T-Rex gibi büyük dinozorların gözleri, daha güçlü ısırabilmek için küçülmüş

Bilim insanları bu tür göz yuvası şekillerinin, büyük dinozorların kafatası dayanıklılığından ödün vermeden yüksek ısırma kuvvetleri geliştirmesini sağladığını söylüyor

(Dr. Stephan Lautenschlager/Birmingham Üniversitesi)
(Dr. Stephan Lautenschlager/Birmingham Üniversitesi)
TT

T-Rex gibi büyük dinozorların gözleri, daha güçlü ısırabilmek için küçülmüş

(Dr. Stephan Lautenschlager/Birmingham Üniversitesi)
(Dr. Stephan Lautenschlager/Birmingham Üniversitesi)

Yeni bir araştırmaya göre etkileyici Tyrannosaurus rex gibi büyük yırtıcı dinozorlar, daha yüksek ısırma gücüne sahip olabilmek için farklı göz yuvası şekilleri geliştirdi.
Birçok hayvanda göz yuvası kafatasında göz küresini barındıran sadece yuvarlak bir deliktir. Aralarında Birleşik Krallık'taki Birmingham Üniversitesi'nden araştırmacıların da olduğu bilim insanlarına göre, bu durum T-rex gibi yırtıcı dinozorlar da dahil büyük etçillerde çok farklı.
Perşembe günü Communications Biology akademik dergisinde yayımlanan yeni araştırma, yırtıcı dinozorların kafataslarında bulunan olağandışı eliptik veya oval göz çukurlarının, avlarının üzerine atıldıklarında kafataslarının darbeyi emmesini sağlayacak şekilde evrimleşmiş olabileceğini öne sürüyor.
The Independent'ta yer alan habere göre çalışmada, Birmingham Üniversitesi'nden Stephan Lautenschlager'ın da aralarında bulunduğu bilim insanları 400'den fazla farklı dinozorun ve timsah gibi onlarla yakından akraba türlerin göz yuvalarının şeklini inceledi.
Araştırmacılar bu olağandışı göz yuvası şekillerinin hangi amaca hizmet etmiş olabileceğini test etmek için bilgisayar simülasyonları ve stres analizi kullandı.
Yaptıkları analize dayanarak araştırmacılar, dairesel göz yuvasına sahip bir kafatası ısırma sırasında yüksek gerilime maruz kalırken, bu göz yuvalarının başka göz yuvası şekilleriyle değiştirilmesi durumunda gerilimin önemli ölçüde azaldığını söylüyor.
Bilim insanları bu tür farklı göz yuvası şekillerinin, Tyrannosaurus rex gibi en üstün yırtıcıların kafatası dayanıklılığından ödün vermeden yüksek ısırma kuvvetleri geliştirmesini sağladığını tahmin ediyor.
Araştırmacılar, otobur türlerin ve yavru dinozorların çoğunun dairesel göz yuvasını koruduğunu da buldu. Sadece büyük yırtıcı dinozorlar eliptik, anahtar deliği biçiminde veya 8 şeklinde göz yuvaları gibi diğer şekilleri benimsemiş.
Dr. Lautenschlager yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Sonuçlar, sadece bazı dinozorların eliptik veya anahtar deliği biçiminde göz yuvalarına sahip olduğunu gösteriyor. Ancak bunların hepsi kafatası uzunlukları 1 metre veya daha fazla olan büyük, etçil dinozorlar. Bu türlerde göz küresi aslında göz çukurunun sadece üst kısmında oturuyordu. Bu, kafatası boyutuna kıyasla göz boyutunda görece azalmaya da yol açmış."
Araştırmacılar, daha dar göz çukurları geliştirmenin bu büyük dinozor kafatasları içindeki göz küreleri için mevcut alanı azaltırken çene kasları için mevcut alanı artırmış ve "kafataslarının sağlamlığını geliştirmiş" olabileceğini tahmin ediyor.
Bu adaptasyonun daha küçük gözler barındırma pahasına daha güçlü ısırmalarını sağlamış olabileceğini söylüyorlar.
Bilim insanları bu dinozorların göz büyüklüğü kafatası uzunluğuyla aynı oranda artsaydı neler olabileceğini de analiz etti.
Araştırmacılar böyle bir durumda Tyrannosaurus rex'in gözlerinin 30 cm çapa kadar ulaşacağını ve yaklaşık 20 kg ağırlığında olacağını söylüyor.



James Webb Uzay Teleskobu, Samanyolu'nun merkezindeki "karanlık Tuğla'yı" görüntüledi

Görüntüdeki parlak bölgeler, hidrojenin büyük yıldızlardan gelen enerjiyle parladığı sıcak plazmaya ev sahipliği yapıyor. Tuğla ise parlayan plazmanın engellendiği karanlık bölge (Adam Ginsburg)
Görüntüdeki parlak bölgeler, hidrojenin büyük yıldızlardan gelen enerjiyle parladığı sıcak plazmaya ev sahipliği yapıyor. Tuğla ise parlayan plazmanın engellendiği karanlık bölge (Adam Ginsburg)
TT

James Webb Uzay Teleskobu, Samanyolu'nun merkezindeki "karanlık Tuğla'yı" görüntüledi

Görüntüdeki parlak bölgeler, hidrojenin büyük yıldızlardan gelen enerjiyle parladığı sıcak plazmaya ev sahipliği yapıyor. Tuğla ise parlayan plazmanın engellendiği karanlık bölge (Adam Ginsburg)
Görüntüdeki parlak bölgeler, hidrojenin büyük yıldızlardan gelen enerjiyle parladığı sıcak plazmaya ev sahipliği yapıyor. Tuğla ise parlayan plazmanın engellendiği karanlık bölge (Adam Ginsburg)

NASA'nın öncülüğünde işletilen yenilikçi James Webb Uzay Teleskobu, Samanyolu Galaksisi'nin merkezine yakın bir bölgede yer alan "Tuğla" (Brick) lakaplı nebulayı görüntüledi.

Bulutsu diye de bilinen nebulalar, uzaydaki dev toz ve gaz bulutları. Bazı bulutsular süpernovaya dönüşerek ölen yıldızların açığa çıkardığı gaz ve toz tarafından meydana getiriliyor. Diğer bulutsular da yeni yıldızların oluştuğu bölgelerde yer alıyor. Bu nedenle bazı bulutsulara “yıldız oluşum yerleri” adı veriliyor.

James Webb Uzay Teleskobu, Samanyolu'nun merkezinin yakınındaki karanlık nebulada önemli miktarda karbonmonoksit buzu da tespit etti.

