Misket bombaları ve savaş kalıntıları Cebel Zaviye sakinlerinin hayatlarını tehdit ediyor

Halk kazdıkları yeraltı mağaralarını güvenli sığınaklara dönüştürüyor.

Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)
Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)
TT

Misket bombaları ve savaş kalıntıları Cebel Zaviye sakinlerinin hayatlarını tehdit ediyor

Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)
Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışmaları sürüyor. (Suriye Sivil Savunması sosyal medya hesapları)

Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’in güneyinde yer alan Cebel Zaviye’ye bağlı köylerde ve beldelerde yaşayanlar, rejim güçleri ve İranlı milislerin her gün bölgelerine düzenlediği bombardımanlardan mustarip. İçme suyuna ve gıda malzemelerine erişim, gündüz vakitleri köyler arasında seyahat gibi konularda büyük zorluklar yaşıyorlar. Ayrıca bölgeye misket bombalarıyla yapılan bombardımanların artması, tarla ve bahçelerde patlamamış savaş kalıntılarının sivillerin can güvenliği üzerinde oluşturduğu tehditler de başlıca sorunlar arasında yer alıyor.
Şarku’l Avsat, Cebel Zaviye’nin Suriye rejim güçleri ile Suriyeli silahlı muhalif gruplar arasındaki temas hatlarına yakın 40’a yakın köy ve beldeye Suriye rejim güçleri ve müttefikleri tarafından karadan düzenlenen bombardımanların devam ettiği ve Rus keşif uçaklarının bölgenin üzerinde saatlerce uçuş gerçekleştirdiği bir süreçte bu köy ve beldelerden bazılarının sakinleriyle konuştu. Bölgedeki insani koşullar ve hayat şartları hakkında bilgi aldı. Bölge sakinlerinden bazıları, uçak sesleri ve uçaklardan atılan roket mermilerinin yerleşim yerlerindeki patlamaların gölgesindeki hayatı ‘zor’ diye tanımlarken bazıları da bu ortamda yaşamanın ‘imkansız’ olduğunu ifade etti. Ancak yine de çok sayıda yakınlarını kaybetmelerine rağmen bu bombardımanların ve savaş koşullarının gölgesinde yaşamlarını bir şekilde sürdürmeye çalışıyorlar. Zira bölge sakinlerine göre buradaki hayat, en temel yaşam ihtiyaçlarından bile yoksun olan kamplardaki yaşantıya göre daha iyi.
Cebel Zaviye’den aktivist Ahmed el-Fatravi duruma dair şu açıklamada bulundu:
“Rejim güçleriyle olan temas hatlarına oldukça yakın arazilerin büyük bir bölümüne sahipleri gidemiyor. Bunun sebebi bu arazilerde yoğun bir şekilde savaş kalıntılarının bulunması. Rejim güçlerinin gözetlemesi ve saldırıları nedeniyle Sivil Savunma ve teknik ekipler alana gidip bu kalıntıları temizleyemiyor. Temas hatlarındaki El-Ferika, Şağurit, El-Futeyra, Kefervaid, Beynin, Fuleyfel, Safuhan, El-Bare, Deyr Sünbül ve diğer köylerde yaşam sandığımızdan daha da tehlikeli. Zira Rus keşif uçakları dışardaki sivillerin hareketini gözetliyor ve rejim güçleri bu hareketleri asker hedef şeklinde tanımlayarak vuruyor. Rejim güçlerinin daha önce arazilere doğru ateşlediği ve patlamayan misket bombaları sivillerin can güvenliği için en büyük tehdidi oluşturuyor.”
Rejim güçlerinin son iki yılda sıklığı giderek artan askeri operasyonları sonucu aralarında kadınların da bulunduğu 200'den fazla sivil yaşamını yitirirken 30’dan fazla sivil de misket bombalarının patlaması sonucu öldü. Çiftliklerde son dönemde aralarında çocukların da bulunduğu 60'tan fazla sivil yaralandı. Mobil sağlık ekipleri ve Suriye Sivil Savunması ilk müdahaleyi yaptıktan sonra yaralıları tedavi için İdlib'deki hastanelere sevk etti.
Fatravi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cebel Zaviye’nin köy ve kasabalarında 400 binden fazla insan, rejim güçleri ve İranlı milisler tarafından devam eden bombardımanlara rağmen köylerinde ve kasabalarında yer alan ve bazıları tarihi statüde bulunan mağara ve sığınaklarda yaşıyor. Birçok aile burada kalmayı tercih etti. Suriye’deki kötü ekonomik koşullar ve yüksek fiyatlar karşısında geçim ve yaşam ihtiyaçlarının tek kaynağı olan incir, zeytin ve kiraz bahçelerini ve çiftliklerini korumak için kasabalarında kalıyor. Bazıları ise en temel yaşam gereksinimlerinden yoksun olmaları ve yerinden edilenlerin sayılarına kıyasla insani yardım hacminin azalması nedeniyle yerinden edilenlerin kaldığı kamplarda yaşamak yerine evlerinde kalmayı tercih ediyor.”
