Rusya Zaporijya Nükleer Santrali ile ilgili ihtilafı BMGK’ye taşıyor

Kiev uluslararası koruma talep ederken Moskova, Kiev’i tehlikeli tesisleri kasten bombalamakla suçladı

Ukrayna polisi tarafından paylaşılan, Rusya ordusunun dün Dnepropetrovsk’ta hedef aldığı bir evin enkazının fotoğrafı (Reuters)
Ukrayna polisi tarafından paylaşılan, Rusya ordusunun dün Dnepropetrovsk’ta hedef aldığı bir evin enkazının fotoğrafı (Reuters)
TT

Rusya Zaporijya Nükleer Santrali ile ilgili ihtilafı BMGK’ye taşıyor

Ukrayna polisi tarafından paylaşılan, Rusya ordusunun dün Dnepropetrovsk’ta hedef aldığı bir evin enkazının fotoğrafı (Reuters)
Ukrayna polisi tarafından paylaşılan, Rusya ordusunun dün Dnepropetrovsk’ta hedef aldığı bir evin enkazının fotoğrafı (Reuters)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Zaporijya Nükleer Santrali’nin sık sık saldırılara uğraması nedeniyle ‘bir nükleer felaket tehlikesi’ uyarısının ardından nükleer santralin durumuyla ilgili son gelişmeleri tartışmak üzere özel bir oturum düzenleyecek. Öte yandan Rusya ve Ukrayna, Zaporijya Nükleer Santrali’ndeki durumla ilgili bir birlerinisuçlamaya devam ediyorlar.
Rusya’nın BM misyonundan bir kaynak, Rus haber ajansı RIA Novosti’ye yaptığı açıklamada, Rusya’nın BMGK’danUkrayna'nın Zaporijya Nükleer Santrali’ne yönelik saldırıları ve bir felaketin yaşanması olasılığı çerçevesinde 11 Ağustos'ta konuyla ilgili bir oturum talep ettiğini söyledi. Rusya’nın BM misyonunun, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi’den oturum öncesinde bir rapor sunmasını istediği öğrenildi.
UAEA Başkanı Grossi dün, ‘gerçek bir nükleer felaket riski’ uyarısında bulunarak her iki tarafı da itidalli olmaya çağırdı. Öte yandan G7 ülkeleri Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere, Avrupa Birliği (AB) ve ABD Dışişleri Bakanları ortak açıklamasında, Rusya'nın Zaporijya Nükleer Santrali ve bütün nükleer faaliyetlerinin tüm kontrolünü derhal Ukrayna'ya devretmesi çağrısında bulunulsa da Rusya’nın bunu yapması beklenmiyor.

Uçurumun kenarı”
BM daha önce, UAEA uzmanlarının durumu yerinde incelemek amacıyla Zaporijya Nükleer Santrali’ne bir ziyaret düzenlemeye çalıştığını duyurmuştu. Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, UAEA heyetinin Zaporijya Nükleer Santrali’ni ziyaret etmesini sağlamalı” denildi. 
Rusya Dışişleri Bakanlığı Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Dairesi Başkan Yardımcısı Igor Vishnevitsky, yaptığı açıklamada, “Şimdi birçok mesele, BM Genel Sekreterliğine ve Genel Sekreter António Guterres'e bağlı. Çünkü bu ziyaret için destek sözü vermekle kalmayıp ziyaretin gerçekleşmesini sağlamalı. Bu konuda ona mümkün olan her şekilde yardım edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Rusya’nın UAEA ile yakın iş birliğine ve nükleer santrali denetlemeye hazır olduğunu söyleyen Vishnevitsky, “Bir noktada teftişi kabul etmeye hazırdık ve her şey yapıldı, ama BM Genel Sekreterliği Güvenlik Departmanı buna izin vermedi. UAEA, bu departmanın tavsiyelerine aykırı hareket edemez. Görev gerçekleşmese de programa kadar tüm lojistik hazırlıklar tamamlandı. UAEA Başkanı Rafael Grossi de dahil olmak üzere herkes için büyük bir sürpriz oldu” şeklinde konuştu.
Rusya Dışişleri Bakanlığı daha önce BM Genel Sekreterliği Güvenlik Departmanı'nın Gorssi’nin Zaporijya Nükleer Santrali'ne yaptığı ziyareti onaylamadığını, bunun da Kiev'in nükleer santralin bulunduğu bölgede provokasyonlar düzenlemesine izin verdiği açıklamasında bulunmuştu.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, ‘Kiev’in nükleer santrale yönelik saldırıları’ ile ilgili durum çerçevesinde dünyanın ‘uçurumun kenarında yürüdüğünü’söyledi. Zaharova, açıklamasında, “İnsan kaynaklı felaketlerin sonuçları da dahil olmak üzere nükleer enerji sorunlarıyla ilgilenen BM Genel Sekreterliği, tüm dünyanın bir uçurumun kenarında olduğunu anlaması gerekiyor gibi görünüyor. Bunlar, bilim adamlarının dünyanın yararı, kalkınması ve alternatif enerji kaynakları arayışı için yaptıkları deneyler değil, Kiev yönetiminin tamamen yasadışı faaliyetlerinin bir parçası olarak suç teşkil eden eylemleridir. Bu yıkıcı eylemlerin sonuçları belirli bir coğrafi alanla sınırlı olmayacak” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Kiev, Ukrayna'daki nükleer tesisler ve hassas bölgelerin uçuşa yasak bölge ilan edilmesini talep etti. Ukraynalı yetkililer, uluslararası izleme kurumlarının bu bölgelerdeki durumun takibine dahil edilmeleri gerektiğine işaret ettiler. Rus çevreleri ise bu talebi, Kiev'in nükleer tesisler dosyasını ‘uluslararasılaştırma’ girişimi olarak gördüler. Rus kaynaklar, Kiev'i savaşa müdahale etmeleri için müttefik güçleri çekmeyi başaramayınca, uluslararası tarafları sahaya askeri birlikler göndermeye ikna etmeye çalışmakla suçladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova, daha önce Ukrayna'nın uçuşa yasak bölge çağrısını ‘saçmalık’ olarak nitelendirmişti.