Bilimsel adı G0.253+0.016 olan nebula, gökbilimcilerin Merkezi Moleküler Bölge diye adlandırdığı noktada yer alıyor. Bu bölgenin büyüklüğü, Güneş'in kütlesinin 60 milyon katına ulaşıyor.

Bölgedeki gaz ve toz bulutlarının çoğu yeni yıldızlar üretmekle meşgul. Ancak Tuğla nebulası, galaktik merkeze bakan karanlık bir levhaya benziyor. Bu bulutsunun neden yıldız oluşturmadığı halen gizemini koruyor.

Olası bir açıklamaya göre bu levha, henüz yıldız oluşturma şansı bulamamış genç bir bulutsu.

Bir diğer teoriyse Tuğla içindeki gazın çok türbülanslı olduğu yönünde. Bu hareketliliğinin gazların yıldız oluşturacak şekilde kendi içlerine çökmesini engellediğine inanılıyor.

James Webb'in yeni keşfi gizemi daha da derinleştiriyor. Gelmiş geçmiş en güçlü uzay teleskobu diye anılan cihaz, bulutsuda çok miktarda karbonmonotsit buzu tespit etti.

Galaktik merkezde daha önce toz parçacıkları üzerinde yoğunlaşan karbonmonoksit buzu saptanmıştı ama yıldızlararası ortamda böyle özelliklerin tespit edilmesi genellikle zor.

Bu yüzden kimse galaksinin merkezindeki nebulalarda ne kadar buz olduğunu bilmiyordu.

ABD'deki Florida Üniversitesi'nden Adam Ginsburg liderliğindeki gökbilimciler, uzay teleskobunun Yakın Kızılötesi Kamerası (NIRCam) bu kadar büyük miktarda buz tespit etmesine çok şaşırdı.

Ginsburg, "Gözlemlerimiz, buzun burada çok yaygın olduğunu gösteriyor. Öyle ki gelecekte yapılacak her gözlemin bunu hesaba katması gerekiyor" diye konuştu.

Ekibe göre bir sonraki adım, Tuğla'da ve galaktik merkezdeki diğer nebulalarda başka hangi buzların bulunabileceğini keşfetmek.

Ginsburg, "Örneğin, karbonmonoksit, su, karbondioksit ve karmaşık moleküllerin göreceli miktarlarını bilmiyoruz" dedi:

Spektroskopiyle bunları ölçebilir ve bu bulutlarda kimyasal süreçlerin zaman içinde nasıl ilerlediğine dair fikir sahibi olabiliriz.

Independent Türkçe


Nil Deltası iklim değişikliğinden en çok etkilenen risk bölgesi

Uzmanlar "nüfus artışı" ve çevrenin kötü yönetimi konusunda uyardı
Uzmanlar "nüfus artışı" ve çevrenin kötü yönetimi konusunda uyardı
TT

Nil Deltası iklim değişikliğinden en çok etkilenen risk bölgesi

Uzmanlar "nüfus artışı" ve çevrenin kötü yönetimi konusunda uyardı
Uzmanlar "nüfus artışı" ve çevrenin kötü yönetimi konusunda uyardı

İklim değişikliği, dünya genelinde yarım milyardan fazla insana ev sahipliği yapan kıyı nehir deltaları için doğrudan bir tehdit oluşturmakta ve bu bölgeleri, kasırga ve şiddetli fırtınaların yoğunluğundaki artışa ek olarak, bu alanların büyük bir kısmının sular altında kalmasına, göçe, büyük ekonomik kayıplara, hastalıkların yayılmasına, tarım arazilerinin kaybına yol açan yağış düzenindeki değişiklikler başta olmak üzere daha birçok tehlikeye maruz bırakmaktadır.

Ancak kıyı nehir deltalarının iklim değişikliğinden daha fazlasına karşı savunmasız olduğu görülüyor. Nil, Mekong ve Mississippi deltaları gibi ünlü deltalar da dahil olmak üzere dünya çapında 49 delta bölgesini kapsayan benzersiz bir çalışmada, İsveç Lund Üniversitesi ve Hollanda'daki Utrecht Üniversitesi'nden araştırmacılar önümüzdeki 80 yıl içinde delta bölgelerine yönelik en olası tehditleri belirlediler.

Şarku’l Avsat’ın Global Environmental Change dergisinin son sayısında yayınlanan çalışmadan aktardığına göre yeni sonlanan bilimsel bir araştırma, delta bölgelerinin başta nüfus artışı ve kötü çevre yönetimi olmak üzere birçok riskle karşı karşıya olduğunu ve bunun özellikle Asya ve Afrika delta bölgelerinin sürdürülebilirliği için bir tehdit oluşturduğunu ortaya koydu.

Kıyı nehir deltaları, bir nehrin ağzında oluşan alçak arazi alanlarıdır. Bu alanlar genellikle yoğun nüfusludur ve tarım arazileri, tatlı su, balıkçılık ve biyolojik çeşitlilik gibi doğal kaynaklar açısından zengindir.

Risk faktörleri

Şarku’l Avsat'a konuşan Lund Üniversitesi Sürdürülebilirlik Çalışmaları Merkezi'nden çalışmanın baş araştırmacısı Prof. Dr. Murray Scown şunları söyledi: "Dünya çapında 49 kıyı nehir deltasında, 5 farklı gelecek senaryosu altında 13 risk faktörünün nasıl değişeceğini analiz ettik. En belirgin risk faktörleri arasında arazi çökmesi, gelgit ve fırtınalarla ilişkili deniz seviyesinin yükselmesi, hidrolojik rejimlerdeki değişiklikler, yukarı nehirlerdeki çökeltiler, artan nüfus yoğunluğu ve uyum sağlamak için uygulanan ekonomik ve siyasi krizler yer alıyor. Tüm risk faktörlerinin tüm gelecek senaryoları altında artabileceğini ancak ana risk faktörlerinin delta bölgeleri ve senaryolar arasında farklılık gösterdiğini bulduk. Örneğin: Mısır'daki Nil Nehri, Nijerya'daki Nijer Nehri, Bangladeş'teki Ganj Nehri veya Çin'deki İnci Nehri gibi delta bölgelerinde nüfus yoğunluğu çok yüksek ve belirli senaryolar altında gelecekte daha da artacak ve bu nüfus yoğunluğu muhtemel tehlikeler açısından risk altında yer alıyor. Ancak bunun aksine, Mekong (Vietnam), Mississippi (ABD) ve Krishna ve Godavari (Hindistan) gibi Nil kadar yüksek nüfus yoğunluğuna sahip olmayan diğer delta bölgelerinde, arazi çökmesi ve göreceli deniz seviyesi yükselmesi gibi risk faktörleri bulunuyor. Örneğin, arazi çökmesinin genellikle sulama amaçlı yeraltı suyu çıkarılmasıyla bağlantılı. Aşırı yüksek deniz seviyeleri de özellikle Han Nehri (Kore), Colorado (Meksika), Yangtze (Çin) ve Ren Nehri (Hollanda) gibi bazı delta bölgelerinde önemli risk faktörlerini oluşturuyor.