Suriye Sivil Savunması (Beyaz Baretliler) yaptığı açıklamada ‘rejimin ve Rus müttefikinin bombardımanlarından arta kalan binlerce patlamamış mühimmatın, Suriye'nin kuzeybatısındaki tarım alanlarına ve sivil evlere yayıldığını ve tehdit oluşturduğunu’ belirterek, ekiplerinin bu kalıntıları temizlemek ve ölümcül risklerinden kurtulmak için var gücüyle çalıştığını kaydetti.
Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
“Sivil Savunma ekipleri yılbaşından 17 Ağustos Çarşamba gününe kadar Suriye'nin kuzeybatısında meydana gelen 16 patlamanın savaş kalıntıları kaynaklı olduğunu belgeledi. Bu patlamalarda beşi çocuk olmak üzere 11 kişi öldü, 14'ü çocuk ve kadın olmak üzere 18 kişi yaralandı. Sivil Savunma ekipleri mühimmat atıklarının bulunduğu 260'tan fazla alanda 780'den fazla teknik olmayan temizlik çalışması gerçekleştirdi ve 449 temizlik operasyonunda 524 adet çeşitli mühimmatı imha etti. Mayınların tehlikeleri ve savaş kalıntıları hakkında düzenlediği bin 80 bilgilendirme seminerinden çocuklar ve çiftçiler de dahil olmak üzere 20 bin sivil faydalandı.”
Cebel Zaviye, Halep ve Lazkiye'yi birbirine bağlayan ve M4 karayolu olarak da bilinen uluslararası karayolu ve bölgenin güneyindeki onlarca köy ve kasaba, İdlib'de zaman zaman rejim güçleri tarafından çeşitli silahlarla düzenlenen saldırılara ve Rus hava bombardımanlarına tanık oluyor. Bu saldırılar yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olurken binlerce sivilin de yurtlarına geri dönmesini engeliyor.
Hacı Ebu Muhammed, ailesi ve torunları, doğrudan bombalanan ve bazı bölümleri yıkılan evlerinin hemen bitişiğinde yerin altında dört metre derinlik ve sekiz metre uzunluğa sahip bir yeraltı mağarasında yaşıyor. Bu mağaranın bir köşesi banyo yapmak, bir köşesi yemek pişirmek ve kalan bölümleri de konaklama ve uyumak için kullanıyor. Ebu Muhammed ve beraberindekiler İdlib’in 20 kilometre güneyindeki Cebel Zaviye ve beldelerine yönelik rejim bombardımanından korunmak için yaklaşık üç yıldır bu mağarada yaşıyor.
62 yaşındaki Ebu Muhammed duruma dair şunları söyledi:
“Ben, ailem ve torunlarım canlarımızı korumak için üç yıldır bu mağarada bir arada yaşamaya alıştık. Yalnızca telsizlerden Rus savaş uçaklarının sesleri ve bombardımanın durduğu bildirilince dışarda kalıyoruz. Bizim telsiz mağaranın kapısına asılı. Bu telsiz dışarda yaşananlardan ve uyarılardan haberdar olmamızı sağlıyor. Bombardıman durunca içme suyu ve yemek gibi ihtiyaçlarımızı karşılamak için dışarı çıkıyoruz ve bombardıman aniden başlamadan önce geri dönüyoruz. Rejimin karadan ve Rusya’nın da havadan son yıllarda düzenlediği saldırılarda yaralananlara bölgede ilk yardım yapacak hastaneler yok. Bombardımanın olmadığı ve Rus keşif uçakları bölgede bulunmadığı günlerde ise kasabada dikkatlice dolaşabiliyor, incir ve zeytin ağaçlarıyla ilgilenmek için tarlaya gidebiliyor ve tek geçim kaynağımız olduğu olan mahsülümüzü koruyabiliyoruz. Bu tür zamanlarda ayrıca yiyecek hazırlıyor, ekmek alıyor ve hiç kimsenin evlerinden veya mağaralarından çıkamadığı bombardıman günlerinde tüketebilmek için bu ekmekleri kurutuyoruz.”
Kensafra köyünde su tankerinin şoförü olarak çalışan 56 yaşındaki Ebu Cemil de şu açıklamayı yaptı:
“Rejim güçlerinin köyümüze yönelik topçu ateşi nedeniyle daha önce birkaç kez hafif yaralanmama rağmen köyümdeki 250’den fazla aileye maliyeti karşılığında içme suyu sağlayarak insani görevimi yerine getirdiğimde kendimle gurur duyuyorum. Genellikle her gün şafak vaktinde tankeri 30 varilden fazla içme suyuyla doldurmak için yola çıkıyorum. Güneş doğmadan ve keşif uçakları uçmaya başlamadan önce bu suyu ailelere dağıtmak için var gücümle çalışıyorum. Eve döndüğümde tankerin üzerini keşif uçakları tarafından tespit edilmesini veya köyümüzün birkaç kilometre güneyinde konuşlu rejim güçleri tarafından karadan vurulmasını önlemek için çalılıklarla kapatarak kamufle ediyorum.”



