Libya Özel Danışmanı Williams Şarku’l Avsat’a konuştu: Libya’da tarihi tavizler verilmeli, halk yeni bir sınıf ve cumhurbaşkanının seçilmesini istiyor

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams (EPA)
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams (EPA)
TT

Libya Özel Danışmanı Williams Şarku’l Avsat’a konuştu: Libya’da tarihi tavizler verilmeli, halk yeni bir sınıf ve cumhurbaşkanının seçilmesini istiyor

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams (EPA)
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Libya Devlet Yüksek Konseyi ve Temsilciler Meclisi'ni sorumluluklarını üstlenerek, anayasal çerçevede seçimler için bir yol haritası üzerinde anlaşarak ‘tarihi tavizler’ vermeye çağırdı.
Aynı zamanda, “Libya'da seçimlerin mümkün olduğuna, seçimlerin yürütme otoritesi için sürekli mücadeleyi çözmenin anahtarı olduğuna hala inanıyorum. İki kurum da son engeli aşmalı. Bunun tarihi çözüm ruhunu ve uluslararası toplumun güçlü desteğini gerektirdiğine inanıyorum. Libya halkı, siyasi sınıfların yenilenmesi ve bir cumhurbaşkanı seçilmesi için ulusal seçimlerin düzenlenmesini istiyor” ifadelerine başvurdu.
5+5 Ortak Askeri Komite’nin Ekim 2020'de imzalanan ateşkes anlaşmasını sözlü ve fiili açıdan sürdürme taahhüdünü takdir eden Williams, diğer yandan ise Libya Ulusal Petrol Kurumu’nu (NOC) siyasallaştırma çabalarıyla ilgili endişelerini dile getirdi.
Geçtiğimiz ayın sonlarında görevinden ayrılan Williams, BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Libya Özel Danışmanı atamasını yakında onaylayacağı umudunu dile getirdi.

-Sizin görevinizden ayrılmanız ile BM misyonu görev süresinin sadece 3 ay daha uzatılması arasında bir ilişki var mı?
Görevim aslında kısa süreli düşünülmüştü. Başlangıçta, Genel Sekreter Özel Danışmanı ve Libya'daki BM Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı atanana kadar dört aylıktı. Özel Danışmanlığa atanmam öncesinde bu hususta taahhütlerim olmuştu. Dolayısıyla Temmuz sonu ardından başka bir uzatma talebini kabul edemedim. BMGK’nın mümkün olan en kısa sürede bir Özel Danışman atayacağını, UNSMIL'in görev süresinin bir yıl daha uzatılacağını umut ediyorum.

-BMGK’nın beş daimi üyesiyle ilişkiniz nasıldı?
BMGK’dakiler dahil olmak üzere tüm BM üye devletleriyle iyi ilişkilerim oldu.

-Ukrayna'daki Rus-Batı çatışması Libya'yı etkiledi mi?
Ukrayna'daki çatışma neticesinde patlak veren bölünmelere rağmen, BMGK Libya meselesini görüşmek üzere toplanmaya devam etti. Berlin süreci ise sürüyor.
-Daha önce bazılarının “Libya’nın siyasi geleceğini gasp ettiğini” söylemiştiniz. Kim bu bazıları?
Çatışan tarafların süreci ilerletmeyi reddedişlerinde etkisi olan çeşitli faktörler var. Ancak Genel Sekreter'den aldığım talimatlar Libya halkını dinlemem yönündeydi. Libyalılardan dinlediklerim açıktı: Libya halkı, siyasi sınıfların yenilenmesi ve bir cumhurbaşkanı seçilmesi için ulusal seçimlerin düzenlenmesini istiyor. Dolayısıyla dar siyasi sınıf yerine oy vermek için kaydolan yaklaşık 3 milyon Libyalıya kulak verme kararı aldım. Devlet Yüksek Konseyi en az 10 yıldır, Temsilciler Meclisi ise en az 8 yıldır görevde. Son kullanma tarihleri çoktan geçti. Temmuz ayı başlarındaki protestolar, seçimlerin yapılması yönünde açık bir çağrıydı. Söz konusu iki kurum, sorumluluklarını üstlenerek, anayasal çerçevede seçimler için bir yol haritası üzerinde anlaşarak tarihi tavizler vermeli.

-Berlin Konferansı'nın başarısında rol aldınız. Bu başarı şuan nerede? Berlin gidişatının kaderi nedir?
Genel Sekreter’den aldığım talimatlar uyarınca, Berlin Konferansı tarafından ortaya konan ve sonraki BMGK kararlarında yer alan üç Libya gidişatına öncülük ettim. Bunlar üç uluslararası çalışma grubu tarafından izleniyor. Görev sürem boyunca Fransa başkan olduğu sürede ve 5+5 Ortak Askeri Komite huzurunda uluslararası güvenlik çalışma grubunun toplantılarını yürüttük. Aynı zamanda uluslararası ekonomik çalışma grubu eşbaşkanlarının (Mısır, AB ve ABD) Libyalı kurumlar ve dairelerle bir araya geldiği toplantılar düzenledik. Uluslararası siyasi çalışma grubu ile uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları çalışma grubunun toplantıları da yapıldı. Siyasi çalışma grubuna Almanya, Cezayir ve Arap Birliği eşbaşkanlık yaparken, diğer ikisine ise Hollanda ve İsviçre başkanlık etti.