Öte yandan, bazı delta bölgeleri, finansal veya diğer uyum kapasitesinin eksikliği veya riskleri yönetmede etkisiz hükümetler nedeniyle yüksek toplumsal risk faktörleriyle karşı karşıya. Bu tür sosyal faktörler endişe yaratıyor. Scown'a göre bu deltalar arasında Irrawaddy Deltası (Myanmar) ve Kongo'daki delta(Angola ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti) yer alıyor.

Tüm faktörleri bir arada değerlendiren Scown, Asya'nın büyük delta bölgelerinin en büyük risk altında olduğunu, nüfus artışı, tarım arazilerinin yoğun kullanımı, deniz seviyesinin göreceli olarak yükselmesi ve uyum sağlamada gecikme nedeniyle milyonlarca insan ve çevre için potansiyel olarak yıkıcı sonuçlar doğurduğunu belirtti. Delta bölgelerinin karşı karşıya olduğu risklerin zaman içinde artacağına inandığını, bu nedenle hükümetlerin gerekli önlemleri almasının tam zamanı olduğunu belirtti.

Önerilen çözümler

Bu risklerle yüzleşmek için önerilen çözümlerle ilgili olarak Scown, delta bölgelerinin bulunduğu ülkelerin hükümetlerinin risk faktörlerinin çoğunu ele alma kabiliyetine sahip olduğuna dikkat çekti. Ancak önceliklerini farklı şekilde düzenlemesi gerekecektir. Örneğin, toprak çökmesi küresel deniz seviyesinin yükselmesinden daha büyük bir etken olduğunda, çözümler yeraltı sularının çıkarılmasını düzenlemenin yanı sıra sera gazı emisyonlarını azaltmayı da hedefleyebilir.

Ana riskler aşırı deniz seviyeleri olduğunda, koruma önlemleri alınabilir ve yaklaşan fırtınalar ve gelgitler için erken uyarı sistemleri geliştirilebilir. Sosyal faktörler adaptasyon için ana konular olduğunda, uluslararası işbirliği ve desteğe ihtiyaç duyulabilir ve yukarı kıyıdaş ülkelerdeki nehir havzalarının hidrolojisindeki değişiklikler delta ülkelerinde risklere neden olduğunda, sorunların ele alınması için uluslararası işbirliği de gerekli olacaktır.

Araştırmacılar tarafından elde edilen verilerin araştırma çalışmasıyla birlikte kamuya açık olduğunu, böylece politika yapıcıların, risk yöneticilerinin, araştırmacıların ve diğerlerinin deltalarındaki farklı gelecek senaryolarını keşfedebileceklerini ve bu senaryoların delta bölgelerindeki karar alma sürecine rehberlik etmesini umduğunu belirtti.

Delta riskleri alanında çalışan araştırmacılar, bu riskleri yöneten karar vericiler ve potansiyel olarak risklere maruz kalan delta sakinleri arasındaki işbirliğinin gelecekte de devam etmesinin önemli olduğuna inanıyor.


17. yüzyılda gömülen ceset kalıntılarından kenevir çıktı

Araştırmaya, 1638 ila 1697'de hayatını kaybeden kişilerin kalıntıları dahil edildi (Pixabay)
Araştırmaya, 1638 ila 1697'de hayatını kaybeden kişilerin kalıntıları dahil edildi (Pixabay)
TT

17. yüzyılda gömülen ceset kalıntılarından kenevir çıktı

Araştırmaya, 1638 ila 1697'de hayatını kaybeden kişilerin kalıntıları dahil edildi (Pixabay)
Araştırmaya, 1638 ila 1697'de hayatını kaybeden kişilerin kalıntıları dahil edildi (Pixabay)

İtalyan araştırmacılara göre, kenevirdeki psikoaktif maddeler, öldükten sonra bile kemiklerde kalmaya devam ediyor. 

Milano Üniversitesi'nden Gaia Giordano ve ekibinin çalışması, hakemli bilimsel dergi Archaeological Science'ın aralık sayısında yayımlandı.

Bilim insanları, 17. yüzyılda Avrupa'nın en yenilikçi hastanelerinden biri olarak kabul edilen Milano'daki Ospedale Maggiore'nin Ca' Granda mahzen mezarlığındaki kalıntıları inceledi. 

Milyonlarca kişinin incelendiği araştırma, kenevir bağımlılığının genç erkeklere verdiği zararı ortaya koydu

Araştırmacılar daha önce yaptıkları bir çalışmada, aynı mezarlıktan çıkarılan bazı kafataslarının beyin dokusunda esrar kalıntılarını keşfetmişti.

Bunun üzerine bilim insanları, araştırmalarını daha uzun kemikleri kapsayacak şekilde geliştirmek istedi.

Araştırmacılar, Ca' Granda'da gömülmüş 9 kişinin kalıntılarından uyluk kemiği örneği çıkardı. 

Daha sonra kemikler toz haline getirilerek toksikoloji analizi yapıldı.  

Bu sayede kimyasal bileşikler tek tek ayrıştırılabildi. 

Keyif verici madde olarak kullanılmış olabilir

Elde edilen bulgulara göre, kemik kalıntılarında kenevirin ana bileşiklerinden olan tetrahidrokanabinol (THC) ve kannabidiol (CBD) psikoaktif maddeleri görüldü.

Analize göre, birer erkek ve kadına ait uyluk kemiklerinde bulunan bu maddeler, kana karıştıktan sonra kemik dokusu tarafından emilerek orada kaldılar. 

Araştırmacılar makalelerinde şunları söyledi: 

Kemik örneklerinde THC ve CBD görüldü. Bildiğimiz kadarıyla bu sonuçlar, tarihi ve arkeolojik insan kemiği kalıntılarında esrar tespitine ilişkin ilk rapor niteliğindedir.

Antik Yunan ve Romalılar döneminde kenevirin, tıbbi amaçlı kullanıldığı biliniyor. 

Fakat özellikle 12. yüzyıldan itibarıyla Ortaçağ'da popülerliğini yavaş yavaş kaybeden kenevir, 1484'de Papa VIII. Innocent tarafından tamamen yasaklanmıştı. 

