silahlı Kuvvetleri, bir taraftan da Özgür Suriye Ordusu ayrı ayrı orada mücadele ediyorlar. Suriyeliler meselesinde hem maddi hem de sosyal anlamda sıkıştıran bir külfet olduğunu kimse inkar edemez. Orada inşallah güvenlik tesis ettikten sonra kendileri de gitmek isteyecek. Biz de göndereceğiz.”  



Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
TT

Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Lübnan Ordu Komutanlığı, siyasi otoritenin kararı doğrultusunda ordunun Litani Nehri’nin güneyindeki bölgede uygulamaya koyduğu planın birinci aşamasını ve ülke genelindeki görevlerini yerinde göstermek amacıyla, çok sayıda büyükelçi, maslahatgüzar ve askerî ataşenin katılımıyla bir saha turu düzenledi.

Pazar günü yaşanan İsrail kaynaklı gerilimin ardından dün sınır hattında büyükelçilerin ziyareti sırasında sakinlik hâkim oldu. Büyükelçilere eşlik eden Ordu Komutanı Rudolf Heykel, ordunun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı.

dcfg
Büyükelçiler ve maslahatgüzarlar, Ordu Komutanı Rudolf Heykel'in silahların devletin elinde toplanmasına yönelik plana dair açıklamasını dinliyorlar. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Güney Litani Bölge Komutanlığı’ndaki toplantı, Lübnan milli marşının okunması ve ordu mensuplarından hayatını kaybedenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından Ordu Komutanı Rudolf Heykel bir konuşma yaparak katılımcıları selamladı ve temsil ettikleri kardeş ve dost ülkelerin Lübnan’a gösterdiği ilgiden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Heykel, İsrail’in Lübnan topraklarındaki işgalinin ve süregelen saldırılarının devam ettiğine dikkat çekerek, askerî kurumun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı. Turun amacının ise sınırlı imkânlara rağmen ordunun 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararı ve çatışmaların durdurulmasına ilişkin anlaşmayı uygulama konusundaki kararlılığını ve kendisine verilen görevleri yerine getirdiğini göstermek olduğunu ifade etti.

Heykel ayrıca, Lübnan toplumunun tüm kesimleri gibi bölge halkının da orduya güvendiğini belirtti.

Lübnan Ordu Komutanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre toplantı kapsamında, ordunun Lübnan’ın farklı bölgelerindeki görevlerine, Güney Litani’deki genel duruma, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile yürütülen iş birliğine ve ateşkesin denetlenmesine ilişkin mekanizma ile koordinasyon içinde ordunun planının birinci aşamasının uygulanmasına dair bir bilgilendirme sunumu yapıldı.

Açıklamada, katılımcıların ordunun görevini yerine getirirken sergilediği profesyonellik ve disipline övgüde bulunduğu, görev uğruna canlarını ortaya koyan askerlerin fedakârlıklarını takdir ettiği belirtildi. Toplantının ardından heyet, bazı subayların eşliğinde, ordunun planı kapsamında yer alan kimi merkez ve mevzileri kapsayan bir saha turu gerçekleştirdi.

Bu tur, ordunun kısa süre önce medya mensupları için düzenlediği benzer bir ziyaretin ardından gerçekleştirildi. Söz konusu medya turunun, hükümetin silahların tek elde toplanmasına ilişkin kararı doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri kamuoyuna göstermek amacı taşıdığı, özellikle ordunun güvenlik kontrolünü devralma ve durumu yönetme kapasitesini sorgulayan eleştiriler ve şüpheci yaklaşımlar karşısında bu adımın atıldığı belirtildi.

Turun, Paris’in 18 Aralık’ta Lübnan ordusuna destek amacıyla bir hazırlık konferansına ev sahipliği yapmasından üç gün önce gelmesi dikkat çekti. Konferansa, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian, Macron’un siyasi danışmanı Anne-Claire Legendre, Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile ateşkes denetim mekanizmasına ABD adına katılan Morgan Ortagus’un katılması bekleniyor.


Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
TT

Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)

Libya’nın başkenti Trablus’ta, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) himayesinde yürütülen ‘yapılandırılmış diyalog’ sürecinin ikinci gün çalışmaları dün başladı. Oturumların bir bölümü güvenlik ve yönetim dosyalarına ayrıldı. Görüşmeler, 2011’den bu yana ülkede süren güvenlik kaosu ve siyasi bölünmüşlük ortamında yapılırken, Tobruk kentinde bir sufi zaviyesine yönelik saldırı ve türbede defnedilmiş bir şeyhin naaşının çalınmasının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla da eş zamanlı olarak gerçekleşti.