-Peki Askeri Komite’nin ateşkesteki rolü?
En az iki yıldır birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum  5+5 Ortak Askeri Komite’nin Ekim 2020 tarihli ateşkes anlaşmasını sözlü ve fiili açıdan sürdürmesini takdir ediyorum. Aynı zamanda askeri kurumların tek bir bütün haline getirilmesi, milislerin silahsızlandırılması, güvenlik sektörünün reforma tabi tutulması, Libya'nın egemenliğini ihlal eden paralı askerlerin ve yabancı güçlerin ülkeden çıkartılması üzerinde çalışmalarını sürdürüyorlar. Ordunun sivil gözetimi ilkesine bağlılıklarını da takdir ediyorum, bu desteklenmesi gereken bir ilke.

-Biraz da ekonomik boyut ve Ulusal Petrol Kurumu’ndan (NOC) bahsedelim.
Ekonomik hususta, ülkenin petrol gelirlerinin yönetiminde sürekli şeffaflık ve hesap verebilirlik için baskı yaptım. Petrol ambargosunun kaldırıldığını görmek güzel olsa da, NOC'un siyasallaştırılması çabalarından endişe duymaya devam ediyorum. NOC ve tüm egemen kurumlar, siyasi manevraların dışında tutulmalı, tam özerkliğe ve bağımsızlığa sahip olmalıdır. Libya Merkez Bankası'nın BM tarafından kolaylaştırılan denetimi yönündeki tavsiyeler, çok ihtiyaç duyulduğu üzere bankanın birleştirilmesi dahil olmak üzere tam olarak uygulanmalı.

-5+2 (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya + Türkiye, Mısır) adlı yeni bir grup oluşturuldu. İlk toplantısı 19 Temmuz'da İstanbul'da gerçekleştirildi. Almanya'nın öncülük etmesi gereken uluslararası toplumun koordinasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çeşitli toplantılar üzerinden uluslararası toplum ile bağlantı kurulmasını takdir ediyorum. Sekiz ay boyunca Tunus, Mısır, Türkiye, Rusya, İtalya, Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya ve Cezayir gibi birçok ülkeyi ziyaret ettim. BM’nin görüşlerinin memnuniyetle karşılandığı yerlerde bulunmak benim görevimdi.

-Libya'da seçimlerin ne zaman gerçekleştirileceğini düşünüyorsunuz?
Libya'da seçimlerin mümkün olduğuna, seçimlerin yürütme otoritesi için sürekli mücadeleyi çözmenin anahtarı olduğuna hala inanıyorum. Kendilerine kulak vermem gereken Libyalılar, ulusal seçimler yoluyla ülke kurumlarının meşruiyetini yeniden sağlamak üzere sandık başına gitmek için kayıt yaptırdılar. Yönetilenler ile yönetenler arasında sözleşmenin parametrelerini ve geçiş dönemi gidişatını tanımlayan, rızaya dayalı bir anayasal çerçevenin kurulmasıyla mevcut siyasi çıkmazın ve tekrar eden yönetim krizinin üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.
Anayasa, seçim ve hukuk alanlarında uzmanlardan oluşan etkileyici bir ekip, iki meclis arasındaki üç tur müzakerede bana eşlik etti. Bu müzakerede Libya'nın uzun zamandır beklenen ulusal seçimlere gidebilmesi için gerekli anayasal çerçeve üzerinde uzlaşılması hedeflendi. Her ikisi de Libya’daki çatışma taraflarınca kabul gören adem-i merkeziyetçilik ve kaynakların dağıtımıyla ilgili hayati konularda anlaşma dahil olmak üzere pek çok şeyin başarıldığı bu müzakerelerde neredeyse tam bir ay harcadık. İki kurum da son engeli aşmalı. Bunun tarihi çözüm ruhunu ve uluslararası toplumun güçlü desteğini gerektirdiğine inanıyorum.
Ayrıca zamanımı, Libya'da siyasi, güvenlik ve toplumsal alanlarında mümkün olan en fazla sayıda muhatap ve temsilciye ulaşmak, onlara kulak vermek, endişelerini, 2011’den bu yana uzun bir geçiş dönemi içerisinde kalan ülke geleceğine ilişkin vizyonlarını, fikir ve önerilerini anlamak için kullandım. Gençlerin siyasi sürece dahil edilmesini savunmaya devam ederken diğer yandan ise çeşitli dijital diyaloglar kurdum. Gençlik gruplarına yönelik sosyal yardımları yürüttüm. Kadınların da siyasi süreçte yer almalarını destekledim. Zirâ çok sayıda Libyalı kadın siyasi fikirleri nedeniyle saldırıya, tacize uğradı, yasadışı bir şekilde gözaltına alındı veya kayboldu. Kadınların kamusal yaşama katılımı hem gereklidir hem de korunmalıdır.

-Sizi gelecekte ABD diplomasisinde yeni bir pozisyonda mı göreceğiz yoksa Gassan Selame ile Libya Özel Danışmanlığı hakkında anılarınızı mı yazacaksınız?
Zamanımı yazarak, öğreterek, konuşarak ve savunarak Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi üzerinde çalışmaya devam edeceğim. Ciddi suiistimallerde bulunanlardan hesap sorulması için hesap verebilirlik hususunun hayati olduğu düşüncesindeyim. Libya’ya yönelik çeşitli görevlerim süresince, ülke genelinde işlenen insan hakları ihlallerinin birçok kurbanından korkunç tanıklıklar dinledim. Tarhuna’da işkence mağdurlarının veya kayıp şahısların aileleri ile geçirdiğim günü asla unutmayacağım. Libya’da bir şeylerin düzelmesi ve iyileşmesi için, ciddi suiistimallerde bulunanlardan hesap sorulmalı. Aynısı Suriye, Irak ve Yemen gibi iç savaşların kaydedildiği diğer bölge ülkeleri için de geçerli.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.