Öte yandan hastanenin kullandığı ilaç kayıtlarında kenevirin adı yer almıyor. 

İncelenen kayıtlar, hastaların keneviri kendi kendine ilaç yerine kullanım ya da eğlence amaçlı aldıklarını gösteriyor. 

Ekibe göre çalışmaları, o dönem yaşayan nüfusun gündelik alışkanlıklarına dair yeni bir ışık tutuyor:

Elde edilen bulgular, Yeniçağ'da Milano'da kenevirin muhtemelen keyif amaçlı kullanıldığını gösteriyor. 

Bununla birlikte, İtalya'nın yüzyıllar boyunca ip, tekstil ve kağıtta kullanılmak üzere büyük bir kenevir üreticisi olduğu biliniyor. Araştırmacılar, kenevire yanlışlıkla maruz kalınmış olunabileceğini de gözardı etmiyor.

Independent Türkçe


Yarasalar daha iyi ve daha uzun bir yaşamın sırrını mı taşıyor?

Yarasalar adeta ölüme meydan okuyan gelişmiş mekaniklere sahip.
Yarasalar adeta ölüme meydan okuyan gelişmiş mekaniklere sahip.
TT

Yarasalar daha iyi ve daha uzun bir yaşamın sırrını mı taşıyor?

Yarasalar adeta ölüme meydan okuyan gelişmiş mekaniklere sahip.
Yarasalar adeta ölüme meydan okuyan gelişmiş mekaniklere sahip.

İnsanlar ve yarasalar

Biyokimyacı ve zoonotik hastalık uzmanı Linfa Wang, elbette insanların gökyüzünde kanat çırptığını veya şehirdeki en iyi burgeri bulmak için yankıları kullandığını hayal etmiyor. Wang bu fikri ile, insanların yarasalar gibi yaşamasını değil, yaşamlarını iyileştirmek ve uzatmak için tuhaf fizyolojilerinden ilham alınmasını kastediyor. “Öyle görünmeyebilir ama yarasalar dünyadaki en sağlıklı memelilerdir” diyor.

Yarasalarla ilgili son zamanlardaki gelişmeler göz önüne alındığında buna ikna olmak biraz güç olabilir. Hendra virüsünün insanlara sıçradığı 1994 yılından SARS-CoV-2’nin ortaya çıktığı 2019 yılına kadar geçen otuz yılda, yarasalar yaban hayatından insanlara bulaşan yaklaşık beş ölümcül salgının kaynağı oldu.

Ancak yarasalar nadiren hastalanıyorlar. Ebola, Nipah, Marburg ve çeşitli koronavirüsler onları hiçbir şekilde etkilemiyor ve hatta bazı yarasalar, insanlarda tedavi edilmediği takdirde neredeyse kesin ölüme yol açan kuduzla karşılaştıklarında hayatta kalabiliyor.

Ölüme meydan okuyan mekanizmalara sahipler

Linfa Wang’la iş birliği yapan Dublin Üniversitesi Koleji’nden yarasa biyoloğu olan Emma Teeling, ‘Hastalığın hasarını sınırlayacak mekanizmalar geliştirdiler’ diyor.

Yarasaların ölüme meydan okuma yeteneği bunun da ötesine geçiyor. Nektar yiyen bazı türler, yıllarca kan şekeri seviyelerini bir insanı hiperglisemik komaya sokacak kadar yüksek oranlarda tutuyor ancak yine de hiçbir zaman diyabet geliştirmiyorlar. Bazılarının ise vahşi doğada 41 yıla kadar (kendi boyutlarındaki memelilerin genel olarak yaşaması beklenen sürenin neredeyse 10 katı) hayatta kaldıkları, kanser olmadıkları ve doğurganlık oranlarında düşüş yaşamadıkları görülüyor.

Linfa Wang ve Emma Teeling birkaç meslektaşıyla birlikte yakın zamanda Avrupa Araştırma Konseyi’nden yarasaların bu çılgın yeteneklerin ardındaki biyolojiyi ve bunun diğer canlılara nasıl yardımcı olabileceğini daha iyi anlamaya çalışmak için 13 milyon dolarlık bir bağışla ödüllendirildi.

Yarasa-insan

Linfa Wang’ın ekibi, sağlıklı, hastalıklara dirençli bir yarasa üzerinden genetik mühendisliğine yönelik çalışmalar yaparak bazı fikirlerini test etmeye başladı. Linfa Wang ve meslektaşları herhangi bir yarasa-insan yaratmakta halen yıllarca uzakta bulunuyorlar. Ancak bu fikirlerin bir gün insanlar için diyabetle mücadelede, bulaşıcı hastalıkları kontrol altına almada ve hatta yaşam süresini uzatmada yeni tedavilerin kaynağı olacağından eminler.

Yarasaların sağlığının anahtarı, uçuş ya da en azından gelişmiş uçuş mekanizmasının yarasa vücudu üzerindeki etkileri gibi görünüyor. Uçuş, tüm avantajlarına rağmen enerji açısından en yorucu ulaşım seçeneklerinden biri ve arasalar uçarken metabolizmaları dinlenme durumunun 15 ila 16 katına kadar hızlanabiliyor. Vücut ısıları 40 santigrat dereceyi aşarken bu da onları ateşlenme durumuna itiyor.

Tüm bunları hemen hemen tüm memelilere uyguladığınızda vücutları, metabolizmalarının toksik yan etkileri olan ve hücreleri etkili bir şekilde parçalayan aşırı inflamasyonun ateşi altında büyük ihtimalle bitkin düşer.

Yarasalar, kendilerine zarar veren bu hareket biçimiyle başa çıkabilmek için iki temel güvenlik önlemi geliştirmişler. Birincisi, fiziksel sakinliği koruma konusundaki büyük beceri. Aşırı efor sarfetmeye zorlandıklarında bile yarasaların vücutları o kadar iltihaplanmıyor. Bunun nedeni kısmen bu sistemleri harekete geçiren bazı moleküler mekanizmalardan yoksun olmaları. Bu da yarasaların vücutlarında metabolik bir baskı olduğunda daha az hasar aldıkları anlamına geliyor. Meydana gelen herhangi bir hasara karşı yarasaların ikinci önlemi ise, hücrelerinin parçalanmış DNA parçalarını hızla bir araya getirerek temizleme ve onarma konusunda alışılmadık derecede verimli olmaları.

