Ölen yıldızlara dair kanıt toplayan roket

 NASA'nın Chandra X-ray Gözlemevi’nn yakaladığı görüntü. (NASA)
NASA'nın Chandra X-ray Gözlemevi’nn yakaladığı görüntü. (NASA)
TT

Ölen yıldızlara dair kanıt toplayan roket

 NASA'nın Chandra X-ray Gözlemevi’nn yakaladığı görüntü. (NASA)
NASA'nın Chandra X-ray Gözlemevi’nn yakaladığı görüntü. (NASA)

ABD'deki Northwestern Üniversitesi tarafından NASA'nın finansmanıyla geliştirilen yüksek çözünürlüklü X-ray görüntüleme teknolojisi (Micro-X) sadece beş dakika sürede adeta ‘astronomik adli tıp’ görevi yerine getirerek bir yıldızın ölümüne ilişkin veri toplamak için yıldızın öldüğü alanı inceledi.
Bu görev, 21 Ağustos'ta New Mexico'daki White Sands füze fırlatma alanından bir test füzesi ile başlatıldı. NASA’nın internet sitesine göre gezegenimizden 11 bin ışık yılı uzaklıktaki bir bölgeye odaklanıldı. Söz konusu bölgede Cassiopeia (Kraliçe takımyıldızı) yıldızının süpernova kalıntıları olan ve Cassiopeia A olarak bilinen devasa bir radyoaktif madde balonu bulunuyor.
Astronomik hesaplamalar, bu süpernovanın ışığının ilk kez 342 yıl önce, 1680'de gezegenimize ulaştığını ve 1948'de gökbilimciler tarafından keşfedildiğini gösteriyor.
Bu novayı izlemek ve yıldızın ölümünün koşulları hakkında bilgi toplamak için roketin üzerine yüksek çözünürlüklü X-ışını görüntüleme teknolojisi (Micro-X) yerleştirildi ve roket 15 dakika içinde uzaya fırlatıldı. Roketin Cassiopeia A novayı gözlemlemek için yaklaşık beş dakikası vardı. Bu ancak uzayda gerçekleştirilebilecek bir görevdi. Zira atmosferimiz kozmik X-ışınlarını emiyor.
Fizik profesörü Enectali Figueroa, 19 Ağustos'ta NASA'nın resmi internet sitesinde yayınlanan bir raporda şu açıklamada bulundu:
 "X-ışını enerji tayfı, patlamadan kaynaklanan gaz ve fırlatılan şeylerin bileşimini, geçmişini ve durumunu ortaya çıkaran bir parmak izi gibidir. Bu da tıpkı adli kanıtlar gibi bize yıldızın nasıl öldüğüne dair ipuçları veriyor.”
Figueroa, birçok görevde bir Cassiopeia- A süpernovası tespit etmesine rağmen son yapılan cihazların mevcut yörünge gözlemevlerinden yaklaşık 50 kat daha doğru sonuç verdiğini vurguladı.



Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
TT

Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

Erin Keller Son dakika haberleri ve gündem muhabiri 

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

500 milyon yıllık bir fosilin analizine dayanan yeni araştırma, örümcekler ve diğer araknidlerin denizden gelmiş olabileceğini öne sürüyor.

Bilim dergisi Current Biology'de salı günü yayımlanan araştırmaya göre, "mükemmel şekilde korunmuş" örnek, bu canlıların kara hayatına uyum sağlamadan önce yüzdüğü fikrini destekliyor.

Arizona Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bir zamanlar at nalı yengeçlerinin atası olduğu düşünülen ve nesli tükenmiş bir Kambriyen dönemi türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini analiz etti. Bununla birlikte çalışma, bu canlının sinir yapısının modern örümcekler ve akrabalarına daha çok benzediğini ortaya koydu ki bu da araknidlerle daha önce düşünülenden daha yakın bir evrimsel bağa sahip olduğunu işaret ediyor.

Mollisonia'nın vücudunun prosoma adı verilen ön kısmı, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri örüntüsüne sahip. İlaveten örümceklerde ve diğer araknidlerde bulunan dişlere benzeyen bir çift kıskaç benzeri "pençelere", bölünmemiş beyninden kısa sinirler uzanır.

Araştırmacılar, fosilin bir ilk araknid olarak tanımlanmasını sağlayan en önemli özelliğin, beyninin benzersiz organizasyonu olduğunu söyledi: Modern kabuklular, böcekler, çıyanlar ve at nalı yengeçlerinde görülen önden arkaya düzenlemenin tersi, bu fosilin beyninde var.  

Arizona Üniversitesi'nde ders veren Nick Strausfeld başyazarı olduğu araştırma hakkında yaptığı açıklamada, fosilin beyninin modern örümceklere benzer şekilde "geriye doğru çevrilmiş" gibi göründüğünü söyledi.

Bu arkadan öne beyin düzenlemesi, hareket kontrolünü artıran sinir kısayolları sağlayan, çok önemli bir evrimsel adaptasyon olabilir.

Araştırmaya göre bu keşif, çeşitlenmenin yalnızca ortak bir atanın karaya geçişinden sonra gerçekleştiğine dair yaygın inancı sorgulanmasına neden oluyor. Daha önceki fosil kanıtları, araknidlerin yalnızca karada yaşayıp evrimleştiğini öne sürüyordu.

Görsel kaldırıldı.Mollisonia'nın vücudunun ön kısmı ya da prosoma, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri düzenine sahip (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)


Strausfeld, "Araknidlerin ilk ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, atalarının ne tür keliserliler olduğu ve bunların at nalı yengeçleri gibi deniz türü veya yarı sucul olup olmadığı hala şiddetle tartışılıyor" dedi.

Mollisonia benzeri araknidler karadaki yaşama adapte olurken, muhtemelen ilk böcekler ve kırkayaklarla beslendi. Bu ilk araknidler, önemli bir savunma mekanizması olan böcek kanatlarının evrimini de etkilemiş olabilir.

Araştırmacılar, Mollisonia'nın soyunun muhtemelen örümceklere, akreplere, böğlere, kırbaç akreplerine ve kamçılı akreplere yol açtığını söylüyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news