Sudani koalisyonu, Irak başbakanlığı sorununu çözmek için bir girişim öneriyor

"Koordinasyon Çerçevesi" güçlerinin toplantılarından birinden, (Irak Haber Ajansı)
"Koordinasyon Çerçevesi" güçlerinin toplantılarından birinden, (Irak Haber Ajansı)
TT

Sudani koalisyonu, Irak başbakanlığı sorununu çözmek için bir girişim öneriyor

"Koordinasyon Çerçevesi" güçlerinin toplantılarından birinden, (Irak Haber Ajansı)
"Koordinasyon Çerçevesi" güçlerinin toplantılarından birinden, (Irak Haber Ajansı)

Geçici Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani liderliğindeki İmar ve Kalkınma Koalisyonu, başbakanlık sorununu çözmek için kapsamlı bir siyasi girişim sunmayı amaçlıyor.

Es-Sudani'nin liderliğindeki hareketin medya organı dün yaptığı açıklamada, İmar ve Kalkınma Koalisyonu'nun siyasi çıkmazı aşmayı hedefleyen kapsamlı bir siyasi girişim üzerinde çalıştığını belirtti. Açıklamada, girişimin ayrıntılarının yaklaşan toplantılarında Koordinasyon Çerçevesi güçlerine sunulacağı ifade edildi.

Bu arada, İmar ve Kalkınma Koalisyonu üyesi Kusay Mahbuba, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, ayrıntı vermeden, “bu girişimin koalisyonun başbakanı seçme şartlarından oluşacağını” söyledi.

Öte yandan, ABD Başkanı Donald Trump'ın Irak özel temsilcisi Mark Savaya, "X" platformunda yaptığı bir paylaşımda, bazı silahlı grupların silahsızlanmayı görüşmeye hazır olduklarını açıklamalarını memnuniyetle karşıladı, ancak "silahsızlanmanın kapsamlı ve geri döndürülemez olması gerektiğini" vurguladı.