Ukrayna’nın suçlaması
Kiev ile Moskova’nın birbirlerine yönelttikleri suçlamalara gelince Ukrayna dün, Rusya'nın nükleer santralin bulunduğu yeri, yakındaki bir kasabayı hedef almak için kullandığını ve füzeli saldırıda en az 13 kişinin ölümüne, çok sayıda kişinin ciddi şekilde yaralanmasına neden olduğunu açıkladı. Ukrayna'nın Rusya tarafından hedef alındığını söylediği Marganets kasabası, Moskova'nın geçmişte Ukrayna güçlerinin Mart ayından bu yana Rusya tarafından kontrol edilen Zaporijya Nükleer Santrali’nde saklanan Rus güçlerini bombalamak için kullandığını iddia ettiği yer.
Ukrayna’nın orta kesimlerinde yer alan Dnipropetrovskbölgesinin valisi Valentin Ryzhnichenko, Rusya'nın Marganets’e 80 adet Grad füzesinin kullanıldığı bir saldırı gerçekleştirdiğini söyledi. Dnipro Nehri’nin diğer yakasında yer alan kasabada 20'den fazla binanın hasar gördüğünü de belirten Vali Ryzhnichenko, saldırıda bir elektrik hattının zarar gördüğünü ve birkaç bin kişinin elektriksiz kaldığını kaydetti. Ryzhnichenko, bir otel, iki okul, bir konser salonu, ana belediye binası ve diğer idari binaların bombalandığını ifade etti. Ukraynalı yetkililer tarafından dağıtılan resimlerde, bombalanmış ve camları kırılmış gibi görünen molozlarla dolu bir okul koridoru ve füzenin isabet ettiği bir apartman yer aldı.
Reuters’ın aktardığına göre Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofis Başkanı Andriy Yermak, Rusya’yı Zaporijya Nükleer Santrali’nden Ukrayna’nın çeşitli noktalarına saldırılar gerçekleştirmekle suçladı. Yermak, Rusya’nın, Ukrayna’nın buradan yapılan bir saldırıya tehlikeli olabileceğinden ötürü karşılık veremeyeceğini bildiğini de sözlerine ekledi. Yermak, Telegram hesabından yaptığı paylaşımda, Marganets'e yapılan saldırıya işaret ederek “İnsanların oturdukları apartmanların üzerine 80 adet füze ateşlendi” yazdı.
Ukrayna, araçlar ve ağır silahlarla desteklenen yaklaşık 500 Rus askerinin Ukraynalı teknisyenlerin çalışmaya devam ettiği nükleer santralde konuşlandığını duyurdu. Buna karşın Rusya, güçlerinin sorumlu davrandığını ve tesisin güvenliğini sağlamak için elinden gelen her şeyi yaptığını öne sürdü.

Rusya’dan kömür ithalatına yasak
Diğer taraftan, AB ve İngiltere tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırım paketleri kapsamında alınan Rusya’dan kömürü ithalatını yasaklama kararı dün itibarıyla yürürlüğe girdi. 
Batılı ülkeler tarafından alınan karara göre İngiltere ve AB, Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonu temelinde uygulanan yaptırımların bir parçası olarak 10 Ağustos'tan itibaren AB’nin en büyük kömür tedarikçilerinden biri olan Rusya’dan kömürü ithalatına son verdi. 
Rusya Enerji Bakanlığı'na göre Rusya 2021 yılında, AB’ye 48,7 milyon ton kömür ve kömürden elde edilen hammadde sattı. Bu da Rusya’nın toplam kömür ihracatının yüzde 21,8'ini oluşturuyor. Rusya, 2020 yılında ise toplam kömür ihracatının yüzde 22'sini AB’ye gerçekleştirdi.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.