Misket bombaları ve savaş kalıntıları Cebel Zaviye sakinlerinin hayatlarını tehdit ediyor

Halk kazdıkları yeraltı mağaralarını güvenli sığınaklara dönüştürüyor.

Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)
Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)
TT

Misket bombaları ve savaş kalıntıları Cebel Zaviye sakinlerinin hayatlarını tehdit ediyor

Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)
Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)

Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’in güneyinde yer alan Cebel Zaviye’ye bağlı köylerde ve beldelerde yaşayanlar, rejim güçleri ve İranlı milislerin her gün bölgelerine düzenlediği bombardımanlardan mustarip. İçme suyuna ve gıda malzemelerine erişim, gündüz vakitleri köyler arasında seyahat gibi konularda büyük zorluklar yaşıyorlar. Ayrıca bölgeye misket bombalarıyla yapılan bombardımanların artması, tarla ve bahçelerde patlamamış savaş kalıntılarının sivillerin can güvenliği üzerinde oluşturduğu tehditler de başlıca sorunlar arasında yer alıyor.
Şarku’l Avsat, Cebel Zaviye’nin Suriye rejim güçleri ile Suriyeli silahlı muhalif gruplar arasındaki temas hatlarına yakın 40’a yakın köy ve beldeye Suriye rejim güçleri ve müttefikleri tarafından karadan düzenlenen bombardımanların devam ettiği ve Rus keşif uçaklarının bölgenin üzerinde saatlerce uçuş gerçekleştirdiği bir süreçte bu köy ve beldelerden bazılarının sakinleriyle konuştu. Bölgedeki insani koşullar ve hayat şartları hakkında bilgi aldı. Bölge sakinlerinden bazıları, uçak sesleri ve uçaklardan atılan roket mermilerinin yerleşim yerlerindeki patlamaların gölgesindeki hayatı ‘zor’ diye tanımlarken bazıları da bu ortamda yaşamanın ‘imkansız’ olduğunu ifade etti. Ancak yine de çok sayıda yakınlarını kaybetmelerine rağmen bu bombardımanların ve savaş koşullarının gölgesinde yaşamlarını bir şekilde sürdürmeye çalışıyorlar. Zira bölge sakinlerine göre buradaki hayat, en temel yaşam ihtiyaçlarından bile yoksun olan kamplardaki yaşantıya göre daha iyi.
Cebel Zaviye’den aktivist Ahmed el-Fatravi duruma dair şu açıklamada bulundu:
“Rejim güçleriyle olan temas hatlarına oldukça yakın arazilerin büyük bir bölümüne sahipleri gidemiyor. Bunun sebebi bu arazilerde yoğun bir şekilde savaş kalıntılarının bulunması. Rejim güçlerinin gözetlemesi ve saldırıları nedeniyle Sivil Savunma ve teknik ekipler alana gidip bu kalıntıları temizleyemiyor. Temas hatlarındaki El-Ferika, Şağurit, El-Futeyra, Kefervaid, Beynin, Fuleyfel, Safuhan, El-Bare, Deyr Sünbül ve diğer köylerde yaşam sandığımızdan daha da tehlikeli. Zira Rus keşif uçakları dışardaki sivillerin hareketini gözetliyor ve rejim güçleri bu hareketleri asker hedef şeklinde tanımlayarak vuruyor. Rejim güçlerinin daha önce arazilere doğru ateşlediği ve patlamayan misket bombaları sivillerin can güvenliği için en büyük tehdidi oluşturuyor.”
Rejim güçlerinin son iki yılda sıklığı giderek artan askeri operasyonları sonucu aralarında kadınların da bulunduğu 200'den fazla sivil yaşamını yitirirken 30’dan fazla sivil de misket bombalarının patlaması sonucu öldü. Çiftliklerde son dönemde aralarında çocukların da bulunduğu 60'tan fazla sivil yaralandı. Mobil sağlık ekipleri ve Suriye Sivil Savunması ilk müdahaleyi yaptıktan sonra yaralıları tedavi için İdlib'deki hastanelere sevk etti.
Fatravi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cebel Zaviye’nin köy ve kasabalarında 400 binden fazla insan, rejim güçleri ve İranlı milisler tarafından devam eden bombardımanlara rağmen köylerinde ve kasabalarında yer alan ve bazıları tarihi statüde bulunan mağara ve sığınaklarda yaşıyor. Birçok aile burada kalmayı tercih etti. Suriye’deki kötü ekonomik koşullar ve yüksek fiyatlar karşısında geçim ve yaşam ihtiyaçlarının tek kaynağı olan incir, zeytin ve kiraz bahçelerini ve çiftliklerini korumak için kasabalarında kalıyor. Bazıları ise en temel yaşam gereksinimlerinden yoksun olmaları ve yerinden edilenlerin sayılarına kıyasla insani yardım hacminin azalması nedeniyle yerinden edilenlerin kaldığı kamplarda yaşamak yerine evlerinde kalmayı tercih ediyor.”