Halep'teki çatışmalarda ölü ve yaralılar var

Halep'teki Şeyh Maksud mahallesinden yerleşim bölgelerine yapılan bombardıman sonucu yaralananlar el-Razi Hastanesi'ne sevk edildi (SANA)
Halep'teki Şeyh Maksud mahallesinden yerleşim bölgelerine yapılan bombardıman sonucu yaralananlar el-Razi Hastanesi'ne sevk edildi (SANA)
TT

Halep'teki çatışmalarda ölü ve yaralılar var

Halep'teki Şeyh Maksud mahallesinden yerleşim bölgelerine yapılan bombardıman sonucu yaralananlar el-Razi Hastanesi'ne sevk edildi (SANA)
Halep'teki Şeyh Maksud mahallesinden yerleşim bölgelerine yapılan bombardıman sonucu yaralananlar el-Razi Hastanesi'ne sevk edildi (SANA)

Suriye'nin kuzeyindeki Halep kentinde hükümet güçleri ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında çıkan çatışmalarda 2 kişi öldü, aralarında bir kadın ve bir çocuğun da bulunduğu 6 sivil yaralandı. Çatışmalar, SDG ile Suriye hükümeti arasında 10 Mart'ta varılan anlaşmanın şartlarının uygulanması için belirlenen son tarihin yaklaşmasıyla eş zamanlı olarak geldi ve bu sırada bir Türk heyetinin Şam ziyareti gerçekleşti.

Her iki taraf da çatışmaları kışkırtmakla birbirini suçlarken, Washington'daki kaynaklar Şarku’l Avsat’a, ABD elçisi Tom Barrack ve ABD Merkez Komutanlığı başkanı Brad Cooper'ın, çatışmaları azaltmak ve DEAŞ ile düşman bölgesel güçlerin işine yarayabilecek bir gerilimi önlemek için yetkililerle temas halinde olduğunu söyledi.

Ankara ve Şam, SDG'yi 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulanmasını geciktirmekle suçladı ve Suriye'nin birliğini ve istikrarını baltalamaya yönelik her türlü girişimi reddettiklerini vurguladı.

Bu açıklama, Şam'da üst düzey bir Türk heyeti ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ilgili yetkililer arasında yapılan görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında geldi. Eş-Şeybani, Şam'ın SDG'den anlaşmayı uygulamaya yönelik "herhangi bir girişim veya ciddi bir istek" görmediğini, ancak yakın zamanda süreci ilerletmek için onlara başka bir yol önerdiğini söyledi.


Trump'ın takasa dayalı diplomasisinin yeniliği, avantajları ve sonuçları

Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
TT

Trump'ın takasa dayalı diplomasisinin yeniliği, avantajları ve sonuçları

Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)

Nebil Fehmi

Eski anlaşmalardan ve erken sözleşmelerden modern devlet yönetiminin karmaşık sanatına kadar diplomasi, güç, çıkarlar ve uzlaşılardan etkilenmiştir. Başlıca geleneklerinden biri, “gerçekçilik”tir; yani devletler öncelikle kendi güvenlikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda hareket ederler, ahlaki veya idealist hedefler için değil.

 

Bu bağlamda, bazılarının “gerçekçilik” diplomasisi olarak adlandırdığı şey yeni bir icat değildir; tarihe derinden kök salmıştır. Odak noktası, toprak, kaynaklar, güvenlik garantileri ve ekonomik anlaşmalar gibi somut kazanımlardır.

ABD Başkanı Donald Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor. Destekçileri bu tür adımları pratik ve sonuç odaklı olarak görüp överken, diğerleri bunların uzun vadeli sonuçları, bölgesel dinamikleri, ahlaki ikilemleri ve istikrarı göz ardı eden bir diplomasiye yol açabileceğinden endişe ediyor.