Fiziksel hasarın azaltılması

Linfa Wang ve Emma Teeling, bu stratejilerin aynı zamanda diğer fiziksel hasarların azaltılmasına da yardımcı olduğuna dikkat çekiyor:

“Kanser, genetik kodumuzun belirli kısımlarında hatalar ortaya çıktıktan sonra ortaya çıkma eğilimindedir. Moleküler açıdan, yaşlanma temel olarak vücutta ömür boyu hücresel aşınma ve yıpranma birikmesi sonucudur.”

Yarasalarda stres, kronik sağlık sorunlarının ana nedenlerinin uçmak ve bununla ilişkili tüm stresle çözülebileceği anlamına gelir. Yani yarasanın vücudunun havada sorunsuz bir şekilde çalışmasını sağlayan çözümler, yarasanın ömrü boyunca ortaya çıkan sorunların da cevabı olabilir. Emma Teeling, insanların hasarı onarma konusundaki performansının yaşla birlikte azaldığını ancak yarasaların yeteneklerinin giderek arttığını belirtti.

Hastalık enfeksiyonlarını önlenmesi

Bütün bunlar aynı zamanda yarasaların neden bizi öldürebilecek patojenlere karşı bu kadar misafirperver konakçılar olduğunu açıklamaya da yardımcı olabilir.

İnsanlarda, en tehlikeli bulaşıcı hastalık vakalarının çoğunun asıl tehlikesi, vücudun aşırı inflamatuar tepkisidir. Bu reaksiyon, bir patojenin hücrelere verebileceği herhangi bir zarardan daha büyük bir tehdit oluşturabilir. Savunmalarımızın çoğu, kendi sahamızda patlayan bombalar gibidir, işgalcileri öldürebilir, ancak bunun bize maliyeti de büyük olur.

Buna karşılık, yarasaların iltihaplanmayı tetikleme eşiği o kadar yüksek ki pek çok virüs bu derecede bir tahribat yaratmadan yarasaların dokularına yerleşebilir.

Laboratuvar deneylerinde yarasalara çok sayıda virüs enjekte edildi. Solüsyonda milimetre başına 10 milyon ünite ebola virüsüne, akciğerin bir gramında ise 10 milyon ünite koronavirüs virüsüne ulaştı. Ancak Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre araştırmacılar yarasaların sağlığıyla ilgili ciddi sorunlar gözlemlemedi. Colorado State Üniversitesi’nden yarasa immünologu Tony Schountz, yarasalar ve virüslerinin aslında ‘immünolojik bir yumuşama’ yarattığını söyledi.

Bununla birlikte yarasaların vücutları virüslerin yayılmasını proaktif olarak bastırma konusunda oldukça becerikli olduğundan, bu devasa virüs seviyeleri elbette yarasalar için sıkıntılı bir durum olmuyor. Linfa Wang’a göre bu kısmen bazı yarasa türlerinin ‘savunma sistemlerinin bazı kısımlarının’ her zaman aktif olmasından kaynaklanıyor ve kendisi bunu ‘savaşa hazır olma’ olarak adlandırıyor. Yani bir patojen ortaya çıktığında, halihazırda güçlü proteinlerle dolu olan, viral yaşam döngüsünün bazı kısımlarını bloke etmeye hazır bir konakçıya saldırır ve mikrobun kontrolden çıkmasını engeller.

Yarasa için geçici olan bir enfeksiyon insanlar için yıkıcıdır

Buradaki dikkat çeken nokta, virüslerin yarasaların hilelerini anlamış ve bu iyi korunan hücrelerin içine sızmaya, çoğalmaya ve daha sonra bunlar arasında yayılmaya çalışırken daha güçlü olacak şekilde evrimleşmiş olmalarıdır. Chicago Üniversitesi’nden hastalık ekolojisti Cara Brook’a göre yarasa kalibresindeki bu saldırının aynı kalkanlara sahip olmayan bir insan için aşırı olabilir. Bu durum, yarasalardan kaynaklanan virüslerin bize verdiği zararı açıklamaya yardımcı olabilir. Kısacası yarasada fark edilmeyen bir enfeksiyon, insanlarda büyük bir kaosa yol açabilir.

Linfa Wang’ın bu tür konakçı-patojen uyumsuzluğuyla başa çıkmaya yönelik temel önerilerinden biri, iltihaplı tepkilerimizi biraz daha bastırmaya, yani biraz daha yarasa benzeri hale getirmek için ilaçlar kullanmaya dayanıyor. Bu adımın aynı zamanda otoimmünite riskini de azaltacağını, hatta yaşlanmayı veya bazı kronik metabolik hastalıkları geciktireceğini de sözlerine ekledi. Kendisinin ve ekibinin, deneylerinden birinde yarasalardaki iltihaplanmayı baskılayan spesifik bir gene sahip olan yarasa-farenin gribe, SARS-CoV-2’ye ve hatta gut kristallerine karşı daha iyi sonuç verdiği bilgisini paylaştı.

*The Atlantic Online


Mısırlı eski bakan, "mumya laneti" söylentilerine açıklık getirdi

Tutankamon, Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki mezarında yüzünde altın bir maskeyle yatıyor (AFP)
Tutankamon, Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki mezarında yüzünde altın bir maskeyle yatıyor (AFP)
TT

Mısırlı eski bakan, "mumya laneti" söylentilerine açıklık getirdi

Tutankamon, Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki mezarında yüzünde altın bir maskeyle yatıyor (AFP)
Tutankamon, Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki mezarında yüzünde altın bir maskeyle yatıyor (AFP)

Mısırlı arkeolog ve eski Tarihi Eserler Bakanı Zahi Havas, "mumya lanetinin" asıl gerekçesini açıkladı.

Havas, ortada herhangi bir lanet bulunmadığını ve basit enfeksiyonların ölüme neden olduğunu söyledi.

Sözde lanet ayrım yapmıyor

Antik Mısır'da yaşamış bir kişinin mumyalanmış bedenini rahatsız edenlerin üstüne, Firavunların lanetinin salınacağına inanılıyor.

İddiaya göre bu lanet, arkeologlar ya da hırsızlar arasında ayrım da yapmıyor.

Firavunların lanetinin kötü şans, hastalık ve hatta ölüme bile yol açtığı iddia ediliyor.

Özellikle bu lanetin MÖ 1332 ila 1323'te hüküm sürmüş çocuk firavun Tutankamon'un 1922'de açılan mezarıyla ilgili olduğunun da altı çiziliyor.

Fakat bunların hepsi şehir efsanesi.

Hangi ölümler örnek olarak gösterildi?

Kazıyla ilişkili isimlerin farklı zamanlarda beklenmedik şekilde ölümleri, lanet söylentilerinin abartılmasına neden oldu.

