Dinozorlar devasa gövdelerini nasıl taşıyordu?

Bilim insanları, dinozorların devasa ağırlıklarını taşımalarını sağlayan gizli yastığı keşfetti

Bir sauropod dinozorunun antik 3D yapısı (Araştırmacı Andreas Ganel) - Topuktaki yumuşak doku, bir sauropodun devasa ağırlığını taşımasına yardımcı oluyor (Araştırmacı Andreas Ganel)
Bir sauropod dinozorunun antik 3D yapısı (Araştırmacı Andreas Ganel) - Topuktaki yumuşak doku, bir sauropodun devasa ağırlığını taşımasına yardımcı oluyor (Araştırmacı Andreas Ganel)
TT

Dinozorlar devasa gövdelerini nasıl taşıyordu?

Bir sauropod dinozorunun antik 3D yapısı (Araştırmacı Andreas Ganel) - Topuktaki yumuşak doku, bir sauropodun devasa ağırlığını taşımasına yardımcı oluyor (Araştırmacı Andreas Ganel)
Bir sauropod dinozorunun antik 3D yapısı (Araştırmacı Andreas Ganel) - Topuktaki yumuşak doku, bir sauropodun devasa ağırlığını taşımasına yardımcı oluyor (Araştırmacı Andreas Ganel)

Avustralyalı bilim insanları, uzun süredir araştırmacıları meşgul eden, Brontosaurus ve Diplodocus gibi dev sauropod dinozorların dev gövdelerini nasıl taşımayı başardıkları gizemini çözdüler.
Science Advanced dergisinde yayınlanan çalışmada, Queensland Üniversitesi ve Monash Üniversitesi'nden araştırmacılar, bu dev dinozorların ayaklarının işlevini dijital olarak yeniden yapılandırmak ve test etmek için 3D modelleme ve mühendislik yöntemlerini kullandılar.
Bu araştırma, Queensland Üniversitesi'ndeki Dinozor Laboratuvarı'nda yapıldı. En dikkate değer sonucu, sauropodun arka ayaklarının topuğunun altında  bulunan ve  muazzam kütleyi tutmaya yardımcı olan yumuşak bir doku yastığına sahip olmasıydı.
Queensland Üniversitesi'nden araştırmacı Andreas Janel, üniversitenin web sitesinde yayınlanan çalışma hakkında şunları söyledi: “Sonunda uzun süredir şüphelenilen bir görüşü doğruladık. İlk kez, özellikle arka ayaklarında yumuşak doku yastıklaması olduğuna dair biyomekanik kanıtlar elde ettik. Bu kinetik stresi ve kemik stresini azaltmada önemli rolü olabilir. Bu dev yaratıkların Dünya üzerindeki ağırlıklarını nasıl taşıyabileceklerini hayal etmek inanılmaz.”
Sauropodlar, 100 milyon yıldan fazla süredir Dünya'yı dolaşan en büyük kara hayvanlarıydı. Başlangıçta yarı suda yaşadıklarına inanılıyordu. Bu da suyun kaldırma kuvvetinin muazzam ağırlıklarını desteklediği anlamına geliyordu. Ancak bu teori, 20. yüzyılın ortalarında karasal çökellerde sauropod izlerinin keşfiyle çürütüldü.
Sauropodların da günümüz filinin ayaklarına benzeyen kalın, yarı silindirik ayaklara sahip olduğu düşünülüyordu. Ancak fillerin iskeletine bakınca, fillerin aslında dört ayağında da parmakları varken, sauropodların ön ve arka ayaklarında farklı konfigürasyonlar vardı. Monash Üniversitesi'nde araştırmacı olan ve çalışmanın yazarlarından Olga Panagiotopoulou şöyle diyor: “Sauropod'un ön ayakları daha çok sütuna benzerken, arkada büyük yumuşak doku yastığı tarafından bir formdaydı. Bunun nedeni, sauropodların ve fillerin farklı evrimsel kökenlere sahip olmaları.”
Queensland Üniversitesi'nde Dr. Steve Salisbury:
“Filler, yaklaşık 60 milyon yıl önce Afrika’da küçük, tanımlanmaz otoburlar olarak ilk kez ortaya çıkan hortumlular adı verilen eski memeli düzenine ait.
Buna karşılık, ataları ilk kez 230 milyon yıl önce ortaya çıkan sauropodlar, kuşlarla daha yakından ilişkililer. Çevik, iki ayaklı otoburlardı ve dört ayak üzerinde yürümeleri evrimlerinde daha sonra ortaya çıktı. En önemlisi, yeryüzünde yürüyen en büyük kara hayvanları olmaları, topuk yastığının uyarlanmasını içeriyor gibi görünüyor” dedi.



Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
TT

Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Yeni bir araştırmaya göre, çığır açan bir gen tedavisi tek bir enjeksiyonla insanlardaki işitme kaybını birkaç hafta içinde tersine çevirebiliyor.

İsveç'in Karolinska Enstitüsü'nden araştırmacılar son teknoloji tedavinin, doğuştan sağırlığı veya ileri derecede işitme bozukluğu olan çocuk ve yetişkinlerin işitme yetisini iyileştirdiğini ve klinik bir deneyde 7 yaşındaki bir çocuğun duyma becerisini neredeyse tamamen geri kazandığını açıkladı.

Hakemli dergi Nature Medicine'da detaylandırılan klinik çalışma, OTOF geninin sağlıklı bir kopyasının iç kulağa enjekte edilmesiyle 10 katılımcının tümünün işitmesinin gelişme gösterdiğini ortaya koydu.

Küçük ölçekli deney, OTOF adı verilen bir gendeki mutasyonlar sonucu genetik sağırlık veya ileri seviye işitme bozukluğundan muzdarip kişileri içeriyordu.

Bu mutasyonlar, ses sinyallerinin kulaktan beyne iletilmesinde kilit rol oynayan otoferlin proteininin eksikliğine neden oluyor.

Araştırmacılar tedavinin en çok çocuklarda işe yaradığını belirtse de yetişkinlere de fayda sağlayabileceğini söylüyor.

Deneyde adeno ilişkili virüsün sentetik ve zararsız bir versiyonu kullanılarak düzgün işleyen bir OTOF geni tek bir enjeksiyonla iç kulağa verildi.

Tedavinin etkileri hastaların çoğunda belirgin biçimde görülürken, işitme yetisi sadece bir ay sonra hızla iyileşti.

Araştırmacılar 6 ay sonra tüm katılımcılarda işitmede önemli ölçüde iyileşme kaydedildiğini ve algılanabilir ortalama ses seviyesinin 106 desibelden 52 desibele düştüğünü belirtiyor.

Çalışmada tedaviye en iyi yanıt verenlerin 5 ila 8 yaşındakiler olduğu tespit edildi.

7 yaşındaki bir kız çocuğu işitme yetisini neredeyse tamamen hızla geri kazandı ve 4 ay sonra annesiyle günlük konuşmalar yapabilmeye başladı.

Karolinska Enstitüsü'nden çalışmanın ortak yazarı Maoli Duan, "Bu yöntem ilk kez ergenler ve yetişkinlerde test edildi" diyor.

Katılımcıların çoğunda işitme duyusunun büyük ölçüde iyileşmesi, yaşam kaliteleri üzerinde derin bir etki yaratabilir. Şimdi bu etkinin ne kadar kalıcı olduğunu görmek için bu hastaları takip edeceğiz.

Araştırmacılar ayrıca tedavinin güvenli olduğunu ve iyi tolere edildiğini de saptadı. Katılımcılar 6-12 aylık takip süresinde herhangi bir ciddi yan etki bildirmedi.

En yaygın reaksiyon, bir tür akyuvar olan bağışıklık sistemi nötrofillerinin sayısındaki azalmaydı.

"OTOF sadece başlangıç" diyen Dr. Duan, araştırmacıların GJB2 ve TMC1 gibi diğer yaygın sağırlık genleri üzerinde de çalıştığını ekliyor.

Bunların tedavisi daha karmaşık ancak bugüne kadarki hayvan deneyleri umut verici sonuçlar ortaya koyuyor. Farklı genetik sağırlık türlerinden muzdarip hastaların bir gün tedavi görebileceğine güvenimiz tam.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news