UNSMIL, Trablus’taki yapılandırılmış diyalogun üst üste ikinci gününde, yönetişim ve güvenlik başlıklarından sorumlu ekipler için eş zamanlı iki sabah oturumu düzenlendiğini açıkladı. Ekonomi, ulusal uzlaşı ve insan hakları ekiplerinin ise iki ayrı oturum daha yapması öngörülüyor.

Bu başlıklara ilişkin tartışmaların gündemi, özellikle de güvenlik dosyası, henüz netlik kazanmadı. Pazar günü başlayan yapılandırılmış diyalog, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh’in dört ay önce BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu siyasi çözüm yol haritasındaki ana süreçlerden biri olarak değerlendiriliyor.

sdfrgt
Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısından (UNSMIL)

BM himayesinde düzenlenen diyalog, Libyalı siyasetçiler arasında faydasına ilişkin süregelen tartışmaların gölgesinde yapılıyor. Daha önce Siyasi Diyalog Forumu üyesi olan Fadıl el-Emini, sürecin ülkenin geleceği açısından kritik bir eşik olduğunu belirterek, tüm Libyalı kurum ve liderlerin tereddüt etmeden sorumluluk üstlenmesi ve bu dönüm noktasının başarıya ulaşmasına samimiyetle katkı sunması gerektiğini ifade etti.

Buna karşılık Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Ali et-Tikbali ise ‘muhalif seslerin dışlanmasının’ diyaloğu içeriğinden arındırdığını ve süreci Libya’daki siyasi gerçekliği yansıtmayan biçimsel bir girişime dönüştürdüğünü savundu.

Bu gelişmeler, ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde Zaviye el-Arusiye’ye yönelik bir saldırının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla eş zamanlı yaşandı. Kimliği belirsiz kişiler, zaviyeye bağlı mescidi ateşe verdi, Şeyh Muhammed el-Kindi’nin türbesini açarak naaşını çaldı.

Söz konusu olay, Şubat 2011’de başlayan devrimden bu yana tekrarlanan türbe ve mezarlara yönelik saldırılar dosyasını yeniden gündeme taşıdı.

Sosyal medyada yayımlanan bir videoda, Zaviye el-Arusiye mensupları, saldırıdan ismini vermedikleri ve DEAŞ’a yakın aşırı bir ideolojiyi benimseyen bir grubu sorumlu tuttuklarını açıkladı. Açıklamada, Tobruk’taki güvenlik birimleri ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi ise olayı, 14 yılı aşkın süredir devam ettiğini belirttiği ve Ehl-i Beyt, sahabe ve evliyaya ait kabirlerin açılmasını, cami ve zaviyelerin yakılıp yıkılmasını, ölülerin kemiklerine yönelik saldırıları ve bunların bilinmeyen yerlere gömülmesini kapsayan ‘uğursuz bir kampanyanın’ parçası olarak niteledi.

Öte yandan geçtiğimiz ağustos ayında Zliten kentinde, Kur’an-ı Kerim ezberi yapılan bir zaviyeyi de barındıran önemli dini yapılardan biri olan Miftah es-Sıfrani türbesi bombalanmış, saldırı sonucunda türbe tamamen yıkılmış, ancak can kaybı yaşanmamıştı.

5th
Tobruk'ta bir Sufi şeyhinin medfun olduğu zaviyenin mescidinde vandalizm izleri (Facebook)

Doğu Libya’daki yetkililerin sessizliği sürerken, Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi, yaşananların sorumluluğunun yetkililere ait olduğunu belirterek, farklı kentlerdeki zaviye ve türbelerin sorumlularını ‘acil önlemler almaya’ çağırdı. Konsey, olayı mezar soygunculuğu olgusunun geri dönüşüne işaret eden bir ‘alarm zili’ olarak nitelendirdi.

Şeyh Ahmed Muhammed İmran el-Kindi, 1917 yılında Zliten kentinde doğdu. Tobruk’ta yaşamış önde gelen mutasavvıflardan biri olan el-Kindi, buradaki Zaviye el-Arusiye’nin yenilenmesine katkı sundu ve 2007 yılında hayatını kaybetti.