1922'de Krallar Vadisi'nde Tutankamon'un bozulmamış mezarını ortaya çıkaran Britanyalı arkeolog Howard Carter'ın kanaryasını aynı gün yılan yedi.

Kazıyı finanse eden George Herbert 5 Nisan 1923'te bir sivrisinek ısırığı sonucu enfekte olduğu için öldü.

1923'te mezarı gördükten sonra kazıların Amerikalı sponsoru George Jay Gould zatürreden öldü.

Diğerleri arasında Londra'da mumyanın röntgenini çeken Archibald Douglass Reid ve 1935'te Mısır'a yaptığı son geziden sonra enfeksiyondan ölen Amerikalı arkeolog James Henry Breasted yer aldı.

Arkeolog Carter da hemen sonra olmasa bile 17 yıl sonra Hodgkin hastalığından hayatını kaybetti.

Lanetle ilişkilendirilen çeşitli araba kazaları, çatışma, yangın, intihar gibi vakalar da basında geniş yer bulmuştu. 

Tutankamon'un Krallar Vadisi'nde üstü örtülmüş mumyası (Reuters)
Tutankamon'un Krallar Vadisi'nde üstü örtülmüş mumyası (Reuters)

Öte yandan çok sayıda Mısırlı işçi de kazılarda yer almıştı. Fakat hem Carter'ın onları çok anmaması hem de Batı basınının pek yer vermemesi nedeniyle hastalıkları ve ölümleri nadiren duyuldu.

"Acele etmemek gerekiyor"

Havas, beklenmedik ölümlerin lanetle değil, yalnızca bilimle açıklanabileceğini söylüyor:

Bir mezarda mumya varsa, bu mumyada görülemeyen mikroplar vardır.

Arkeologların eskiden alelacele mezarlıklara girdiğini söyleyen Havas, gerekli önlemleri almadıkları için mikroplara maruz kaldıklarını ve ardından öldüklerini söyledi.

Yakın zamanda kendisinin de dahil olduğu bir keşif çalışmasından örnek veren Havas, şunları söyledi:

İki hafta önce yerin yaklaşık 18 metre altında, 25 ton ağırlığında kilitli bir lahit keşfettim. İki işçi daha sonra benim için kapağı açtı. Açtıklarında, kötü hava çıkıp temizi girene kadar yarım saat kadar havalandırdım. Firavunların laneti bu.

Lanetin eski mikroplardan kaynaklandığının altını çizen Havas, Tutankamon'un mezarı keşfedildiğinde haberlerin telif haklarının London Times'a verildiğini hatırlattı.

Havas bu nedenle diğer kuruluşlardaki muhabirlerin farklı bir şeyler yazamadığını söyledi. Bu durum, lanet söylentilerinin daha çok kişi tarafından dillendirilmesine neden olmuştu. 

Independent Türkçe


Çinli bilim insanları Mars yüzeyinin altında çokgenler keşfetti

Zhurong, Çin'in Mars'taki ilk uzay aracı (Çin Uzay Ajansı)
Zhurong, Çin'in Mars'taki ilk uzay aracı (Çin Uzay Ajansı)
TT

Çinli bilim insanları Mars yüzeyinin altında çokgenler keşfetti

Zhurong, Çin'in Mars'taki ilk uzay aracı (Çin Uzay Ajansı)
Zhurong, Çin'in Mars'taki ilk uzay aracı (Çin Uzay Ajansı)

Çin'in Mars'taki uzay aracı, Kızıl Gezegen yüzeyinin altına çokgen yapılar keşfetti.

Zhurong uzay aracının yeraltına nüfuz eden radar cihazı, yaklaşık 10 metre derinlikteki şekilleri ortaya çıkardı.

Bu yapıların muhtemelen buzdan oluştuğu belirtiliyor. Bunlar Mars'ın uzun süredir kayıp olan suyuna dair önemli ipuçları sunabilir.

Aracın yüksek teknolojili radarı, aşağıda neler olduğunu saptamak için gezegenin kuzey yarımküresindeki geniş Utopia Planitia ovasını taradı.

Hakemli bilimsel dergi Nature Astronomy'de yayımlanan araştırma makalesinde toplamda 16 çokgen şekil bulunduğu belirtildi.

Araştırmacılar, çokgenlerin nasıl oluştuğunu henüz kesin olarak söyleyemiyor.

Ancak bunların Dünya'daki kış ve ilkbahar aylarında meydana geldiği gibi donma-çözülme döngüleri sonucunda ortaya çıkmış olabileceği tahmin ediliyor.

Makalede ayrıca, çokgenlerin Mars tarihindeki Geç Hesperian ve Erken Amazon dönemlerinde oluştuğu ifade edildi. Bu dönem, yaklaşık 3,7 ila 2,9 milyar yıl öncesine denk geliyor.

Bu da söz konusu dönemde bölgede su kütlelerinin yer aldığı anlamına geliyor.

Zhurong'un önceki keşifleri, Mars'ın eskiden bol miktarda su kütlesine ev sahipliği yaptığını göstermişti.

Bu kütlelerin 400 bin yıl öncesine kadar varlığını koruduğu ileri sürülmüştü.

Adını Çin mitolojisindeki ateş ve savaş tanrısından alan Zhurong, 15 Mayıs 2021'de Mars'ın Utopia Planitia ovasına inmişti.

Üç aylık görev süresi biçilen uzay aracı, gezegenin yüzey toprağını ve atmosferini inceledi.

Son dönemde kış uykusuna yatan araç, Güneş panellerini kaplayan toz nedeniyle hareket edemez halde.

Independent Türkçe


Instagram ve Facebook'un devasa pedofili problemi gözler önüne serildi

Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından 2010'da kurulan Instagram, iki sene sonra Facebook'a satılmıştı (Reuters)
Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından 2010'da kurulan Instagram, iki sene sonra Facebook'a satılmıştı (Reuters)
TT

Instagram ve Facebook'un devasa pedofili problemi gözler önüne serildi

Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından 2010'da kurulan Instagram, iki sene sonra Facebook'a satılmıştı (Reuters)
Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından 2010'da kurulan Instagram, iki sene sonra Facebook'a satılmıştı (Reuters)

WhatsApp, Instagram ve Facebook'un ana şirketi Meta, pedofilleri sosyal medya platformlarından uzak tutmakta ciddi şekilde zorlanıyor.

Wall Street Journal'ın haberine göre, Instagram ve Facebook'un pedofili hesaplarını teşvik ettiği ve halihazırda sıkıntılı olan durumu daha da kötüleştirdiği örnekler var.