Ekim ayında İsrail ve Hamas arasında ateşkes anlaşması sağlandı. ABD'deki birçok kişi, bundan doğan diplomatik atılımı hemen ABD liderliğindeki diplomasinin somut bir sonucu olarak karşıladı. Şarm el-Şeyh'te düzenlenen zirveye Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi eş başkanlık etti ve birçok ülkeyi bir araya getirdi. Anlaşmanın pragmatik doğasını vurgulayan hedefleri, ateşkes, rehinelerin serbest bırakılması ve acil insani yardım sağlanması gibi görünüyordu.

Kasım ayında da Trump yönetiminin Ukrayna'daki savaş için 28 maddelik bir barış planı önerdiği yönünde haberler çıktı. Taslak, Kırım, Luhansk ve Donetsk üzerindeki Rus kontrolünün tanınması, diğer bölgelerdeki çatışmaların dondurulması, Ukrayna ordusunun sayısının sınırlandırılması ve Ukrayna'nın NATO'ya katılmasının engellenmesi gibi oldukça tartışmalı maddeler içeriyordu.

Avrupalı müttefikler, planın kilit unsurlarına, özellikle de Ukrayna'nın egemenliğini zayıflatacak, onu yeniden Rus saldırganlığına karşı savunmasız bırakacak veya NATO'dan dışlayacak önerilere şiddetle karşı çıktı.

Haberler ayrıca, bazı önerilerin ABD desteği karşılığında Ukrayna'nın maden kaynaklarına, altyapı haklarına ve ihracat lisanslarına erişim gibi ekonomik koşullar içerdiğine de işaret ediyor.

Bu tür müzakereler – barış ve ekonomik koşullar karşılığında kapsamlı toprak ve askeri tavizler – birçok kişinin cüretkar koşullar, güçlü bir düşman lehine açık yanlılık göz önüne alındığında, yeni olarak değerlendirdiği takasa dayanan gerçekçi bir diplomasi örneğidir. Rusya, Avrupa, müttefiklerin ikinci plana itilmesi ve Ukrayna'ya bir anlaşmayı kabul etmesi için yapılan baskı, eleştirmenler tarafından barış yapma kılıfına bürünmüş zorlayıcı takas diplomasisi olarak görülüyor.

Analistler, “Önce ABD” bayrağı altında yürütülen bu diplomasinin uzun süredir devam eden ittifakları sarstığı ve Avrupa'nın kendisini giderek daha fazla ikinci plana itildiği hissine kapılmasına neden olduğu konusunda uyarıyor. Avrupalı liderler de ABD liderliğindeki Ukrayna müzakerelerinin yeterli Avrupa katılımı veya istişaresi olmadan ilerleyebileceğinden endişe duyduklarını dile getirdiler.

Eleştirmenler, bu yaklaşımın İkinci Dünya Savaşı sonrası düzeni destekleyen kolektif diplomatik normları – çok taraflılık, ortak değerler, kurumsal iş birliği ve egemenlik ile insan haklarına bağlılık üzerine kurulu normları – zayıflattığını savunuyor.

Peki takas diplomasisi tarihsel olarak belgelenmişken, bazı yorumcular Trump'ın yaklaşımını neden yeni veya istisnaiymiş gibi ele alıyor? Yeni görünen husus, kurumsal süreklilik ve ortaklıktan ziyade, belki de kısa vadeli kazanımlar ve kişisel güç tarafından yönlendirilen, daha tek taraflı, sıfır toplamlı, yukarıdan dikte edilen bir versiyon olmasıdır. Geleneksel diplomasi – hatta gerçekçi politika bile – genellikle kapalı kapılar ardında yürütülürken, arka kanal diplomasisi farklı bir hikayedir. Trump döneminde, anlaşmalar, teklifler ve hatta müzakere pozisyonları genellikle tamamen aleni ve duyurulmuştur. Bu şeffaflık, diplomasinin takasçı doğasını daha belirgin hale getiriyor ve bazen daha muğlak diplomasiye alışmış izleyiciler için şok edici olabiliyor.

