Muz kabuğu unu bisküvileri lezzetlendiriyor

Fotoğraf (Shutterstock)
Fotoğraf (Shutterstock)
TT

Muz kabuğu unu bisküvileri lezzetlendiriyor

Fotoğraf (Shutterstock)
Fotoğraf (Shutterstock)

Muz kabuklarının akıbeti artık çöpe atılmak değil. Hindistan Aligarh İslam Üniversitesi Tarım Bilimleri Fakültesi Hasat Sonrası Mühendislik ve Teknoloji Bölümü'nden araştırmacılar, muz kabuğu unu eklenmiş bisküvilerin, yalnızca buğday unu ile hazırlanan bisküvilere göre daha tatmin edici olduğunu ortaya koydu.
Bitki bazlı beslenme ve gıda israfını azaltmaya olan ilgi gün geçtikçe artarken sebze ve meyvelerin tamamını kullanmaya yönelik yeni yollar aranıyor. Ancak muz kabuklarının çok lifli olması çiğ yenmesini zorlaştırıyor. Bilim insanları yakın zamanda muz kabuklarını, lif, magnezyum, potasyum ve antioksidan bileşikler açısından zengin un haline getirebileceklerini keşfettiler. Bu yeni un, ekmek ve keklerde az miktarda buğday ununun yerini aldığında unlu mamuller daha besleyici ve kabul edilebilir tatlara sahip oluyor.
Daha önce bisküvi üzerinde, benzer büyük ölçekli deneyler yapılmamıştı. Bu nedenle araştırmacılar muz kabuğu ununun bir kısmını, üretiminde kullanılan buğday unu ile değiştirmek besin kalitesini, depolama sırasında ürün stabilitesini ve tüketici kabulünü gözlemlemeyi hedeflediler. Çalışmanın sonuçları dün ACS Gıda Bilimi ve Teknolojisi dergisinde açıklandı.
Araştırmacılar muz kabuğu unu yapmak için hasar görmemiş, olgun muzların kabuklarını kaynatıp kurutarak ince un haline getirdiler. Farklı miktarlarda unu tereyağı, yağsız süt tozu, pudra şekeri, bitkisel yağ ve buğday unu ile karıştırdılar ve farklı miktarlarda yeni un ile beş bisküvi örneği yaptılar.
Muz kabuğu unu miktarının yüzde 0'dan yüzde 15'e çıkarılması, kabuklardaki artan lif içeriğinin sonucu olarak daha kahverengi ve daha sıkı ürünlere ulaşılmasını sağladı. Muz kabuğu bisküvileri, geleneksel olanlardan daha az yağ ve protein, daha yüksek miktarda fenol ve daha iyi antioksidan aktivite ile daha sağlıklı oldu.
Uzman tadım komitesi, en düşük muz kabuğu unu bulunan bisküvinin (yüzde 7,5) diğer örneklere kıyasla en iyi kıvama ve en yüksek genel kabule sahip olduğunu belirledi. Bu ürün, oda sıcaklığında üç ay boyunca aynı özelliklerini koruduğu için depolamada da avantajlara sahipti.



Otizmde devrim niteliğinde gelişme

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Otizmde devrim niteliğinde gelişme

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Araştırmacılar, otizmin 4 alt tipini keşfederek bu genetik durumun altında yatan biyolojiyi anlamaya yönelik "dönüştürücü bir adım" attı.

Princeton Üniversitesi ve Simons Vakfı'ndan bilim insanları, otizm kohort çalışması SPARK'taki 5 bin çocuğun verilerini analiz ederek bireyleri özellik kombinasyonlarına göre gruplandırdı.

Araştırmacılar belirli özelliklerle ilgili genetik bağlantılar aramak yerine, sosyal etkileşimlerden tekrarlayan davranışlara ve gelişimsel kilometre taşlarına kadar 230'dan fazla özelliği her bir kişide değerlendirdi.

Bu analiz sayesinde otizmin farklı genetik varyasyon modellerine sahip 4 alt tipini tanımlamayı başardılar.

Flatiron Enstitüsü'nde yardımcı araştırmacı bilim insanı ve çalışmanın ortak başyazarı Natalie Sauerwald, "Otizmin tek bir biyolojik hikayesi değil, birden fazla farklı anlatısı olduğunu görüyoruz" diyor.

Bu, geçmişteki genetik çalışmaların neden genellikle yetersiz kaldığını açıklamaya katkı sağlıyor; aslında birbirine karışmış birden fazla farklı bulmacaya baktığımızı fark etmeden bir yapbozu çözmeye çalışıyorduk. Bireyleri ilk başta alt tiplere ayırana kadar resmin tamamını, genetik örüntüleri göremedik.

Bu 4 alt tip Sosyal ve Davranışsal Zorluklar, Gelişimsel Gecikmeyle Birlikte Karma OSB (Otizm Spektrum Bozukluğu), Orta Derecede Zorluklar ve Geniş Çaplı Etkilenme olarak belirlendi.

İlk tip, otizmi olmayan çocuklarla benzer bir hızda gelişimsel kilometre taşlarına ulaşan fakat genellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, anksiyete veya depresyon gibi eşlik eden sorunlar yaşayan çocukları kapsıyor.

İkinci tipte gelişimsel kilometre taşlarına ulaşmada gecikme görülürken eşlik eden rahatsızlıklara dair herhangi bir belirtiye rastlanmıyor.

Üçüncü tip olan Orta Derecede Zorluklar'da otizmle ilgili temel davranışlar olsa da diğer gruplar kadar güçlü değil. Otizmi olmayan çocuklarla benzer bir hızda kilometre taşlarına ulaşıyor ve eşlik eden rahatsızlıklar görülmüyor.

4. tipte en uç ve geniş kapsamlı zorluklar yaşanıyor.

Katılımcıların yüzde 37'sinin yer aldığı birinci ve yüzde 34'ünün bulunduğu üçüncü tip en yaygın gruplar. Yüzde 19'unu içeren ikinci ve yüzde 10'unun olduğu 4. tiplerse en nadir olanlar. 

Bulgular, genetik farklılıkların "yüzeyde benzeyen klinik görünümlerin ardındaki farklı mekanizmalara işaret ettiğini" vurguluyor.

Örneğin hem Geniş Çaplı Etkilenme hem de Karma OSB gruplarındaki çocuklar gelişimsel gecikme ve zihinsel engellilik gibi bazı önemli özellikleri paylaşıyor. Ancak ilk grupta, ebeveynlerden geçmeyen de novo mutasyonların en yüksek oranı görülürken, ikinci grubun nadir kalıtsal genetik varyantları taşıma olasılığı daha fazla.

Bulgular otizmin sadece 4 alt tipi olduğu anlamına gelmiyor; en az 4 tane bulunduğunu ve bunların hem klinik seviyede hem de genom düzeyinde araştırmalar için anlamlı olduğunu gösteren veri odaklı bir çerçevenin keşfedilmesini sağlıyor.

Otizmle mücadele eden ailelerin, çocuklarının hangi otizm alt tipine sahip olduğunu bilmesi yeni bir netlik, kişiye özel bakım, destek ve topluluk imkanı sunabilir.

Independent Türkçe