ABD merkezli gazetenin Stanford ve Massachusetts Amherst Üniversitesi'ndeki araştırmacılarla işbirliği içinde yürüttüğü çalışma, Instagram algoritmalarının reşit olmayan kullanıcılara yönelik cinsel içerikli gönderiler üreten ağlara imkan verdiğini ortaya koydu.

Önceki aylarda Meta, göze çarpan bu sorunu çözmek için bir çocuk güvenliği görev gücü oluşturmuştu. Ancak gazeteye göre bunun üzerinden 5 ay geçmesine rağmen şirketin platformlarında halen çocuk istismarı içerikleri var.

Üstelik bu sorun sadece Instagram için geçerli değil. Çocuk istismarı içeren gönderileri paylaşmak üzere kurulmuş Facebook grupları var ve bunlar halen aktif kullanılıyor.

Meta'nın 100'den fazla çalışandan oluşan bu özel ekibi, pedofiliyle ilgili hashtag'leri yasaklama kararı almıştı. Ancak şirketin çabalarının yeterli olmadığı görüldü. Araştırmacılar, platformların algoritmalarında köklü değişiklikler yapılması gerektiğini söylüyor.

Nitekim sorunun boyutu da son derece büyük.

Kanada Çocuk Koruma Merkezi, toplamda 10 milyon kadar takipçisi olan ve çocuklara yönelik cinsel istismar videolarını canlı yayımlayan Instagram hesapları tespit etti.

Wall Street Journal'ın kendi araştırmasına göre de bahsi geçen Facebook gruplarında yüz binlerce kullanıcı var.

Gazetenin bu grupları Meta'ya bildirdiği aktarıldı. Ancak aktarılana göre şirket, adında açıkça "ensest" kelimesi geçen bir Facebook grubunun bile Topluluk Standartları'nı ihlal etmediği sonucuna vardı.

Meta, çocuk istismarı içeren hesapları devre dışı bırakmak için gereken araçları geliştirmeye çalıştığını bildiriyor. Şirket yetkilileri, temmuzdan bu yana çocuk güvenliği politikalarını ihlal eden 16 bin hesabı kaldırdıklarını savunuyor.

Ancak gazeteye açıklamada bulunan bir şirket sözcüsü, kullanıcılara tahmini ilgi alanlarına göre içerikler öneren algoritmaları kaldırmayı veya sınırlandırmayı düşünmüyor.

Hedefli reklamlar için de kullanılan bu algoritmalar, muhtemelen şirketin en önemli gelir kaynağı.

Öte yandan bu algoritmaların reşit olmayan kullanıcıların psikolojisini bozduğu da araştırmalarla ortaya konmuştu.

Geçen ay ABD'nin 42 eyaletinden savcılar bu algoritmaları sınırlandırması için Meta'ya dava açmıştı.

Independent Türkçe


ChatGPT yasaları yazmaya başladı

30 Kasım 2022'de piyasaya sürülen sohbet botu, ABD'li yapay zeka firması OpenAI tarafından geliştirildi (AFP)
30 Kasım 2022'de piyasaya sürülen sohbet botu, ABD'li yapay zeka firması OpenAI tarafından geliştirildi (AFP)
TT

ChatGPT yasaları yazmaya başladı

30 Kasım 2022'de piyasaya sürülen sohbet botu, ABD'li yapay zeka firması OpenAI tarafından geliştirildi (AFP)
30 Kasım 2022'de piyasaya sürülen sohbet botu, ABD'li yapay zeka firması OpenAI tarafından geliştirildi (AFP)

Brezilya'nın Porto Alegre kent meclisi üyeleri, farkında olmadan ChatGPT tarafından yazılan bir yasayı yürürlüğe koydu.

Yasa geçen ay kabul edildi ve bu hafta belediye meclisi üyesi Ramiro Rosário, tasarının aslında sohbet botunda yazıldığını açıkladı.

Rosário, ChatGPT'den vergi mükelleflerinin su tüketim sayaçlarını değiştirmek için ödeme yapmak zorunda kalmamasını sağlamayı amaçlayan bir tasarı yazmasını istedi.

Daha sonra tasarıyı 35 meclis üyesinin onayına sundu ve belgeyi ChatGPT'ye yazdırdığını onlardan sakladı.

Zira mevzuatın ChatGPT'yle yazıldığını duyan meclis üyelerinin sırf bu nedenle olumsuz oy kullanacağından endişe ediyordu.

Rosário, "Yapay zekayla yazıldığı için projenin onaylanmaması riskini almak istemedim. Bu, halka haksızlık olurdu" diye konuştu.

Öte yandan bu, sohbet botuna yazdırılan ilk yasa tasarısı değil.

ABD'nin Massachusetts Eyalet Senatörü Barry Finegold, Ocak 2023'te onaya sunduğu bir tasarıyı da ChatGPT'ye yazdırmıştı.

Söz konusu tasarı, yapay zeka şirketlerinin algoritmalarını risk değerlendirmesinden geçirmelerini ve güvenlik önlemleri almalarını zorunlu kılmayı amaçlıyordu.

Ancak senatör tasarıyı sohbet botuna yazdırdığını saklamamıştı.

Tasarının son bölümünde, "Bu yasa, ChatGPT'nin yardımıyla hazırlandı ve tasarıdaki herhangi bir hata veya yanlışlık, dil modeline değil, insan yazarlarına atfedilmelidir" ifadeleri yer almıştı.

Independent Türkçe


NASA'nın insanları Ay'a götürmesi 2027'yi bulabilir

Uzay ajansı Artemis Projesi kapsamında Ay'da insanlar için koloni kurmayı hedefliyor (NASA)
Uzay ajansı Artemis Projesi kapsamında Ay'da insanlar için koloni kurmayı hedefliyor (NASA)
TT

NASA'nın insanları Ay'a götürmesi 2027'yi bulabilir

Uzay ajansı Artemis Projesi kapsamında Ay'da insanlar için koloni kurmayı hedefliyor (NASA)
Uzay ajansı Artemis Projesi kapsamında Ay'da insanlar için koloni kurmayı hedefliyor (NASA)

İlk etapta Aralık 2025'te Artemis 3 görevi kapsamında planlanan fırlatmanın en az 2027'ye kadar beklemesi gerekebilir.

NASA, Artemis 3 göreviyle ünlü Apollo misyonlarından 51 yıl sonra insanları Ay'a döndürmeyi amaçlıyor.

ABD Sorumluluk Ofisi'nden 30 Kasım Perşembe gelen açıklamada bu çabanın "birden fazla zorlukla" karşı karşıya olduğu belirtildi.