Ukrayna için önemli toprak ve stratejik tavizler içeren barış planı taslağı, Ukrayna'nın maden ve altyapı haklarından yararlanmayı öngörüyor. Dolayısıyla Ukrayna planı da ABD liderliğindeki bir planın parçası olarak Gazze'yi “kontrol etme” ve yeniden geliştirme yönündeki radikal plan da kademeli diplomatik anlaşmalar değil. Bunlar büyük ölçekli ve kapsamlı olup, egemenlik, adalet ve güç dengesizlikleri hakkında temel soruları gündeme getiriyor.

Diplomasi giderek daha çok kişiye dayalı hale geldi; bu modern diplomaside bir eğilimdir, ancak Trump döneminde bu konuda aşırıya kaçıldı. Anlaşmalar genellikle kurumlara veya kurum odaklı çok taraflılığa değil, bizzat Trump'a bağlı. Bu istikrarsızlığı artırıyor; zira lider değişirse, anlaşmalar değişebilir ve onları destekleyen güven ortadan kaybolabilir. Gözlemciler, modern diplomasinin güç yapıları, teknoloji, medya ve devlet dışı aktörlerdeki değişiklikler nedeniyle bir dönüşüm geçirdiğini belirtiyor, ancak Trump modeli kişisel etkiyi vurguluyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası diplomasi büyük ölçüde, kolektif kurumlar, egemenliğe saygı, insan hakları, uluslararası hukuk ve ittifaklar (NATO gibi) vb. kurallara dayalı bir uluslararası düzen kurmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre eleştirmenler, Trump'ın yaklaşımının diplomasiyi kaba pazarlık, takas mantığı ve bazen asimetrik güç etrafında yeniden odakladığını ve potansiyel olarak kolektif diplomasiyi destekleyen normları ve güveni aşındırdığını savunuyor.

Bu nedenle, takas diplomasisinin ardındaki mantık yeni olmasa da biçimi, açıklığı, kapsamı ve normatif etkileri birçok kişiye göre modern diplomatik uygulamalardan önemli bir sapma gibi görünüyor. Birçok gözlemci için yeni olan da budur.

Trump döneminde görüldüğü gibi daha agresif ve tepkisel bir diplomasi benimsemek kısa vadeli kazanımlar sağlayabilir, ancak aynı zamanda ciddi uzun vadeli riskler de taşıyabilir.

Takas diplomasisi -özellikle güçlü bir lider tarafından yönetildiğinde- çıkmazlar devam etse de anlaşma için tarafları zorlayabilir. Gazze ateşkesi birçokları tarafından hızlı ve güçlü diplomasinin bir başarısı olarak gösteriliyor.

Siyasi gerçekçiliğin bazen yardımı veya desteği ekonomik anlaşmalar ve stratejik uyum gibi somut getirilerle ilişkilendirmeye sevk ettiği dikkatleri çekiyor. Güçlü devletler, stratejik veya ekonomik çıkarları için hayati önem taşıyan uzun vadeli avantajlar elde edebilirler; kaynaklar, etki ve erişim gibi.

Kaotik ve hızla değişen jeopolitik bağlamlarda (savaşlar, değişen ittifaklar ve kaynaklar için rekabet), takas diplomasisi, yavaş ilerleyen kurumsal diplomasiden daha uyarlanabilir olabilir.

Öte yandan, müttefikler kendilerini ikinci plana itilmiş veya sömürülmüş hissedebilir; bu da ittifakların zayıflamasına, parçalanmasına veya muhalefete yol açabilir. Örneğin, Avrupalı ​​liderler, Ukrayna için önerilen ABD barış planının bazı hükümlerine karşı çıktılar.

Adalet ve haklar yerine güce odaklanan anlaşmalar (toprak tavizleri, kaynakların kontrolü ve askeri kısıtlamalar) kızgınlığa yol açabilir, eşitsizlik yaratabilir ve bölgeleri istikrarsızlaştırabilir. Ukrayna planında önerilen toprak tavizleri ve askeri şartlar, egemenlik ve gelecekte güvenlik konusunda ciddi endişeler doğuruyor.