Siyasi aktivist Usame eş-Şuhumi ise saldırının zamanlamasına dikkat çekerek, olayın kentin belediye seçimleriyle meşgul olduğu bir dönemde, sabah namazı öncesinde gerçekleştirilmesi ve mezarın açılmasının ardından dini miras eserleri barındıran bir kütüphanenin yakılmasının, bunun rastlantısal değil organize bir eylem olduğuna işaret ettiğini söyledi. Şuhumi, yaşananların ‘dini sembolizme olduğu kadar ilme ve bilgiye yönelik çifte bir düşmanlığı yansıttığını’ ifade etti.

Şuhumi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, hedef alınan zaviyenin herhangi bir kışkırtıcı ya da siyasi faaliyette bulunmadığını, nefret ya da tekfir söylemi benimsemediğini, aksine zikir ve Kur’an eğitimi verilen bir mekân olduğunu ve ziyaretçilerinin barışçıl, sade vatandaşlar olduğunu dile getirdi.

Öte yandan güvenlik alanında da gelişmeler yaşandı. Cenzur’da Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun binasına RPG’lerle düzenlenen saldırı maddi hasara yol açtı ancak can kaybı yaşanmadı. Kurum, olayı ‘kendilerini sindirmeye ve reform sürecini baltalamaya yönelik bir girişim’ olarak niteleyerek acil soruşturma ve binalarının korunmasını talep etti. Saldırı, resmi makamlar ve insan hakları çevreleri tarafından kınanırken, faillerin takibine yönelik taahhütler de yinelendi.

Bu çerçevede, merkezi Bingazi’de bulunan Usame Hammad başkanlığındaki Libya İstikrar Hükümeti (LİH), 2013 yılında verilen uluslararası tahkim kararıyla bağlantılı Kuveytli el-Harafi şirketi dosyasıyla ilgili olarak acil bir dizi hukuki ve yargısal işlem başlattığını duyurdu.

Hükümetten yapılan açıklamada, 2006 yılında imzalanan yatırım sözleşmesinin feshi için dava açılmasının yanı sıra, tahkim sürecinde devlet güvenliğini ve kamu maliyesini ilgilendiren, dolandırıcılık ve danışıklılık boyutuna varan ağır ihlaller ile usul hatalarını ortaya koyan yeni belgelere dayanarak tahkim kararına itiraz edilmesinin de bu kapsamda yer aldığı belirtildi.

Açıklamada, ulusal egemenliğin ve kamu malının korunması konusundaki kararlılık vurgulanırken, dün Bingazi Kuzey Mahkemesi’nin ihtiyati ve acele işler dairesi tarafından verilen ve ulusal yargı nezdindeki dava sonuçlanana kadar tahkim kararına ilişkin tüm işlemlerin durdurulmasını öngören kararın ardından, iç ve dış bağlantılı tüm sorumluların takibinin sürdürüleceği ifade edildi.

Söz konusu dava, 2006 yılında Libya Turizm Kurumu ile el-Harafi şirketi arasında, Tacura’da bir turizm projesinin hayata geçirilmesi amacıyla imzalanan yatırım sözleşmesine dayanıyor. Libya makamlarının 2010 yılında sözleşmeyi iptal etmesi üzerine şirket uluslararası tahkime başvurmuş, 2013 yılında Kahire’de verilen tahkim kararıyla Libya’nın yaklaşık 937 milyon dolar tutarında, doğrudan zararlar, yoksun kalınan kârlar ve faizleri kapsayan bir tazminat ödemesine hükmedilmişti.

Bunun ardından, kararın uygulanması ve geçersizliği konusunda Mısır ve Avrupa’daki mahkemeler nezdinde uzun süren hukuki mücadeleler yaşanmış, taraflar karşılıklı olarak hukuki ihlallerin bulunduğu yönünde suçlamalarda bulunmuştu.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)

Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin anayasal sınırlar içinde, en fazla üç ay içinde yeni hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı karmaşıklıklar göz önüne alındığında, "çerçeve" güçlerine yakın üst düzey bir yetkili, yeni hükümete eski bir başbakanın liderlik etmesi olasılığını dışlamıyor.

Yetkili, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Şii güçlerin "özellikle mevcut ve beklenen yerel ve bölgesel zorluklar göz önüne alındığında, ülkenin en üst düzey yürütme pozisyonunu üstlenecek deneyimli bir isim istediklerini" söyledi. Yetkili, "Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçlerin, daha önce başbakanlık yapmış olan Nuri el-Maliki, Muhammed es-Sudani, Haydar el-İbadi veya Mustafa el-Kazımi gibi isimlerden birini ve daha az ölçüde, Ekim protestolarının ardından görevinden alınan Adil Abdul-Mehdi'yi seçebileceği" olasılığını da dışlamadı.