İsrail ile Almanya arasındaki kriz sonrası Herzog Münih anmasına katılacak

Kurbanların ailelerine çifte tazminat anlaşması

Münih’teki Olimpiyat Köyü’nde İsrailli sporcuların anısına dikilen anıt taşının yenilenirken (Reuters)
Münih’teki Olimpiyat Köyü’nde İsrailli sporcuların anısına dikilen anıt taşının yenilenirken (Reuters)
TT

İsrail ile Almanya arasındaki kriz sonrası Herzog Münih anmasına katılacak

Münih’teki Olimpiyat Köyü’nde İsrailli sporcuların anısına dikilen anıt taşının yenilenirken (Reuters)
Münih’teki Olimpiyat Köyü’nde İsrailli sporcuların anısına dikilen anıt taşının yenilenirken (Reuters)

İsrailli bir yetkili, 30 Ağustos’ta Almanya ile yaşanan krizin, Münih eyleminin İsrailli kurbanlarının ailelerinin ‘kendilerine verilecek tazminatın değerini beş katına çıkaracak yeni bir mali teklifi kabul etmelerinin’ ardından çözüldüğünü açıkladı. Buna göre İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, gelecek hafta Almanya hükümeti tarafından düzenlenecek törenlere katılacak.
Almanya hükümetinin 50 yıl önce bu ailelere ödenen 4,5 milyon euroya ek olarak 5,5 milyon euroluk tazminat ödemeyi kabul ettiği, ailelerin ise 90 milyon euroya kadar tazminat talep ettiği biliniyor. Almanya, bunun makul olmayan bir meblağ olduğunu açıklayarak ödemeyi reddetti. Ayrıca iki İsrailli ailenin temsilcileri, ‘ailelerin mücadelesini yürüten kişinin, bir tür şantaja başvuran ticari bir taraf olduğu’ iddiasında bulundu. Temsilciler ayrıca, bu şantajın kurbanların anısına hakaret olduğunu söyledi. Ailelerin çoğu ise Almanya’nın teklifini reddetmekte ısrar ederek, ilgili törenleri de boykot etme kararı aldı. Ancak Berlin hükümeti, nihayetinde razı oldu. İsrailli yetkiliye göre hükümet, aile başına bir milyon euro tutarında 23 milyon euro teklif etti ve sorun çözüldü.
5 Eylül 1972’de Münih’teki Olimpiyat Oyunları sırasında, Filistinli silahlı örgüt ‘Kara Eylül’ün sekiz üyesi, Olimpiyat Köyü’ndeki İsrail heyetinin dairesine girdi. Ardından aralarında rehinelerin de bulunduğu 11 sporcuyu kaçırarak, İsrail hapishanelerindeki yüzlerce Filistinli mahkûmdan 232’sinin serbest bırakılmasını talep etti. Alman özel kuvvetlerinin bölgeye baskın düzenlediği çatışmada 11 kişi öldü, 12 kişi de yaralandı. Daha sonra Almanlar, Filistinlilerin 1 ay sonra bir Alman uçağını kaçırmasının ardından tutukladıkları Filistinlileri serbest bıraktı.
O dönemde İsrailli ailelere Alman markı cinsinde bugünün parasıyla 4,5 milyon euro tutarında tazminat ödendi. İsrail, kalan Filistinli militanları ve onları gönderenleri ortadan kaldırdığı özel bir plan geliştirdi.
Daha sonra İsrail, ABD ve Almanya’da yayınlanan haberler, Almanların Filistinli militanlara yönelik saldırısının ciddi şekilde yetersiz kaldığını ve Ekim ayında ikinci Alman uçağının kaçırılmasının, ‘Filistinlilerin serbest bırakılması için bir bahane olarak Batı Alman istihbaratındaki yetkililerle yürütülen bir oyun’ olduğunu ortaya koydu.
Bu nedenle mağdurların aileleri, daha fazla tazminat almak için faaliyetlerini yineledi. Aileler, bu operasyonun ellinci yıl dönümünde, gelecek pazartesi ve salı günleri bu törenleri boykot edeceklerini duyurdu. Ailelerin bu tavrı, İsrail hükümetini de etkiledi. Öyle ki İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, törene katılımını iptal etme kararı aldı.
İsrailli çevreler, “1972 Olimpiyatları sırasında Münih operasyonunun ardından, operasyonda kaçırılan İsrailli sporcuların çoğu Alman güvenlik güçleri tarafından öldürüldü” ifadelerini kullandı. İsrail, Almanya hükümetine ‘Münih operasyonuyla ilgili arşivlerde tutulan, operasyon öncesi ve sonrası olayları ele alan ve o zamandan beri mutlak gizliliğe tabi olan on binlerce belgeyi ortaya çıkarma’ çağrısı yaptı. Geçen hafta sonra Yediot Ahronot gazetesi, bu belgelerin artık ortaya çıkmaya başladığını ve geçen hafta aralarından yayınlanmasına izin verilenlerin bir Lufthansa uçağının kaçırılması şüphesine dair bilgileri gösterdiğini duyurdu. Söz konusu uçağın kaçırılması eylemi, Münih’ten yaklaşık iki ay sonra Filistinli örgütler ile Alman makamları arasında önceden koordineli olarak organize edildi. Gazete, bu durumun bir maskaralık olduğunu ve Almanların kendi topraklarında Filistinli katilleri yargılamak zorunda kalmamasını sağlamak için uyguladığını savundu.
Aynı şekilde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Berlin’i ziyaret etmesi ve Münih’te Filistinlilerin rehineleri kaçırmasından dolayı özür dilemeye istekli olup olmadığının sorulması sonrasında İsrail ve Almanya arasında bir başka kriz daha patlak verdi. Abbas, söz konusu soruya ‘İsrail’in Filistinlilere karşı elli katliam gerçekleştirdiği yanıtını verirken, bunları da Holokost olarak nitelendirdi. Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ise Filistin Devlet Başkanı’nın açıklamalarının ardından İsrail’i memnun etmek için ilerleyen günlerde İsrail’i ziyaret etmeye hazırlandığını duyurdu. Steinmeier’e yakın bir yetkili, kara tarihlerinin dehşetini akla getiren büyük bir utanç kaynağı olduğu için Cumhurbaşkanı ve diğer Alman yetkililerin Mahmud Abbas’ın açıklamalarına çok kızdığını ve bu nedenle İsrail'i memnun etmek için her şeyi yapmaya hazır olduklarını söyledi. Bu çerçevede Alman yetkililer, Cumhurbaşkanının ‘50 yıl önce Münih Olimpiyatları sırasında öldürülen İsrailli sporcuları korumada ülkesinin eksikliklerini kabul etme, hükümetin bu başarısızlıktan ve sonuçlarından sorumlu olduğunu ilan etme ve tazminat değerini yükseltme’ olasılığını inceliyor.
Yeni anlaşmaya göre ailelerin, gelecek pazartesi günü kaçırılma olayının yaşandığı Olimpiyat Köyü’ndeki iki törene katılması bekleniyor.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.