Suriye Sivil Savunması (Beyaz Baretliler) yaptığı açıklamada ‘rejimin ve Rus müttefikinin bombardımanlarından arta kalan binlerce patlamamış mühimmatın, Suriye'nin kuzeybatısındaki tarım alanlarına ve sivil evlere yayıldığını ve tehdit oluşturduğunu’ belirterek, ekiplerinin bu kalıntıları temizlemek ve ölümcül risklerinden kurtulmak için var gücüyle çalıştığını kaydetti.
Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
“Sivil Savunma ekipleri yılbaşından 17 Ağustos Çarşamba gününe kadar Suriye'nin kuzeybatısında meydana gelen 16 patlamanın savaş kalıntıları kaynaklı olduğunu belgeledi. Bu patlamalarda beşi çocuk olmak üzere 11 kişi öldü, 14'ü çocuk ve kadın olmak üzere 18 kişi yaralandı. Sivil Savunma ekipleri mühimmat atıklarının bulunduğu 260'tan fazla alanda 780'den fazla teknik olmayan temizlik çalışması gerçekleştirdi ve 449 temizlik operasyonunda 524 adet çeşitli mühimmatı imha etti. Mayınların tehlikeleri ve savaş kalıntıları hakkında düzenlediği bin 80 bilgilendirme seminerinden çocuklar ve çiftçiler de dahil olmak üzere 20 bin sivil faydalandı.”
Cebel Zaviye, Halep ve Lazkiye'yi birbirine bağlayan ve M4 karayolu olarak da bilinen uluslararası karayolu ve bölgenin güneyindeki onlarca köy ve kasaba, İdlib'de zaman zaman rejim güçleri tarafından çeşitli silahlarla düzenlenen saldırılara ve Rus hava bombardımanlarına tanık oluyor. Bu saldırılar yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olurken binlerce sivilin de yurtlarına geri dönmesini engeliyor.
Hacı Ebu Muhammed, ailesi ve torunları, doğrudan bombalanan ve bazı bölümleri yıkılan evlerinin hemen bitişiğinde yerin altında dört metre derinlik ve sekiz metre uzunluğa sahip bir yeraltı mağarasında yaşıyor. Bu mağaranın bir köşesi banyo yapmak, bir köşesi yemek pişirmek ve kalan bölümleri de konaklama ve uyumak için kullanıyor. Ebu Muhammed ve beraberindekiler İdlib’in 20 kilometre güneyindeki Cebel Zaviye ve beldelerine yönelik rejim bombardımanından korunmak için yaklaşık üç yıldır bu mağarada yaşıyor.
62 yaşındaki Ebu Muhammed duruma dair şunları söyledi:
“Ben, ailem ve torunlarım canlarımızı korumak için üç yıldır bu mağarada bir arada yaşamaya alıştık. Yalnızca telsizlerden Rus savaş uçaklarının sesleri ve bombardımanın durduğu bildirilince dışarda kalıyoruz. Bizim telsiz mağaranın kapısına asılı. Bu telsiz dışarda yaşananlardan ve uyarılardan haberdar olmamızı sağlıyor. Bombardıman durunca içme suyu ve yemek gibi ihtiyaçlarımızı karşılamak için dışarı çıkıyoruz ve bombardıman aniden başlamadan önce geri dönüyoruz. Rejimin karadan ve Rusya’nın da havadan son yıllarda düzenlediği saldırılarda yaralananlara bölgede ilk yardım yapacak hastaneler yok. Bombardımanın olmadığı ve Rus keşif uçakları bölgede bulunmadığı günlerde ise kasabada dikkatlice dolaşabiliyor, incir ve zeytin ağaçlarıyla ilgilenmek için tarlaya gidebiliyor ve tek geçim kaynağımız olduğu olan mahsülümüzü koruyabiliyoruz. Bu tür zamanlarda ayrıca yiyecek hazırlıyor, ekmek alıyor ve hiç kimsenin evlerinden veya mağaralarından çıkamadığı bombardıman günlerinde tüketebilmek için bu ekmekleri kurutuyoruz.”
Kensafra köyünde su tankerinin şoförü olarak çalışan 56 yaşındaki Ebu Cemil de şu açıklamayı yaptı:
“Rejim güçlerinin köyümüze yönelik topçu ateşi nedeniyle daha önce birkaç kez hafif yaralanmama rağmen köyümdeki 250’den fazla aileye maliyeti karşılığında içme suyu sağlayarak insani görevimi yerine getirdiğimde kendimle gurur duyuyorum. Genellikle her gün şafak vaktinde tankeri 30 varilden fazla içme suyuyla doldurmak için yola çıkıyorum. Güneş doğmadan ve keşif uçakları uçmaya başlamadan önce bu suyu ailelere dağıtmak için var gücümle çalışıyorum. Eve döndüğümde tankerin üzerini keşif uçakları tarafından tespit edilmesini veya köyümüzün birkaç kilometre güneyinde konuşlu rejim güçleri tarafından karadan vurulmasını önlemek için çalılıklarla kapatarak kamufle ediyorum.”



Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.


İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
TT

İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)

İsrail ve Filistinli yetkililer AFP'ye verdikleri demeçte, İsrail'in, Gazze'ye yardım taşıyan kamyonlar için Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü (Allenby Köprüsü) sınır kapısını, kapanmasından yaklaşık üç ay sonra dün yeniden açtığını söyledi.

İsrail, eylül ayında Ürdünlü bir sürücünün sınırda ateş açarak iki İsrail askerini öldürmesinin ardından sınır kapısını kapatmıştı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre birkaç gün sonra, sınır kapısı bireysel geçişlere yeniden açıldı, ancak savaşın harap ettiği Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımlara kapalı kaldı.

İsrail hükümetinin Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) sözcüsü, "Allenby Köprüsü sınır kapısı bugün açıldı ve kamyonlar Allenby Köprüsü'nden Gazze'ye geçiyor" dedi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Filistinli yetkili de sınır kapısının yeniden açıldığını doğruladı.

Yetkilinin açıklamasına göre, salı günü çimento ve yapım malzemesi taşıyan 96 kamyonun geçişine izin verildi. Dün ise insani yardım taşıyan 20 kamyon bu sınır kapısından giriş yaparken, inşaat sektörü için kumun da bugün girişine izin verilmesi bekleniyor.

Sınır kapısının kapatılmasından bu yana Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Şeyh Hüseyin sınır kapısından Gazze'ye yardım ulaştırabildiklerini söylüyor. Salı günü bir İsrailli yetkili, Ürdün'den Allenby Köprüsü sınır kapısından mal ve yardım transferinin yakında yeniden başlayacağını söyledi.

Yetkili şöyle devam etti: “Gazze Şeridi'ne giden tüm yardım kamyonları, kapsamlı bir güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, refakat ve güvenlik eşliğinde seyahat edecek… Ürdünlü sürücüler ve kargolar için güvenlik kontrolü ve kimlik doğrulama prosedürleri sıkılaştırıldı. Geçişi güvence altına almak için özel güvenlik güçleri görevlendirildi.”

Ürdün Vadisi'ndeki sınır geçişi, Batı Şeria'dan Filistinlilerin İsrail topraklarına geçmeden ayrılmalarına olanak tanıyan tek geçiş noktasıdır.

İsrail, özel izinleri olmadığı sürece Filistinlilerin havaalanlarından geçmesine izin vermiyor.


Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.