Açıklamada ayrıca, halihazırda NASA'nın görev kapsamında oluşturduğu programın fazla iddialı olduğu ifade edildi.

Değerlendirmelere göre uzay ajansının Ay'a tekrar insan yollaması en erken 2027'de mümkün olabilir.

Bu arada NASA, insanları 1972'den beri kimsenin ayak basmadığı Ay'a geri götürmek için Elon Musk'ın uzay firması SpaceX'le çalışıyor.

Musk ve SpaceX çalışanları, ilk başta bu görevin 2024'te gerçekleştirilebileceğine inanıyordu. Ancak araya Kovid-19 pandemisinin girmesi ve NASA personelinin bile evden çalışmasının gerekmesiyle Artemis misyonu da aksamıştı.

Bunun üzerine NASA'nın teftiş organı Genel Denetim Ofisi 2021'de konuyla ilgili bir rapor hazırlamıştı. Raporda misyonun en erken 2026'da gerçekleştirilebileceği yazılmıştı.

ABD hükümetine bağlı Sorumluluk Ofisi'nin yeni açıklamasıysa burada öngörülen sürenin bir yıl daha uzayacağı anlamına geliyor.

Buna göre hem NASA'nın hem de SpaceX'in bu misyonu başlatması için halen önemli miktarda teknik çalışmayı halletmesi gerekecek.

Öte yandan NASA'nın ilk tahminleri Musk'ınkine göre halihazırda daha "karamsardı". Nitekim uzay ajansının insanları Ay'a götürmek üzere ilk başta belirlediği hedef, 2028'e işaret ediyordu.

NASA, Ay'da Artemis adını verdiği bir üs kurmayı ve insanların gelecekte, aşırı ışık, aşırı karanlık ve donmuş sudan oluşan bu gök cisminde barınabilmesini sağlamak için uğraşıyor.

NASA uyduya göndereceği astronotların varış noktası olarak Güney Kutup Bölgesi'ni seçmişti. Ancak kesin iniş noktası hâlâ belli değil.

 

Independent Türkçe, Space, ABD Sorumluluk Ofisi


Microsoft'un yapay zeka kullanan yeni çizim özelliği: Cocreator

Cocreator, Microsoft Paint üzerinden erişebilen heyecan verici yeni bir özellik. (Microsoft)
Cocreator, Microsoft Paint üzerinden erişebilen heyecan verici yeni bir özellik. (Microsoft)
TT

Microsoft'un yapay zeka kullanan yeni çizim özelliği: Cocreator

Cocreator, Microsoft Paint üzerinden erişebilen heyecan verici yeni bir özellik. (Microsoft)
Cocreator, Microsoft Paint üzerinden erişebilen heyecan verici yeni bir özellik. (Microsoft)

Sadece birkaç adımda muhteşem bir sanat eseri yarattığınızı hayal edin. Evet, Microsoft'un en son yeniliği olan ‘Paint Cocreator’ yapay zekanın gücünden yararlanarak bunu gerçeğe dönüştürüyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre ‘Cocreator’, gelişmiş yapay zeka modeli ‘DALL-E’ ile iş birliği yaparak, metin açıklamalarını çeşitli ve canlı görüntülere dönüştürebiliyor ve doğrudan yaratıcı olasılıklar dünyasının kapıları açıyor.

Cocreator, Microsoft Paint üzerinden erişilebilen, heyecan verici yeni bir özellik. Araç çubuğundan ‘Cocreator’ simgesi seçildiğinde, hayal gücünü hayata geçirmeye hazır bir yan panel beliriyor. Sağlanan metin kutusunda, oluşturulmak istenilen örüntü arzu edilen ayrıntıda tanımlanabiliyor.

Fotoğraf Altı: Microsoft Paint, Microsoft Store'dan kolayca edinilebiliyor. (Shutterstock)
Microsoft Paint, Microsoft Store'dan kolayca edinilebiliyor. (Shutterstock)

Microsoft Paint, şu basit adımlar takip edilerek Microsoft Store'dan kolayca edinilebiliyor:

- Microsoft Paint programını açın. Araç çubuğundaki Cocreator simgesine tıklayın.

- Metin kutusunda oluşturmak istediğiniz görüntüyü tanımlayın.

- Tercih edilen stili seçin.

- ‘Oluştur’ düğmesine tıklayın. ‘Cocreator’ programı daha sonra tarif ettiğiniz görüntünün üç farklı varyasyonunu oluşturacaktır.

- Vizyonunuza uygun görseli seçin, çizim tahtanıza uygulayın ve sanatsal yolculuğunuzun başlamasına izin verin.

Fotoğraf Altı: Cocreator, gelişmiş yapay zeka modeli DALL-E aracılığıyla metin açıklamalarını çeşitli görüntülere dönüştürebilir. (Shutterstock)
Cocreator, gelişmiş yapay zeka modeli DALL-E aracılığıyla metin açıklamalarını çeşitli görüntülere dönüştürebilir. (Shutterstock)

Yeni yaratıcılığın anahtarı

Cocreator'ı kullanmak için Microsoft hesabınızla oturum açılması gerekiyor. Bu bulut tabanlı hizmet, sorunsuz bir deneyim sağlamak için kimlik doğrulama ve yetkilendirme istiyor. Ayrıca oturum açmak Cocreator kredilerine erişim sağlıyor. Oluşturulan her görsel için bir kredi kullanılıyor. Kredileri takip etmek için Cocreator bölmesinin sağ alt köşesine hızlıca göz atmak yeterli. Cocreator’ katılındığında çarpıcı bir sanat eserine dönüştürülmeye hazır beş puanla başlanıyor.

Etik standartları koruyun

Microsoft, sorumlu yapay zeka uygulamaları ve teknolojinin etik kullanımı konusunda kararlı. Cocreator, zararlı, saldırgan veya uygunsuz görüntülerin oluşturulmasını önlemek için tasarlanmış içerik filtreleme mekanizmaları içeriyor. Filtreleme sistemi güçlü olmasına rağmen, istenmeyen her içeriği tespit edemeyebiliyor. Uygunsuz veya beklenmedik görüntülerle karşılaşıldığında, bunlar ‘Cocreator’ panelindeki yorumlar düğmesi aracılığıyla bildirebiliyor.

Bu yeni programla Microsoft, hayal gücü ve yaratıcılık arasındaki boşluğu doldurma konusunda büyük bir adım atıyor. Bu son teknoloji, etik ve sorumlu yapay zeka uygulamalarını sürdürürken kullanıcıların fikirlerini çarpıcı görsel sanatlara dönüştürmelerini sağlıyor.