Eğer büyük güçler giderek çok taraflı kurumların ve normların üstünden atlayıp, bunun yerine ikili anlaşmalara ve kişisel diplomasiye yönelirse, küresel kurumlar -kurallara dayalı uluslararası düzen- meşruiyetini ve etkinliğini kaybedebilir. Bu durum, özellikle daha küçük ve zayıf devletler için küresel iş birliğini daha da zorlaştırabilir.

Bireylere, siyasi döngülere veya kısa vadeli çıkarlara bağlı anlaşmalar kırılgandır. Yeni bir liderin ortaya çıkması, iç politikada bir değişim veya farklı bir küresel bağlam, anlaşmaları hızla alt üst edebilir ve uzun vadeli istikrarı baltalayabilir.

Güç ve çıkarlara odaklanan diplomatik anlaşmalar, insan hakları, adalet, kendi kaderini tayin etme ve egemenlik gibi değerleri zayıflatabilir. Zamanla bu, bir devletin ahlaki duruşuna ve yumuşak gücüne zarar vererek gelecekteki iş birliğini daha da zorlaştırabilir.

Eğer güçlü devletler giderek daha agresif, çıkar odaklı diplomasiye dönerse, savaş sonrası düzenin bir dizi özelliği -müttefikler arasındaki güven, kurumların ve ortak normların meşruiyeti ve insan haklarına veya toprak bütünlüğüne bağlılık- aşınabilir. Zamanla bu, diplomasinin pazarlık aracı haline geldiği, ittifakların hızla değiştiği ve gücün haktan üstün geldiği daha çalkantılı ve parçalanmış bir dünyaya yol açabilir.

Bu, kurumların ortadan kalkması anlamına gelmez, ancak onları marjinalleştirebilir, zayıflatabilir veya yalnızca ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilir hale getirebilir. Yeni ve daha katı diplomasi biçimleri hakim olabilir; anlaşmalar etki, kaynaklar, güç dengesizlikleri ve anlık imtiyazlara dayanabilir. Böyle bir dünya, daha güçlü devletleri destekleyebilir, daha küçük devletleri zayıflatabilir ve küresel zorluklar (iklim, göç, salgın hastalıklar, nükleer silah kontrolü vb.) konusunda çok taraflı iş birliği alanını daraltabilir.

Aynı zamanda, üzerinde anlaşmaya varılmış normların azaldığı bir dünyada, öngörülemezlik artar. Bu, çatışmaları şiddetlendirebilir, istikrarı zayıflatabilir ve diplomatik güvenin yeniden inşasını daha da zorlaştırabilir. Genel olarak takasa dayalı anlaşmalar kısa vadeli faydalar sağlayabilir, ancak aynı zamanda adaletsizliği pekiştirebilir, kızgınlığı körükleyebilir ve pazarlıklar, zorlama ve çatışma döngüleri yaratabilir.

Özünde, takas diplomasisinin mantığı yeni değil. Ancak Trump döneminde yeni olan husus, bu diplomasinin ölçeği, açıklığı, cesareti ve kişiselleştirilmesidir; yani aleni pazarlıklar, yüksek riskli anlaşmalar, bölgesel ve kaynaklara dayalı müzakereler, tasavvur edilmiş kazanımlar için ittifakları yeniden şekillendirme veya normları parçalama isteğidir.

Bu eğilimin kalıcı hale gelip gelmeyeceği ve küresel düzeni güçlendirip güçlendirmeyeceği büyük ölçüde liderlerin, devletlerin ve küresel kurumların gelecekte nasıl tepki vereceğine bağlıdır. Çok taraflı normlar ve kurumlar zayıflarsa, diplomasinin kolektif normlar, istikrar ve iş birliği alanı olmaktan ziyade güç, kaynak ve anlaşmalar için bir pazar yeri haline geldiği bir dünya görebiliriz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.